kraliyet ailesinin güzel bir parçasıdır. ancak şuna dikkat ettim ki kraliyet programlarının konusunu okan bayülgen değil reyhan bulmakta. çünkü okan'a kalsa sürekli tiyatro konusu ve tiyatrocu konuklarıyla bayar.bugünkü programda taş konusunun işlenmesi de işin içinde bir kadın parmağı olduğuna dalalettir.taş demişken konuklar arasında taş gibi bir hatun var ki, memelerinin büyüklüğünden neredeyse beyaz gömleğinin düğmeleri patlayacak!gömlek cidden yırtılacak yaaaa...
bu gece, ne kadar reddetsek de sürekli aklımızda olan, davranışlarımızı yönlendiren tek konuya, erotizme eğilmiş programdır. eğer bu kalitesizlikse ben bayılıyorum. bir de ragıp savaşı kurtlar vadisindeki rolünden hala soyutlayamadım. bir an "şekerim" diyecek gibi geliyor.
2011 yılı başında keanu reeves in 3d olarak 2 tane daha devam filminin çekileceğini söylediği filmdir.http://www.imdb.com/news/ni7128916/bir taraftan inşallah devam filmi çekilecek diye efsaneye ihanet etmezler derken diğer taraftan inşallah yapılır diyorum. gerçekten muhteşem filmdi,efsaneydi, zihinleri sarsmıştır.
2011 yılında benim için en buruk geçen kandildir. Allah'ın tüm darda kalanlara yardım etmesini istediğim gecedir. çünkü bazı insaların gerçekten Allah'tan başka yardım isteyeceği biri yoktur.
1945 yılında kabul edilen 4760 sayılı Kanun gereği Çiftçiyi Topraklandırma Kanununun kabul edildiği 11 Haziran tarihini takip eden pazar günü her yıl kutlanması gereken bayramdır.
bir dönem çok sevdiğim, saygı duyduğum, takdir ettiğim biriyken şimdi unutulmanın ezikliği ve şöhret tutkusuyla seks objesi olmuş zavallı. bir kere halk müziği sanatçısı olmak çok iddialı bir adımdır. türküleri özümsemek, onları kavramak, onları yazan-besteleyenlerin acısını, mutluluğunu hissetmek dışında anadolu kadını gibi sağlam, değerlerine sahip çıkan, dik duruşlu, edepli olmayı da beraberinde getirir. her ne kadar selda bağcanın savunduğu ideolojik ve siyasi fikirlere zerre kadar yakınlığım olmasa da dik duruşu, adamlığı ve istikrarlı hayatıyla bir halk müziği sanatçısı olarak daima takdir ettim. songül karlı ise beni çok şaşırtmış, hiç beklemediğim biri olmuş çıkmıştır.
yıllık izinde olduğum bir dönemde su gibi adlı evlilik programındaki porno yıldızı görünümlü kadının onun olduğunu öğrenince olduğum yere çakılı kalmıştım. eski konuşması, hareketleri ve eski giyiminden zerre bir şey kalmamış. ekranda kocaman göğüsleri ve tüm hatları belli olan kalçasından başka birşey görünmüyor. botokslu dudakları, fondaten deposu yüzü, sutyensiz çıkarak göğüslerini ve meme uçlarını teşhir etmesi, bazen don giyip giymediğinin belli olmaması, bu tür kıyafetleri inatla giymeye devam etmesi...
bir türkücüden ziyade orta malı bir seks objesi olduğunu ise googleda isim ve soyadını yazdıktan sonra "kalça", "bikini" kelimelerinin çıkması, ilk arama sayfasında ise "muhteşem poposu" "songül karlı domalırsa ne olur" adlı sayfaların çıkmasından, youtubeda arattığım zaman ise karşıma bolca çıkan "muhteşem götü, muhteşem kalçaları, transparan kıyafeti" kelimelerinden anladım. hele youtubedaki abazan video yorumlarını yazmak bile istemiyorum. onunla bu kelimeleri asla bir arada düşenemiyorum.
unutulmuşluğun öfkesinin ya da şöhret hırsının bu kadını bu hale getirmiş olabileceğine hala inanmıyorum ya da "kadındır işte show dünyasının tadını bi kere tatmış, piyasada kalabilmek için kendini teşhir ediyor" demek bile istemiyorum. bir dönem türkücü olma iddiasıyla ortaya çıkan burçinin satışları tutturamadığı için ani bir operasyonla lise terk diye garip bir grupta yer alması hiç moralimi bozmamıştı. ama songül karlı için yıkıldım diyebilirim.
bir zamanlar bu kadar temiz birinin şimdi herkes gibi karakterini bir kenara bırakarak para ve şöhret peşinden gitmesi, ucuz ve iğrenç bir şekilde kendini teşhir etmesi yine bir zamanlar temizken kirlenen kimilerinde histerik bir mutluluk yaratıp "yaa nasıl oluyormuş" sözleri etmelerine sebep olabilir. ama ben çok üzülüyorum.
belki bana "amma da abarttın, millet kadını kötü yola düştü sanacak" diyebilirsiniz. evet çok sert sözler söylemiş olabilirim. ama benim için çok değerliydi. üniversite zamanlarımda yurtta kaldığım yıllarda ranzının altında yatardım. onun çok güzel bir posterini ranzamın tavanına yapıştırmıştım.ne zaman yatağıma yatsam ya da sabah uyansam onun yüzünü görürdüm. elimdeki kapağı olmayan eski bir walkmanin radyosunda onun türkülerini bulmaya çalışırdım. ne zaman resmine baksam "keşke bu kadar güzel ve iyi biriyle evlensem" derdim. benim için ulaşılması imkansız biriydi. en temiz duygularımın olduğu bir dönemin en temiz parçalarından biriydi. şimdi onu internette televizyonda bu şekilde görmek moralimi yıktı geçti; sanki duygularım da kirlenmiş gibi oldu. az önce az bana gönder parçasını dinledim de ağlamamak için kendimi zor tuttum. niye böyle oldu ki, hayatta herşey kirlenmeye mahkum mu?
üzerine giydiği sarajevo baskılı tişörtü ile bir bosna hayranı olan beni çok mutlu etmiş, hiç unutulmaması gereken bosnayı tekrar hatırlatarak aynı zamanda beni hüzünlendirmiş olan tuna kiremitçinin konuk olduğu program. saraybosnayı tekrar hatırlattığı için teşekkür ediyor, ellerinden öpüyorum. Hvala!
düzenlenen 64. festivalde büyük yönetmen nuri bilge ceylanbir zamanlar anadolu filmi ile jüri büyük ödülünü almıştır. helal olsun sana! ülkemizi uluslararası alanlarda çok güzel temsil ediyor, bizi gururlandırıyorsun.
birilerinin hala aşağılanmaya devam edildiği program. anlamadığım mesele, herkes herşeyi sevmek zorunda mı? yani tiyatroya gitmeyen, onun yerine başka zevkleri olan birileri cahil, zevksiz biri mi oluyor. eski toprakta hala bu algı mevcut. illa ki tiyatroya gidilecek, illaki türk sanat müziği dinlenecek. ben türk sanat müziği sevmem ama klasik müzik konseri de kaçırmam. şimdi ben mal mıyım? tiyatroya çok nadir giderim ama operaya çok sık giderim. neden popüler kültür diye bir kültür inkar ediliyor? okan bayülgen an itibariyle fransız mürebbiyelerden eğitim almış elit kesim bebeleri gibi halk kesimi olan seyircilere ayar vermektedir. bir kere onlar olmasa sen olmazsın ciğerim. bu arada erkan özerman'ın boynuna taktığı fular-kaşkol arası şey aynı perdelik kumaşa benziyor. bu kadar kalın fular mı olur!
konuklarına "ferhan şensoyun üç oyununu sayabilir misin", "doğumuzdaki ülkeleri sayar mısın", "en sevdiğin bilim adamı hangisidir" gibi amacı belli soruları soran okan bayülgene "nobel ödülü alan ilk bilim kadını kimdir" sorusunu sormak istediğim program.
hiç bitmeyeceğini sandığınız sıkıntılı süreçlerden sonra hayatın hala devam ettiğini gördüğünüz anlardır. sanki sıkıntı, stres bir daha yanınıza hiç uğramayacakmış sanırsınız. bir an hayata dışardan bakarsınız ve mutlu olursunuz. halbuki geçmişte de aynı anlara hep olmuş, hep bitmiş ve yine başlamıştır. ama yaşanması gerekenler listesindeki görevlerin sayısı azalmış, bitenlerin yanına bir tik atılmıştır. bu anlar da olmasa, hayata serpiştirilmiş bu küçük dozdaki rahatlamalar da olmasa hiçbir şey çekilmez gerçekten. kimi anlar vardır ki acayip mutlu olur, bu ruh haliyle herkesi mutlu etmeye çalışırsınız. Allah herkese böyle mutluluklar nasip etsin. nasip etsin ki biz de başkalarının mutlu olmasını isteyelim.
genelde kebap, dürüm tarzı yiyeceklerdir. her na kadar kızların kebap, dürüm, ciğer, lahmacun gibi şeyler yediğini bilsem de yanımda yediklerinde soğuyorum onlardan. hele de dürüm yerken! dürümün sarılı olduğu naylon poşeti aşağıya kaydırışı, sonra dürümün sarılı olduğu kağıdı dürümü yedikçe döndüre döndüre yırtışı...bi de bunların üstüne dürüm yemiş ağzından git öp!olacak şey değil. kızlar bunları kendi arasında yesin. bi de yemeğini dibine kadar yiyen kızları hiç sevmem. biraz tabağında bıraksan ölür müsün?
ali tezelin eski müfettiş olduğunu çok açık ortaya koyduğu program. kendisi karşısındakini dinlemeden bağırıp çağırmakta, karşısındaki ise özel sektöre yakışır şekilde sakin bir şekilde düşüncelerini aktarmaya çalışmaktadır. ali tezelin öfkeden rengi attı kızardı. bu adam bu öfkeyle karısını bile döver valla
an itibariyle siyaset meydanında devlet bahçeliye sorular sormakta olan haberci. sorulardan ziyade yaptığı koyu kırmızı iğrenç ruj dikkatimi çekti. 80'lerdeki filmlerde oynayan şuh kadınların sürdüğü parlak, cartlak ve iğrenç makyajın aynısı. nerden geldi aklına anlamadım ki. ıyyygh leş yemiş gibi!
ayak ayak üstüne atması durumunda ezikliği az da olsa kalkacak kişi. onun yerine herhangi birimiz programa çıksa ne farkederdi acaba? benim neyim eksik, ben de saatlerce sessiz durabilirim. ama en azından sözlüğü daha yakışıklı biri temsil etmiş olurdu:)
admin olarak ekşiye yakışan kişidir. tam tersine ssg külhanbeyi edasıyla ayak ayak üstüne atmış, hal ve tavırlarıyla inci sözlük admini gibi davranmaktadır. salca'ya gelince, salla salca'yı
gördükçe beni ku klux klan üyesi olmaya zorlayan adam. her ne kadar nihat doğan gıcığına meydan okuması onu sevilebilir gibi gösterse de ülkemizde ismi sürekli şiddetle, kavgayla anılmış biridir. sempatikliğinin nereden geldiği bilinmemektedir. tek derdi caka satmak, kızlara hava basmaktır. nihat en azından laf ebesi, bu kara götün tek derdi yumruklaşmak. ama zumzuğu da yedi sonunda.
esra balamir'in kıyafetiyle doktorum programını, ece gürsel'in ise leman sam'ı hatırlattığı program. hatta leman sam'ı hatırlatmak bir kenara gerçekten o.
atiye için "yine mi katıldı" dedirten programdır.ayrıca, okan'ın ece gürsel'de garip bulduğu şey aslında ece gürsel'in kaşlarını abartılı bir şekilde boyamasıdır.
evlendikten sonra çiftlerin genelinin yaptığı hareketlerdir. öncelikle kiralık bir ev bulunur, "almışken en iyisini alalım" mantığıyla en pahalı ev eşyaları alınır, 2-3 yıl kirada oturduktan sonra "ev sahibine boşyere para vereceğimize kendi evimizin taksidini ödeyelim" mantığıyla toki'ye girilir ya da kredi çekilir, çiftlerden birinin maaşıyla kredi ödenirken diğerinin maaşıyla ev geçindirilir, "2-3 yıl gezelim, çocuk olunca yapamayız" mantığıyla 2-3 yıl çocuk yapılmaz, çocuk yapılırsa biri kız biri erkek olması şartıyla 2 çocuk istenir, sonra araba alınır, birinin maaşıyla araba kredisi ödenirken diğerinin maaşıyla ev geçindirilir, çocuk okul çağına gelince birinin maaşıyla okul taksitleri ödenirken diğerinin maaşıyla ev geçinirilir...