fuzulii
387 (ali ağaoğlu nun kültürlü hali)
dördüncü nesil yazar 3 takipçi 20.30 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    mehmet akif ersoy un çocukları

    1.
  1. MEHMET AKiF ERSOY Ailesinin Başına Gelenler.. iŞTE BU KADAR SAHiP ÇIKIYORUZ...
    24 Mayıs 2010, 19:45
    Mehmet Akif’e ailesine reva görülen hayatı hatırlatalım istedik. Kuru sevginin anlamsız olduğunu. vefasızlığın yüzsüzlüğümüzle yüzleşemediğini görelim istedik.

    istiklal Marşı Şairi, dava ve fikir adamı Mehmet Akif Ersoy’un çocukları bütün hayatlarını büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde geçirerek göç ettiler bu dünyadan…
    istiklal Marşı Şairi, fikir ve dava adamı Mehmet Akif Ersoy’un çocukları uzun yıllar yokluk ve sefalet içinde yaşadıktan sonra bu dünyadan göçtüler. Yıllardır şiirleri okunan, fikirleri savunulan ve örnek bir şahsiyet olarak gösterilen Mehmet Akif’in çocuklarına sahip çıkılmaması ise manidar bulunuyor.

    Mehmet Akif’in ismet Hanım’la evliliğinden Cemile, Feride, Suad, Emin ve Tahir isimli beş çocuğu bulunuyordu. Mehmet Akif’in büyük oğlu Emin Ersoy askerlik görevini yaptığı sırada, koğuştaki arkadaşlarına Kur’an okuyup tefsir ettiği gerekçesiyle Divan-ı Harbe verildi. Tutuklanan Ersoy, çavuş arkadaşının yardımıyla askeri cezaevinden kaçarak, o dönemde Fransız manda yönetimindeki Kırıkhan’a kadar geldi. Kırıkhan’da yakalanan Ersoy ve arkadaşı Türkiye’ye iade edildi. Cezasını çeken talihsiz adam uzun yıllar yoksulluk içinde yaşadı. Bunalım içinde yaşadığı bir gün solcu yazar Çetin Altan’a kadar giderek yardım isteyen Emin Ersoy, olaydan kısa bir süre sonra Beşiktaş’ta bir çöp kutusunun yanında ölü bulundu.

    Kızını evden atmaya kalktılar

    Babası Mehmet Akif’in emekli maaşıyla geçinen küçük kızı Suat Ersoy da 1991 yılında üzücü olaylarla karşılaştı. Kızları Ferda ve Selma Argon’la birlikte Beyoğlu’nda yaşayan Suat Hanım evden atılmak istendi. Bu üzücü olayın gazetelerde yer alması üzerine dönemin Başbakanı Turgut Özal, Suat Hanım’a Halkalı’da bir daire tahsis etti. Ancak ekonomik sıkıntılar ailenin yakasını bir türlü bırakmadı. Evini satmak zorunda kalan Suat Ersoy Hanım, Kadıköy’de Vakıflara ait döküntü ahşap bir eve taşındı. Suat Ersoy hanım bu evde zor günler yaşadıktan sonra yaşama veda etti.

    Cenazesinde kimse yoktu

    Mehmet Akif’in küçük oğlu Tahir Ersoy ise tercüman olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. 2000 yılında da karaciğer ve kalp yetmezliğinden vefat etti. Emekli maaşı yeterli olmadığı için Ankara’da SSK’ya bağlı bir hastanede tedavi edilen Ersoy, daha sonra istanbul’a getirilerek, Esma Hatun Hastanesi’ne yatırıldı. Ancak hastalık iyice ilerlemiş olduğundan tedavi sonuç vermedi ve Tahir Ersoy hayata gözlerini kapadı. Tahir Ersoy’un cenaze törenine ise ne yazık ki çok az insan katıldı.

    imdadına yetişemedik

    Kitabevi Yayınları’ndan çıkan “Ali ilmi Fani’nin Rıza Tevfik’e Mektupları” isimli kitapta Akif’in oğlu Emin Ersoy ile ilgili bir anekdot yer alıyor. Akif’in yakın arkadaşlarından Ali ilmi Fani bir gün bir mektup alıyor. Mektup Kırıkhan hapishanesinden geliyor. Yazan Akif’in büyük oğlu Emin Ersoy’dur. Akif’in Mısır’da yaşadığı bir dönemdir. Kırıkhan ise o dönemde Fransız manda yönetimindeki Hatay’a bağlıdır. Ali ilmi olayı şöyle anlatıyor:

    “Akif’in oğlunun başına gelen felaketten tabii haberimiz yok. Bir gün elime Bereketzade Cemil Beye hitaben yazılmış bir mektup tutuşturuyorlar. imzaya baktım, ‘Kırıkhan hapishanesinde mevkuf Mehmet Akif Beyin mahdumu Emin.’ içini okudum. Diyor ki: ‘Kırklareli’nde vazife-i askeriyemi ifa ediyordum. Arapça bildiğim için ara sıra arkadaşlarıma Kur’an okur, ayetleri tefsir ederdim. Bu hareketim irtica mahiyetinde görüldü. Divan-ı Harb’e tevdi olundum ve tevkif edildim. Tevkifhaneden şimdi benimle beraber bulunan çavuşumun delalet ve himmetiyle firar ettik. istanbul’a geldik, ordan bir vapura atladık. Mersin’e çıktık. Mersin’den yaya olarak Antakya’ya gelirken yoldaki karakolhanedeki jandarmaar halimizden şüphelendi, pasaportlarımız olmadığından her ikimizi de Kırıkhan kazasına gönderdiler. Şimdi bizi Türkiye’ye iade edecekler. imdadımıza yetişiniz.’ Maalesef imdatlarına yetişemedik, çünkü mektup yazılıp elden ele bana gelinceye kadar günler geçmiş, kendileri de hududu aşmıştı. Bilmem ne ceza verecekler? Akif Bey’e yazmadım. Çocuğunki divanece bir harekettir. Asker koğuşunda Kur’an tefsir olunur mu? Bugünki inkilab rejiminden bu derece gafletin manası ne? Zavallı Akif Bey refikasıyla beraber kendi canlarının derdiyle uğraşırken yeni bir bela ile karşılaşıyor. Kimbilir ne kadar müteessir olacak.”

    ATAM iZiNDEYiZ,BIRAKTIĞIN DAVA'NIN PEŞiNDEYiZ! sayfasından alıntıdır..
    0 ...
  2. soghan

    1.
  3. 11. Nesil yazar hoş gelmiştir , sözlüğe katkıları olacağı na ınandığım mert dürüst yazar.
    0 ...
  4. arif sağ ın neşet ertaş ı çekememesi

    1.
  5. Hiç okula gitmemiştir Neşet Ertaş ama fahri doktora almış ve UNESCO tarafından 'Dünya Yaşayan Kültür Hazinesi' ilan edilerek korunmaya alınmıştır. Sağlığında kıymetini bilmeyenler, ölüsünden pirim yapmaya çalıştıkça sinirleniyorum. Dün, televizyon ekranlarına çıkan ve Neşet ustanın büyüklüğünden söz eden Arif Sağ, çok değil, birkaç yıl önce iTÜ Konservatuvarı'nda misafir hocalık yaptığı dönemde, Neşet Ertaş'a 'fahri doktora' unvanı verilmesi gündeme geldiğinde rest çekmiş, "Bu cahil adama doktora verirseniz istifa ederim" demişti. Neyse ki kıymet bilen akademisyenler, Sağ'ın bu sözlerine itibar etmemiş ve fahri doktora verilmişti...
    kaynak:Şebnem Bursalı

    (Yeni Asır, 26 Eylül 2012)
    3 ...
  6. lüks araban mı var derdin var abi ya

    1.
  7. görgüsüzun bır lüx arabası olmuş , çekmış dikiz aynasını koparmış..
    1 ...
  8. medeniye kol düğmelerim nerede

    1.
  9. 1925 yılında yaşanmış ,recep zühtü , ile fatma medeniye arasında geçen hazın bır aşk öyküsü.
    "Medeniye kol düğmelerim nerede"
    Yıllardan 1925, Recep Zühtü(Soyak) bir arkadaşının düğününde Fatma Medeniye adlı, henüz 20li yaşlarında çok güzel bir kadınla tanıştı. Sultan Vahdeddinin hat hocası Hattat Mehmet Sabri Bey`in kızı olan Medeniye, göz kamaştırıcı güzelliğiyle istanbul sosyetesinin parlayan yıldızıydı.

    14 yaşına geldiğinde bir "Hint Presi" ile evlendirildi. "Yok artık!" demeyin, o zamanlar Raca, Hıdiv v.s. gelini olmak çok modaydı. Ancak geçinemediler. istanbul işgal edilince bunu fırsat bilen prens hazretleri eşini terk ederek yurduna döndü.

    Medeniye 18 yaşındaydı, bu defa kendinden epey yaşlı bir ressamla (?) evlendirildi. Çok geçmeden ressam kocanın vefatıyla dul kalan Medeniye Hanım, Recep Zühtü Bey ile işte bu aralıkta tanıştı ve Ankara`da onunla yaşamaya başladı.

    Recep Zühtü Atatürkün en has adamıydı. Onu, bir diğer has adamı olan Nuri Conker gibi ta Ma-nastırdan tanıyordu. iki önemli özelliği vardı Recep Zühtü`nün; attığını gözünden vuran keskin bir silahşordu ve ölümüne sadıktı. Atatürk Recep Zühtü gibi sekiz-on kişiden oluşan bir yakın koruma ordusu kurmuştu kendine. Bunlar onun yanında konumlanıncaya kadar her biri bir savaşta kah-ramanlıklarıyla parlamış askerlerdi. Şimdiyse bir emriyle her biri bir milletvekili olmuştu.

    Atatürk ayrıca bunları, iş Bankası`nın yanı sıra bazı kamu şirketlerinde yönetici filan da tayin etmişti. Bu sayede ellerine milletvekili maaşlarından başka ayda birkaç bin lira daha geçerdi. Atatürk, gece-gündüz birlikte olduğu arkadaşlarının kimseye muhtaç duruma düşmemelerine özellikle önem verirdi. Böylelikle Recep Zühtü de Eskişehir Şeker Fabrikası yönetim kurulu üyesi olmuştu.

    Yalnız bunların evlenmesi yasaktı. Kılıç Ali müstesna, -o da "aristokrat" bir gelin getirdi diye-evlenebildi. Ama kadınlarla "dost", "metres" ilişkileri kurmaları serbestti. Bundan aldığı cesaretle Recep Zühtü sevgilisi Medeniye Hanımı Çankayada Atatürk`e takdim etmiş, elini öptürmüştü. Atatürk kadına, "Sabret kızım, sen büyük mutluluklara lâyıksın, zamanı gelince evlenirsiniz" demişti.

    Medeniye Çankayaya çıkıp, kabule layık görüldükten sonra Ankaranın saygın ve imtiyazlı mahfillerinde kendine ayrıcalıklı bir yer edinmişti. Yasak aşkı artık "meşru" bir ilişkiydi.

    Kadının ürpertici güzelliğinin yanında Recep Zühtü çok çirkin bir adamdı. Ayrıca çok da para-gözdü. Mesela milletvekilliğinin yanı sıra çok sayıda şirket ve mümessillik sahibiydi, komisyonculuk yapıyordu. Başta istanbul, Ankara olmak üzere yurdun pek çok yerinde binaları, arsaları vardı. Nasıl sahibi olduğu şüpheli matbaasında Atatürk resimli sigara kâğıtları bastırmıştı. (Neyse ki bu arsızlığı paraya çeviremeden engellenmiş.)
    Körü körüne sadakat malûmunuz insanı kaçınılmaz olarak muhbir de yapar. En yakınlarını bile ispiyonlamakta beis görmezmiş. Mesela Ankarada Tabarin Barda göz koyduğu revü kız, kendisiyle değil de Falih Rıfla (Atay) ile çıktı diye bunu koşa koşa Atatürke yetiştiriyor. Bir Konya gezisinde Konya Lisesi öğretmenlerini "komünistlik yaptıkları" gerekçesiyle Atatürkün hışmına maruz bırakıyor. Yine bir gün Karpiçte demlenirlerken radyoda Hitieri dinleyen Reşit Galip, "Bizim Hitler acaba ne zaman konuşacak" diye bir şaka yapıyor. Haliyle Recep Zühtü bunu da Atatürk`e yetiştirmekte diğerlerine fark atıyor.

    Kısacası Medeniye Hanıma hiç layık biri değildi. Bu kadarla kalsa iyi, daha başka marifetleri de var. Kazım Karabekir"devrimlere ayak uydurama-yınca" tasfiye edilmişti. O da bu kızgınlıkla hatıratını yayınlamaya kalktı. Bunu engellemek için Atatürkün en yakın adamları harekete geçti. Kitaba daha matbaadayken el koydular ve imha ettiler. Bu operasyonu Kılıç Ali ile Recep Zühtü yönetmişti.

    Parlamento faaliyetlerine gelince; "intikam" yasalarının hepsinde onun imzası vardı. Milli Müca-deleye katılmayanların veya karşı olanların listelenip, takip edilmesini bizzat üstlenmişti. "Firari" Ermenilerin mallarının Milli Mücadeleye katkıda bulunanlara dağıtılması işi de ondan soruluyordu. Geceli gündüzlü bitip tükenmek bilmeyen tüm bu "programlar" sırasında Recep Zühtü, sevgilisi Medeniye Hanıma ne kadar zaman ayırıyordu? Maalesef çok az. Peki ya evlilik? O da inşallah bir dahaki yaza.

    Recep Zühtünün hayatı Atatürke tabiydi, nereye gitse hep beraber. istanbula geldiklerinde Medeniye Hanımı da getirirdi. Evet, çok ihmal ediyordu fakat yine de sevgilisinin gönlünü hediyelerle kazanmayı biliyordu.

    Boğazda, Akıntı Burnunda deryaya karşı bir yalıya (izzetâbâd Kasrı) göz koymuştu. Burası III. Selim için yaptırılmış, sonra 1890da yıkılarak yerine Seniye ve Ferihe Hanım Sultanlar için ikiz köşkler inşa edilmişti. Bunlar sonra birleştirilerek tek köşk haline getirilmişti. Recep Zühtü ne yaptı, ne etti bilinmez, bu köşkün sahibi oldu.

    Medeniye Hanıma "izzetâbâd Köşkünde telli-duvaklı düğün" vaat etmişti. iş sözünü tutmaya gelince yine kıvırdı. Köşke annesini, babasını, kardeşlerini, akrabalarını yerleştirdi. Bu bardağı taşıran son damlaydı. Gerçi henüz haberi yoktu ama artık Recep Zühtü, Medeniye Hanım`ın gözünde çıkarılıp atılması gereken bir çöp kıymetindeydi.

    Günlerce, bazen haftalarca yüzünü bile göremediği adamı beklemektense kendine genç ve yaşıt bir sevgili buldu. Delikanlı aksi gibi Yahudi cemaatine mensuptu.

    Atatürkün yine bir istanbul ziyareti sırasında, Dolmabahçe Sarayında "sofrada" hep beraber demlendikleri sırada jurnal geldi:

    "Medeniye Hanım, bugün öğlen istiklâl Cadde-sinde Frangulinin çalışan Yahudi gencini görmeye gitti. Oradan çıkıp, sarmaş dolaş etrafa aldırmadan Abdullah Efendi Lokantası`na girdiler. Senin kıravatını, senin kol düğmelerini takmıştı şerefsiz adam, görür görmez tanıdım."

    Daha sözünü bitirmeye vakit kalmadan Recep Zühtü çakı gibi fırladı yerinden. Soluğu Çengelköyde, o sıra annesinin evinde kalan Medeni-yenin yanında aldı. Saat sabaha karşı üçtü. Kapıyı annesi Ayşe Hanım açtı. Recep Zühtü ona tek kelime söylemeden üst kattaki Medeniyenin yatak odasına çıktı. Kapıyı arkasından kilitledi. "Medeniye kol düğmelerim nerede" diye bağırırken odayı darmadıman etti. "Bana bunu nasıl yaparsın, ben sana varımı yoğumu vereyim hiçbir şeyden mahrum etmeyeyim sen kalk git elin gâvur herifiyle. Ne çok sevmiştim seni Medeniye. Bunun bana nasıl yaparsın? Yüzkarası söyle!" diye bağırdı, acımasızca dövdü. Derken tabancasına davrandı ve kadını vurdu. Sonra Saraya gitti. Kılıç Aliye telefon edip olanı anlattı. Kılıç Ali de Atatürk`ü haberdar etti. Aldığı cevap "Kanuni icabı yapılmalıdır" oldu.

    Kadın ölmemişti, fakat Taksimdeki Fransız Hastanesine çok geç getirilmişti. Kardeşi Haydar başında bekliyordu. Can çekişen kadının kardeşine son söz olarak, "beni vuranlara bir şey yapmaya kalkma sakın, seni de öldürürler" dedi. 12 Şubat

    1935 Salı günü saat i9=3o`da öldü. Hastanenin ölüm kayıt defterinde ölüm nedeni Latin harfleriyle yazılı diğer tüm kayıtların aksine, üstelik bir başka renk mürekkeple Osmanlıca yazılmıştı.

    ilişkileri on yıldır sürüyordu. Kadın adamdan 10 yaş küçüktü. 10 Şubat`ta vurulmuştu.

    Medeniyenin öldüğü gün, Şair-i Azam Ab-dülhak Hamit Tarhanın 84. yaş günü kutlanmaktaydı. O gün gazetelerin hepsinde bu haber vardı, fakat hiçbiri Medeniye Hanım cinayetine yer vermedi.

    Bu elim hadisenin üzerinden henüz bir hafta bile geçmemişti ki, Recep Zühtü 17 Şubat 1935 günü yapılan V. Dönem Meclisine Zonguldaktan milletvekili seçildi. Öte yandan savcılık cinayetle ilgili olarak gevşek bir takip başlatmıştı.

    Öldürmek için değil, korkutmak amacıyla dahi ateş edilmiş olsa, yasal olarak en az üç yıl hapis cezası alması gerekirdi. Oysaki Dr. Fahrettin Ke-rimin verdiği "cinnet halinde metresini vurduğuna dair" rapor Adli Tıpça incelenip kabul edilince Mahkeme Recep Zühtünün beraatine karar verdi.

    NOT -1: ilk önce rapor meşhur Mazhar Osmandan istendi. Fakat o bu şerefsizliğe tarihe geçen şu sözlerle karşı çıktı: "Recep Zühtünün cezaî ehliyeti yok idiyse, Meclis`te işi ne?" Bu cevap üzerine rapor asistanı olan Fahrettin Kerim tarafında düzenlendi.

    NOT - 2: Recep Zühtüye "Soyak" soyadını 8 Şubat 1935te Atatürk armağan etmişti, Medeniye Hanım`ı öldürmeden iki gün önce.

    kaynak .ümit beyazoğlu.
    0 ...
  10. mustafa karamelek

    ?.
  11. bır aşk ancak bu kadar guzel anlatılabılır..
    Vazgeçtim

    Her gece yatağımda uykusuz
    Bir o yana bir bu yana dönüp durdum
    Görmek için düşümde hayalimde
    Duymak için sesini
    Kaç kere uzandı ellerim telefona
    Aşkı, oyun bilişin aklıma geldi
    VAZGEÇTiM..

    Gezip durdum perişanlar gibi
    Kâh sahillerde kâh tenha sokaklarda
    Hayal kurup sen diye
    Ağaçlara, dağlara, taşlara sarıldım
    Elleri güldürecektim halime
    ihanetin aklıma geldi
    VAZGEÇTiM..

    Açıp ellerimi yalvardım tanrıya
    Bir defacık tutmak için ellerini
    Koklamak için saçlarını
    Adaklar adayacaktım evliyalara
    Umursuzluğun aklıma geldi
    VAZGEÇTiM..

    Kahırdan başka ne vardı sanki verdiğin
    Acılardan zevk alır hale getirmiştin
    Yinede
    Görmek için seni, şeytana uyup
    Bir daha bozacaktım yeminimi
    Vedalaşmadan gidişin aklıma geldi
    VAZGEÇTiM..

    Paylaştığımızı sandığım
    Güzel günler hatırına
    Suçlu benmişim gibi
    Af dileyecektim, gözlerine bakıp,
    Her türlü cezana razı olacaktım
    Boynumu büküp,
    Bir daha gelecektim kapına
    Başkasını
    Başkasını sevdiğin aklıma geldi
    VAZGEÇTiM....

    Mustafa Karamelek
    0 ...
  12. nihlist

    1.
  13. hiçbirşeyin bir anlamı olmadığı ve istediği herşeyi yapmaya izni olduğuna inanan insan.
    1 ...
  14. ben hic iktidar olamadim anne

    ?.
  15. erdogan aynaya baksin

    ?.
  16. havanın ısınıp ısrail'ın kaşınmaya başlaması.
    0 ...
  17. israil in ankara yi bombalamasi

    1.
  18. gerçekleşmesı zor olan. (bkz: utopya.)
    0 ...
  19. hayati askin sesine baglamak

    ?.
  20. Hayatı aşkın sesine bağlı!

    25 yaşında genç bir doktor Özge. Kanseri yenerken gazeteci sevgilisiyle ayrıldı. intihara kalktı, beyni hasar gördü. Yoğun bakımda tepki verdiği tek şey ekrana çıkan aşkının sesi oldu. Doktoru tedavi için 'gelmeli' diyor, erkek arkadaşı reddediyor

    Özge Acemoğlu, hüzünlü bir aşk hikayesinin kahramanı. Türkiye'nin tıp dehalarından. Hastanede yaşam mücadelesi veriyor. Onu hayata bağlayan tek şey, ayrıldığı sevgilisinin sesi...
    istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Zürih Üniversitesi'nde Genetik ve Onkoloji alanında uzmanlık eğitimi aldı. Hayatını bilime ve kanserli hastalara adadı. Kaderin acı bir cilvesi olarak, kendisi de kansere yakalandı. 2008'in haziran ayında genç doktora kan kanseri teşhisi kondu. Tedaviye başlandı ancak Özge çalışmayı bırakmadı. Bir yandan kemoterapiye devam etti, bir yandan hastalıkla boğuşan hastalarıyla ilgilendi.
    ÖZGE'Yi YIKAN TELEFON
    Her şey iyi gidiyor, Özge hızla iyileşiyordu. Bu süreçte en büyük destekçisi, internet ve telefonla görüştüğü televizyon muhabiri olan sevgilisi Can Hasasu idi. Ancak bir gün, isviçre'deki Özge ile istanbul'daki sevgilisi telefonda tartıştı. Bunalıma giren Özge, 3 Aralık 2008'de boş bir şırınga ile damarına hava bastı. Büyük bir aşk barındıran kalbi kısa süreliğine durdu. Zürih Üniversitesi'ne kaldırılan Özge, yoğun bakıma alındı. Acemoğlu ailesi bu haberle yıkıldı. Özge'nin beyin fonksiyonları hasar görmüştü. Umutlar kırılmaya başladı.
    TV'DEN GELEN MUCiZE
    Özge için dualar edildi. Mucize ise ekrandan geldi. Genç doktor tepki vermeye başladı. Onu hayata bağlayan şey ise, sevgilisinin sesiydi. Muhabir Hasasu, haber sunarken, sesi işiten Özge, yaşam belirtileri verdi. Doktorlar, ailenin Hasasu'ya ulaşıp ondan yardım istemesini söyledi.

    Çabalar sonuçsuz
    Özge'nin ailesi ve arkadaşları, Hasasu'ya ulaşıp durumu anlattı. Ancak, genç muhabir bu teklifi reddetti. Zaman geçiyor, umutlar azalıyordu. Araya giren, hatırlı kişiler de fayda vermedi. Hasasu, hastaneye gitmeyi kabul etmedi.
    KRiTiK SÜREÇ
    Özge'nin ağabeyi Nazım Acemoğlu, kardeşinin kritik bir döneme girdiğini söyledi. Artık, Hasasu'nun sesiyle tedavisinin mümkün olmadığını kaydeden ağabey, isviçre polisinin bu intiharla ilgili inceleme başlattığını belirtti. Acem-oğlu, 'Polis, kardeşimin bilgisayarına ve telefonuna el koydu. En son MSN konuşmalarını Can Hasasu'yla yaptığını belirledi. Artık ondan yardım istemiyoruz. Şimdilik hukuki bir girişimde bulunmadık. Özge iyileştikten sonra isterse, dava açacağız' dedi.
    EN iYi PROJE ONUN
    Dünyanın en prestijli bilim dergilerinden Science-Med'e göre 2008'in en umut vaat eden çalışması ona ait. Özge DNA şifresini değiştirerek sağlıklı kök hücre üretmeyi başarmış, Parkinson, diyabet, kanser, Alzheimer hastalarına umut olmuştu. Kan kanseri ile savaşta büyük başarı elde edileceği yorumları yapılmıştı.

    OKULU
    4. OLARAK BiTiRDi
    genç doktor, Mimar anne Sanem ve emekli Cerrah Dr. Albay Fuat Acemoğlu çiftinin üç çocuğundan biri. Tıp Fakültesi'nden 4'üncülükle mezun oldu. 2005 ve 2006 yıllarında Dünya Tıp Olimpiyatları'nda üst üste 2'nciliğe ulaştı. 2006'da National Biyografi tarafından 'Yılın Genç Bilim Adamı' seçildi. 2007'de ise 11.Genç Tıpçılar Kongresi'nde Türkiye'ye ilk defa büyük ödül kazandırdı.
    kaynak:http://www.aksam.com.tr/2..._askin_sesine_bagli_.html
    1 ...
  21. 35 ten sonra evlenmeyin

    1.
  22. Başbakanlığın yaptığı araştırma, 'uyumlu evliliğin' sırlarını ortaya koydu.
    Buna göre kadınlar 20, erkekler de 30 yaşından önce evleniyorsa diğerlerine göre daha mutsuz oluyor. Evlilikte en uyumlu dönem ilk 5 yıl. Beşinci yıldan sonra ise uyumsuzluk ortaya çıkıyor. Kişilikler oturduğu içinse 35 yaşından sonra yapılan evlilikler uyumsuz oluyor...
    http://www.haberturk.com/...cat=200&dt=2008/07/06
    0 ...
  23. batık chp marşı

    1.
  24. iyice köşeye sıkışan CHP ile ilgili yazılan bir şiir.
    işte CHP'yi ti'ye alan 'Ozan Baykalov'un o şiiri...

    kamera açıkmış, ben ne yapayım
    Çuvalladık halkım, unutma bizi!
    Cep telefonumu, nasıl kapayım
    Afalladık Halkım, unutma bizi !
    Kırk yıl geçti, olamadık iktidar
    Bu halk bize, niçin kulağın tıkar
    Hökümat seçimde ton balık tutar
    Kefalladık halkım, unutma bizi !

    Bankamız var, gastemiz var, hepsi var
    Kankamızsa, derinde çuval kadar
    Kaderim bu, her mevsimde yağar kar
    Ufalandık Halkım unutma bizi !

    Yüzerim, gezerim, her şey sezerim
    Kırk yıl geçse, ne bıkar ne bezerim
    Tahminlerde yanıldık, hep bîzarım
    Hep sallandık halkım unutma bizi !

    Koruma altında, benim herşeyim
    Dört nalı buldum da, yoktur eşeğim
    Dünyada yok, yatacak bir döşeğim
    Yuvarlandık halkım, unutma bizi !

    http://www.aktifhaber.com/news_detail.php?id=171290
    4 ...
  25. neset ertas kosk te

    ?.
  26. Yaklaşık 2 saat süren yemekte Gül'ün isteği üzerine Neşet Ertaş saz çalıp bir de türkü söyledi.
    "şad olupta gülemedım eller içinde
    bir benım gülüm soldu güller içinde"
    Neşet Ertaş'ın Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda Bozlak da okunması önerisine Gül olumlu yanıt verdi.
    büyüksün neşet baba.
    0 ...
  27. kocalari savasirken karilari sevismis

    ?.
  28. ikinci Dünya Savaşında Fransız kızların Nazi askerleriyle gönül eğlendirdiği ortaya çıktı.
    türkler'i avrupa bırlıği'ne ıstemeyen fransız'lara katılıyorum,
    sız bıze layık değilsınız.
    http://www.haberturk.com/...cat=180&dt=2008/05/26
    3 ...
  29. 2238 de tüm dünya kadın olacak

    1.
  30. iskoç bilim adamları, 2005te ilk kez sperm kullanmadan ve klonlama yöntemine başvurmadan insan embriyosu yarattıklarını açıkladı, yani bakire döllenmenin ilk adımları çoktan atıldı. Bilim adamları kadınlardan alınan doku örnekleriyle hem sperm hücresini hem de yumurta hücresini laboratuvar ortamında üretmenin mümkün olacağını belirtiyor.
    neslimızı tukedecekler galiba .
    http://www.haberturk.com/...cat=200&dt=2008/05/20
    edit:eksıler yağıyor
    (bkz: elçiye zeval olmaz)
    2 ...
  31. pkk dan kacan kacana

    ?.
  32. son bır ayda örgütten kaçan terörist sayısı 24 olmuştur.
    zor oyunu bozarmış, dağları pıknık alanı zannedenler bombalarla tanışınca
    kürkçü dükkanına dönmeye başladılar.
    1 ...
  33. günah olsaydı allah saçsız yaratırdı

    1.
  34. 7´inci Cumhurbaşkanı Kenan Evren'ın türban konusunda verdiği beyanat.
    (bkz: senden ıyı mı bılecekler)
    5 ...
  35. ses ödül yüz ceza

    ?.
  36. sesının gölgesın de kalan yuzler.
    güzellık kavramı ızafı de olsa yıne de bazı krıterler vardır.
    http://www.haberturk.com/...cat=150&dt=2008/01/19
    0 ...
  37. turbanin serbestligi teklif dahi edilemez

    ?.
  38. YÖK eski Başkanı Prof.Dr. Erdoğan Teziç'in şahsi fikri.
    8 ...
  39. sarikamis faciasinin 93 yildonumu

    ?.
  40. Osmanlı ordusuna bağlı olan 90.000 askerimizin donarak Allahuekber dağlarında ölmesiyle sonuçlanan bu facianın yıldönümünü yine acı ve üzüntü içerisinde anıyoruz.
    SARIKAMIŞ HAREKÂTI (22 ARALIK 1914-15 OCAK 1915)
    1 ...
  41. ölümüne kanka mehmet akif ve neyzen tevfik

    1.
  42. dostluğun ne anlama geldığını anlatır.
    Dostu Eşref Edip, Akif ve Neyzen'in dostluğunu anlatırken şöyle der:
    Mütareke zamanında idi. Bir gün Sebilürreşad idarehanesinde üstadla oturuyorduk. Neyzen Tevfik çıkageldi. Üstbaş perişan, selâm, vererek içeri girdi. Şöyle bir tarafa yıkıldı. Çok sarhoştu. Biraz geçtikten sonra rakı dolu matradan birkaç yudum aldı. Fakat artık işba haline gelmiş, bir yudum bile içecek hali kalmamıştı. Biraz sonra matradaki rakıdan avucuna boşalttı. Kolonya gibi yüzüne, gözüne, başına, saçlarına içirmeye savaştı.
    Nihayet neyini alarak üstadın oturduğu koltuğun önünde, üstadın dizi dibinde yere oturdu, üflemeye başladı. O halde muhrik bir taksim yaptı. Baktık, üstadın gözlerinden sessiz sessiz yaşlar dökülüyordu. Neyzen bunu görünce Neyi bıraktı, üstadın boynuna sarıldı. Sakalından, yanaklarından öpmeye başladı. Öptü, öptü...
    Üstad neye ağladı? Neyin hazin sesine mi? Neyzen'in bu haline mi? Artık ne bizim sormamıza lüzum vardı, ne onun söylemesine!**
    1930'larda istanbul Belediye'sinin bağladığı yardım aylığını saymazsak Neyzen'in düzenli bir geliri hiç olmadı. Neyzen Tevfik'in söylenceleşen yaşamı 28 Ocak 1953'de son buldu. Cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii'nde kılındı. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısında ki barbaros bulvarını doldurdu. Memurların, profesörlerin, ileri gelenlerin yanı sıra kılıklarına çeki düzen vermeye çalışmış sarhoşlar, sokak serserileri ve bin bir çeşit insan bir arada uğurladılar.
    2 ...
  43. gokturk pkk nin ensesinde

    1.
  44. Özellikle sınır gözleme amacıyla projelendirilen ve Türkiye'nin askeri amaçlı ilk uydu projesi.Bir metrenin altındaki nesnelerin hareketlerini de rapor edebilecek kabiliyette olacağı belirtilen uydu, sınırdan terörist geçişlerin engellenmesi noktasında da fayda sağlayacak.
    1 ...
  45. ermenilerin barış faturası

    ?.
  46. başbakan erdoğan'ın "komısyon kuralım arşivleri açalım" önerısıne,
    çıkarılan faturadır.
    1. yenı sınırlar için sevr anlaşması baz alınsın.
    2. 14,5 mılyar dolar tazmınat ödensın.
    3. 301. madde değiştirilsın.*
    1 ...
  47. termal kameranin osurugu tespiti

    ?.
  48. ısıya duyarlı kameranın gece çekımındekı görüntüsüdür.

    1 ...
  49. mehmet akif in olum yildonumu

    ?.
  50. 71 yıl önce, 27 Aralık 1936 da buyuk ustad akıf'i kaybettık
    "Çıplak bir tabut geldi. Bir fukara cenazesi olmalı dedim. O anda Emin Efendi Lokantası nın sahibi Mahir Usta, elinde bir bayrakla cenazeye koştu. Sebebini anlamadım. Yine o anda yüzlerce genç peyda oldu. Üniversitenin büyük sancağına çıplak tabutu sardılar. Ellerimi yüzüme kapadım. Cenazeyi tanımıştım. Al sancakla siyah Kâbe örtüsüne sarılan tabut, üniversite gençlerinin bir ürperme manzarası alan elleri üstünde gidiyordu." Mithat Cemal Kuntay, bundan 71 yıl önce, 27 Aralık 1936 da vefat eden Mehmet Âkif Ersoy un cenaze merasimini böyle anlatıyor. Resminin arkasına "Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma / Sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir." diye yazan Âkif, sessiz yaşasa da, vefatı gazetelerde birkaç satırlık alelade bir haber olarak yayınlansa da unutulmadı. Çok sevdiği milleti, cenazesini hiçbir resmî düzenleme olmadan sahiplendiği istiklal Marşı şairini yetmiş küsür yıl sonra hâlâ rahmetle anıyor; Safahat hâlâ en çok satan kitapların başlarında yer alıyor. Âkif, anma toplantılarına, sempozyumlara, konferanslara konu oluyor.
    mınnet ve şükranla anıyoruz koca akıf'i nur içinde yatsın.
    2 ...
  51. coplukteki ani defteri

    ?.
  52. iflas etmiş bır hayatın bılançosu.
    Necipin isteğini yerine getirecektim. Onunla buluştuk. Ama olmadı, olmadıistememe rağmen onun olamadım. Daha doğrusu beceriksizliği yüzünden hem hayatım mahvoldu hem de Necipi kaybettim.
    O gün günlerden Pazardı. Bindiğimiz taksinin penceresinden giren rüzgar saçlarımı dağıtıyordu. Gecekonduların bolca bulunduğu Zeytinburnu;nda bir evin önünde durdu araba. Nasıl bir evdi, merdiven çıktık mı çıkmadık mı hatırlamıyorum. Girdiğimiz odanın duvarları dergilerden kesilip yapıştırılmış açık saçık resimlerle doluydu. Onları görünce utandım, başımı öteki tarafa çevirdim ama orası da aynıydı. Başımı nereye çevirsem aynı resimler karşıma çıkıyordu. Bir ara utanmayı bir kenara atarak bu resimleri incelemeye başladım. O:

    -Bu oda bir seks albümüdür. Bak burada seksolojinin her türlüsünü görebilirsin. ilginç pozisyonlar görmek istiyorsan bu tarafa bakmalısın. Bunları bulmak için çok uğraşmadım. Hepsi yurt dışından gelen dergilerden kesilmiştir. Almanyada amcamın oğlu var, istediğim zaman hemen gönderiyor. Nasıl beğendin mi?

    -Bilmem.

    itiraf etmek gerekirse bir an önce ne olacaksa olmasını istiyordum. Necip bir şişe iyi şarabı mutfaktan alıp getirdi. Yanına biraz fıstık ve leblebi de koydu. Kadehleri birbiri ardına yuvarlarken içmem için bana da ısrar ediyordu. Derken şişeler birken iki, ikiyken üç oldu ve dördüncü şişe de bitti. Fitil gibi sarhoştu. Ellerimi, yüzümü, ayaklarımı öpüyor, bir yandan da üzerindekileri çıkarıyordu. Sapıkça şeyler söylüyor, kendisine ayak uydurmamı istiyordu. Her dediğini yaptım, ama öylesine kendinden habersizdi ki oracığa sızıp kaldı.
    Kendine gelmesi için üç-dört saat geçti. Gözlerini açtığında :

    -Sibel, artık benimsin değil mi?En kısa zamanda seninle evleneceğiz, göreceksin seni senden daha çok seveceğim.
    O günden sonra Necip, beni ihfal ettiğini zannederek günlerce aramadı. Umudumu yitirdim, yemeden içmeden kesildim. Yapılan bu hakareti hazmedemiyordum. On beş gün sonra tesadüfen yolda karşıma çıkıverdi. Yüzüne ondan nefret ettiğimi haykırarak oradan kaçtım. En ufak bir tepki vermedi. Ne bir söz söyledi ne de peşimden koştu;

    iki gün işe gitmedim. Kimseyi görecek durumda değildim. Patron eve haber yollayıp işe gelmemi yoksa gelmediğim günleri haftalığımdan keseceğini söylemiş. Mecburen gittim.
    Kenan;ın kollarına düştüğüm günü ise lanetle anıyorum. Tatminsizlik içindeydim, biraz da Necipe inat doyum arıyordum. Bu şartlarda karşıma kim çıkarsa çıksın onun olacaktım. Şans galiba Kenan;dan yanaydı
    Kim ne derse desin Kenan, gene de Necip e göre namuslu bir insanmış. Üstelik o da beni sevdiğini söylüyordu. Hamile kaldığımı öğrendiği zaman derhal evlenmemiz için ailesini devreye soktu.

    Buna rağmen Kenana karşı hiçbir şey hissetmediğimi biliyorum. Bir anlık duygu beni benden aldı. Karnımdaki çocuğu da sevemedim. Sanki bu çocuk benim canım kanım değilmiş de muzur bir tümörmüş gibi geliyor.
    Bundan sonra yazacak bir şeyim olacağını da zannetmiyorum. Bu yarım kalmış defter de bir gün benim tarafımdan yada başka birisi tarafından okunur mu, onu da bilemiyorum.
    Elveda Sibel, elveda güzel günlerim, elveda anılarım, elveda Nec
    Her şey bitti artık. Ben Kenan Mantarın karısı Sibel Mantar, karnımda taşıdığım çocuğumun babasıyla, ama gerçek babasıyla evlendim. Bir kaç gün önce hamile karnımla giydiğim o bembeyaz gelinliğin bile bana yakışmadığını ve oradaki insanların riya dolu, alay dolu bakışlarını hiç unutamıyorum.
    Çok da komik bir halim vardı, çünkü neredeyse çocuğum yürüyerek düğünüme gelecekti.

    Kocamustafapaşada mavi boyalı, tek katlı bir evim var artık. Bundan böyle evimin hanımı olacak, çocuk üstüne çocuk doğuracak, onları büyütmekle ve tiksindiğim şu adama hizmet etmekle ömrümü geçirecektim. Şimdi bir alın yazısı olduğuna ve ne yaparsan yap bunun değişmeyeceğine inanmaya başladım. *
    1 ...
  53. savas mi ilan edelim

    ?.
  54. "SAVAŞ MI iLAN EDELiM?"
    Talabani, bir gazetecinin saldırıya yönelik girişimde bulunup bulunmadıklarını sorması üzerine ise "Elbette ki var, olmadığını nerden çıkardınız." dedi. Birleşmiş Milletler nezdinde girişimlerde bulunduklarını belirten Talabani, "BM'den saldırıyı kınamalarını ve acil bir şekilde olaya el koymalarını istedik. Daha ne istiyorsunuz, savaş mı ilan edelim?" diye konuştu.
    edıt=Hani yanılıpta Türkiye'ye savaş ilan ediyoruz deseniz diyorum...Savaş ilan ederiz dedin de etmeyin mi dedik?
    0 ...
  55. helin yenilendi

    ?.
  56. Helin yenilendi.
    Helin Avşar 5 saatlik bir operasyonla yeni burun, yanak ve göğüslere kavuştu.
    edıt= yurdum ınsanıdır ,onu dışlamıyalım, aksine kucaklayalım..
    0 ...
  57. saten gecelik ve rüzgar

    1.
  58. rüzgarla havalanmadığı gibi, yalnızca vucut hatlarını belli eden fetis obje.
    kadına kadınlığını hatırlatır.
    0 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük