babayı özlemek değildir asıl sorun olan. asıl sorun, babayı özletecek her şeyin etrafınızda çevrelenmesidir.
uyandığında hemen yatak toplamayı öğreten, ardından elini yüzünü yıkamak için banyoya gönderen, 8yıl boyunca istisnasız, kahvaltı yapılmadan okula gidilmez, felsefesi nedeniyle erkenden kalkan 'ben yokken de aksatma' yı öğreten, her şeyi aldığın yere koy, sonra bulamazsın diyerek çocuklarına düzenliliği benimseten, parası olmadığı zamanlarda asla söylemeyen, gezelim mi sorusuna, yarın gezeriz diye geçiştiren, çocukları için nelere katlandığını göstermeyen, fedakar ve de hoşgörülü olarak çocuklarından da aynı şekilde insanlara davranması gerektiğini söyleyen kişiyi özlemiyor çocukları.
her gün yataktan kalktığında yatağını toplamaya başlarken özlemeye başlıyor zaten insan, yokluğunu varlığa çevirecek hiçbir şey yoktur, sadece üstünde yaşar, onun karakterini benimseyerek özlersin. zorla özlersin, içinde yaşattığın, seni kendi yapan kişiyi özletirler.
sadece kız çocukları için değil erkek çocukları için de geçerli olan durumdur. erkek tecavüze uğradığında 'adam' olmuyor olabilir fakat karşı cinsiyle aynı duyguları yaşadığı gerçeğinin üstü örtülemez. dünyada binlerce çocuk çalışanın maruz kaldığı cinsel istismar sonrasında her iki cins de bekaretlerini, insanlara olan güvenlerini, 'amca' lara olan saygılarını yitirmişlerdir.
'bileklerim sırasıyla ipin okşayışlarını duyumsadı, kaba yünden incindi, prens bileziklerini ve kölelik zincirlerini taşıdı. parmaklarım bin peçe araladı, dudaklarım bin bakirenin yüzlerinin kızarmasına neden oldu; gözlerim kentlerin yok oluşunu, imparatorlukların çöküşünü gördü.'
ikinci paragrafının bu denli etkileyici olmasıyla, en başından okuyucuyu sayfalara kitleyen kitaptır.
iyinin, kötünün, hırsın, fedakarlığın, iftiranın, suçluluk duygusunun bir insanda toplanmasını ve kişinin iç dünyasıyla yaşadığı çekişmeleri ustalıkla anlatan bir oyundur. macbeth'in sahip olduğu mevkiyi içselleştirilememesi ve hırsın verdiği gözü karalıkla birlikte kral olmak uğruna işlemiş olduğu cinayetleri anlatır.
asıl anlatılmak istenen konu ise; insanoğlunun sahip olduğu bütün insani zaafları ve kötü huyları tek bir kişi üzerinde toplanmasıyla, kişinin kendini tekrar gözden geçirmeye yönlendirmektir. eserde, lady macbeth'in varlığı dahi kuşkuyla karşılanır. çünkü, lady macbeth de, macbeth'in öldürdüğü kişilerin hayaletleri gibi, vicdanının dışa vurum halidir. iç sesini bir türlü susturamaz ve onu kötüye yönlendireni de 'lady macbeth' olarak lanse etmiştir yazar.
ayrıca 16.yy eseri olarak baktığımızdan, kötülerin habercisi ve de kötülüğe meylettiren kişilerin cadılar ve lady macbeth olmasından da anlaşılacağı üzere; kadınlara o dönemde nasıl bakıldığına da göz atmış oluyoruz.
iranın kuzeyinde, teberistan adı verilen bölgede hüküm süren bir ailenin hükümdarlarından olan marzuba bin rüstem tarafından yazılmış acem hikayeleridir. 10. yy. de yazıldığı sanılmaktadır. kelile ve dimne'den edebi açıdan daha güçlü olduğu kabul edilmektedir.
en önemli hikayelerinden biri, horoz ve tilki hikayesidir. islam dünyasında görülen en eski horoz ve tilki hikayesi marzubanname'dir. ezop'tan ve anadolu'da yazılan diğer hikayelerden farklılıklar gösterir.
türk insanı için kimlik bunalımıdır. batıdan alınanların doğuyla harmanlanmaya çalışılması sonrasında ortaya çıkan insan bizim modern insanımızdır. aslında modern insan anlayışımız tamamen farklıdır bu durumda. atalarından aldıklarını, batıdan aldıklarıyla -modernleşmek için sadece batının örnek alındığı göz önünde bulundurulursa- bütünleştirmek isteyen halkımız, dedelerinin 'yapma'larıyla, avrupa'nın 'özgür ruhu'yla içiçe büyümeye çalışan insanlarımızdır.
dış görünüşü değiştirerek modernleşen insanlar, içlerindeki tabuları yıkamamaktan öteye gidememişlerdir. bu onların suçu mudur, değildir tabi. türkiye'deki modernleşme kavramını değiştirip, 'adapte etme'yle gözümüze sokan zihniyetin suçudur. sonuç: binlerce kimliksiz insan.