Mevlana hazretlerine sormuşlar, "kalp kırılınca sevmekten vazgeçer mi?" o da demiş ki "bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtin mi?" çok doğru söylemiş ama bu devirde yaşasaydı ne derdi çok merak ediyorum çünkü insanlar şimdi öyle kalp kırıyor ki rencide ediyorlar insan içine çıkamayacak duruma getiriyorlar.
Benim başlıklarımın hiçbiri tutmadı başlıklarımın güzel olduğunu düşünüyorum. Açtım tutmadı diye sildim. Artık silmeyeceğim son açtığım başlık güzel çok şey yapılabilecek başlık ama yine de tutmadı işte.
Öyle bir devirde yaşıyoruz ki bir arkadaşımızı gerçekten çok sevmek tehlikeli çünkü hemen gay veya top damgasını alırsınız. Gerçekten bir kızı sevmekte tehlikeli o zaman da sapık damgasını alırsınız. Hal böyle olunca herkes sevmekten korktuğu için sizi de seven olmuyor böylelikle sevgiden uzak nesiller yetiştirmiş oluyoruz. Peki bu damgalamayı yapanlara sormak istiyorum. Biz insan değil miyiz? Sevmeye ve sevilmeye ihtiyacımız yok mu? Sevmeyeceksek sevilmeyeceksek niçin yapıyoruz? En iyisi ölüm çünkü kefenimiz bize sımsıkı sarılıyor o yetmiyor toprakta bize sarılıyor. O zaman yaşamaya ne gerek var?
Hele ki çocukken sevgiden yoksun bir Åekilde büyümüÅse bir insan sorunlardan hiçbir zaman kurtulamaz. Kendisi sorundur zaten belki ona sorun gibi gelmez ama çevresindeki insanlar onu hep sorun olarak görür. AÅırı kıskançtır, alıngandır, kendini hep kötü hisseder.
Çok güzel bir başlık ama ben ırk ayrımı yapılmasına karşıyım. peygamber efendimizin de veda hutbesin de söylediği gibi arabın arap olmayana üstünlüğü yoktur. yani bu sözden de anlayacağımız gibi ırk ayrımı yapmak uygun birşey değil. allah katındaki ayrım imana göredir. yani türkün üstünlüğü yoktur. eğer biz türklerin üstünlüğü olsaydı peygamber efendimiz de dünyaya türk olarak gelirdi.
bana göre başka devletleri küçük görmesidir. Çünkü onları küçük gördüğü için onların dillerini öğrenme gereği duymamıştır. Onlardaki bilimsel gelişmeleri bile takip etmemiş. Biraz kibirlenmiş.
her ne kadar görkemli bir devlet olsada uyguladığı yanlış politikalar olmuştur. Tabi o zamanlar anlaşılmamıştır. Çünkü uyguladıkları politikaların ne kadar doğru olduğunu zaman gösterecekti. Onlar için geç oldu ama en azından biz uygulanan bu politikalardan ders çıkartabiliriz. Adını şu anda hatırlayamadığım din alimlerinden biri der ki: "geçmiş geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer." Yani bu benzerlikten ders almalıyız.
onuncu nesil yazarların niçin dışlandığını anlamıyorum. Belki sözlüğe yeni üye olmuş olabilir ama bu onların gerizekalı olduğu anlamına gelmez. Akıl akıldan üstündür demiş atalarımız yani sözlüğe geç girdi diye onları dışlamak gerekmez.
Boşalmak sadece bir mazerettir. Zaten o çift ayrılmak için boşalmayı mazeret olarak düşünüyorsa onların evliliği zaten cinsellik üzerine kurulmuştur. Bir insan canı kadar çok sevdiği hayatının tamamını onunla geçirmeye razı olduğu kişiyi erken boşalıyor diye ondan ayrılmak ister mi? Hem diyelim ki erken boşalıyor hangi yüzyılda yaşıyoruz kısırlığın bile tedavisi bulundu erken boşalmanın mı bulunamayacak. Bir sürü ilaç var al birini bak işine...
Allah'a melekler sormuş: "Senin en çok sevdiğin kulun o peki niye onu bu kadar üzüyorsun. Zorluklara düşürüyorsun. Niye yetim ve öksüz bıraktın?" diye. Yüce Rabbimiz de cevap vermiş:"Benden başka kimseye güvenmesin." diye. Temiz kalpli insanların bu kadar çok çile çekmesinin ve üzülmesinin nedeni Rabbimiz'den başka kimseye güvenmesin diye Rabbimiz tarafından gönderilen sıkıntılardandır.