bu ülke, hep hoyrattır ya ona gönül veren, hizmet eden evlatlarına karşı...
ona da ayrıcalık yapmadı; hakkını yedi, kadrini bilmedi.
türküleri ortalığı inletirken o açtı. başını sokacağı tek göz eve muhtaçtı. türkiyede korsanlar sazının rantını yerken o, gurbete gidip almanyalarda düğün çalarak aradı ekmeğini... unutturdu kendini...
30 yıllık inzivadan hayata, gurbetten yurda dönmesi, iki adam sayesindedir:
biri onu ikna eden bayram bilge tokel...
diğeri türkülerini korsanlardan kurtarıp onu telifle tanıştıran hasan saltık...
ömrünün son deminde biraz yüzü güldüyse, kısmen onlar sayesindedir.(alıntı. can dündar)
tek kişilik orkestra, müzik fakültesi..baba-oğul tescilli dünya hazineleri; onlarla aynı yüzyılda yaşamış olmaktan onur duyuyorum.
baba sensiz yaşamak zor imiş meğer nur içinde yat..
MEHMET AKiF ERSOY Ailesinin Başına Gelenler.. iŞTE BU KADAR SAHiP ÇIKIYORUZ...
24 Mayıs 2010, 19:45
Mehmet Akife ailesine reva görülen hayatı hatırlatalım istedik. Kuru sevginin anlamsız olduğunu. vefasızlığın yüzsüzlüğümüzle yüzleşemediğini görelim istedik.
istiklal Marşı Şairi, dava ve fikir adamı Mehmet Akif Ersoyun çocukları bütün hayatlarını büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde geçirerek göç ettiler bu dünyadan
istiklal Marşı Şairi, fikir ve dava adamı Mehmet Akif Ersoyun çocukları uzun yıllar yokluk ve sefalet içinde yaşadıktan sonra bu dünyadan göçtüler. Yıllardır şiirleri okunan, fikirleri savunulan ve örnek bir şahsiyet olarak gösterilen Mehmet Akifin çocuklarına sahip çıkılmaması ise manidar bulunuyor.
Mehmet Akifin ismet Hanımla evliliğinden Cemile, Feride, Suad, Emin ve Tahir isimli beş çocuğu bulunuyordu. Mehmet Akifin büyük oğlu Emin Ersoy askerlik görevini yaptığı sırada, koğuştaki arkadaşlarına Kuran okuyup tefsir ettiği gerekçesiyle Divan-ı Harbe verildi. Tutuklanan Ersoy, çavuş arkadaşının yardımıyla askeri cezaevinden kaçarak, o dönemde Fransız manda yönetimindeki Kırıkhana kadar geldi. Kırıkhanda yakalanan Ersoy ve arkadaşı Türkiyeye iade edildi. Cezasını çeken talihsiz adam uzun yıllar yoksulluk içinde yaşadı. Bunalım içinde yaşadığı bir gün solcu yazar Çetin Altana kadar giderek yardım isteyen Emin Ersoy, olaydan kısa bir süre sonra Beşiktaşta bir çöp kutusunun yanında ölü bulundu.
Kızını evden atmaya kalktılar
Babası Mehmet Akifin emekli maaşıyla geçinen küçük kızı Suat Ersoy da 1991 yılında üzücü olaylarla karşılaştı. Kızları Ferda ve Selma Argonla birlikte Beyoğlunda yaşayan Suat Hanım evden atılmak istendi. Bu üzücü olayın gazetelerde yer alması üzerine dönemin Başbakanı Turgut Özal, Suat Hanıma Halkalıda bir daire tahsis etti. Ancak ekonomik sıkıntılar ailenin yakasını bir türlü bırakmadı. Evini satmak zorunda kalan Suat Ersoy Hanım, Kadıköyde Vakıflara ait döküntü ahşap bir eve taşındı. Suat Ersoy hanım bu evde zor günler yaşadıktan sonra yaşama veda etti.
Cenazesinde kimse yoktu
Mehmet Akifin küçük oğlu Tahir Ersoy ise tercüman olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. 2000 yılında da karaciğer ve kalp yetmezliğinden vefat etti. Emekli maaşı yeterli olmadığı için Ankarada SSKya bağlı bir hastanede tedavi edilen Ersoy, daha sonra istanbula getirilerek, Esma Hatun Hastanesine yatırıldı. Ancak hastalık iyice ilerlemiş olduğundan tedavi sonuç vermedi ve Tahir Ersoy hayata gözlerini kapadı. Tahir Ersoyun cenaze törenine ise ne yazık ki çok az insan katıldı.
imdadına yetişemedik
Kitabevi Yayınlarından çıkan Ali ilmi Faninin Rıza Tevfike Mektupları isimli kitapta Akifin oğlu Emin Ersoy ile ilgili bir anekdot yer alıyor. Akifin yakın arkadaşlarından Ali ilmi Fani bir gün bir mektup alıyor. Mektup Kırıkhan hapishanesinden geliyor. Yazan Akifin büyük oğlu Emin Ersoydur. Akifin Mısırda yaşadığı bir dönemdir. Kırıkhan ise o dönemde Fransız manda yönetimindeki Hataya bağlıdır. Ali ilmi olayı şöyle anlatıyor:
Akifin oğlunun başına gelen felaketten tabii haberimiz yok. Bir gün elime Bereketzade Cemil Beye hitaben yazılmış bir mektup tutuşturuyorlar. imzaya baktım, Kırıkhan hapishanesinde mevkuf Mehmet Akif Beyin mahdumu Emin. içini okudum. Diyor ki: Kırklarelinde vazife-i askeriyemi ifa ediyordum. Arapça bildiğim için ara sıra arkadaşlarıma Kuran okur, ayetleri tefsir ederdim. Bu hareketim irtica mahiyetinde görüldü. Divan-ı Harbe tevdi olundum ve tevkif edildim. Tevkifhaneden şimdi benimle beraber bulunan çavuşumun delalet ve himmetiyle firar ettik. istanbula geldik, ordan bir vapura atladık. Mersine çıktık. Mersinden yaya olarak Antakyaya gelirken yoldaki karakolhanedeki jandarmaar halimizden şüphelendi, pasaportlarımız olmadığından her ikimizi de Kırıkhan kazasına gönderdiler. Şimdi bizi Türkiyeye iade edecekler. imdadımıza yetişiniz. Maalesef imdatlarına yetişemedik, çünkü mektup yazılıp elden ele bana gelinceye kadar günler geçmiş, kendileri de hududu aşmıştı. Bilmem ne ceza verecekler? Akif Beye yazmadım. Çocuğunki divanece bir harekettir. Asker koğuşunda Kuran tefsir olunur mu? Bugünki inkilab rejiminden bu derece gafletin manası ne? Zavallı Akif Bey refikasıyla beraber kendi canlarının derdiyle uğraşırken yeni bir bela ile karşılaşıyor. Kimbilir ne kadar müteessir olacak.
kulisteyiz. neşet heyecandan titriyor. bir duble rakı vermeye yeltendim, istemedi. "hasan, bizimkiler dışarda mı?" diye sordu. sanıyor ki konsere sadece istanbul'da yaşayan kırşehirliler gelmiş. "abi yok" dedim, "bak şu perdenin kenarından, kimler var." üniversite öğrencilerini, her yaştan insanı, o tıklım tıklım kalabalığı görünce istedi, önce kabul etmediği o dubleyi.
bir de, "senden bir ricam var, bizimkiler, bir ceplerinde konyak şişesi, bir ceplerinde tahta kaşıklar dışarda bekliyorlardır. garibanlar bilet alacak parayı bulamamıştır. , benim paramdan kesin, garipleri içeri alın" dedi. kapının önüne çıktım, 80-100 kişilik bir grup, aynen onun dediği gibi çimenlerde oturuyor. zaten konser de, onlar içeriye girdikten sonra başladı esas.
şener şen'le arif keskiner de oradaydı. kırşehirliler kaşıklarla oynamaya başlayınca, korumalar engellemeye çalıştı önce. şener'le arif korumaları devreden çıkarınca, neşet'in de keyfi yerine geldi. işte o konserle yeniden barıştı türkiye'yle. bir yandan albümler, bir yandan türkiye'nin her yerinden konser teklifleri... buraya yerleşme kararı aldı sonunda.
hasan saltık (ot dergisi 7. sayı)
özledk baba..
Ayna yeni icad edilmişti .
Adam bir ayna aldı baktı,
ölen kardeşi sandı sarıldı yattı.
sabah avradı gördü usulca aynayı aldı
kendısı baktı
- ulan herıf bu kaltaklamı aldatıyosun beni.
dedı ve aynayı aldiği gıbı kadıya koştu
-kadı efendı kocam benı bir kaltakla aldatıyor
kadı söze girdi
-kızım nerden bılıyosun ?
kadın uzulmeklı bır halle aynayı uzattı .
-kadı efendı bak da gör ;
kadı aynayı aldı baktı hayret ettı
-kızım bu kaltak a
değil gavvata benziyor.:)
Hiç okula gitmemiştir Neşet Ertaş ama fahri doktora almış ve UNESCO tarafından 'Dünya Yaşayan Kültür Hazinesi' ilan edilerek korunmaya alınmıştır. Sağlığında kıymetini bilmeyenler, ölüsünden pirim yapmaya çalıştıkça sinirleniyorum. Dün, televizyon ekranlarına çıkan ve Neşet ustanın büyüklüğünden söz eden Arif Sağ, çok değil, birkaç yıl önce iTÜ Konservatuvarı'nda misafir hocalık yaptığı dönemde, Neşet Ertaş'a 'fahri doktora' unvanı verilmesi gündeme geldiğinde rest çekmiş, "Bu cahil adama doktora verirseniz istifa ederim" demişti. Neyse ki kıymet bilen akademisyenler, Sağ'ın bu sözlerine itibar etmemiş ve fahri doktora verilmişti...
kaynak:Şebnem Bursalı
Bu ülke, hep hoyrattır ya ona gönül veren, hizmet eden evlatlarına karşı...
Ona da ayrıcalık yapmadı; hakkını yedi, kadrini bilmedi.
Türküleri ortalığı inletirken o açtı. Başını sokacağı tek göz eve muhtaçtı. Türkiyede korsanlar sazının rantını yerken o, gurbete gidip Almanyalarda düğün çalarak aradı ekmeğini... Unutturdu kendini...
30 yıllık inzivadan hayata, gurbetten yurda dönmesi, iki adam sayesindedir:
Biri onu ikna eden Bayram Bilge Tokel...
Diğeri türkülerini korsanlardan kurtarıp onu telifle tanıştıran Hasan Saltık...
Ömrünün son deminde biraz yüzü güldüyse, kısmen onlar sayesindedir.(alıntı. can dündar)
Tek kişilik orkestra, müzik fakültesi..Baba-oğul tescilli Dünya hazineleri; onlarla aynı yüzyılda yaşamış olmaktan onur duyuyorum.
baba sensiz yaşamak zor imiş meğer nur içinde yat..
inci sözlük te küfür yememiş tek şahsıyet ..
Gittim baktım denetledim geldim.
ve sanat makamını "galaksimizin tezenesi" olarak yükseltmişlerdir..
gözlerinden öpüyoruz..
yorum
Amina soktumun tatlisesi dalga geciyo adamla.
Bir Imparator olup PIC olmaktansa onurlu bir HIC olmayi terci ederim. neset ertasin yaragini ye .
magra da dogmus burda dalga geciyo kiroo
noktasına virgülüne dokunmadım ..:)
Sen ağladın canım ben ise yandım
Dünyayı gönlümce olacak sandım
Boş yere aldandım, boş yere kandım
irengi gözümde solan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Gönlümüz hep seni arıyor baba , neredesın sen?
usta be.. biliyor musun senin hakka vuslat olduğun gün ben sevgilimden ayrıldım. ama senin acın onun acısını unutturdu.. usta, türkülerin dert ortağımdı benim.. o vefasızın dili var ama yarama merhem olacak söz söylemez.
mekanın cennet olsun ustam...
Kendine karşı dürüst olmayı unutma. Nasıl ? Üç şeyi hatırlamak gerekiyor!
Bir , ne olman gerektiğini sana söyleyenleri asla dinleme : kendi iç sesini dinle , sen nasıl olmak istiyorsun ? Yoksa hayatın harcanır gider .
iki , maske kullanma - bedeli ne olursa olsun dürüst kal . Öfkeliysen öfkeli ol. Öfkesini bastıran insanın bedeninde blokajlar oluşur . Öfke iki noktadan , tırnak ve dişlerden boşaltılır . Uzun süre öfkesini bastıran insanlar daha çok yer , daha fazla sigara içer , daha fazla konuşurlar ; çünkü bir şekilde enerjiyi birazcık boşaltabilmek için çenelerinin çalışması gerekir . Ve öfkeli insanların elleri çirkinleşir , yamuklaşır . Herhangi bir şeyi bastırırsan bedende o duyguya karşılık gelen yer etkilenir . Ağlamak istemiyorsan gözlerin parlaklığını yitirir , çünkü gözyaşı gereklidir . Unutma , içten gelerek gözyaşı dökemezsen , gülemezsin de , çünkü bu diğer uçtur . Gülmek istiyorsan gül ,yüksek sesle gülmenin ters bir tarafı yok .
Üçüncüsü , sahici olmaktır ; şimdiki zamana sadık kal , çünkü tüm yalanlar ya geçmişten yada gelecekten içeri sızar . Geçen geçmiştir , üzerinde durma , bunu bir yük gibi taşıma . Gereksiz yere gelecekle uğraşma , yoksa gelecek şimdiki zamanı ele geçirip yok eder ve henüz olmayanlar olmamıştır . Şimdiye sadık kal , işte o zaman sahici olacaksın . Şimdi burada var olmak , sahici olmaktır .
Karması , "minübüs şöförü" olan yazar arkadaşımızın araştırma cı , yazar kımliği ıle ortaya attığı söylem ..
ülkemızın seçkin yazarları bunu algılayamamıştır..
gazoz kapağından madalya verılmesini teklıf edıyoruz sözlüğe..
Ahmet Hakan : Neşet Ertaş öldü. bir devir kapandı.
Elif Şafak : Türkiye'nin yetiştirdiği en özel sanatçılardan birini kaybettik, tüm sevenlerinin başı sağolsun. Neşet Ertaş'ı rahmetle anıyoruz.
Mustafa Ceceli ;: Neşet Ertaş... Türküler öksüz kaldı...
Bülent Arınç : Bozkırın Tezenesi bil ki; sazınla, sözünle öyle temiz bir hatıra bıraktın ki gönlümüz hep seni arayacak.Ancak bugün gönül dağımız onun yokluğu ile yağmur yağmur boran oldu.Devasa bir yüreğe sahip büyük bir sanatçıydı. Ancak O hep mahzun, mahcup ve mütevazi çehresiyle gösterdi kendisini.Çünkü onda aşıklık istidadı vardı, derununda hep Leylasından kalma büyük bir sevdanın ateşi yanardı.Türküleri ile gönülden gönüle giden bir yol açmayı başarmıştı. Hep gönlünden konuşur ve yalnızca gönüllere sesleniyordu.Karacaoğlan, Emrah ve Yunus tadındaki sözleri ile bizi de bizden alıp o çok derinlerimizde saklı olan uzaklara götürüyordu.En ıssız ve ücra duygularımız onun bozkırın toprağı gibi kavrulmuş çığlığı ile ayaklanıyor, harekete geçiyordu.Her bir vuruş aynı zamanda, yüreklerimizin ve ruhumuzun da bam teline dokunuyordu.
Sazı ile baş başa kaldığında Onu seyretmeye doyamıyordum. Adeta kendisinden geçiyor, sazının her bir teli ile bir başka aleme akıyordu.Onun karakavruk yapısı Anadolu bozkırının bir haritası, türkülerindeki çığlığı ise bu ülke insanının yürek yangını gibiydi.
fazla söze hacet varmı daha?
Derhal cumhurbaşkanı , başbakan , anayasa mahkemesı başkanı , birleşmış milletler kültür örgütü unesco , istanbul teknık üniversitesi , türkü sevenler ,türk halkının büyuk çoğunluğu
haberdar edilmeli böyle bır ayrıntıyı gözden kaçırdıkları için, esefle kınanmalı ! neşet ertaş türkülerinin dınlenmemsı sağlanmalı..
iskender pala ve nil karaibrahımgıl ın elıne saz verılmelı hadi çal bakalım bebeğim denmelıdır..
insaf dıyoruz , reklamını daha başka boyutlarda yapsınlar dıyoruz kınıyoruz ,
neşet baba'nın manevi huzurunda onlar adına bız özür beyan edıyoruz..
Bir yaz boyu hiç durmadan onu dinlemiştik. Çoluk çocuk nerdeyse bütün parçalarını ezberlemiştik.
Birçok türküsüne de eşlik ediyorduk..
'Karadır şu bahtım kara / Sözüm kâr etmiyor yare / Yüreğimi yaktı nara / Eyvah...'
Köy yolunun kurumaya yüz tutmuş derelerinin yanından geçerken, dağlara sis çökerken, Tonya'nın yemyeşil yamaçlarını seyrederken, daha önce hiç yolumuzu düşürmediğimiz Anadolu kasabalarından geçerken onu dinliyorduk.
Çocuklarda nasıl bir etki bırakıyordu bilmiyordum.
Bildiğim tek şey; felaket alışmışlardı.
O kadar ki, ne zaman uzun yolculuğa çıksak, 'Baba Neşet Ertaş koysana..' diyorlardı.
Bizim için uzun yolculuğa çıkmak biraz da Neşet Ertaş dinlemek demekti.
Çocuklar Neşet Ertaş'la daha önce görmedikleri köyleri, kasabaları, şehirleri gezmiş oluyor, ben çocukluğuma gidiyordum!
Oyun havaları çalıyordu, benim boğazım düğümleniyordu.
'Sallan boyuna bakıyım / Elmas küpeler takıyım / Eğil gerdandan öpeyim / Üç o yandan beş bu yandan / Bir de gönül yaylasından / Haydan olur huydan olur /Arap atı taydan olur / Bu güzellik soydan olur...'
Siyah beyazlı TRT'den her bayram sabahı yükselen Neşet Ertaş oyun havaları mahallemizi çiçeklendiriyordu.
Avucuna para sayarak çocukluğumuzu satın alabileceğimiz bir Affan Dede yoktu, hiçbir zaman da olmayacaktı.
Ama her türküsüyle çocukluğumuza dönebileceğimiz çok şükür bir Neşet Ertaş'ımız vardı...
Her türküsü çocukluğuma götürüyordu beni.
Ramazan hazırlığı için annelerimizin yufka açtığı bahçelere, rüzgârda uçmasın diye iç içe geçirdiğimiz mika toplarla akşamlara kadar top oynadığımız sokaklara, bütün bir mahallenin geniş bir aile hüviyetine büründüğü o bayram günlerine gidiyordum.
* * *
Bir gün, Milli Eğitim Eski Bakanımız Nimet Çubukçu'dan sevgili Mustafa Karaalioğlu'na kadar birçok dostun yer aldığı bir dost meclisinde canlı canlı dinlemek nasip olmuştu.
Bir şey dikkatimi çekmişti:
Sazını çalarken, bozlak türküleri çığırırken nerde olduğu, kaç kişinin kendisini dinlediği Neşet Ertaş'ın hiç umrunda değildi.
Yüz bin kişiye konser verirken nasıl bir coşkuyla söylüyorsa, ıssız dağ başlarında da aynı coşkuyla söyleyecekmiş gibi bir hali vardı.
Şöyle ayak üstü konuşmuştuk.
Mültefitti.
Mütevazıydı.
Gönül ve aşktan gayrı hiçbir sözden heyecan duymuyordu.
* * *
'Ben bu yaz bronzlaşmak / Kendimle uzlaşmak / Yer yer yozlaşmak / Uzaklaşmak istiyorum' şarkısını dillendiren bir Nil Karaibrahimgil kızımız vardı.
Hani bir aralar arzı endam ettiği reklam filminden mülhem 'Özgür kız' diyorlardı.
Sen ve senin gibiler 'bronzlaşmak, mümkünse biraz da uzaklaşmak isterken' o aşıkların yüreğinde, dertlilerin sinesinde hep yaşayacak: 'Sinemde gizli yaramı kimse bilmiyor / Hiçbir tabip yarama merhem olmuyor / Boynu bükük bir garibim yüzüm gülmüyor / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen..'
Yüzyıllar geçse de bu ülkenin sokaklarından, caddelerinden, meydanlarından aşk çekilmediği müddetçe o hep var olacak: 'Seher vakti garip bülbül öterken / Kirpiklerin oku yar yar cana batarken / Cümle alem uykusunda yatarken / Kimseler duymadan yar oy / Gel gizli gizli gel gizli gizli..'alıntı salih tuna/yeni şafak
- evet efendim... gençtik... cahildik... asiktik... bizim de kalbimiz vardi.
ne yazsak ne etsek kı usta , bozkırlar la beraber ağlıyoruz nur için de yat..
bana hakkini helal et diyorsun ya can ...
ben hakkimi helal ederim etmesine de...
ahiret günü insanin tüm organlari dillenip konusurmus ...
bedeni tasiyanin yaptiklarina sahitlik eder,
onlarda bedeni tasiyana helallik verirmis ...
eger onlarin hakkini vermediysen ,senden sikayetci olurmus ..
ben hakkimi helal ederim etmesine de can ...
seni görmeyen gözlerim ...
seni öpmeyen dudaklarim ...
seni saramayan kollarim ...
sana dokunamayan ellerim ...
tüm bedenim ...
sana hakkini helal edermi bilmiyorum ....
ben sana hakkimi helal ederim etmesine de can ...
beni sevdigin halde ...
inadin , gururun icin gittin ya ...
oksatmadigin saclarin ...
beni görmek isteyen gözlerin ...
beni öpmek isteyen dudaklarin ...
elimden tutmak isteyen ellerin ...
tüm bedenin...
sana hakkini helal edermi bilmiyorum ...
hepsi hakkini helal etsede hakkini vermedigin ...
bu "ask " sana hakkini helal edermi bilmiyorum ...
onlar hakkini helal ediyorsa can ...
Bayramlar Bayram Ola
Güneş yükselmeden kuşluk yerine
Bir adam camiden döndü evine
Oturdu sessizce yer minderine
Kızı Bayram dedi, yalın ayaklı
Adam Bayram dedi, tam ağlamaklı..
Eli öpüldükçe içi burkuldu
Konuşmak istedi, dili tutuldu
Güç belâ ağzından bir off! kurtuldu
Oğlu Bayram dedi, sırtı yamalı
Adam he ya dedi, gözü kapalı..
Düşündü kış yakın, evde odun yok
Tenekede yağ yok, çuvalda un yok
Yok yoka karışmış; tuz yok, sabun yok
Avrat Bayram dedi, eğdi başını
Adam evet dedi, sıktı dişini..
Çalışsa ne iş var, ne cepte para
Dağ oldu içinde büyüyen yara
Dikti gözlerini karşı duvara
Takvim Bayram dedi, silindi yazı
Adam öyle dedi, bağrında sızı..
Döndürse yönünü herhangi dosta
Yaralı, gariban, dul, yetim, hasta
Yıllar, aylar, günler erirken yasta
Yer-gök Bayram dedi, ağzını açtı
Adam Bayram dedi, evinden kaçtı..
Verdiği eserler le gönlümüze taht kurmuş büyük üstad.
Nur içinde yatsın mekanı cennet ola..
Aynaya bakabilecek yüzüm var benim
ya sizin ?
Beni yalnız bırakmanızı seviyorum !
Aniden hayatımdan çıkmanızı ,giderkende bi ton hüzün bırakmanızı seviyorum !
Çünkü kendime güvenim tam,aynaya her baktığımda içim rahat...
Yok ben yanlış yapmadım diyebiliyorum !
Çünkü ben yapmak istediklerimi yaptım.
Pişman olacağımı bildiğim hiç bir şey yapmadım !
"KEŞKE" yapsaydım demedim,ben herkesi çok sevdim
Haketmeyen çok kişi oldu !
Ama Boşver
Bana Hakkini Helal et Diyorsun ya Can ...
Ben Hakkimi Helal Ederim Etmesine de...
Ahiret Günü Insanin tüm Organlari Dillenip Konusurmus ...
Bedeni tasiyanin Yaptiklarina Sahitlik Eder,
Onlarda Bedeni Tasiyana Helallik Verirmis ...
Eger Onlarin Hakkini Vermediysen ,Senden Sikayetci Olurmus ..
Ben Hakkimi Helal ederim Etmesine de Can ...
Seni Görmeyen Gözlerim ...
Seni Öpmeyen Dudaklarim ...
... Seni Saramayan Kollarim ...
Sana Dokunamayan Ellerim ...
Tüm Bedenim ...
Sana Hakkini Helal Edermi Bilmiyorum ....
Ben Sana Hakkimi Helal Ederim Etmesine de Can ...
Beni Sevdigin Halde ...
Inadin , Gururun Icin Gittin ya ...
Oksatmadigin Saclarin ...
Beni Görmek isteyen Gözlerin ...
Beni Öpmek Isteyen Dudaklarin ...
Elimden Tutmak Isteyen Ellerin ...
Tüm Bedenin...
Sana Hakkini Helal Edermi Bilmiyorum ...
Hepsi Hakkini Helal Etsede Hakkini Vermedigin ...
Bu "ASK " Sana Hakkini Helal Edermi Bilmiyorum ...
Onlar Hakkini Helal Ediyorsa CAN ...
Aşkın insanı büyüttüğünü olgunlaştırdığını da öğrendim artık. Bu yaşıma kadar kimse öğretmedi bana aşkın karşılıksız olduğunu, sadece gönülden sevenin bu acıyla kavrulacağını, sevilenin ise sevildiğini bilmeyeceğini... Yine teşekkür ederim sana karşılıksız aşkım!!! Bana hayatta öğretilmeyenleri öğrettin. Hiç kimseye hissetmediklerimi hissetdirdin. Hiç kimse için yapamayacaklarımı yaptım. Pişman mıyım? Hayır hiç pişman olmadım ve aşkını sonsuzluğuma saklarken bile mutluydum. Hayatımın son basamaklarında bana böyle bir aşkı yaşattın. Seni sevmeme izin verdiğin için teşekkür ederim Aşkım
Sevgiliye bu kadar serzeniş çok görülmez umarım. Evet yaşadım gördüm öğrendim. Sevgi ve aşk sadece tek kişi tarafından yaşanabiliniyor. Aşkın karşılığı yok. Bazı insanlar sadece sevmeyi bilir,karşısındaki sever mi sevmez mi hiç düşünmeden sever. Hep bekler sevecek diye ve sonunda görür ki sizi kırmamak adına hatır için kendini zorlayarak karşılık verme çabasındadır. Oysa ki herkes duygularında özgürdür ve kimse kimseyi zorla sevemez. Kırgınlık olmaz aşkta. Seviyorsan, gerçekten aşkını yüreğinde hissediyorsan bırakacaksın sevgiliyi özgürce kanat çırpsın ve nerede kiminle mutluysa
Tadına vararak yaşasın...onun mutluluğunu uzaktan seyrederek yaralarını sarmayı da öğrenmek gerekir...