ilk başlarda ikisine de sahip olabileceğinizi; özgürlüğün yalnızlıktan, yalnızlığın da özgürlükten geldiğini düşünebilirsiniz. ama bu iki kavram birbirlerine tamamen zıt kavramlardır aslında.. sürekli birbirini itmeye çalışan mıknatıslar gibidirler.. ne kadar süre bu zorluğa dayanabileceğiniz, manevi gücünüze bağlıdır. ilk başlarda güzel gözüken bu iki kavramın birlikteliği, zamanla birbirinden ayrılmak isteyecektir. yaşadığınız durumdan sıkılmaya başladığınız zaman, anlayabileceksinizdir iki kavramın birbiriyle uyuşmadığını..
özetlemek gerekirse, süreklilik göstermeyecek bir birliktelikten söz edip, içten içe bir çarpışmanın var olduğu rahatlıkla söylenebilir. ama bir öyle bir böyle yaşamayı seven insanların belli bir süre sonra, bu karşıt kavramları tekrardan birleştirmeye çalışacağı kuvvetle muhtemeldir. bunun tek nedeni de, insanın içinde bulunduğu hayattan sıkılıp değişiklik istemesidir.
ingiltere'de düzenlenen ve james arthur'un kazandığı x-factor yarışmasında 7. haftaya kadar gelip kazanmasına ramak kala elense de, benim gönlüm gibi binlerce gönlün de şampiyonu olduğuna inandığım, sesine, söyleyişine kurban olunacak cinsten bir şaheserdir kendisi..
inanılmaz zor şarkıları kendi yorumuyla söyleyip, hepsinde de beni benden almıştır.. sırf beni de değil, bütün seyircileri ve jüri üyelerini de her seferinde kendinden geçirmeyi başarmıştır.
yıllar sonra değil, çok yakında çok önemli yerlere geleceğine inanmaktayım kendisinin.. umarım bunu başarır...
hepsi ayrı bir güzel olsa da, daha başlardayken söylediği cher'in believe şarkısını, diğerlerini dinlemeseniz bile dinlemenizi tavsiye ederim.. böyle bir yorum olamaz yani!..
bütün seyircileri ayağa kaldırmış, sahneyi terkedene kadar oturtmamış, jürinin birini ağlatmış, birine de "bu şarkıyı tekrar dinlemek için para bilem bayılırdım" dedirtmiştir. daha ne yapsın yani?..
cher'in believe şarkısını slow olarak yorumladığı o muhteşem video için..
bazen de gerçekte olandır..
eğer, kitap ve insan yüzü görmezse bu suskunluk döneminde, konuşmayı gerçek anlamda unutma ihtimali mevcuttur kişide..
tamamen unutulmasa bile, uzun bir süre konuşmayıp konuşmaya başlandığı vakit, konuşma yetisinin üzerine bir set çekildiğini düşünecektir insan..
ama korkmamalıdır bu can, çok kısa sürede eskisinden bile iyi olma ihtimalini bilerek..
tabi ki de çabalamak şartıyla...
bir çok sanatçı sayabilecek olsam da, en son başıma gelen olarak; ella henderson'u etiketleyip durumun yaşanabilirliğini gösterebileceğim olaydır.
sizi bambaşka bir dünya'ya götürmeyi başaran bu insana mecazi de olsa bir tapınma söz konusudur.
fakat, fazla sevdalanmamak doğru olacaktır, bir birlikteliğe ulaşamayacağınız gerçeğinden ötürü.. *
"kim bilir belki de..." diyerekten, çok çeşitli nedenleri olduğunu gösterebileceğimiz insandır kendisi..
bir küskünlük, yeni bir başlangıç düşüncesi, hatta bir isyan hali bile olabilir nedeni..
yazdıklarınızı hatırlayamayan bir insansanız eğer, ileride gerek duyma ihtimalinizin yüksek olduğu o yok ettiğiniz düşüncelerinize bir daha asla ulaşamayacağınız gerçeğini gözlerinizin önüne serecektir kuvvetle muhtemel..
bu yüzden, yakmadan evvel düşünün, düşünün son olarak yine düşünün ki, ilerde aynı konular hakkında boş yere beyin fırtınası gerçekleştirmeye ihtiyacınız olmasın..
bağlanılacak başka şeylerin aranmasına neden olan olaydır.
kaldı ki, çoğu zaman başarılı sonuçlanamayan bir arama olacaktır bu, sadece sanal dünya'da kimlik sahibi olan bireyler için..
sene 2000'li yılların başlarıydı henüz, türkiye'de çok az insan bilirdi kendisinin yaptığı müziği ve efsane dj'leri..
dj mag'de paul oakenfold'un, paul van dyk'ın, carl cox'un, sasha'nın, john digweed'in, tiesto'nun mücadelesini seyrederdik mütemadiyen, dj'lerin haklarının verildiğini bilerek..
sene 2005'e doğru geldikçe paul van dyk'ı ekarte eden tiesto'nun egemenliğine tanıklık etti bütün dünya, müziğini can kulağıyla dinleyerek ve kendinden geçerek..
ama üstüste gelen birinciliklerle zafer sarhoşu olan tiesto'yu bir sorun bekliyordu, ne yapsa ne etse başa çıkamayacağı..
işte vakit gelmişti artık yeni bir çağa tanıklık etmeye, gerçek bir efsanenin daha doğuşunu görmeye..
belki de 2007 yılı milat olarak kabul edilmeliydi, trance müzik için..
her yeni albümünde kendine ve müziğine yeni şeyler katması, vocal trance'ı daha da yaygınlaştırıp, büyüleyici parçalarına yenilerini, yenilerini ve yine yenilerini eklemesi, peşpeşe gelecek birinciliklerin neden ve nasıl elde edildiğine kapak olacaktı adeta..
sene 2010 olmuştu ve 4 sene üstüste birinci olarak bir tarih yazmıştı, tiesto'nun 3 kez üstüste birinciliğini egale eden armin van buuren..
artık bütün dünya kendisini ve müziğini tanır olmuştu, kaçınılmaz olarak..
fakat, kendisini 2011'de ufak bir sorun bekliyordu, sorunun adı da david guetta'ydı..
popüler kültürün dj'lerinden olan david bütün herkesi şok etimişti, tıpkı armin'i ettiği gibi..
yalnız, david farkında değildi tabi, iki üç parçayla armin van buuren'i ne kadar süre bekletebilirdi ki ikincilikte..
sene 2012'ydi ve armin van buuren eliyle ittiri verdi, popüler kültür zırvasını..
şimdi tekrar birinciydi armin, 5 kez birinci olup ulaşılması çok zor bir başarıya imza atarak..
ve sene 2013, yine yeniden birbirinden güzel albüm ve setlere imza atması, yine yeniden birinci olması umuduyla...
diyerek noktalayıp, listeyi fazla kalabalıklaştırmamak için es geçtiğim bütün önemli dj'lerden affımı istiyorum. saygılar...
kimi canlıların acıdan, zordan, dayaktan zevk aldığını düşünecek olursak, gayet normal bir seçim olarak karşılanmalıdır.
kolay olan, vakit öldürmek gibi gelir bu insanlara. zor ise, bir anlam katar hayatlarına..
kısacası, hallice bir sado mazoluk söz konusudur kişide. belki de tedavi gerektiren..
sınavlara çok kısa bir zaman kaldığına delalet eder. zamanında çalışılmayan derslerin sizi evinize zincirlediğini hissedersiniz adeta. hele bir de, aile baskısına maruz kalabileceğiniz bir ortam söz konusuysa demeyelim halinize..
açık öğretim öğrencilerini düşünerekten sorulduğunda, cevabının çok net anlaşılabileceği sorudur. tabi, sadece bu da değildir. daha bir sürü neden gösterilebilir.. mesela, üniversiteyi 4 senede bitirmek yerine "nasıl olsa devlet paramı veriyor 8. seneye kadar beklerim" gibi düşünceye sahip olacakları da düşünmek, başta dediğime destek niteliğinde bir nedeni daha görmenizi sağlayacaktır.
fakat, şöyle bir durum da var.. durumları iyi olmayan o kadar çok insan var ki, normal maaşı bırakın dolgun maaşın bile zar zor yeteceği; bu insanları ve durumlarını düşündükten sonra evvelki düşüncelerimin bir kenara atıldığı..
bu yüzden, belirli kategorilere ayrırak örneğin, ilk öğretim, lise, üniversite gibi sınıflandırmalara gidilip, kişinin maddi durumuna bakılarak bir ayrım yapıldığı taktirde sorunu çözecek bir çözüm ortaya çıkarılabilir diye düşünüyorum. ama epey zahmetli ve teferruatlı bir iş olacağından, devletin başındaki insanların böyle; emeklilik tarzında bir yükün daha altına girmeye cesaretlerinin olacağına inanmam doğrusu.
