EVET diye bağırıp çağırıyorlar, yalakalık yapıyorlar, onursuzluk sergiliyorlar. Çünkü gazete ve televizyonlar satın alındı; medya devşirildi; entel-liboş, Kürtçü ve korkak kesimin eline geçti… Medya, gazete, televizyon, internet haber siteleri, dergi ve öteki yayın organlarını kapsayan bir kavram.
Şimdi gelelim işin iç yüzüne… Ve somut örnekleri vermeye televizyon kanallarından başlayalım. Bizim evde Dijitürk var. Şimdi burada yer alan kanallara bir bakalım. Bunlardan bir bölümü doğrudan doğruya Tayyip iktidarına bağlı, maddi ve manevi olarak oradan beslenen kanallar.
TRT-1, atv, Fox, Kanaltürk, Bugün TV, Kanal-7, Samanyolu, Beyaz TV, Ülke TV, Net TV, Kanal 24, TGRT Hbaer, Samanyolu Haber, TRT Türk, Mehtap TV, TRT Haber, TRT 3, TRT Avaz, TRT 6, Kanal A, Cine 5, TRT Arap…
Bunlar doğrudan AKP’ye çalışan ve beyin yıkama kampanyasında görev alan kanallar… Sektörün ağa babaları
Şimdi bir de AKP’ye dolaylı yollardan hizmet verenlere ya da korkanlara bakalım:
TV 8, CNN Türk-Kürt, Kanal D, Skytürk, Habertürk, NTV, Show TV, Flash TV.
Bunların patronları büyük iş adamları, başka bir deyişle medyanın ağa babaları:
Aydın Doğan, Turgay Ciner, Mehmet Emin Karamehmet, Ferit Şahenk, Nazif Günal.
Bu patronların devletle ve hükümetle milyarlarca dolarlık işleri, ihale ve alım satımları var, beklentileri var! Her sektörde bu medya patronlarını görüyorsunuz ve hepsinin kaderi, Tayyip’in iki dudağı arasında.
Dolayısıyla bunların sahip oldukları televizyon kanallarında muhalefet yapmaları, Tayyip ve hükümetini kızdıracak bir haberi kullanmaları asla söz konusu değil. En büyük imparator Aydın Doğan’ın başına gelenleri, nasıl korkutulduğunu hiç unutmadılar.
Çıkar ilişkisi belirleyici
Ben burada sadece bizim evdeki Dijitürk’te yer alan televizyonların isimlerini yazdım. Kablolu yayında, çanaklarda ve özellikle yerel ve bölgesel yayın yapanlarda da durum farklı değil. Türkiye’nin dört bir yanında iktidardan destek alan yüzlerce şeriatçı, iktidar yalakası televizyon kanalı 24 saat yayın yapıyor.
Peki AKP iktidarının yalakası olmayan, onların emir ve hizmetine girmeyen hangileri var? Yerel kanalları bilmiyorum, sayıları çok azdır. Bildiğim ötekileri sıralayayım:
Cem TV, Ulusal Kanal, Halk TV, Başkent TV, ART.
Dikkat ediniz yüzlerce yalaka ve korkağın arasında sadece beş kanal var!
Ne ilginç rastlantılar
Yakın geçmişte Ergenekon davasından tutuklanan, maddi ve manevi açıdan televizyon patronu olan isimlere bir bakalım.
Başkent TV’nin sahibi Prof. Dr. Mehmet Haberal, Kanaltürk’ün sahibi Tuncay Özkan. Ulusal Kanal’ın sahibi Doğu Perinçek… Ve ART’nin sahibi Mustafa Özbek.
AKP’ye teslim bayrağı çekmeyen, iktidarı rahatsız eden yayınlar yapan dört televizyonun sahipleri de ayrı ayrı tutuklandı ve şimdi hepsi Silivri Cezaevinde, Türkiye’nin ender yetiştirdiği tıp adamlarından Prof. Dr. Mehmet Haberal ise 505 günden bu yana kapısında jandarma ve gardiyanlarla küçücük bir hastane odasında çile doldurmakta!
Ne ilginç rastlantılar!
Ve yazılı basın…
Televizyonlarda gördüğümüz tablo yazılı basında da karşımıza çıkıyor. (…) Bu gazetelerin bazılarında iktidara karşı yazılar yazabilen az sayıda köşe yazarları vardır ve oradalarda göstermelik olarak tutulurlar. Hürriyet’te bir zamanlar ben de öyleydim! “Siz AKP yalakası oldunuz” diye kendilerini eleştirenlere bay patron Aydın Doğan ve onun çömezi, emir kulu Ertuğrul hep aynı yanıtı verirlerdi:
“Olur mu canım, Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun bizde yazmıyorlar mı!”
Sonra Tayyip baskısıyla beni kovdular, Bekir ayrılmak zorunda kalıp gitti.
(…)
Direnişin kaleleri
Peki bu Tayyip iktidarına karşı yayın yapabilen kaç gazete kaldı?
Sözcü, Cumhuriyet ve Yeniçağ!
Sadece üç gazete! Bu medya tablosu Türkiye’nin utancıdır…
Ve bu utanç tablosunda en büyük pay, o anlı şanlı medya patronlarına aittir. Kendi parasal çıkarları ve korkuları yüzünden ne yazık ki ülkemizi feda ettiler.
iktidar marangozluğu
işte sevgili okuyucularım, bir referandum ortamına böyle yüz kızartıcı bir medya tablosu ile giriyoruz. Yazılı ve görsel medyanın bir bölümü zaten satılmış, iktidara yamanmış, işi gücü yalakalık yapmak.
Öteki bölümü ise, her biri kağıttan kaplan olduğu artık iyice ortaya çıkmış olan medya patronlarının medyası!
Onlar gazeteleri ve televizyonları ile korkuyor. Onlar sindirilmiş durumda. Onların karşı çıkma, muhalefet yapma gibi bir şansları yok. En ufak bir hatalarında başlarına nelerin geleceğini, hangi iş ve ihalelerinin iptal edileceğini, kendilerine devlet ve hükümet tarafından yapılması gereken ödemelerin nasıl durdurulacağını, vergicilerin üzerlerine nasıl gönderileceğini çok iyi biliyorlar.
O nedenle de -gazetelerinde birkaç muhalif yazar kullanmak koşuluyla- tamamı, aynen TRT gibi iktidar marangozu olmuş durumda.
Referandum bombardımanı
Beyin yıkama kampanyası olanca hızıyla sürüyor, vatandaş şaşkın. Yarın seçim olduğunda da aynı olayla yüz yüze olacağız.
Medya satın alındı. Medya devşirildi. Medya şeriatçı, entel-liboş, Kürtçü ve korkak kesimin elinde.
Medya bombardımanı ile şimdi referandum konusunda beyin yıkıyorlar, EVET diye bağırıp çağırıyorlar, yalakalık yapıyorlar, onursuzluk sergiliyorlar.
Biz onurumuzu, yüreğimizi ve gazetecilik ahlakımızı yitirmedik.
Hiç endişe etmeyin, sizlerden, milyonlarca insanımızdan aldığımız güçle direndik ve sonuna kadar direneceğiz.
yaptığı anormal salaklıkları içerisindeki aşk denen duygulara bağlamış insan tipidir.
normalde ben bunu yapmazdım ama... larla başlayan cümlelerden bol miktarda kuran kişidir.
aşk' a kapılmış, hatalar yapmaya başlamış, saçmalama seviyesi çok artmış kişidir.
aşk başına bela olmuş kişidir.
........
tamam salaktır ama aşktan*
zaman zaman yaşanılandır. ben bunları hangi beynimle yazdım yarab durumlarıdır. okursunuz, sizin bunu yazma ihtimalinizin olmadığını düşünürsünüz ama öyle bir duygu coşması yaşamışsınızdır ki yazarken sonuç yazısını anlamanız sadece o duygu durumuna tekrar dönmenize bağlıdır artık.
zaman zaman da o kadar çirkin bir hale gelmiştir ki yazınız heyecan, tedirginlik, telaş vb. nedenlerle artık kendi yazdığınızı siz bile anlayamamaktasınızdır.
her ikisi de insanın kendini kötü hissetmesine ufak vesilelerdir. yani ben bile bu durumdaysam denir ya.. işte o insanı kötü hissettirecek olandır. **
yazar her başlığa girip yazmayı tercih etmez; seçim yapar. seçimler onun hayatını yansıtır. hayatı işlemiştir beynine ve kelimelerle dökülüverir cümlelere.
aşk acısı mı çekiyor; sürekli seçimler aşk üzerinedir.
bir hastalıkla mı mücadelede; tercihler o yöndedir.
kıssadan hissesi ise; yazar olarak yazdıklarımızın bir genelleme yapılmayarak hayatımızı, bizi yansıttığı gerçeğidir.
gözyaşı; ne kadar biriktirmiş olduklarınız varsa tüketir.
iştah; tamamen bitirir, aç yaşarsınız.
mutluluk; uzun süre unutturur size mutluluğu, o neydi? haline gelirsiniz.
uyku; gün uzar, geceler de yaşarsınız gündüz yaşadığınız gibi ama ertesi, yine bitmeyen uzun gün bir zombi halli dolaşırsınız dünyada.
heyecan; donuklaştırır sizi. sanki bir daha hiç bir şey sizi heyecanlandırmayacakmış gibi hissedersiniz.
iletişim; herkesten uzak olmayı tercih ettirir, konuşmaz, arada zırlar, üzülür, yalnızlığınızı istersiniz sadece.
istek ve beklentiler; emek verdiğiniz ve sonuçlanmasına ramak kalan şeylere olan isteğiniz bile körelir, tuhaf bir şeydir ama yarın hiç olmayacakmış gibi o anın acısıyla dolarsınız sadece.
telefon konuşmalarınız; zannımca iyi bitişlerdendir, konuşmak zul gelince telefonda konuşmak da ireti gelir.
vücudunuzdaki yağlar; zayıflarsınız iştahsızlığınızla, güzelleşirsiniz eh bunu da iyi yön olarak sayabilirsiniz.
ona karşı olan sevginiz, bağlılığınız, tutkunuz, alışkanlığınız vb.; işte bu çok acıtır sizi.
özleminiz; özledim seni derdiniz ya hani, artık bu cümleyi kurmayı reddedersiniz.
sosyal hayatınız,
güzel anlarınız,
planlarınız,
ve ona dair her şey...
bir anda değil elbet ama yavaş yavaş biter ve işte yine hayat devam eder...
hava sıcağının ciddi yakıcı etkisi altında nefes almakta zorlanan ve ter içerisinde gölge arayan insanoğluna inat,
üzerinde bikinisi ve altında, görenlerde şaşkınlık uyandıran, göze inanılamamasına rağmen gerçek olan, çizmeleriyle karşınızda ordan oraya koşan bayanın oluşturduğu kombinasyondur.
ve akıl dağıtılırken onun atlanmış olduğu düşüncesi görenler tarafından ortak bir kanıdır.
yanlış bir seçim yaparak adını da aşk koyarak yaşanagelen ve kimsenin aşk sarhoşluğu sırasında farkında olmadığı, gerçekler yüze vurduğunda ani bir ayılışla ben ne yaptımlarla süren, bitirilemeyen, sevginin de işi zorlaştırabilir olduğu, kafayı yemenize sarih bir şekilde sebep,hata kat sayısı en büyüklerden bir tutam hatadır.
bırakınız övsünler, bırakınız sövsünler...
2 taraflı ilişkinin ifadelenmeye çalışıldığı cümledir.
ukala taraf başlar övmeye, diğer taraf ise sövmeye...
ukala;
ben kariyerimin doruğuna geldim. Mesela ben hastaneye gitsem yerim ayrı ama sen gitsen sana bakmazlar!! * ben şurda oturuyorum, bu kadar param var, dün hizmetçimi kovdum bak güç bende!!
bırakınız iyiyseniz başkaları övsün sizi.
bırakınız bu işleri
gıcık etmeyiniz bizi.
not: sizi hırs yapmaya, güce ulaşıp bu gibi ukalaları ezmeye yönlendiren kişiliklerdir. güç size gelir ama siz yine de zavallı bu gibi kişilikleri ezmezsiniz, sadece söversiniz.
değişim yönetimi olarak ele alındığında bu başlık; üst yönetimin aldığı kararlar ki bunlar vizyon ve misyona dayalı uzun vadeli mi? yoksa operasyonel esaslı kısa vadeli kararlar mı olacağı tespiti sonunda,eğer operasyonel tercihi yönündeyse çıkan karar, o zaman kullanılabilecek 3 teknikten biridir. peki diğer ikisi? ya dışsal kaynak ya içsel kaynak ya da teknolojik kaynak tercihinizle değişiminizi isteğiniz boyutuyla gerçekleştirebilirsiniz.
(bkz: yönetim ve organizasyon)
00 00 ile başlayan ve gün boyu;
01 01
02 02
03 03
04 04
.....
.....
22 22
23 23 ile devam eden eylemdir.
sonuç: her gün yenilenen eylem özelliği ile tutulan dilekler yine, yeni, yeniden tutulmaya devam etmektedir.
vazgeçilesidir! gidilip adak adama, kuyuya dilekli para atma, ağaca mendil bağlama... tarzı eylemler hiç olmadı fal baktırıp fal sonu dilekleriyle yetinilmesi tavsiye edilmektedir. *
yaradılış itibariyle duygusal olan kişinin aslında duygusallığı, duygulu olmaya dönüştürmesi gerekliliğinin farkına vardığı ve tedavi sürecine geçişe karar verdiği noktada başlayan tedavidir.
duygusallaştığınızda düşünün;
ben niçin böyle davrandım?
davranışlarımda hatam var mıydı?
her insanı memnun etmeli miyim?
davranışlarımın sonuçlarını öngörebilmiş miydim?
şimdi ne hissediyorum?
ve aslında dışarıdan bakıldığında ne hissetmeliyim bu durumda?
yani biraz beyni devreye sokarak duygusallığın inanılmaz etkisini yok etmeye çalışmaktır.
denenmiş, onanmıştır.
(bkz: nacizane öneriler)
Ömür' e bedel...
en değer verenin, en değer verdiğinin işteşlik gösterdiği,
en güzel, en acı günlerin paydaşı,
en tatlı, en acı hikayelerin diğer kahramanı,
çok sevmenin, çok sevildiğini bilmenin kuşkusuz mutluluğu,
en özelinin, en senin olanın o olması,
fikirlerinin en önemlilerden, varlığının herşeyden üstün olması,
her şeyi onun için yapabilme yetinizin kanıtı,
Değerliniz..
sevdiğiniz...
en güzel hikayeniz...
ve hiç büyümeyen bebeğiniz...
iyiki var dediğiniz...
sevmekten, deli gibi sevmekten hiç ama hiç vazgeçemeyeceğiniz...
Ömür' e bedel...
* sevgi taşar yine ki çok sık taşar bu; kesin bir ayarı olmalı bunun canım *
önce sosyalizm, komunizm bitti dünyada, şimdi kapitalizmin bitişine şahit olmakta dünya.
eğer yeni bir sistem bulunmazsa dünyanın ekonomik çöküşü yakın görünüyor...
bu gibi zamanlarda faşizmin artışa geçtiğini, hareketlendiğini söylemek yerinde olur.
minik henüz 4 yaşındadır.
baba yandan size süflörlük eder mesela;
- fenerbahçe de bak ne dicek!! şeklinde
siz de "eh bi deniyelim bakalım" diyerek miniğe seslenirsiniz;
* atakan canım fenerbahçe.
= sensin!!! *
* hı
- haha fenerbahçeyi küfür sanıyor da...
* yuh ya! *
yitirilmiş konu önem arz eder!
efendim, eğer süper bir aşksa konusuzlaşan; karşılığı ızdırap, acı, hüzün, depresyon iken,
yok tersi ise; özgürlük, ferahlık hissi, en güzel hisler olarak çoğaltılabilir.