Dün ilk okul üçüncü sınıfta okuyan kardeşimi okula götürmüştüm. Okula vardığımızda on kadar arkadaşı koşup yanımıza geldiler. Ben de sevdim kerataları. Şımarmaları hoşuma gider. Onlar da dururlar mı, o kadar rahat oldular ki bana karşı. Arabanın orasına burasına dokunuyorlar. Vay be!..abi bunu baban mı aldı demez mi birtanesi. Ben öyle şaşırdım ki böyle bir söz buncacık çocuktan nasıl çıktı diye şaşakalmışken öbür arkadaşı daha edep bilen bir kişilik olmalı ki ona şu tepkiyi verdi: "Gonuşma leyn"
Ne denilebilirdi ki, içimden ahh Recep ivedik senin...dedim. Öyle ya o çocuk bir hamurdu. Ona kızamazdım.
hayatın zorlukları insanları isyana teşvik eder. özellikle insana değerin verilmediği günümüzde insanlar büyük bir umutsuzluğa itilmekte ve insanın madde karşısındaki değer kaybedişi hayretler içinde izlenmektedir. bu, hayatın her alanında olduğu gibi belediye minibüslerinde de karşımıza çıkmaktadır.
ben çok gördüm antalyada; adam minibüse ülkücü olarak biniyor, komunist olarak iniyor...
eee zor.
tam da öyledir.
eğitimin objektif ve çok genel bir tanımı şöyledir: Eleştirel ve sistematik düşünebilmeyi öğretmektir.
ancak eğitim bu işlevini yapamamaktadır ülkemizde ve dünyada. yani kapitalist sistem içerisindeki eğitim ideolojik aygıt olmaktan öteye geçememektedir.
önerme doğrudur...
geride kalmamız...
'' dünle beraber gitti cancağızım // artık yeni şeyler söylemek lazım ''.
örnek:
biz hep şöyle başlayan cümlelerden öteye geçemiyoruz '' atalarımız serhat boylarındayken...''
insan sormaz mı ''ben ne yapıyorum'' şimdi diye?
hakkaten olabilir. geçen bir karınca gördüm de yerde kıvranıyordu. aldım elime belki iyi ederim diye. bir baktım ki elimi ısırdı.
-kardeş ne yapıyorsun dedim sana yardım ediyorum ben.
-hayır bırak beni dedi. hem üstüme basıyorsun hem de kurtarmaya çalışıyorsun.
harika bir ses rengine sahiptir. onun ilk şarkısını dinlediğimde kafamda canlandırdığım suavi o değildi. onu gördüğümde dublaj yapmışlardır diye düşündüm. ama sonra o sesin ondan çıktığına emin oldum. evet o ses o koca sakallı kel adamdan çıkıyordu.
zamanla suretini de beğendim sempatik biri.
dinlerim...
bir arkadaş öss sabahı gün doğmadan kalkmıştı ve büyük bir sorumluluk bilinciyle matematik konu anlatımından başlamıştı çalışmaya. beni yıllardır düşündürdü bu sahne. onu sabahın köründe kaldıran neydi diye? ve o özlü söz geldi aklıma ''hiçbir başarıya çiçekli yollardan gidilmez'' hıçkırıklara boğulmuştum. helal olsundu.
aşk birini tanımamaktır zaten. tanımlamaktır.
kafanızda tasavvur edersiniz ve o surete başka bir anlam yüklersiniz. tam da bunu anlatmıştım bir şiirimde. onu yazmadan edemeyeceğim:
güz
güz ayları dokunuyor
benim büyük hüznüme
dökülmedi sadece yapraklar
çıldırasıya sıkışan göz yaşları
akmak için yol arıyordu
mevsim güzdü
bahaneydi güz
ben saati senin gelmene kuruyorum hep
gelirsen eteklerim zil çalacak
kül rengi göklerim açılacak
sen gelmeyecek misin?
bak yoksa şimşekler çakacak
belki hayatımda
darmadağın eden deprem olacak
senin yokluğun da güzel
yokluğunda sevdim daha çok seni
belki hiç olmadığın halinle tasavvur ettim
hiçbiri değildin belki
belki daha fazlası
16.09.2007/Antalya
seçimle iş başına gelmiştir ve en büyük seçim vaadi her alman kadınına bir erkek temin etme vaadiydi. Çünkü savaşlarda alman erkek nüfusu telef olmuştu.
ölümünü yeni öğrendiğim büyüğüm. yeni öğrendim çünkü bizim medyamızın daha önemli işleri var.
ölümü içimi burktu. hakkı var bütün türk milleti üzerinde. hakkı kaldı bütün insanlık üzerinde.
ona helal edecek hakkımız yok ki hakkımızı helal edelim. hakkını helal et büyük insan. yüreğimiz senin yüreğin. hala yaşıyorsun bak.
bu kolhozda senin sözün geçecek...
mekanın cennet olsun.
tüm yaşananları bir araya getirip bakıldığında peki bunlar ne? diye sormadan edemiyor insan. boşlukta büyüyor soyut birşey ama kişiden alıp götürdülerine ve kişiye kattıklarına bakarsanız ne kadar somut görebilirsiniz.
evet aşk var.
hiçbir zaman kendisinin hatasını kabullenemeyen kişidir. başarısızlığının sebebi hiçbir zaman kendisi değildir. böylelikle kendini tatmin ve teskin etme yoluna gider. tabi ki muhatap olduğu kişi asabiyse biraz hapı yuttu.
çan eğrisi sistemi bilindiği gibi sınıfın ortalamasına göre geçme notunun belirlendiği sınav sistemidir. bunun öyle zalim uygulandığı bir üniversite var ki okulu bıraktırır adama. şöyle ki;
akdeniz üniversitesi' nde uygulanan çan eğrisinde 90' la bile kalmanız mümkün ancak 49 ile geçmeniz mümkün değil. niye mi? çünkü 50' nin altında not alanların notları ortalamaya katılmıyor. yani ortalama hiçbir şekilde 50' nin altında olamaz. bununla bitmiyor. diyeceksiniz ki belki bütlerde kurtarılır belki. hayır o da yok. büt hakkı da alındı öğrencilerin elinden.
sırf bu duruma katlanamadıkları için bir sınıfın tamamı okulu bıraktı. kimileri diyecekler ki üniversite sınavını kazanmak için bu kadar kişi beklerken onların yaptıkları da iş mi?
cevap veriyorum:
onu çeken biliyor.
buyurun size çan eğrisinin an zalim hali.
kendisine bir soru yöneltilir bir gazeteci tarafından:
gazeteci: efendim mevcut durumu tek kelimeyle özetleyebilir misiniz?
demirel : iyi
yanındakiler şaşkınlık içindedir. çünkü demirel mevcut durum hakkında iyidir demiştir hepsi şaşkınlık içinde öylece kalakalmış ve demirele bakmaktadırlar. nasıl böyle birşey diyebilir?!!!!! sessizliği demirel bozar yine ve gazeteciye döner:
-fakat iki kelimeyle özetlememi isterseniz ' iyi değil ' der.
toplumsal roller erkeklere ve bayanlara biçilen rollerdir. kırmızı patik kız çocuğa, mavi çorap erkek çocuğa daha onlar doğmadan örülmüştür. rollerinin gereğini yapanlar toplumda benimsenirken aykırı davrananlar sapkın bireyler olarak tanımlanır ve toplumdan dışlanırlar.