flereous albus
81 (hoş sohbet)
onuncu nesil yazar 5 takipçi 10.97 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    farklı cinsel tercihleri anlayamayan insan

    1.
  1. farklı cinsel tercihleri anlamlandıramayan ve cinsel tercihsizliğiyse her zaman 'çirkin olma, asosyal olma, kimseyi beğenmeme veya kimse tarafından beğenilmeme' olarak yorumlayan gerizekalı.
    ulen yıllarca hastalık dediniz hadi tamam hastalık olsun madem. bu mantıkla devam edersek yine sana ne?sana ne ? anemi hastalarına gidip yavrum niye anemik anemik geziyosun bak hastalık bu normal değil bol bol pekmez iç diye her gün uğraşıyo musun? sen toplum sağlığı gönüllüsü müsün? her gün en az bir kalp hastasını sağlıklı beslenme konusunda bilinçlendiriyo musun?
    e o zaman seni neden ilgilendiriyo amk? sa- na - ne? uff snne be slk . s.s.
    2 ...
  2. insanları etiketlemenin kolaylığı

    1.
  3. gün geçtikçe artan bir şeydir. geometrik artar parabolik artar artarak artar.
    şöyle ki
    ateistseniz : komünist , hümanist , militarist , anarşist , antiteist, evrimci , laikçi (yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım) gibi etiketlerden birini veya birkaçını barındırdığınız karşıdaki tarafından otomatik olarak kabul edilir.
    tanrıya inanıyorsanız : ibrahimi dinlerden birinde olduğunuz fikri karşıdaki tarafından hemen düşünülür.
    ibrahimi dinlerden birine inanıyorsanız : tutucu, geri kafalı, muhafazakar, yobaz
    müslümansanız: şakirt, cemaatçi, neo-liberal, koyun, cahil , bilimden ve sanattan nefret eden, kitap okumayan, sorgulamayan, idrak kapasitesi düşük , ehl-i sünnet mezheplerden, terörist , şiddet yanlısı, kadın düşmanı...
    müslüman ve aleviyseniz: solcu, 'gomünist', terörist,'mumsöndü varmış sizde' ...
    feministseniz: dırdırcı, erkek düşmanı ,çirkin , lezbiyenliğe meyilli , solcu, özenti ...
    hümanistseniz: duygusal, saf, gerçek hayatı tanımayan 'tatlı su, tatlı su'
    evrim doğrudur derseniz: 'deden de mi maymundu? '
    evrim yanlıştır derseniz: 'şimdiki maymunlar neden insan olmuyor de mi aferin kafan çok güzelmiş eki eki kkikiki'
    eşcinselseniz : 'ibne, kesin götümde gözü var'; 'lez kızım o göğsüme nasıl bakıyodu hayvan' amannın
    aseksüelseniz: 'kezban vermemek için bahane arıyor' ; 'adamın kuşu kalkmıyor herhalde'

    kuantum fiziğinden bahsediyorsanız : 'saçma kişisel gelişim kitaplarını okuyan gereksiz tiplerden' (ki felsefeden ve mantıktan değil direk fizikten bahsetseniz dahi)
    kuantum fiziği hakkında bilginiz olmadığını belirtirseniz: hiç bir boktan anlamayan genel kültür yoksunu, 'cahil-cühela'
    çevreciyseniz : çapulcu, greenpeaceci, beyni yıkanmış, vejetaryen
    çevreci değilseniz: duyarsız, öküz, sağcı
    milliyetçiyseniz : kafatasçı, ülkücü, salak, evrimci
    milliyetçi değilseniz : 'tatlı-su hümanisti', 'pkk yandaşı' ...

    ki bu yazıyı buraya kadar okuyup onaylayan kitle için de kötü bir haberim var :
    'etiketçilik' beyinlerinizde o kadar derin yer etmiş ki aslında etiketçiliği yeren bu entryde bile cümle başında saydığım ateist, hümanist, milliyetçi gibi terimlerin de birer etiket olduğunu ve insanları sınıflayarak yargılamanın bir başka yolu olduğunu fark etmediniz bile.
    işte bu kadar etiketçiyiz.
    5 ...
  4. ahlak kriterleri zenginliğe bağlı olan toplum

    1.
  5. iki yüzlülükte ve çıkarcılıkta yarışan köylü kurnazı tiplemelerin toplumudur.kendilerince oluşturdukları ahlak sistematiği kimi zaman sadece fakirlere kimi zaman sadece kadınlara işleyen saçma şeylerdir mantıksal tutarsızlığa sahiptir.
    en basitinden örnek:
    aynı türk erkeği için
    -lise veya ortaokul mezunu ve fakir bir bir ev kızı ile evleneceği zaman kız bakire değilse öldürülmeye kadar yolu vardır
    -ailesi zengin veya kendisi iyi bir kariyere sahip kadını kendine aşık eder ve olur da evlenmeyi başarırsa yukarıdaki kriteri aramaz.
    (burada bekareti duyunca konuya atlayacak arkadaşlar için o konumuz dışında ben aransın veya aranmasın demiyorum o zaten yeterince trollenip tartışıldı.anlatılmak istenen konu sadece kadınlara maddi duruma göre uygulanan çifte standarttır.)

    en basitinden örnek:
    bir devlet memuru için
    -sıradan bir vatandaşın bir işi düşse ve 2 dk fazla mesai yapması gerekse 'yasal olarak mesaim bitti' der
    -makam sahibi biri veya rüşvet verebilecek biri için bırakın mesai saatini, yasal olmayan her türlü kayırma yapılır

    en basitinden örnek
    -işe alınırken referans (torpilin yeni adı) diye bir kriter mevcuttur. referansı sabancılardan alan biri hemen yarın iş başı yapar.
    - referansı mezun olduğu okul ve ders notları olan birisi ancak söz konusu torpilliler bittikten sonra düşünülür.

    en basitinden örnek:
    - zengin bir ailenin çocuğu tüm toplumun gözünde suç olan bir eylemde bulunsa dahi olay medya tarafından anında ört bas edilebilir
    - mahalledeki fırıncının oğlu hasan böyle bir suç işlediğinde 3 gün haberlerde anlatılır

    en basitinden örnek
    bir öğretmen okulun ilk günü çocukları tek tek kaldırarak anne babasının işlerini sorar:
    - doktor , öğretmen, memur,astsubay vb. çocuklarına bundan sonra kafadan 'daha terbiyeli , daha uslu çocuk' etiketi yapıştırılır. yaramazlar kısmına adı yazılsa bile 3-4 kere uyarılmadan cezalandırılmaz.
    - bakkal mahmut'un oğlunun adı yaramazlar kısmındaysa her allahın günü sopayı yer .

    en basitinden örnek
    tv izleyen bir vatandaş
    - her gün ünlülerin dedikodu yapmasını, yalan söylemesini birbirlerine çamur atıp kapışmalarını normal karşılar.magazin programlarını bayılarak izler.
    - mahallesindeki kızlar bu şekilde kavga etse 'çirkef yellozlar sizi' sınıfına girerler.

    en basitinden örnek
    tv izleyen bir vatandaş
    -dizilerde, reklamlarda, magazin programlarında zengin ve ünlü insanların modaya uygun ve dekolteli kıyafetler giymesini mini eteklerini normal bulur ve avrupai bir ülkeyiz işte çağa ayak uyduruyolar diye düşünür
    -2 sokak ötedeki fatma hanımın kızı zeynep mini etek+topuklu giydiğinde yollu olur.
    (yine buraya atlayacaklara belirtelim burada kimsenin ne giydiğine dair bir ahlak yargım olduğunu söylemedim, sadece vatandaşın kafasındaki algının çifte standartlılığına değindim)
    1 ...
  6. sözlüklerin zaman geçirme aracı olması

    1.
  7. yapısı itibariyle online sözlüklerin de tv, radyo ve sosyal ağlar gibi insanların sırf beğendikleri 3-5 şey bulmak için bütün boş zamanlarını feda ettiği birer ortam olmasıdır.
    kişinin kendi seçimi ve yaratıcılığı ön planda olmadan başkalarının şekillendirdiği şeyleri gözlemlemesi yani tv izlemek, facebookta bütün gün boşuna gezinmek gibi sözlükte de eğer 3-4 saat durup beklerseniz sol framede bir şeylerin gelmesi veya sizin açtığınız/canlandırdığınız bilgi içerikli başlık üzerinden işe yarar ve zihin açıcı bir tartışma seansı oluşması ihtimali oldukça azdır.
    burada durum kişinin edilgenliği ile ilgili değildir yani sadece okumakla yetinmeyip bir şeyler araştırıp yazsa dahi kişi paylaştığı şeyle ilgili çok az geri dönüşüm alır veya hiç almaz bu sebeple kendi çalıp oynamış olduğunu hisseder ve bu da zaman kaybıdır. futbol müsabakaları veya kadın erkek ilişkileri üzerine 3 sayfa entry okumak ne derece zaman kaybıysa , 500-1000 kelime arası uzun ve bilgi içerikli ya da felsefi içerikli giri yazıp bununla ilgili bir cevap veya antitez veya herhangi bir geliştirici bilgi duyamamak da eşit ölçüde zaman kaybıdır.
    bu sebeple sözlükler bolca boş zamanı olan insanın oyalanması gereken yerlerdir.
    her ne kadar elveda diyip gidemesem ve tv bağımlılarının sevdiği dizileri bırakamaması gibi dönüp dolaşıp uluya gelsem de bir yandan da boşa kürek çektiğimi bilmekte ve akşam olup bir gün daha tükenende sözlükte aval aval geçen saatlerime yanmaktayım.
    1 ...
  8. hayatta oluşun gerçekte neyi ifade ettiği

    1.
  9. burada amacımın hayatın anlamını sorgulamaktan öte 'hayatta olma' veya 'canlı olma' deyişlerinin ne demek olduğunu anlamak olduğunu belirtiyorum.
    bunu açıklayıp konumuza geçelim. etrafınızdaki maddelere bakarken canlı cansız diye kolayca nitelendirebiliyorsunuz. fakat hayatta olmayı sağlayan tam olarak nedir?
    titreşimden ve enerjiden bahsedeceksek cansız maddelerin de atomları titreşmekte ve gözle görülen bir hareket halinde olmayan maddelerde dahi elektronlar çekirdek etrafında dönerek enerji gerektiren bir iş yapmaktadır.
    neticede canlılığı atp'ye bağlarsak fosfor mu canlılıktır? kullanılan enerjinin türü müdür? bu halde jet yakıtından üretilen bir enerjiyle motoru dönen ve hareket de edebilen bir varlık olan uçak neden cansızdır?
    bu soruya cevaben .
    uçağın kendine ait bir kontrolörü yani bilinci olmadığı savı öne sürülebilir. öyleyse bilince ve sinir sistemine sahip olmayan bitkiler neden canlıdır?
    veya henüz sinir düğümleri oluşacak kadar evrilmemiş kimi deniz omurgasızları neden canlıdır?
    yahut tersinden bakarsak yapay zekaya sahip olan teknolojik aletler ( o uçağın otomatik pilotunun elektronik devreleri mesela) neden cansız sınıfındadır?

    bir şeyi canlı olarak sınıflandırmamızdaki en büyük algısal etkenin var olma ve ölme ile sonuçlanan temel bir yaşam sürecine sahip olmasını söyleyebiliriz.
    peki kimyasal evrim sürecinden biyolojik evrime geçerken, makromoleküllerin birer hücreye dönüşmesi sürecinde onları 'canlı' olarak nitelememizi sağlayacak temel değişiklik nedir? ne olmuştur da karbondan oksijenden azondan oluşan bir moleküller yığını 'can' denen belli yaşam süresine sahip kavrama kavuşmuştur?
    dna ve rna gibi kalıtsal moleküller bunu sağlar diyemeyiz çünkü bu moleküller de tek başına birer canlı olarak kabul edilmez.
    belli bir metabolizmaya sahip olmak mıdır canlılık? metabolizma dediğimiz nedir peki? beslenme solunum artı sindirim artı boşaltım gibi organizmaya enerji giriş çıkışını oluşturan sistemler bütünü değil midir? oysa uçağın jet yakıtının doldurulması sonra yakılarak motorlarda itki gücünün oluşturulması için kullanılması en sonunda bu itki gücünün kullanılarak uçmanın sağlanması ve yakılmadan oluşan artıkların atılması da kendi içinde bir metabolizma oluşturmaz mı?
    canlılık denen şey kendini yenileyebilmek midir? yıkım tepkimeleri ve yapım tepkimelerinin bir arada olması mıdır? öyleyse sistemdeki açıkları bularak onarabilen ve yapay zekaya da sahip bir bilgisayar neden canlı kabul edilmez? veya içinde insanların yaşayarak yıkıp yaptığı ve zarar gören kısımların onarıldığı , sürekli gelişen, değişen bir şehir neden canlı sayılmaz? insanda da neticede bağışıklık hücreleri ve onarım için çalışan enzimler bu işi yapmıyor mu? şehir neden canlı sayılmıyor?

    'yaşam' diye adlandırılan kavramın kast ettiğinin ne olduğunu hepimiz bilinçli olarak düşünmeksizin bile nasıl algılayabiliyoruz? kıpırdamadığı gözle görülür hiçbir yaşamsal belirti göstermediği halde insan nasıl mercan ve süngerleri canlı diye hemen sınıflarken yanında duran bir kayayı cansız olarak adlandırıyor?
    yani işin bilimsel boyutu bir tarafa kafalarımızdaki canlılık algısını neye borçluyuz? acaba kendimizle aynı frekansta belli 'canlılık dalgaları' yayan şeyleri üzerine hiç düşünmeden bile canlı diye niteleyebilmemizi sağlayan bir sistem mi var? canlıların kendine özgü cansızlarda olmayan ayırt edici bir enerjisi mi var?
    felsefi olarak beni üzerinde oturduğum koltuktan farklı bir varlık ilan eden canlılık hangi noktada başlıyor?
    (sorular materyalist bir evren için cevaplandırılmalı, asıl sorun (tanrının yaratmadığı varsayılan bir evrende) kimyasal evrimin biyolojik evrime nasıl geçtiği 'biyo'nun nasıl olduğudur )
    0 ...
  10. nöronlar bölünebilir mi problemi

    1.
  11. bunca zamandır bölünemiyor diye bildiğimiz sinir hücrelerinin aslında bölünebildiğine dair yeni çalışmalar varmış.
    bilen biri beni de aydınlatırsa çok minnettar kalacağım sorundur.
    eğer bölünüyorsa sadece hipokampüstekiler mi yoksa tüm sinir hücreleri mi bölünebilir?
    bu durumda sadece semptomatik olarak tedavi edilen olan pek çok nörolojik hastalığın da nedene yönelik tedavisi mümkün olur mu?
    http://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK10920/
    3 ...
  12. sesin insan beyni üzerindeki etkileri

    1.
  13. 21. yy kalabalığında kulaklarımızdan içeri girecek şeylere çoğunlukla biz karar veremez olduk.
    sokaklarda alışveriş merkezlerinde oturduğumuz mekanlarda çoğu zaman kendi seçimimiz olmayan müziklere maruz kalıyoruz.
    gürültünün ve yüksek sesle konuşmanın trafikteki kornaların rahatsız ediciliği üzerinde herkes hemfikir iken, modern toplumumuzda müziğin de rahatsız edebileceği ve o an onu dinlemek istemeyen insanların psikolojisinde yaratacağı olumsuzluk gözardı ediliyor.
    genelde ortak popüler kültür ürünü olan ve o yazın modası olan pop, hip hop ve tekno müzikler kulaklarımıza bombardıman edilerek istemsizce ezberletiliyor.
    müzik parçasının hangi tonda çalındığından tutun (majörler genelde mutluluk , minörler hüzün) da , notaların tizliğine kadar her şey beynimizdeki nöronlar arasında anlık veya kalıcı etkilere sebep olabilir.
    sabah kalkınca dinlediğiniz veya istemsizce maruz kaldığınız herhangi bir ses o günkü bütün veriminizi etkileyebilir.
    melodinin tek başına etkisinin yanında bir de müziklerin pek çoğu sözlüdür. bu da o sözleri anlayıp yorumlayan bir beyin için ekstra külfettir.
    sevgilisinden yeni ayrılmış bir birey için yandaki cafede çalan sıradan bir aşk şarkısı bile koca bir haftayı mahvedebilir. ki pop şarkıların çoğunun aşk üzerine kurulduğunu da biliyoruz.

    sakinleştirici ve verimli etkisi olacak pek çok müzikse zaten çoğunluğa hitap etmediği için çalınmaz. jazz, klasik müzik gibi şeyleri yolda gezerken duyma ihtimaliniz oldukça azdır. kaldı ki bunlar bile çalınsa çeşitli klasik müzik besteleri insanda romantik hislere hitap ederken, kimisi savaşma arzusu yaratabilir, kimisi zafer hissi verirken kimisi ruhu ezen bir ağırlık çökmesine sebep olur.

    bu nedenle kişinin kendisinin bilinçli olarak o anki ruh haline uyumlu seçmediği her müzik aslında gürültü sayılmalı ve herkese bombardıman edilmesi engellenmelidir. hatta kişiler de kendilerini kötü etkileyebilecek müzikleri, nota düzeni bozuk atonal müziklerin kendilerini nasıl etkileyebileceğini bilmemektedir. durum böyleyken müzik seçimini dj denen kişilerin kontrolüne bırakıp bunların da yaptığı müziği o mekanın sınırları dışına taşacak şekilde yüksek sesle yayınlanmasına izin vermek ne kadar doğrudur?

    beyninizi koruyun, nöronlarınıza işkence etmeyin. hoş gerçi her gün paketlerce sigaranın tüketildiği, alkollü içeceklerin su gibi tüketildiği, tonlarca esrarın piyasada dolaştığı ve neredeyse legalleştiği bir modern toplumda insanların kendilerini ve tek varlıkları olan vücutlarını , onun da en önemli birimi olan beyin işlemcisini ne kadar önemsediği ortada. sıra müziğe gelene kadar değişmesi gereken pek çok şey var.
    http://scan.oxfordjournals.org/content/1/3/235.full

    1 ...
  14. tüketildi

    1.
  15. insan nüfusunun parabolik artışının ve gezegen kaynaklarının sınırlılığının sonucunda geldiğimiz yüzyılda insanlık olarak yaşadığımız 'tükenmişlik sendromu'nu anlatan belgesel. insan doğayı değiştiren ve doğanın yasalarıyla uyum değil mücadele içinde olan tek varlık. tabii ki bunun bazı sonuçlarına da katlanmak zorundayız.
    http://truththeory.com/2013/09/13/consumed/
    0 ...
  16. sanatın doğuştan gelen bir yetenek gerektirmeyişi

    1.
  17. başlık sanat yapmanın doğuştan gelen bir yetenek gerektirmeyişi üzerine olacaktı lakin malum karakter sınırı. konumuza dönersek
    bir şeyi açıklığa kavuşturalım bu entryde iddia edilen şu değil : sanat gereksiz ve yetenek gerektirmeyen sıradan bir uğraş.
    iddia edilen şu : sanat uğraşısı tıpkı bilim veya zanaatlar gibi üzerine çalışıldıkça öğrenilebilen ve geliştirilebilen ve zeki artı çalışkan bir insanın iyi bir eser ortaya çıkarabileceği geri kalanlarınsa eleneceği bir alandır.

    bunu söylerken değinmek istediğim nokta mesela belirli sanatlar için belirli doğuştan gelen yetenekler olması gerektiği görüşüdür. yani mesela resim sanatı için ayrı ve çizimle ilgili bir yetenek, müzik için ayrı bir işitsel yetenek veya dans için ayrı bir kinestetik zeka gerektiği gibi argümanlardır.

    oysa bir çocuğun zihni şekillendirilmemiş bir heykel gibi olduğundan onun hangi algılarda derinleşeceği ister estetik ister akademik temelli olsun hangi konuda iyi olabileceği konusu aslında erken yaşta ailenin onu ne yapmaya ittiğinden başka bir şeyle ilintili değildir.

    biliyoruz ki bugün alanlarında başarılı olan çoğu sanatçı '3 yaşında piyanoyla tanıştım' veya '5 yaşında yağlıboya yapıyodum' diyen kişiler olduğu gibi ünlü bilim adamları da ailesinin kendisine 5 yaşında okuma yazma öğrettiğini veya daha ilkokuldayken bir ebeveyni ya da dışarıdan örnek bir kişi aracılığıyla bilimle tanıştırıldığını söyler. aynı şekilde bir edebiyatçı ortaokuldayken dostoyevski turgenyev okumuş kişidir. bütün bunlar bize göstermektedir ki zeka faktöründe temel olan çevre etkisidir. her ne kadar çoklu zeka kuramı bize farklı zeka türlerinin olduğunu söylese de olay şu ki doğduğu anda herkesin tek bir zekası vardır (zekanın ölçütü aynıdır demiyorum türü aynıdır) yani zihni boş ve öğrenmeye hazırdır. öğrenme konusundaki yetkinliği zekanın ölçütü olurken neyi öğrendiği de gelecekte hangi çoklu zeka türünde yetkinleşeceğini belirler.

    mesela bir çocuğu bir apartman dairesine hapsedip her gün resimle, kitap okumakla, müzikle ve matematikle meşgul olmasını sağlarsanız çocuğun psikomotor ve sosyal yetenekleri dışarıda serbestçe oynayan arkadaşlarına göre zayıf kalır. bu yüzden çocuğunuzun ileride iyi bir sporcu, dansçı veya hitabetçi olamayacağını garantilersiniz. ama aynı zamanda çocuğun entelektüel anlamda daha başarılı bir birey olmasını da sağlarsınız muhtemelen sanatı hobi edinmiş ve doktor mühendis ya da bilim insanı gibi temelde akademik yeteneğe dayalı uğraşlar içerisinde olan bir çocuğunuz olur.
    ama bu aynı çocuğun isteseydi çok iyi bir dansçı olamayacağı dans konusunda doğuştan yeteneksiz olduğu anlamına gelmez. siz 5 yaşındayken resim yerine dans kursuna gönderseydiniz pekala çok iyi bir dansçı olabilirdi.

    burada zekanın daha çok öğrenebilme potansiyeli olduğunu ve birçok türünün değil tek bir türün olduğunu bununsa zamanla yapılan tercihler sonucu kişinin uzmanlık alanını belirleyeceğini lakin bu uzman olduğu meslekteki başarısının yine zekanın miktarıyla ilintili olduğunu anlatmaya çalışıyorum evet.

    pek çok sanatçının aslında bir değil birden fazla sanatla ilgilenmesi de aslında söylediklerime bir delil teşkil ediyor. çoğu ressam eğer biraz armoni öğrenirse güzel besteler de ortaya çıkarabilir , veya bir edebiyatçı eğer ilgi duyar ve öğrenirse iyi bir film yönetmeni olabilir. ve yakın tarihte tek bir sanatla anılan sanatçı pek yok çoğu zihnini tatmin edemezse maymun iştahıyla birçok dala atlıyor.ve orta seviyede bir başarı yakalayabiliyor. bu da bize şunu gösteriyor ki aslında 'görsel estetik yani resim zekası' veya işitsel estetik yani müzik zekası gibi doğuştan getirilen bir zeka olmadığını kanıtlıyor. yani sanatçıyım öyleyse farklıyım insancıkları aslında herkesle aynı zihinsel kalıptan çıkıyor lakin sonradan zihnin algılama süreçleri mesela bir enstrüman çalan insan için ses hassasiyeti(yarım notalık tizleşmeyi duyabilmek gibi) gelişiyor. bir matematikçi erken yaşta armoniye merak sararsa ortaya harika eserler çıkabilir.

    bu yüzden bir şeyi yapmaya merak sarıp yapamadığınızda 'buna yeteneğim yok' demek saçma. yeterli idrak kapasiteniz varsa ve başka bir alanda geçerli bir başarıya sahipseniz zihniniz pekala buna da yönlenebilir ve başarılı olabilir. öyleyse ya gerçekten o yöneldiğiniz merak sardığınız 2. uğraş o kadar da ilginizi çekmiyor ve zihninizi doyurmuyor ya da gereken azmi ve çabayı sergileyemiyorsunuz. en kötü ihtimalse zeka miktarınız sandığınızdan daha düşük ve öğrenme potansiyeliniz az ve bu bir alan için geçerli olup diğerleri için değişen bir şey değil. 4. ihtimalse çocukluk ve gençlik çağlarınız bittiği için yeni bir uzmanlık gerektiren bir işe yoğunlaşamamanızdır.

    konu dağılmadan en başa dönersek özünde bir matematikçinin bir balerinle doğduğu anda farkı yoktur. öğrenme potansiyeli ikisinde de (miktarları farklı olabilir) mevcuttur. bunu farklı alanlara yönlendirmişlerdir. yaratıcılık denen ve sadece sanatçılarda olduğu iddia edilen şey ise aslında her insandaki öğrenme potansiyeli gibi potansiyel olarak içimizde mevcuttur. hayal gücü ve yaratıcılık herkeste bulunur ama bunu resimsel tasvirlere veya kelimelerle şiirlere döküp dökmemek kişinin kendi tercihidir. leonardo da vinci gibi idrak kapasitesi üstün bir insan eğer daha üstün uğraşılara yönelse belki de 1700 lü yıllarda elektroniğin kullanılmasına vesile olabilecek insan sanatı meslek edinip diğerlerini hobi haline getirmiştir. tablolarındaki estetik veya kurnazlık ürünü detaylara harcayacağı zaman ve enerjiyi mühendislik ve fizik çalışmalarına ayırsa dünyayı sarsacak bir dahidir.aslında onun sahip olduğu meslek sayısının 40 lara varmasından da bir insanın öğrenme ve yaratma potansiyelinin alan ayırt etmeden her alanda başarı getirebileceğini fark ediyoruz. kendisi mon salai'nin yüz hatlarındaki zeka serpintisi fırça darbeleri yerine kozmolojiyi, anatomiyi, uçak mühendisliğini hatta sinemayı bile tercih edebilirdi. yapmamış, olsun canı sağolsun diyemiyorum.
    estetiğin ; insan ihtiyaçlarındaki sıralamasına bakarak sağlığın, barınaklarımızın konforunun , zihinlerimizin ihtiyaç duyduğu teknolojinin çok daha gerisinde bir önem addettiği aşikar iken euler gibi harika denklemler yaratmak yerine harika tablolar yaratmak seçimine gitmiş olması insanlığa vurulmuş bir kettir.
    sanatçılar çok alınacak lakin sanat uğraşısının özellikle de sanat olduğu iddia edilen bazı spor ve hobilerin , hobi olarak kalıp para kazanma yolu haline gelmemesi gerekirdi. insanların eğlenmek, iyi hissetmek, güzeli görmek ve gülümsemek amaçlı yapılan vakit geçirme uğraşılarını kazanç kapısı haline getirmedem sırf kendi kendileri için yapmaları tüm insanlık için daha mantıklıdır. işe yarar ve toplumun çıkarına daha çok hizmet edilebilecek alanlara yüksek zekalı insanları yönlendirmek ve bu zekaların kendi zihinlerini tatmin amaçlı yaptıkları ufak hobileri ve estetik anlam arayışlarını kendi amaçlarına uygun halde bırakmak daha mantıklı geliyor.
    sanat bir meslek olmaktan ve doğuştan gelen ayrıcalıklı bir şeymiş gibi gösterilmekten kurtarılmalıdır. şahsi kanaatimse sanatın bir süsleme dünyada insan eliyle yaratılmış bir güzellik ve ruh eğlencesi olarak algılanması yönünde.sanata daha derin felsefi ve zihinsel anlamlar yükleyerek yüceltmek ve özünden uzaklaştırmak saçmadır.
    burada mimarlık , dekoratörlük, dizayn, grafik gibi pragmatik olarak işe yarayan ve aslında sanat değil estetik birer zanaat olan olanları konunun dışında tutuyorum. onlar zaten kendileri de bilir ki yemek yapmak için kullanılacak bir çömlek ne kadar güzel dekore edilmiş olursa olsun bir sanat eseri değil yemek kabıdır. ancak göze hitap etmekten başka hiçbir amaç gütmeyen bir seramik eseri sanat olabilir. bu da sanatın aslına ilişkin 'süs' görüşümü destekler bir önermedir.
    0 ...
  18. ev işleri ve sisyphosun işkencesi benzerliği

    1.
  19. öncelikle buradaki benzerliğin analog değil niteliksel benzerlik olduğunu belirtelim. sisyphosun işkencesi ceza amaçlıdır, ev işleri ise hijyen, yemek vb. ihtiyaçların karşılanması amaçlıdır.

    şimdi yunan mitlerinden bir karakter olan sisifos ne yapmış onu görelim
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Sisyphos
    gördüğümüz üzere sisifos denen garibimin tek suçu doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar özdeyişindeki gibi doğruyu söylemek sonra da haksız yere cezalandırılmaya karşı çıkıp savunmaya geçmek.
    yani aslında masum.
    peki işkencesi ne: her gün bir kayayı yokuş yukarı yuvarlamak ve tam tepeye ulaşacakken kayanın geri aşağı düşmesi ve sil baştan başlamak. yani bir amaca hizmet etmeden anlamsız bir görevi tamamlama çabasıyla sonsuza dek yaşamak.

    ev hanımlarının başlangıç suçu nedir?
    sadece dişiliğinin gereği olarak evlenip anne olmak istemek. yani aslında masumlar. ve dünya onları bu yüzden bu cezaya mahkum ediyor.
    peki ceza ne: belirli periyotlarda tekrar kirlenecek ve dağılacak bir evi toplayıp temizlemek, bir süre sonra yeniden acıkacak mideler için yemek yapmak. yani özünde sisifosunki gibi başa saran ve bitmesi imkansız bir görev. sonuçta ortaya çıkan herhangi bir değer veya oluşturulan bir ürün bir amaç yok.(ürün çocuktur demeyiniz burada annelikten değil ev işlerinden bahsettiğimi yeniden vurgulayayım)
    ve işin can alıcı noktası ise:
    bu yapılan emeğe dayalı hizmetin bir karşılığı yok. kadın aslında 7/24 evin içinde bir meslek icra ediyor ve bedensel emeğe dayalı bu mesleğin karşılığında erkekten aldığı tek şey 'sen benim paramla yaşıyosun seni ben besliyorum öyleyse itaat etmelisin' temelli bir bakış açısı ve emirler. oysa nasıl ki bir işveren tarlada çalışan işçinin geçimini sağladığı için onu köle edinemiyorsa( en azından pratik olarak) ve işçinin belli yasal hakları varsa ev hanımlığının da (bu deyimden de hoşlanmam bir evin bir hanıma, bir beye duyduğundan daha fazla ihtiyacı yoktur) mesleki bir statüsü, maaşı, emeklilik hakkı, sağlık güvencesi gibi yasal hakları olmalı ayrıca erkek kadını değil sadece onun ev içindeki emeğini satın aldığını bilmelidir. burada da iki eşin birbirine karşı işveren-işçi statüsünde bulunmasının ne kadar etik olduğunu tartışabiliriz. eğer bu durumun duygusal açıdan kötü olduğunu düşünüyorsanız öyleyse hanımlarınızı evin içinde 'bedava işçi' olarak gördüğünüzde de bunu hatırlamalısınız. kadının ailesinden adeta satın alınması, kırsal kültürlerde tarla ve hayvan bakımı da dahil olmak üzere bütün ev içi emekten sorumlu olması ve bunun onun asli görevi erkeğinse isterse 'yardım' edebileceği bir şey olarak algılanması baştan hatalıdır.
    kadınları sisifos işkencesine mahkum etmeye bir son verilmesi ve zihinsel açıdan nitelikli olanların kabiliyetine göre meslek edinmesi, zihinsel gücü yetersiz kalanların ise bedensel emek verseler de karşılığını alacakları sanayi ve tarım kuruluşlarında çalışması gerekir. ev işi gibi sisifos işkenceleri de evin bireyleri arasında bölünerek toplam yük hafifletilmeli veya yine emeğinin bedeli verilerek bir kadın veya erkek işçiye yaptırılmalıdır.
    0 ...
  20. ölümsüzlüğün imkansızlığı

    1.
  21. atacağım tübitak linkindeki makale tamamen incelenirse varılacak sonuçtur.
    http://www.biltek.tubitak...fuk/icerik/olumsuzluk.pdf

    birkaç cümlede özetlemek gerekirse bir hücrenin bölünme döngüsünü bazı evrelerde denetleyen mekanizmalar vardır.
    siklin bağımlı kinazlar (cdk lar) ve p53 proteini bunu yapan moleküllerdir.bu proteini ve enzimleri devre dışı bırakırsanız mis gibi bir kanserli hücreniz olur. bu da kontrolsüz bölünme ve sonsuza dek çoğalma eğilimli hücrelerin habisleşerek organizmayı öldürmesi demektir.
    teknik olarak her dna replikasyonunda telomerler kısalır(100 baz çifti kadar). bu kısalmayı önlemek için uygun rna ile gelip her bölünmede kısalan telomerleri onaran bir telomeraz enzimi mevcuttur. lakin bu somatik hücrelerimizde çok az bulunur. kanserli hücrelerdeyse bol miktarda bu enzimden bulunur.
    moleküler biyologların ölümsüzlükle veya insan yaşamını uzatmayla ilgili en önemli araştırması telomer kısalmasını önlemeye yöneliktir. böylece 20-30 bölünmeden sonra ölen hücrelerin daha uzun süre bölünmeye devam etmesini sağlamak amaçlanır. lakin bu da aynı şekilde kanserle sonuçlaşacak ve tümörleşmeye yol açacaktır.
    özetle hücrelerinizin eceli gelince ölmesi gerek, zaten bir kısmı en baştan apoptosis'e programlı (embriyoda parmak arası hücreleri gibi) , hücreleriniz yeri geldiğinde eceline razı olup, yeri geldiğinde intihar edip ölmeli.
    ölmezse kanser olursunuz. kodlandıkları gibi ölmeye devam ederlerse de yaşlanır ve ölürsünüz. her iki durumda da ölürsünüz.

    insan dondurma olayına gelince bir insanı dondurmanın ve çözüldüğünde tüm fonksiyonlarını kaybetmeden yaşamına devam etmesinin henüz bir yolu bulunmuş değil. ya hücreler içinde küçük buz kristalleri kalarak fonksiyon bozuyor, ya da tüm kristaller hücre dışında ama gereğinden büyük olarak oluşup mekanik etkilerle bir şeyleri zedeliyor. yani insan dondurmak şimdilik bir hayal. lakin neticede canlı bir insanı dondurup 100 yıl sonra çözmeyi başarsak bile bu arada geçen 100 yılda ne kadar yaşamış sayılır? yani 90 yaşına kadar yaşayacak bir insanı ömrünü uzatmak amaçlı 10 yaşında dondurdunuz 100 yıl sonra çözdünüz ve 20 yaşına dek yaşadı sonra yine dondurdunuz ve 1000 yıl sonra çözdünüz 50 yıl yaşadı sonra 70 yaşındayken dondurup 1.000.000 yıl sakladınız ve çözdünüz kalan 20 yılı da yaşadı diyelim bu insan teknik olarak 90 yıl mı yaşamış olur yoksa 1.001.190 yıl mı? cevabı gayet net zannedersem. bir insanı ölümsüzleştirmek paradoksa varan çözümsüz bir süreç olduğundan şu anda dondursunlar bir milyon yıl sonra uyanayım belki o günün bilim adamları ölümsüzlüğü bulmuş olur sonsuza dek yaşarım gibi bir olay zaten imkansız.

    sonuç olarak ölümsüzlük imkansız. futurama? belki.
    http://www.biltek.tubitak...fuk/icerik/olumsuzluk.pdf
    0 ...
  22. euler özdeşliği

    1.
  23. euler formülünün pi sayısı için özelleşmiş halidir.
    kendisi hakkında matematiğin en şiirsel en estetik formülü olduğu görüşü hakimdir.
    bir de bu formülü ilk bakışta anlamlandıramayan öğrencinin asla 1. sınıf bir matematikçi olamayacağı söylenir.
    kompleks analizde kullanıldığından elektroniğin temellerinde de bu formül vardır.
    rahmetli euler amcamızın ruhu şad olsun.
    1 ...
  24. yemek yapmanın aslında basit bir şey olması

    1.
  25. çoğu insanın gözünde büyüttüğü 'ya ben yumurta bile kıramam ki' diyerek abarttığı yemek pişirme olayının çok basit psikomotor davranışlardan ibaret olmasıdır.
    aslında iyi bir damak tadına sahip herkes iyi yemek yapabilir.
    meselenin özü şu yemek yapman için üstün bir kabiliyet ve zeka gerekmiyor. biraz ilgi ve aç bir mide yeterli.
    zaten yemek tarifleri çoğu zaman her şeyi ölçülü biçili, adım adım anlatıyor. neredeyse 'for dummies' seviyesinde bütün tarifler.
    her şeyin belli bir miktarı sırası var sana düşen belki biraz baharatı değiştirmek veya 2 mg daha fazla tuz sepmek kendi damak tadına göre.
    gerçekten anlayamıyorum :
    neden 'ayy ben yumurta bile kıramam' diyen insanlara 'niye , sen 5 yaşında mısın ki?' şeklinde cevap vermek yerine onların modern ve harika bireyler olduğunu düşünüyoruz?
    beslenme gibi temel bir ihtiyaç için bile başkalarına muhtaç olan bu bireyi toplum neden elit olarak sınıflandırıyor bunu çözebilmiş değilim henüz.
    aylaklığın sosyolojik mekanizmaları gerçekten ilginç, acaba bir bireyin yemek yapamaması çoğumuzda onun 'başkalarına yemek yaptıracak kadar iyi bir makama veya maddi güce veya kişisel otoriteye sahip' olduğu algısını mı uyandırıyor?
    1 ...
  26. 37 yaş üstü bekar akademisyen kadın

    1.
  27. kadının en iyi başarısının iyi bir kısmet bulmak olduğunu düşünen tiplerin bol olduğu bir ortadoğu ülkesinde, sürekli eleştirilen bilim insanıdır.
    bu kadınla dalga geçen kamiller ise bunun tam tersini yapıp hemen koca bulan tiplere de kezban derler.
    elin ağzı torba değil ki büzesin ablacım bak sen keyfine dediğim kadındır.
    4 ...
  28. müziğin gittikçe saçmalaşması

    1.
  29. yıllar geçtikçe sanatın çer çöp yığını modern zırvalara dönmesi olayının müzik ayağıdır.
    1500 lerde millet armoni öğrenip insanın ruhuna dokunan klasik eserler bestelemek için ömrünü veriyodu,
    çok değil 30 yıl önce elektrogitarda tapınılacak parçalar doğaçlama da olsa besteleniyor blues, rock, senfonik metal gibi anlamlı türler icra ediliyodu.

    en son baktığımdaysa ne idüğü belirsiz kıyafetler giyinmiş hatta hiç giyinmemiş tipler saçma bir arkaplanla 1000 kere sorry for party rocking diye zıplıyodu. parti yaptığımız için üzgünüz diye abukluklar yapıp klibe çekmenin neresi müziktir? neresi insan ruhuna dokunur? bir stairway to heaven'ın hatta acıklı bir türkünün ruha işleyen temasının yanından bile geçemez.

    içim eziliyo bunları gördükçe modern çağlarınızı sikeyim size bişey olmasın. ben insanların da duyguların da sanatın da gerçek olduğu zamanlara ışınlanmak istiyorum.
    1 ...
  30. cnbc e enteli

    1.
  31. etrafındaki insanlara popüler kültürü benimsedikleri için saldıran, kasım kasım kasılan kendisi de aynı popüler kültürün amerikan versiyonunu takip eden amaçsız entel.

    ulan entelektüel kelimesi sizin yüzünüzden anlam kaybına uğradı be, benim entel deyince aklıma eskiden böyle 50 tane hobisi olan en az bir bilim dalıyla haşır neşir, yaratıcı, üç ansiklopedi ve yüzlerce felsefe kitabı okumuş ve bunları anlatarak övünmeyen aksine hala bilgiye aç ve araştırıp sorgulamaya devam eden insanlar gelirdi. 40 lı yaşlara merdiven dayamış ve iyi niyetli saçı sakalı ağarmaya başlamış kitapları evinin pencerelerinden taşan zekası kulaklarından fışkıran leonardo da vinci tadında bişeydi benim için entelektüel insan tanımı.

    ama yok arkadaş 5 yıl önce lost bu yıl da game of thrones izleyen entel olmuş. altyazılı yabancı dizi izlemekle dünyayı kurtarıyo aklınca.
    1 ...
  32. kızları evlenmemekle tehdit eden mal sözlükçü

    1.
  33. aklı sıra bekaretle ilgili tonlarca başlıkta trolleyerek kızlara bakire kalın bak internette bile böyle düşünüyoruz kimse sizi almaz mesajı yollayan sözlükçüdür. hayır milletin bekaretinden bana ne de, aynı zamanda sana ne lan?

    sanki bakire olsun olmasın türkiyedeki her kadın da senle evlenmek için yanıp tutuşuyodu kamil. çok mu meraklıyım amk. hayatım boyunca senin çoraplarını evin 4 bir yanından toplayıp, tipsiz suratına bakarak uyanmaya? veya götü boklu bebeleri sanki tek başıma yapmışım gibi her gün kucağıma fırlatıp bütün sorumluluk bendeyken senin keyif çatmana? kadın olduğum için 4 duvar arasına hapsedilmeyi benimseyip en ufak bir hareketimde senden izin almaya? istediğim kıyafeti giyememeye, sırf sen beni patrondan kıskandın diye istediğim işte çalışamamaya? şu dünyada dikili bir ağacım olmadan sadece senin ünvanın üzerinden var olup dadılık ve ev temizleyicilikten öteye geçemeyen bir insan olmaya?

    bunları da öyle ben çocuk değil kariyer yapıcam hıhh kafasıyla yazmıyorum sayın öküz. kariyerin de allah belasını versin topuklularımla plazaları aşındırıp bir kübiğe tıkılıp excel hücresi doldurmak ve kölelikte daha da yükselmek için hırs yapmak da hayatımın amacı değil zaten ama senle evlenip ömrümü karartmak da değil. (ne amaçsızmışım lan ben )

    bsg amk. allahın kamili
    0 ...
  34. yaşam amacı sussan coffeyi tavlamak olan insan

    1.
  35. sussan coffey yerine herhangi bir x dişisini de koyabiliriz.
    önemli olan nokta şu karşında primatın teki var ve yaşam amacı güzel ve çekici bulduğu başka bir primatı elde edip çiftleşmek ve o kusmuksu genlerinin devamını sağlamak.

    bu konulara çok kafa yormamak lazım belki aseksüel edersiniz insanı.
    0 ...
  36. hayal gücünü kullan

    1.
  37. bir guns n roses albümü aynı zamanda pek çok insanın artık yapmadığı şeylerden.

    eskiden kitap okur ansiklopedi karıştırır, iki-üç resim hariç gerisini hayal ederdik. şimdi her şey video video film film önümüzde dünya klasiklerini bile hayal etmeden izleyebiliyoruz.

    gittikçe beynimizin sol lobu kas yapıp sağ lobu çelimsiz kalıyor sanki.
    0 ...
  38. sakinlik ve huzur

    ?.
  39. şöyle deniz kenarında bir parkta, gözlerinin içi gülen, kıvırcık bukleli bir çocuğun sallanmasını seyrederken çayınızı yudumlamaktır bazen. belki de içinizde durulmayan bir çalkantı, dinmeyen bir acı olduğu halde bu dinginliği hayal etmektir. sonra zamandan bu anı çalmaya layık olup olmadığınızı sorarsınız kendinize? belki de hak etmiyorsunuzdur o sakinliği. o yüzden kendinizi bildiğinizden beri acı çekmek, acı dinince yeniden maceraya atılmak ve hep arayış içinde olmaktır sizin için hayat. belki de karakterinizde vardır bu coşku ve keder. belki de siz asla o özendiğiniz sıradanlığa ve özlediğiniz sıcak sakinliğe kavuşamayacaksınızdır çünkü bu sizin içinizde var olmayan bir şeydir ve artık kabullenmenin zamanı gelmiştir.
    kimi insanlar vardır , bir kış günü penceresinden dışarı beyaz karlara bakıp sıcacık çay fincanına sarılıp müzik dinleyerek saatlerce huzurlu kalabilir. ama siz bir kış günü pencereden bakıp beyaz karları gördüğünüzde tek yapmak istediğiniz dışarı çıkmak,o beyazlığı adımlarınızla lekelemek, üşümek, ıslanmak ve koşuşturmaktır. sonra donmuş parmaklarınızı yavaş yavaş ısıtmak, hastalanmak ve kışa küfredip bir yaz gününe özlem duymak.
    2 ...
  40. rosicrucian

    1.
  41. kimilerine göre tapınak şövalyelerine dayandırılabilecek, kimilerine göreyse kuruluşu paracelsus ile başlamış gizi(!) cemiyettir.
    masonlukla ilişkilendirilse de bu cemiyet masonluktan daha kapsamlıdır ve asilzadelere ve nüfuza değil bilginin idrak kapasitesine bağlı olarak seçilir üyeleri.
    açık bir zihnin ve öğrenme isteğinin savunucusudurlar. bilinen klişelerin aksine orgy partileri düzenleyip satanist ayinler yapmakla işleri yoktur. hatta temel olarak aseksüelliği ve ömür boyu 'celibacy'i açık bir zihin ve kalp için temel şart görürler.
    1 ...
  42. ekvator hikayeleri

    1.
  43. gioanni guadalupi'nin tübitak yayınlarından çıkan bir kitabıdır.
    kitapta karanlık çağlardan günümüze dek 0 enleminde geçen çeşitli olaylar anlatılır. dönemlerin sosyo ekonomik şartlarına ayna tutmayı bir yana bırakırsak , efsaneler her zaman halkın düşünce dünyası hakkında bir bilgi kaynağı olmuştur.
    0 ...
  44. ütopyası olmayan düşünür

    1.
  45. gerçek bir düşünür sayılıp sayılamayacağı tartışmalı olan kişidir.
    üretmeyen ve hayal kurmayan bünyenin felsefi ve toplumsal sorgulamaları sonuçsuz kalır.
    bu yüzden de ortaya şu problem çıkar: felsefe yolda olmak ve soru sormak demekse aynı soruları çağlardır sorup duran ve bir cevap üretemeden tarihe karışan milyonlarca sıradan insanı da mı filozof kabul etmeliyiz o zaman?
    gerçek bir filozofu diğer insanlardan ayıran özelliği nedir?
    eğer bir fikir üretemiyorsa veya sonuca varamıyorsa sadece biraz daha talihli olup kendi çağında ünlenebilmiş olması bu kişiyi sizden veya benden üstün kılıp filozof olma statüsüne eriştirir mi?
    yoksa her insan biraz filozof mudur aslında?
    0 ...
  46. vitrivius adamı

    1.
  47. altın oran baz alınarak çizilmiş , mükemmel insanı simgeleyen adamdır. leonardo da vinci'nin anatomik çizimlerinden biridir.
    0 ...
  48. quemada

    1.
  49. 'ateş' anlamına gelen ispanyolca sözcüktür. gille portocorvo nun yönettiği marlon brando nun da aktörleri arasında olduğu film; antil adalarında şeker kamışı ticareti yapan yerlileri anlatır.
    filmde sömürgeciliğin ve köleliğin adım adım nasıl isim değiştirdiğini ve günümüzdeki halini aldığını izleyebilir, sağdan soldan yağan mottoları yakalıycam derken filmin senaryosunu kaçırabilir veya sadece marlon brandonun kötü adam olmasına içerleyerek salondan ayrılabilirsiniz.
    0 ...
  50. tom daniphon

    1.
  51. liberty valance ı vuran adam' dır. aynı isme sahip filmin baş kahramanıdır.
    0 ...
  52. © 2025 uludağ sözlük