fortuna major
298 (zehir gibi)
ikinci nesil yazar 2 takipçi 4.91 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    the bronze horseman

    1.
  1. Paullina Simons'ın "bronz atlı" ismiyle türkçeye çevrilen eseri.
    roman 1941 rusyasında ikinci dünya savaşı esnasında yaşanan fazlasıyla derin bir aşkın odağında yaşanan kıtlıklar, açlıklar ve korkuları ele alıyor.

    800 sayfaya yaklaşan roman esasında bir üçleme. ilk iki kitap savaşın çirkinliğini ve aşkın güzelliğini çok güzel bir şekilde anlatırken romanın son bölümü vıcık vıcık romantizm ve yer yer birbirini tekrar edip duran sevişme betimlemeleriyle insanın içini bayıyor. kişisel olarak zor bitirdiğim kitaplar arasında yer alıyor. yine de okunmaya değer bir eser.
    0 ...
  2. papillon

    73.
  3. Henri CHARRIERE'nin yaşamadığı olayları kendi başından geçmiş gibi romana aksettirdiği yönünde bir takım iddialar var bu kitap hakkında. günahı boynuna, ben söyleyenlerin yalancısıyım.

    olaylar kimin başından geçerse geçsin, müthiş bir başyapıttır kitap olanı. filmi de fena değildir ancak kelebeğin iç dünyasını yansıtmakta doğal olarak kitap çok daha güçlü. ölmeden önce okunması gereken eserlerdendir, 800 küsür sayfa akar gider.
    1 ...
  4. lag

    24.
  5. akustikte Dreadnought ve jumbo kasalarda harikalar yaratan fransız gitar markası.

    fiyat performans canavarı t66d ile başlayan maceram şu an t300d modeliyle devam etmekte. kendisi muhteşem mat cilalı mesif kırmızı sedir üst kapakla oldukça sıcak bir sounda sahip. gitara takılacak 11 ve üstü kalınlıkta elixir marka tellerle çok üst segmentte gitarlardan alabileceğiniz sesleri elde edebilirsiniz. olumsuz bir kaç kelam etmek de gerekirse; sapta kullanılan burgular biraz ucuz görünüyor, akort tutmak konusunda sıkıntı olmasa da görünüş itibariyle daha şık bir burgu kullanılabilirdi. sound açısından da basslar biraz zayıf. ama zaten benim kafamdaki bass ağırlıklı tok bir ses için hakikaten 8-10 bin doları gözden çıkarıp bir martin edinmek gerekiyor.
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/862208/+
    1 ...
  6. hayal gücü ve din

    3.
  7. liberal arts

    3.
  8. gayet rahat, gayet mutlu bir film. sevgili ted'imiz josh radnor'un önceki (ve ilk) filmi happythankyoumoreplease kadar da sakin. elbette sakin olması filmden sıkılacağınız anlamına gelmiyor. her ne kadar konusu özetle 35 yaşındaki bir adamın tanıştığı 19 yaşında genç bir kızla olan ilişkisi olsa da bu ilişki öyle hollywood tarzı romantik bir ilişki değil. kararsız bir ilişki, hatta esas oğlanın haklı çekinceleri nedeniyle hiç başlayamayan bir "ilişki". film aynı zamanda yaşlılık, aşk, eğitim, mutluluk, kitap, ahlak, seks, intihar gibi konulara da çok güzel dozajlarla ucundan dokunup bu kavramları az da olsa sorgulamamızı sağlıyor.

    görüntüler güzel yerler, yazan-yöneten-oynayan güzel bir insan, soundtrack muhteşem, twilight'a verilen ayar yerinde, ohio huzur dolu.

    güzel bir pazar günü izlenmeli. tavsiye ederim.
    1 ...
  9. fiat punto evo

    33.
  10. 2011 model, 1.3 dizel multijet motor, mylife versiyonuna sahip olduğum araç.

    arabaları severim ama öyle aracına isim koyan manyaklardan da değilim. o nedenle olabildiğince objektif olmaya çalıştığımdan emin olun.
    vw polo almaya çalışırken biraz ekonomik olması biraz da iç tasarımına vurulmak gibi sebeplerle punto aldım. iyi mi yaptım? evet. peki ya polo? şahsi görüşüme göre bu segmentte bir polo (en az comfortline seviyesi olması koşuluyla) gerek tasarımı gerek kalitesiyle tüm rakiplerini ona katlar.

    gelelim özelliklerini, artısına, eksisine:

    * öncelikle şunu bilin ki punto evo=grande punto değil. boyutları farklı, tasarımı az da olsa farklı, yol tutuşu farklı, farklı, farklı... evo alacaksanız, grande punto'nun yorumunu okuyup olumlu/olumsuz etkilenmeyin.

    * daha önce de arabalarım oldu ama ilk defa bir otomobilde fabrika verilerinin altında yakıt tüketimi görüyorum; şu an şehir içi ortalama yakıt tüketimim 4.9 lt. (fabrika verisi 5.5 olması gerek yanlış hatırlamıyorsam)

    * start&stop çok acayip güzel birşeymiş. citroen'inkine göre daha üstün fiat'ın bu teknolojisi, tecrübeyle sabitledim.

    * dediğim gibi; iç tasarımı çok şık, çok artist bence.

    * arka kaıplar korku filmi gibi gıcırdıyor. yepisyeni araba oysa?

    * iç hacmi geniş, önden arkaya boyu da segmentine göre bayağı uzun. yol tutuşuna herkes iyi diyor ama bence hiç iyi değil. savrulması an meselesi. lastik basıncından mı dedim ama değil, yol tutuşuna güvenmiyorum. ama süspansiyonu, rahatlığı falan çok hoş. yerdeki koca taşları, kasisleri falan hissettirmiyor, şaşırtıyor.

    * city mod direksiyon var ki bence çok kötü bir özellik. zira punto'dan gayri bindiğim tüm araçların direksiyonları istisnasız kamyon hissi verdi bana. (ki bu araçların arasında citroen c4, ford fiesta falan da vardı) ...tüy gibi direksiyon. tüm araçlarda olmalı bu. hemen.

    * blue&me, tomtom vs. göz boyamaca teknolojiler. arabada 4-5 kişi varken telefon görüşmenizi bluetooth ile herkese açık biçimde yapmak saçma oluyor. hevesiniz geçince kapatıyorsunuz o tür özellikleri.

    * 1.3 mj, 75 beygir motor yetiyor. torkuna sağlık.

    * dahili usb çok işe yarıyor uzun yolda. (musiki açısından)

    * uzun yolda 100-110'dan sonra bir yakıt tüketimi, bir rüzgar sesi ki ooo evlere şenlik. sakin sakin gitmek gerek.

    * motor sesi yalıtımı bakımından ise segmentindeki araçlardan (polo hariç) bir gömlek üstün.

    * hakaret gibi bir torpido gözü var. ya da yok lan. o torpido gözü değil aslında. evet. torpido gözü yok desem daha doğru.

    ikinci elini bilmiyorum ama türk insanımızdaki fiat önyargısını gözönüne alacak olursak çok parlak bir ikinci el piyasası olacağını sanmıyorum. çok büyük zarar ettirmez elbette ama "bir volkswagen değil". toplam artısı, eksi yanlarından fazla bir otomobil bence. gözünüz varsa alın.
    2 ...
  11. ask the dust

    20.
  12. arturo'nun savurganlığına bayılıyorum ben bu kitapta. iki gün önce parasızlıktan sadece portakal yiyebilen adamımız eline üç beş dolar geçince o parayı çarçur ederek öyle güzel vakit geçiriyor ki kitabı her okuyuşumda saçma sapan bir öykünme baş gösteriyor bende. sanki onbeşi olunca maaşı biralarını dahi tam olarak içemediğim izbe bir barda bahşis olarak bırakacakmışım da o mutluluğu yaşayabilecekmişim gibi. oysa arturo'nun motivasyonu mutluluk değil kelimenin tam da anlamıyla paranın "kıymetini" hiç bilmemesi ve bunda bir sorun görmemesi. işte bu hiç birimizin yakalayamayacağı muhteşem bir his olsa gerek.

    --spoiler--
    kitabı birden fazla okuyup, filmini seyretmiş olsam da (ki filmi pek beğenmedim) iki küçük nokta var tam olarak aydınlatamadığım; birincisi sammy ile carmilla arasında olan bitenler, sammy'de birden başlayan carmilla nefreti arkasında yatan olay, ikincisi de deprem mevzusunun hikayeye ne gibi bir katkıda bulunduğu, fante'nin buna neden yer verdiği..
    --spoiler--

    mis gibi kitaptır. toz değil portakal kokar.
    2 ...
  13. house md

    612.
  14. "gregory house" karakteri ile tahminimce yeryüzünde yüzlerce belki de binlerce insanın olduğu gibi benim de hayata bakış açımı sorgulatmayı başarmış, olaylar, olgular, tanımlar, dogmalar ve diğer insanlar hakkındaki görüşlerimi ve onlara karşı almış olduğum pozisyonları yeniden değerlendirmeme fırsat sağlamış hayatımın yapımı.

    ben bu dizinin sekiz sezon-yaklaşık 180 bölümden oluşan tamamını 10 ayda izledim. ve şimdi geriye dönüp eski ile yeni kişiliğimi karşılaştırdığımda, altı üstü bir tv dizisinin bir insanı bu kadar değiştirebildiğini şaşkınlıkla gözlemliyorum. house gibi olmaya çalışmıyorum, olmak da istemem. öte yandan da böylesi bir samimiyeti ve dürüstlüğü de kim istemez diye düşünmüyor değilim. mesela ne diyordu adamımız; "i'm fine, i'm just not happy (iyiyim, sadece mutlu değilim)". böylesi bir kabullenmeye benim de ihtiyacım vardı tam bunu izlediğim dönem. ya da; "if you talk to god you're religious, if god talks to you you're psychotic (tanrıyla konuşursan dindarsındır, ama tanrı seninle konuşursa ruh hastasısın)". her biri düşünmeye, tartışmaya yönelik muhteşem diyaloglar, gerçek hayatta olamayacak hazır cevaplar.

    net cümleyi hatırlamıyorum ama "başı dik ölünmez, başı dik yaşanır" dediği an ben kendimi house'a emanet ettim.

    belki house m.d. bitti, belki gregory house karakteri kurgu idi ama neyse ki onun fikirleri gerçek, orada, onun gibi düşünen, onu yaratan, ona hayat veren insanlar güzel bir acı gibi gerçek. çünkü hepimizin dev gibi yıkılmaz kayaların arkasına saklanıp belki de yalana dayalı hayat geçirmekten ziyade düşünmeye, sorgulamaya, değişmeye ihtiyacı var.

    iyi vardın, iyi ki varsın house.
    4 ...
  15. rocky 4 te taraf değiştiren kaypak rus taraftarı

    1.
  16. rocky 4 adlı über muhteşem filmi izlemeyeniniz varsa kapı açık. hayır dönüp çıkmasın. balkon kapısından bahsediyorum. lütfen bir zahmet aşağıya atsın kendini.

    evet. italyan aygırımızın ve dolayısıylan kapitalist güçlerinin rus ivan ile gomüst oyunlarını bertaraf ettiği bu harika filmde sinir bozan, rus boks taraftarının gerçek yüzünü gösteren bir ayrıntıdır bu.

    bildiğiniz üzere ivan drago adlı sporcu kardeşimiz maça atak başlayan taraf olup, rocky balboamızı tabir-i caizse daha ilk raundda haşat etmiş, afedersiniz üzerine terlik fırlatılmış hamamböceğine döndermiştir. buraya kadar hem rus medyası hem de rus taraftarları pür mesut iken, rocky serisinin olmazsa olmazı gerçekleşmiş ve on bin milyon yumruk sonrası hastaneye kaldırılması gereken italyan aygırımız, adeta aygırım lan ben ne hastanesi dercesine ivan kardeşimizi nakavtla (nakavtla lan hem de, puanla da değil) yenmiştir.

    işte ne vakit rocky ivan karşısında üstün duruma geçer, o vakit rus boks taraftarları rocky lehine slogan atar ya, işte o an benim için cızz eder. işte o an anlarım ki rus taraftarı kuvvetten, güçten, paradan yanadır...

    nerde hep destek tam destek?
    nerde sevinmek için sevmedik?
    nerde yensen de yenilsen de...
    acı.
    çok acı.

    hep güçlüden yana olma isteğine bir isim veriyordu psikoloji bilimi..hay allah neydi..hani şu güçlüden yana olayim diye akp'ye oy veren halk gibi...bilemedim..tüh.
    2 ...
  17. firefox u en iyi browser zanneden kullanıcılar

    1.
  18. sadece açık kaynak olmasının avantajlarını kullanarak beş-on tanesi dışında kitlesel bir işe yararlılığı bulunmayan zibilyon tane eklentiyle kendini en iyi ilan eden o meymenetsiz browser: firefox.

    bu firefox bana amerikanın bir oyunu gibi geliyor ya hadi bakalım. öyle bir browser yapalım ki demişler, açılana dek gençler gitsin kahve yapsın falan, ekranın yarısını da kaplasın ki daha az bilgi okunsun, bir de sitelerdeki butonları yanar döner yapan eklenti yaparız, bayılırlar valla... ama iyi adamlar da var dünyada; hadi ie'nin işini kusursuz yaptığı yetmedi diyelim, adamlar opera yapmış lan, opera olm!? senin firefox'ta otuz beş eklentiyle ulaştığın özellikler bunun yaradılışında var. fıtratı öyle. hali öyle. hadi kırmızı alerji yapıyor sende, ateşini çıkartıyor, chrome var, hayatımda kullandığım en mükemmel google şeysi... ne bileyim, maxthon var, hatta ve hatta safari var yahu. kullanın şu mereti ya.

    tutturmuşsun bir firefox da firefox. sanki dünya ie ve firefox'tan oluşuyor, birini seçmek zorundasın. bu açık kaynak kullanıcıları da tilki kadar kurnaz ha, götürdüler dünya kadar parayı, sen uyu.
    gereksiz sinirlendim. kar yağacak. tedbirli olun.
    10 ...
  19. gelecekten ısrarla tek terminator gönderilmesi

    1.
  20. düşündükçe içinden çıkılmaz bir hal alan saçmalık. yönetmenin işine geliyor tabi. mantıken gönder 20 tane arnold terminatorundan, değil john conner'ı yedi sülalesini sikertsin bir anda. ama ille bi tane gönderiyorlar işte. yazık. hatta on sene öncesine gönder, john connor babasının taşaklarına vitamin olarak gitmeden durduğu portakalı eziversin termi. zekasızlık örneği.
    30 ...
  21. tuğçe kazaz

    76.
  22. doğduğun din değil doyduğun din demişler. mantıklı bir hatun bence.
    4 ...
  23. padişahla kral arasındaki farklar

    14.
  24. kral'ın kızı herkese verir. padişah'ın kızı güldürebilene.
    5 ...
  25. © 2025 uludağ sözlük