Galatasaray'ın bir şeyleri toparlamak için fırsat olarak değerlendirmesi gereken maçtır.
Bu maçı al UEFA'YA git en azından. Avrupa'ya bu kadar çabuk havlu atmak içimi acıtır.
dombil: Genellikle pehlivanların başlarının üzerinde uzatılmış saç, kâhkül. 2. Tavuk ve güvercinlerin başının üzerindeki fazla tüyler.
Sanırım dombili şişko'dan daha az alay içeriyor. Ve de fiziksel görünümden ötürü sempati belirttiğimizde kullanmak daha uygun.
Pazar sabahıyla beraber kendini göstermeye başlayan,moddaki düşüş sinirlerdeki gerginliktir.
Saatler geçtikçe tırmanarak ilerler.Bir diğer boyutu da ardından gelecek günün salı oluşudur.Salı da pazartesiyle yarışır yahu.
geç benden, ben dururum, ben beklerim, geç benden,
ama nereye geçersin benden ben bilemem.
dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında,
dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadını da.
dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal,
şu ağaçlar gibi kederli.
açıldım, kapandım, açıldım, kapandım, gördüm
gelenler kadar gidenleri de,
hani sabrın sonu, hani gamlı eşek, pervasız nar nerde,
hani bahçe?
biri gelse.. biri görse.. biri gelmişti.. açmıştı.. durmuştu..
duruyor hâlâ bende.
kaç zamandır çınlıyor içimde bu boşluk, kim
kıydı, bahçenin şen duluydu, karşımda duran dut?
en çok onunla bakıştımdı, bir kere olsun dilegelsindi,
çok istedimdi.
bana kalsa susardım daha, ama dilimdeki paslı kilit çözülür belki,
sapaya kaçmış cümlem uğuldar, içimin kurtları kıpırdar diye
gıcırdandım takatsız.
gördüm hepsini, gördüm hepsini, sabrın sonunu!
biri gelse, biri görse, şimdi,
rüzgâr sallıyor beni...
Belli bir zaman geçmişti. Az ya da çok diyemem.
Bir zaman dilimi.
Orta yerinden kırılmış bir gül gibi bir zaman geçmişti.
Çoklarının gördüğü, çoklarının görmediği bir zaman.
Ve bir zaman başımla okşadığım avuçlarım, tütünle doyurduğum ellerim gibi bir gün gelsin istemiştim. Üşüdüğüm kilimlerin üzerinde didik didik edilmiş bir kedi artığı olmuştu saatler.
Aynı yerinden susturulmuş koca bir kalabalıktan yoksun muydum bilmiyorum.
Bir mevsim şeridi gibi eylüllerimi getiriyorum ağustosların ardından. Dönüyorum. Çekiliyorum. Dönüyorum.
Sıcak ağustoslarda ısırılmış baldırlarım kana çanak tutuyor.
Bir zaman geçmişti biliyorum. Bir yatak boyu kadar, bir avuç dolusu tütün kadar, bir mevsim kadar.
Gövdem sarsılsa da,
bir oyuğun içinden geçen bir rüzgar kadar zaman geçmişti.
Çabuk çözünmüştü ellerim omuzlarımdan. Kendimi duyar gibiydim. Kendimi ısırır gibi.
Belli bir zaman geçmişti besbelli. Ölü etimi suya bırakmıştım.
Ve bir zaman, bir asker yontar gibi, bir aç doyurur gibi çok sevmiştim.
Islak bir gömlek kadar kareli, kupkuru bir mevsim kadar çizgili.
Ben seni sevgilim
tüm zaman birimlerine inat
çok sevmiştim.
Bazen o kadar kötüdür ki bir deodorant bulup sıkmanız gerekir etrafa.
Sonrasında misafiri olduğunuz kişinin -aaa benim dedodorantım koktu sanki bi an- demesi olayın tüyüdür.