hayatın zorlukları insanları isyana teşvik eder. özellikle insana değerin verilmediği günümüzde insanlar büyük bir umutsuzluğa itilmekte ve insanın madde karşısındaki değer kaybedişi hayretler içinde izlenmektedir. bu, hayatın her alanında olduğu gibi belediye minibüslerinde de karşımıza çıkmaktadır.
ben çok gördüm antalyada; adam minibüse ülkücü olarak biniyor, komunist olarak iniyor...
eee zor.
hiçbir zaman kendisinin hatasını kabullenemeyen kişidir. başarısızlığının sebebi hiçbir zaman kendisi değildir. böylelikle kendini tatmin ve teskin etme yoluna gider. tabi ki muhatap olduğu kişi asabiyse biraz hapı yuttu.
çan eğrisi sistemi bilindiği gibi sınıfın ortalamasına göre geçme notunun belirlendiği sınav sistemidir. bunun öyle zalim uygulandığı bir üniversite var ki okulu bıraktırır adama. şöyle ki;
akdeniz üniversitesi' nde uygulanan çan eğrisinde 90' la bile kalmanız mümkün ancak 49 ile geçmeniz mümkün değil. niye mi? çünkü 50' nin altında not alanların notları ortalamaya katılmıyor. yani ortalama hiçbir şekilde 50' nin altında olamaz. bununla bitmiyor. diyeceksiniz ki belki bütlerde kurtarılır belki. hayır o da yok. büt hakkı da alındı öğrencilerin elinden.
sırf bu duruma katlanamadıkları için bir sınıfın tamamı okulu bıraktı. kimileri diyecekler ki üniversite sınavını kazanmak için bu kadar kişi beklerken onların yaptıkları da iş mi?
cevap veriyorum:
onu çeken biliyor.
buyurun size çan eğrisinin an zalim hali.
toplumsal roller erkeklere ve bayanlara biçilen rollerdir. kırmızı patik kız çocuğa, mavi çorap erkek çocuğa daha onlar doğmadan örülmüştür. rollerinin gereğini yapanlar toplumda benimsenirken aykırı davrananlar sapkın bireyler olarak tanımlanır ve toplumdan dışlanırlar.
msn çok yaygınlaştı ve artık telefonlarda bile kullanılır oldu. msn hayatımızın içine bu kadar balıklama atlayınca msn dili konuşma diline de geçer oldu. bu durum genelde trajikomik diyaloglara neden olmakta bazan de sadece komik olmaktadır.
arkadaşlarla sofrada yemek yerken geçen diyaloğumuzu aynen aktarıyorum:
- mehmet: yemek harika olmuş yapanın eline sağlık. sen mi yaptın faruk bunu. valla tavuğun en güzel hali bu yediğim.
- faruk : afiyet olsun abi. yaptık birşeyler işte kafamıza göre.
- mehmet: iyi valla öğrenmişsiniz yemek yapmasını ne güzel.
- faruk : eh işte...
biraz konuşmaya ara verdik ve ekmeğimin bitmesiyle faruk' u tekrar rahatsız ettim. çünkü ekmek ona daha yakındı.
- mehmet: faruk ekmek verir misin biraz.
- faruk : tabi hemen veriyorum kabul et.
- ok gönder farklı kaydetcem.
yemek sefası da böylece bitmş oldu. gülmekten bir lokma daha yiyemedik.
gerçekten tarif edilemeyecek kadar zordur herhalde o gece uyuyabilmek. ( fanatikler için )
bana komik gelmiştir hep fanatizm. bir takım için kendini paralamak, onun galibiyetiyle göklere çıkmak, mağlubiyetiyle perişan olmak çok anlamsız.
komunizm kapitalizmin korkusudur. çünkü komunizm kapitalizmin uyuttuğu kitleleri uyandırmaya çalışır.
uyandırır ancak sonra yeniden uyutacaktır tabi ki.
çokça düşünmüşümdür ve tecrübelerime de dayanarak şöyle demek istiyorum:
hayat bir yere ulaşmak değildir; hayat o yolun kendisidir. daha başa gelmemiş sıkıntılar için dert çekmeyi bir kenara bırakıp o günün gerektirdiklerini yapmak en iyi yoldur. bu şekilde herşey rayına oturur ancak.
çokça duyuyoruz son günlerde, parfüm sıkmayın; suyu idareli kullanın; çöplerinizi tekrar dönüşüme imkan sağlayacak şekilde atın vs vs...
tüm bunlar akla bir soru getiriyor ister istemez:
açık denizlerde nükleer denemeler yapan malum ülkelerin küresel ısınmaya neden olmaları gerçeğini gizlemek için mi yapıyorlar bunu ? cevap: kesinlikle öyle. bu insanlık suçundan arınmak, suçu masum insanlara yıkmak için yapıyorlar.
gerçek olan ruhtur, beden ona giydirilmiş elbisedir. bedenin ruha giydirilmesine doğum denir, bedenin ruhtan tekrar ayırılmasına ölüm denir. yunus şöyle der: 'ete kemiğe büründüm yunus diye göründüm. '
içimi yaktı ve binler defa lanet ettim türkiye' yi bu hale getirenlere. ' kolum nerde benim' diyen askerlerin çığlıkları içimi parçaladı.
evet bu insan yakarışı son kuzey ırak operasyonundan kalan acı çırpınaşlardan ne yazık ki sadece bir tanesi. keşke hiç olmasaydı. bunları anlatan da bizzat halamınoğludur ve şöyle devam etti: 'birçok arkadaşımın cenazasini gözyaşlarıyla sınırdan vatana getirdik. can dostlarım birer birer düştüler gözümün önünde. biz de hiç dönemeyeceğimizi zannettik. birşey benim hafızamdan hiç silinmeyecek; şehit düşen askerlerin hep kenar mahalle insanları olması, köylü olması ya da milliyetçilik duygularıyla aşırı doldurulmuş kesimden gelen insanlardan oluşması. bir tane zengin evladı yoktu, ben görmedim hiç. insanın ağrına gidiyor. ister istemez -biz kim için savaşıyoruz?- sormadan edemiyorsunuz. neden bizim gibi köylüler, dar gelirliler vatanın ekmeğinden yerken beri ediliyor da vatanı savunurken ön plana sürülüyor?!!
işte tüm bunları bile bile yine de ' vatan sağolsun ' diyorum. bize böyle söylettiren sevgi değil aşktır diyor.
gerçek bir şairdir kendisi.
genel bir düşünce vardır; zeki insanlar ikna olamaz ya da zeki insanlar zor ikna olurlar. bu yanlış bir önermedir. ikinci dünya savaşı sırasında abd askerlerini denek olarak kullanarak yapılan bir araştırma zeki insanların daha kolay ikna olduklarını ortaya koymuştur. abd ordusu askerlerine ' neden savaşıyoruz ' adlı bir dizi belgesel film izletmiştir. filmde savaşı almanya ve yandaşı ülkelerin başlattığı ileri sürülmektedir. filmi izleyen askerler değişik zeka ve eğitim düzeylerine sahip kişilerden oluşmuştur. araştırma sonucunda zeka ve eğitim düzelerine göre filmden farklı düzeylerde etkilendikleri gözlemlenmiştir. zeki insanların daha kolay ikna olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. peki neden?
zeki insanların kendilerine sunulan iletiye karşı direnç oluşturcağı düşünülmesine karşın tam tersi sonuç ortaya çıkmıştır. zeki insanlar kendilerine sunulan iletinin niteliğini irdelemekten çok onu kavramaya çalıştıkları için ikna daha mümkün hale gelmekte ve kolaylaşmaktadır.
hiç böyle düşünme meraklısı ve isteklisi değilim aksi takdirde vicdansızlık olur bu önerme. ancak bazı önermeler zamanla bazı örnekleriyle tecelli ederlerse istisnalarının olabileceği görülür. yine de bunun tüm ezik insanlara müstehaktır fikri genelgeçer değildir.
aşk ve şiirin birbiriyle örtüştüğünü kanıtlayan örnekleri olduğu gibi hayali bayanlara yazılan şiirler de yok değildir. hayali olmayan gerçek bir bayana şiir yazılmışsa bu aşktır denilebilir kanımca. dolayısıyla şiir ve aşk arasında anlamlı bir ilişkiden söz edilebilir.
-bunu anlatan bir şiir yazmıştım, şöyleydi:
zaten olamazdı aşk
nasırlaşan yürektir
ürkek bakışların sükun bulduğu
derinden ince bir sızı
yürek ağrısı
vahim yalnızlığımın bitmeyen arayışıdır biryerlerde
benim de tam bilmediğim sonlara giderken
üç noktalanıyorum artarak...
sana uzanıyorum sözde
başat bir duygudur
yokluğuna alışmıştır acı çekerek
fakat asla kopartmadan seni
ardın sıra gelmiştir
ardın sıra ağlayarak
şiir bile yazmamalıymışım
ama nasıl olur
nasıl?
bir kere burcum izin vermez buna
bir şekilde senle olmalı
hiç olmazsa şiirlerde
zaten olamazdı aşk
olmasaydın şiirlerde
kapitalist düzendeki insanın hem kapitalizmin devamı hem de kendi yaşamının devamı adına kendine sunulan iş imkanlarında çalışarak kendi varlığını tekrar üretmesidir.
öyle ki ne birey bunsuz yaşamını sürdürebilir ne de kapitalizm. çünkü ikisi de ezel ve ebed değildir. tarihsel süreçten bahsettiğimizde kapitalist sistemin de dünya kurulalı beridir varolan sistem olmadığını görebiliriz. bu sebeple başlangıcı olan bir olgunun da sonsuz olacağı mantıksız bir önermedir. öyle ki kapitalizmin evreleri de bunu kanıtlamaktadır. statik olmayışı ve sürekli vahşileşerek büyümesi biteceğinin de göstergesidir. bu yüzden insanın, bu gelişimin ve dönüşümün devamını sağlamak adına kendisini yeniden üretmesi gerekir. bireyler bunu kapitalizmin devamı adına yapmazlar aslında kendi varlıklarını devam ettirmek adına yaparlar. zaten kendi varlğını devam ettirmek için üretim-tüketim ilişkileri içinde yer aldığında kapitalizmi de üretmektedir doğal olarak.
dinin güzel öğretilerini yobazlık ve bozgunculuk için saptıran şahıstır. öyle düzenbazdır ki bunu cihat anlayışına sokabilecek kadar dar kafalıdır.
- akdeniz üniversitesi' ndeki olay buna en güzel örnektir.
gezinti lafı genellikle iffetli olmayan bayanlar için kullanılır. burada hayat kadını anlamı yoktur ama arasıra kandıran anlamı vardır. yani bu kişiler (bu işi) meslek haline getirmemişlerdir. sadece kendi arzularını tatmin için yaparlar. gezinti lafının kullanıldığı bir fıkra:
nasreddin hoca bir gün arkadaşlarıyla kıraathanede sohbet ederken konu nasreddin hoca' nın karısına gelir. birisi der ki: ya hoca senin hanımı aşağı mahallede gördüm galiba gezinti biraz.
hoca öfkelenir; iftira atma bana densiz inanmam buna der.
başka bir arkadaşı da; ya hoca kusura bakma ama senin hanımını filan sokakta ben de gördüm gerçekten gezinti galiba der.
hoca' nın şartelleri atar: yalan söylüyorsunuz yalannnn der.
başka bir arkadaşı da aynı şekilde senin karın gezinti galiba deyince:
hoca; sizin söylediklerinize inanmıyorum. karım eğer sizin söylediğiniz gibi gezinti olsaydı bir gün bizim eve de gelirdi.
moda oldu. kontörün pahalı olmasından oldğunu düşünmüyorum. bir ihtiras.
*ben sana cevapsız çağrı atınca çık.
*iki defa cevapsız çağrı atarsam evde yokum vs vs..
hiç unutmam hala aklıma gelince beni gülmekten yerlere yatıran bir diyalog:
mesut: ya dilara bana telefon numaranı ver de kaydedeyim.
dilara: tamam da neden?
murat: sen ver ya işte akşamları birbirimize cevapsız çağrı atarız.
diyaloğun en komik tarafı da mesut' un espri yapmamış olmasıydı. ciddiydi çocuk cevapsız çağrı atacakmış.
genellikle yemek kastedilir bu soruyla.
ev arkadaşımın verdiği ilginç cevap bir süre düşünmeme sebep oldu:
-bu gün ne var
-lahmacunsuyu
-hmm............hehehehehehe
-dalga geçmiş pezevenk.
kelimelerin yanlış sıralamalarda kullanılması komik anlamlar doğurabilmektedir. hiç unutmam 5 -6 yaşlarındaydım. evin içinde bir o yana bir bu yana koşarken nenem endişe etmiş olacak ki bağırarak:
-düşme koşarsın- demez mi?
ben hariç herkes koptu gülmekten. ben de neden güldüklerini neden sonra anlayabildim.
güldüm.
aşık bir kişinin yaşadığı durumdur. herşey sevgiliyi anlatır her şarkının bir bölümü ona söylenmiştir, her aşk şiiri onun için yazılmıştır sanki. alakasız yerlerden bile kendince mana çıkarır. rezil bir durumdur bazen. aşk olmasa kabul edilmez bir durumdur.
gözü açık gitmek deyiminin olumlu anlamını içerir. attila ilhan' ın pia şiiri' nin son dizesidir.
'' ...ellerini tutsam pia' nın // ölsem eksiksiz ölürüm.''