Ben dedemi pek sevmezdim. Hiç sevdirmedi çünkü kendini. Hep böyle gaddar, baskıcı, anlayışsızdı. Çok çok üzdü bizi bu zamana kadar. Ama bugün hastalandığı haberi geldi, kendimi bi hayli kötü hissediyorum. şekeri ve tansiyonu olan birinin özensiz yaşadığında nelere mal olabilceğini gördüm bi kere daha. Ilk defa bütün gün televizyon izledim, tivitir'a girdim, sözlük'e girdim kafa dagıtmak için. Insan ne kadar sevmese de çokca üzülüyormuş.
Her şey son bir aya yığıldı sevgili sözlük. Bütün sıkıntılar, stresler, problemler... Haydi hayırlısı bakalım.
Aslında bu bir itiraf değil. Ya da itiraf, bilmiyorum. Evimiz bu kadar kalabalık, misafirler var, muhabbet var, gülen var eğlenen var, çay var, şartlar iyi yani gayet. Her zamanki gibi arayan soran mesaj atan eş dost var.
Ama gel gör ki ben kendimi çok "yabancı" hissediyorum. Konuşulanlar, insanlar hiç de bir şey ifade etmiyor gibi bana. Uzaktan bakınca çok düşünceli gibiyim, ama pek bir şey de düşünmüyorum sanki. Onu bile bilmiyorum daha.
Böyle bir kalabalıkta o tarifi mümkün olmayan "yabancı"lıkla sözlükte dolaşırken bu başlığa rastladım, daldım. O yüzden bir itiraf olmasa da "ben neden böyleyim" sorusunun düşünüldüğü bir yazıdır bu ey talip...
uzun zamandır şiirin kandilleri'ni bulamıyordum. Can sıkıntısı, gecenin huysuzlugu gibi şeylerden uzaklaşmak için kitapları kurcalarken rastgele elime geldi, bi okudum baştan sona.
Şu güzel mısraları yazmış güzel şair: "sevinç mi telaş mı / tahtaya kalkmış çocuk gibiyim karşında"
"sevgimiz bankalarda mevduat / ne soysuz aşk bu / caddelerde sokaklarda tabelalar tabelalar / tabelalar gibiyiz"
"en tetik yerindesin sabahın / kuşlar uçuruyor bakışların"
rastgele denk geldiğim, aslında hep de kaçmak, entryleri okumak istemediğim başlıktı tip 1 diyabet.
okudum. okurken üç, dört, beş sene gerilere gittim. kardeşimin ilk hasta olduğunu zamanı yaşadım tekrar. o hastaneye kaldırılınca orda burda kaldığım yarım yamalak günleri, uyumadığım geceleri hatırladım. artık canımın çikolata çekmediğini farkettim mesela. o'nu düşündüm, kendimden çok o'nun geleceğini. sonra daha çok çalışmam gerektiği geldi aklıma. bu zamana kadar hiçbir arkadaşıma, hiçkimseye bu durumdan bahsedemeyişimi insanların ''bu yaşta ne hastalığıymış'' gibi lakayt bir tepki verme ihtimallerinin hep yüksek oluşuna bağladım.
Kalktım onun yanına gittim. Ve hep kaçtığım bu entryi girdim...
hiçbir özel mesaja cevap vermediğini belirten, hiçbir entry'i oylamadığını söyleyen, ve buna mukabil tepki alan... nedense "twitter'da niye bu kadar insan bu fişne'yi takip ediyor" sorularına muhattap kalan ve tüm hepsine twitter'ından cevap veren az ünlü yazar. ayrıca hoşbulduk!
fisnecurugu'dur. Her türlü artı, eksi ve bilumum oylama faaliyetleriyle tık'ını heba etmeyen, ve kolay kolay özel mesajlara geri dönmeyen hatta özel mesaj da atmayan yazarımdır. Prensip.
velev ki diye başlayan bir cümle kurmayacağım. Zira kemalist jargonun ağzına sakız yaptığı türban diye bir şeyin varlığını kabul etmiyorum. Başörtüsüdür, o kadar.