sefalet içinde yaşamış adile anamız. karşı komşusundan köfte için bayat ekmek istemeye gidermiş. halbuki o ekmeği köfte yapmak için değil yemek için istermiş.
şimdilerde görüyorum ki en kıytırık dizi oyuncuları en lüks şekilde yaşarken 60'ların 70'lerin tiyatrocuları ne acınası hallerde yetişmiş de sinemamıza katkıları olmuş. üstelik adile anamızın evladını kaybetmesi de cabası.
halbuki kendisi bu daracık kot giyen kızlarımıza yan gözle bakıp asla ulaşamayan birisi olmuştur. bu tipin hiç sosyal hayatı olmamıştır, asla da olmayacaktır, herkes onu ve fikirlerini yok sayacaktır, bırak yan gözle bakmayı bugüne kadar bir kızın elini bile tutamamıştır. sonra da ulaşamadığı ciğere mındar diyip, ahlaksız diyip caka satar sözlük yazarlarına. ezik psikolojisini böyle tatmin ediyor. o onun ruhunun yegane ilacı değil mi zaten ?
aşk romanları listesinde 1. sırada yer alması gerektiğini düşündüğüm kitaptır.
sabahattin ali'nin o son kısımdaki psikolojik tahlilleri bir parçamı kopardı gitti. raif efendi'nin; maria puder'in ölümünden sonraki hayata olan küsüşünü ve nefretini tıpkı okuyucunun başından geçmiş bir olay gibi sizi içine alıyor. insanı tatlı tatlı hüzünlendiriyor.
evinden iyi vaatlerle başka şehre götürülen solomon'un ertesi gün elleri kolları zincirli bir şekilde köle pazarına gitmesiyle uyanır. sahip diye seslendikleri adamın onu satın almasıyla bir grup siyahiyle tarlaya gider. orada geçirdiği zaman, yaşadığı işkenceler, tutsaklık, insan haklarının hiçe sayılması insanı en derin yerinden vuruyor.
özgürlüğün ne kadar değerli bir şey olduğunu anlıyor insan.
siyahilerin kölelik dönemini anlatan hatta bu konuda başyapıt olabilecek bir film diyebilirim. chiwetel ejiofor oyunculuğunu konuşturmuş. ayakta alkışlanası.
+abi sana bir iyi bir kötü haberim var.
-söyle abicim.
-kötü haber bahçede oynarken dizimdeki yarabandını düşürdüm.
+iyi haber ne ?
-dondurma istiyorum.
kaptan-ı derya kılıç ali paşa, sultan 3. murat'tan camii yaptırmak için bir arsa ister. sultan da "sen kaptan-ı deryasın. git denizin üstüne camii yaptır." der. bunun üzerine çok üzülen kılıç ali paşa, mimar sinan ile anlaşır ve tophane rıhtımı'nın kıyısını taş ve molozlarla doldurarak bu camiiyi yaptırmaya başlar. anlatılana göre bu camii deniz doldurularak yapılan ilk camiidir. ayasofya'nın küçük boyuttaki bir kopyasıdır.
okuduğum üniversite neredeyse anadolu'daki birçok kişinin hayali fakat orada çok mutsuzum niye bilmiyorum. arkadaş desen boyuna var fakat yıldızlarımız bir uyuşmadı şu okulla.
bazı hemcinslerimiz, on dakika boyunca kıza hiç gözünüzü ayırmadan bakıyorsunuz sonra kız size bakınca iş attı diyorsunuz. biraz sınırınız olsun. yapmayın.
umutlarını kaybetmeyen andy ve ona canı gönülden bağlı dostu red'in hapisten kaçıp düşledikleri zeo vantaleo'ya gitmeleri, brooks'un ölümü ve ağızdan çıkan her repliğin insanı iliklerine kadar etkilediği bir yapıt.
dün gece çok saygı değer azeri bir dostumuzun doğumgününü kutladığımız mekan. şöyle söylemek gerekirse reina kalitesinden asla ödün vermeyecek bir mekan. viski bardağınızın altına dakika başı gelip peçete koyan, şişeleri gidip gidip götüren, locanın başından ayrılmayan çok efendi ve güleryüzlü çalışanlara sahip.
9000 lira hesap geldi fakat biz yine bunu çok bulmadık. çünkü sadece 550 liralık şampanyadan 6 adet patlattık. yalnız üç kere farklı zamanda kesilen pastaların yanında elinde meşalerle gelen erkek garsonlar olmamış. bunların bayan olması gerektiği kanaatindeyim. çirkin duruyor. o kadar çok şey vardı ki masada, birinciden sonra gelen pastaları kestirmedik bile. * havaifişeklerin atılması da 10 saniye sürdü daha uzun sürebilirdi.
chivasların absolutlerin pizzaların buzlu bademlerin çam fıstığı içlerinin meyvelerin bulunduğu leb-i derya bir loca istiyorsanız 5000 lirayı gözden çıkarmanız gereken bir mekan. yanınızda 600 liraya yakın bahşiş de bulundurmayı unutmayınız.