Siz günaydın mesajı beklersiniz, o kandil mesajı atar. Siz seni seviyorum demesini beklersiniz o hayırlı cumalar der.
Bu durumda napıyoruz. Hayırlısı ne olsun demiyoruz. Kandilde günah işlememek adına, ertesi gün olmasını bekliyoruz ve sonra itinayla kendisinden ayrılıyoruz.
Not: mesajın sonuna adını soyadını da eklemişse, ertesi gün olmasını beklemeyiniz.
1973'te elezığ'da doğmuş; ilk, orta ve lise öğrenimini elezığ'da tamamlamış yazardır. gazi üniversitesi iletişim fakültesini bitirmiştir. öyküleri; kül,kum, yaratı, yaratım, öyküşiir, felsefeci ve felsefeyazın gibi dergilerde yayımlanmıştır.
2002 yılında 'tek kişilik' adlı öyküsü,yaba edebiyat tarafından hakkı özcan anısına düzenlenen etkinlikte teşekkür belgesi aldı ve sokaktaki insan öyküleri adlı kitabında yayımlandı.
ismine vurulup aldığım, abdullah ataşçı kitabıdır. doğan kitapevinin bir yayınıdır.
yüreğime ilk nisan yağmurunu düşüren ve o yağmuru hep çoğaltan insana...önsözü ile başlar.
ve şu dizelerden alıntı yaparak devam eder kitap;
gideceksen,
ağaçlara bak.
toprağa, suya, evlere...
yüzlere bak, daha çok gözlere...
sesini tut aklında burada gördüğün her şeyin.
çünkü unutursan bunları, dönmeyeceğinden korkarım...
kısa kısa öykülerden oluşmakta kitap. ve bu öykülerde hayata dair iç burkan veya içimizi ısıtan küçük detaylara dokunulmuştur.
--spoiler--
kışın en soğuk günü. öyle diyor televizyon. doluşuyoruz vagona. değiştikçe benzeşen insanlar. saçlar, giysiler, ayakkabılar, somurtkanlıklar. yüzlerde baktıkça anlamsızlaşan korkuyla boyanmış resim...korku buralarda bir durak ve biz hepimiz aynı durakta mı ineceğiz?
--spoiler--
an itibariyle varlığını yeniden hissettirmiş komşu teyzedir.
komşu teyze - buyrunnn, kandiliniz mübarek olsun.
gayrisafii- aaa çok teşekkürler.
k- yalnız tabağı alayım.
g- tamam hemen getiriyorum.
(mutfağa gidilip, helva hunharca başka bir tabağa boşaltılır. malum komşu teyze kapıda bekliyordur. acele etmek lazımdır.)
g- buyrun. yıkayamadım da ama... allah kabul etsin.( bunu demeyi de annemden öğrendim. baktım bu iyi dilek komşu teyzede hoş bir etki yaratıyor. hep kullanıyorum artık.)
k- amin amin. afiyet olsun *
bu merasim her kandil çeşitli komşu teyzelerle tekrarlanmaktadır. belli bir yerden sonra eve o kadar çok helva geliyor ki, bi an bu kandil kapıyı açmayıp evde yokmuşuz gibi davransak mı diye düşünmüyor değilim.
normal erkektir. fakat bir nokta vardır ki içler acısı. bu nasıl çözüme ulaşır bilmem. coşkulu kalabalığın içine karışmışsınız. sanatçı en güzel şarkılarını sizler için söylüyor. şarkı yükseliyor ve coşkulu kalabalık zıplamaya başlıyor. dolayısıyla bu erkek de zıplamaya başlıyor. zıplamak kızlarda bir noktaya kadar şirin, hoş duruyor ama erkek bünyelerde olmuyor işte.
ayrıca şebnem ferah'ın şu şarkısını çoğumuz biliriz; (bkz: sigara)
şöyle sözleri vardır; aslında ben de isterim ,emeklemeden koşmayı.güzel elbiselerle, makyaj yapıp dolaşmayı...
işte tam buraya da avazı çıktığı kadar eşlik ediyor bu erkek. neden ama bu işkence neden??
twitter a bakacak olursak bir çok ünlü büyük bir heyecanla takip etmektedir eurovision yarı finalini. ulen gidişat belli sonuç belli. neyine bakıyorsunuz? kaldı ki katılımcımızın şarkısı güzel olsa da, bu olay tamamen diplomasiden ileri geldiğinden birinci çıkmayız. zaten yarışmada o yıl kimin kazanacağı bellidir her daim. üstelik şarkımızda hakikaten çok tırt. 11833 şarkısıyla gidilse bu kadar utanç duymazdım lan.
Hacettepe üniversitesi öğretim kadrosunda bulunan kimyacı profesördür. Bu kadar tatlı, anlayışlı bir prof daha henüz görülmemiştir. Şu an ise konuları sınava kadar yetiştirebilmek için bize hasta haliyle saatlerdir ders anlatmaktadır.
Ama hocam açık söyleyeyim dersten koptum, dinlemeyip bunu yazıyorum *
tanrının bıraktığı yerden biz başlayalım
üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben
üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde
yaklaş bana
seninle kardeş değiliz
hüzünle karışık sevinçlerinden kurtul artık
arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev
biliyorsun
önce tanrı insanı yarattı
sonra insan sevgiyi
ne yapsak boş
ne kadar çabalasak faydasız
geriye dönemeyiz
olanlar oldun iş işten geçti
çamurumuza sevgi karışmış bi kere
kim bu şarkıları söyleyen
karcığar faslından düm tek üzere
aklım bir yere erişti durdu
susun
şimdi üçgenlerle oynuyorum
kaldırın bu daireleri
bir model kız geldi soyundu karşımda
saçlarından üç fırça yaptım
üç tüp boyam vardı
veronez yeşili zümrüt yeşili krom yeşili
hepsini kattım birbirine
senin yeşilini buldum
senin yeşilinde orkestralar debussy'den çalıyordu
senin yeşilinde unuttum siyahlığımı
bu deli eden uğultu nerden geliyor
kim kırdı bu aynaları
toplayın yüzümüzü görelim
çirkin değiliz artık
bir kapı açıldı önümüzde ölümsüzlüğe
güzeliz
sabahlar bizimle dolu
işık diyordun al işte
kör kuyular kadar ışıdı yeryüzü
renk diyordun al işte bak
çarşılar dolusu kırmızı
süt beyazından geceler
sarı güneşler ortasında turuncu bir gün
yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler
kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun
yalan bunca faziletler yalan
bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor
aldırma diyorum sana
dünya ikimiz için yaratıldı
üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne
verdiğin her kederin yüreğimde yeri var
hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır
hangi aynaya baktıysam seni gördüm
gel desen gelemem
git desen gidemem
öl desen kanım akmaz
anladım artık seni sevmek yüce bir şey
anladım seni sevmek tanrı'ya yaklaşmak gibi
i̇nsanlar içinde bir sana inandım
bir seni sevdim kendimden başka
uykularımın bölündüğü saatlerde
sendin düşündüğüm soluk soluk
sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda
gözümü yumsam seni görüyordum
oynak türkülere benziyen yürüyüşünle
sen çıkıyordun karşıma
karanlığımda
i̇ki yıldızdı ellerin görülmedik
karanlığımda
bir orman yangınıydı dudakların
i̇stesen hayat verirdim bu karanlıklara
i̇stesen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım
denizlerden göllerden nehirlerden
sana görmediğin renkler yaratırdım
zamanın ötesinde
yeni bir dünya kurardım sana
i̇nsansız tanrısız kedersiz
severdin
dağ rüzgarlarının serinliğince
yaşardın
bu sefil dünyamızdan uzak
bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim
yumruk kadar yüreğimde sen varsın
kutsal kederler içinde seninleyim artık
sarı badanalı evlerde başbaşayız
bütün duvarlara gölgen vurmuş
kokun sinmiş bütün perdelere
kapılarda parmakların beyaz beyaz
sokaklarda ayaklarının izi
ben bu sokaklarda ölsem
kaldırımlar çekmez ağırlığımı
söylesem aşkımı asırlar boyunca
bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni
desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi
beşincisi sensin
desem ki iki kişi kaldık dünyada
i̇kincisi sensin
desem ki birisi var yeri göğü var eden
o da sen olurdun
sana tapmak için
kilden bir heykel yapardım güzelliğince
bilsem ki sen tanrı'dan iyisin
bilsem ki tanrı senden güzel değil
senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu
nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum
nasıl nasıl bakıyor bana
böyle merhametten uzak
git diyorsun
nereye gideyim
ümitlerim ne olacak
bunca şiirleri kim söyleyecek sana
kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini
gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara
sevmesem seni bir daha
paramparça etsem yüreğimi cam gibi
sonra yaksam
savursam küllerini karlı dağlardan açık denizlerden
yine seni severdim toz toz
yine sana tapardım küllerin ağırlığınca
bu oksijen gazı olmasa da olurdu
ama beeşoven gelmeseydi dünyaya
seni bu kadar sevemezdim
i̇kimizin ortasında o duruyor
sağımızda birinci keman
solumuzda ikinci keman
karşımızda üçüncü keman
sonra orglar flütler kontrbaslar
sustur şu orkestrayı beeşoven
şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı
bunca yalnızlıklar bunca yoksulluklar benim işim değil
bu çirkinliği ben yaratmadım
ne de bu kahpe güzellikleri
bende sevmediğin ne varsa senden türedi
şu karanlık bakışlar
şu ellerin pisliği
şu dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler
besbelli senin eserin
ne buldumsa sende buldum kötülükten yana
ne öğrendimse senden öğrendim
seni sevdikten sonra başladım yaşamağa
seni tanrı yarattıysa beni kim yarattı
bu azabı kim verdi bana
çıngıraklı yılanların zehrini içtim
balinaların kusmuklarını
kükürt kokulu imkansızlıklar içindeyim
oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında
görsen şaşardın
öyle aydınlıktım
öyle iyiydim
kobalt mavileriylr doluydu yüreğim
kurşun beyazlarıyla
severdin beni
midye kabuklarının yeşilliğince
sonunda dediğim çıktı işte
samanyolundan bir yıldız düştü dünyaya
sinekler gibi eziliverdi insanlar
her şey bir anda olup bitti
yapayalnız kaldık
ne radyo-aktivite ne mantar şeklinde bulutlar
ne yaşamak sevinci ne ölüm korkusu
sonunda üç kişi kaldık dünyada
sen
ben
bir de jiro'nun lesko'su
yine bana bakarken yüzün kızarıyor
toplum kurallarından kurtulamadın daha
bütün çayırlar bomboş
görmüyor musun
al başını dağlara çık
avaz avaz şarkı söyle sokaklarda
bir kibrit çak
bütün evler yansın
yüzbin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan
sonra kaldır kendini denize at
biraz serinle
sevebildiğim kadar insanım ben
on gram arsenik yeter canıma
beni düşünme
uzan mistral rüzgarlarının üzerine
nünbüs bulutlar geliyor kaç
uykumuz bölündü çırılçıplağız
kum fırtınaları başladı
çin seddinin ötesinde
gölgemizi bir asya şehrinde unuttuk
taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız
haydi git
yok olduk iki olduğumuz yerde
haydi git
bir kalırsak yine var olacağız
doğumgünü kutlamalarında çekilen fotoğraflarda her zaman bir kişi pastaya bakarken patlar flaşlar. işte o kişidir yaşamı eğlenceli ve salak kılan. gülersiniz onun haline. halbuki o hayatında hiç pasta görmemiş falan değil tabi ki. açık söyleyin hepiniz pastayı düşünüyorsunuz ama sadece o dürüstçe istediği şeyden gözünü bile ayırmadan bekliyor.
türk halkının twitterın türkçe dil seçeneğinin olmamasını bir türlü kabullenememesinden mütevellit tw harflerini yazınca ilk sırada twitter, ikinci sırada twitter türkçe çıkar.
twitterın türkçe dil seçeneğinin olmaması onu farklı kılar ve birazcık daha kısıtlı bir tabakanın üye olabilmesine olanak sağlar. iyidir iyi.
hayko cepkin aşk kitabındayı söylemiş ya ,,işte bu şarkı artık bağırıyor alkol diye. ulan bu benim için gayet normal bir şarkıydı ama hayko devleştirmiş, psikopatça söylemiş şarkıyı. ayıla bayıla dinliyorum valla.