"victory is like a sweet nectar." bu sözü total war serisini oynayanlar iyi bilirler. evet savaş kötü, acımasız. kahraman da olsanız olmadık anda ezilerek ölme tehlikesi de atlatabilirsiniz. lakin zafer bütün bunları siler atar. kayıplarımız oldu. rickon'a wun wun'a ve nice bahadır kuzeyliye elveda dedik ama stark sancağı o duvarda tekrar dalgalanıyor. önemli olan artık bu.
savaş konseyi aceleye getirilmiş. gerçi o kadar az kuvvetle pek de taktiksel esnekliğiniz yok ama siper kazılarak süvari hücumu tehlikesini atlatmaları güzel detaydı. malum stannis'in buna fırsatı olamamıştı. davos ve tormund'un eğlenceli muhabbeti gülümsetti. davos'u kınadım o içki teklifi reddedilmez. jon'un melisandre ile diyaloğu da iyiydi. jon rhllor'un seçilmişi. melisandre'nin bu sefer yanıldığını sanmıyorum. o kadar ok yağmuru altında süvari hücumu sırasında sadece beceri ile hayatta kalınmaz. sansa'nın vadi'nin gelişini söylememesi için bir şey diyemem belki söylemiştir. çünkü iki ordu birleşseydi ramsay kaleden dışarı çıkmazdı ve kuşatma uzun sürebilirdi.
"kocası ölen kadın yeniden evlenebilir, ilk çocuğu ölmüşse başka çocuklar edinebilir ama anam babam gömülmüşse bana ikinci bir kardeşi kim verebilir?" böyle diyor antigone bir diğer kardeşi ismene'ye. strateji taktik o anda sadece laftır ve laflar da rüzgardır. rickon'u o halde gören jon'un fevri bir hareketle ileri atılması insanın doğasına uygun bir durumdur. bu içgüdüye her yiğit karşı koyamaz. dolayısıyla jon'u eleştiremem bu konuda. biz kendisini bu yüzden sevdik.
kardeşi öldükten sonra ok yağmuru sebebiyle atıyla ileri atılıyor ve saldırıya açık hale geliyor. yardıma gelen stark süvarileriyle düşmanın çarpışması güzel yansıtılmış. savaş alanlarının kralı genelde piyade olsa da sayıca az olan ya da tek olan bir piyadenin o hengamede nasıl çaresiz olduğu da harika gösterilmiş. kaldı ki jon en iyisi olmasa da üst düzey bir savaşçı şans yardımıyla da o kaostan kurtuldu. ardından özgür halk savaşa dahil oldu. buna ramsay'in cevabı ise kalkanlı askerleri ileri yollayıp orduyu örs ve çekiç arasına almak oldu. yalnız o sırada bir kişi de bağırmadı ya geri çekilin diye. adamlar açık açık sarmaya başlamışlar sadece izlediler. ardından hatlar daraltıldı ve tormund çıkış bulmak için hareket edince izdiham oluştu. bu sırada jon ile beraber hepimizin nefesi kesildi. savaşın nasıl acımasız olduğunu orada iliklerimize kadar hissettik. tabi jon da yaşama güdüsünü orada tekrar kazandı ve gerçekten yaşadığını hissetmeye başladı. savaştı ve yüzeye çıktı.
sonrası ise vadi'nin charge'ı ve bolton ordusunun dağıtılması. tabi tormund'un umber'ın boynundan aldığı ısırığı es geçmeyelim. adam iliklerine kadar vahşi. *
ne olursa olsun eski ortağın (arryn) gelip ortalığı dağıtmasını izlemek güzel. ben baelish'ten önce southron ambitions sayesinde dışarıda dostluklar kuran rickard stark'a ithaf ederdim bu zaferi. onun kurduğu ve ned'in bir nebze devam ettirdiği iyi ilişkiler sayesinde vadi lordlarının starklara çok ciddi bir sempatisi var. robb stark'ın yanına katılmak için de can atıyorlardı ama lysa engel olmuştu maalesef.
baelish'e gelirsek sansa kendisini harcayıp ustalığını ispat edecek derim ve final bölümünü beklerim bunun için.
sansa'nın soğukkanlılıkla rickon'dan sonra jon'un da ölümünü beklediğini söyleyenler var. açıkçası sanmıyorum. kendisi çocukluktan çıksa da o dönemden kalma bir takım inançlara ve tabulara sahip. mesela iyi savaşan, iyi kalpli, soylu tavırlı vs. yani tam anlamıyla şövalye kelimesinin altını dolduranlara karşı duyduğu zaaf. jon'un ölülerin yığınından atılıp ramsay'in peşine takılmasını bir çeşit takdirle ve hayranlıkla izlediğini düşünüyorum. aralarındaki soğukluk final bölümüyle kalkacaktır.
ve gelelim serideki nadir siyah karakterlerden olan ramsay'e. kitapların aksine son derece zeki komuta becerisi yüksek cevval bir karakter olarak lanse edildi. jon'un ordusuna karşı uyguladığı taktikler kusursuzdu. ama arkadan gelen bir süvari hücumuna yapacak bir şeyi yoktu. bunu strateji masasında engelleyebilirdi. o fırsatı da babasını öldürerek tepti zaten. oynayan oyuncunun kusursuz performansı da eklenince ölmesi için gün sayar hale geldik ve nihayet kendisinin ölümünü gördük. nihayet yahu. ha bir de giderayak 'giantslayer' unvanı da aldı piç unutmayalım. jon'un seri yumruklarıyla biz de bir katharsis yaşadık. son darbeyi de sevgili karıcığı vurdu. şu hayatta hiç kimsenin kendisine kusursuz sadakatle bağlı olamayacağını suratına vurarak. nihayetinde tazılar da acıkır ve acıkınca bütün eğitim uçar gider ve devreye içgüdü girer. içimizin yağı eridi. böylelikle Binlerce yılın azılı rakibi bolton hanesi tarihe karıştı. ne güzel gün ama.
garantilerinin olmamasındandır. elbette ki fakir kesim bu sömürüden memnun değildir lakin isyan ettiğinde geçimini nasıl sağlayacağını, mimlendikten sonra geçim davasına nasıl devam edeceğine dair bir muhasebe yaptığında yolu tek bir yere çıkar: itaat etmek.
zaten devrim de konumundan memnun olmayan orta sınıfın alt sınıfı ikna edip üst sınıfa geçmesi değil midir? alt sınıf yine olduğu yerde kalır. aralarından sivrilmeyi başaranlar ya üst sınıfa dahil olur ya da yeni filizlenmeye başlayan orta sınıfı oluşturur.
iki kronik sıkıntısı vardır.
1- liselilerin vesayeti: bir kulüp düşünün ki dünyanın en büyük lise kulübü olsun şaka gibi.
2- futbolcuya dayalı düzen! futbolcunun keyfine göre yönetilen idmanlar vs. olunca böylesi kritik kondisyon düşüşlerine şaşırmamak lazım. bu vasıfsızlar geçen sene prandelli'nin topsuz idmanlarını eleştiriyorlardı. halbuki hamza'nın 3 kupayı almasını sağlayan kondisyonu prandelli yüklemişti.
-kulüp lise vesayetinden kolayca kurtulamaz. anca bir milyarder ortaya servet koyacak ki kulübü satın alsın ya da taraftar -bildiğin kanlı- bir devrimle kulübü ele geçirecek başka yol yok. o zamana kadar kulüp için zerre kazandırma yapmamalıdır. neticede bu adamlar somalı madenciler hayrına oynanan maç gelirini dahi cebe indirmiş midesizler tarafından idare edilir.
-futbolcuya dayalı vesayet olmuyor olmuyor. daha kaç kere tecrübe edeceğiz? ya 1996-2000 kadrosu gibi yetenekli bir jenerasyon beklersin ya da fatih terim gibi bunları idare edecek bir otoriter figür getirirsin. ama bunlara rağmen başarı garantisi yine de olmayan bir sistem neden yıllarca sürdürülür? bunun da cevabı yönetim ve futbolcular arasındaki o rant bağıdır.
öncelikle sıkı bir eğitimden geçmiş neredeyse kusursuz bir iradesinin olduğunu belirtelim.
palantirler kendisinden önce en son gondor ve arnor arasında arnor kralının belirlenebilmesi için yapılan görüşmelerde kullanılmıştır. bu da yüzük savaşından neredeyse 1200 yıl öncesindedir. ayrıca palantirler öncelikle dunedain hükümdarlarına itaat eder. bunda da öncelik elendil'in varislerindedir. * elendil'in varislerinin palantire bakmakla görevlendirdikleri de palantiri kontrol edebilirler. denethor ise bu son gruptandır. adam babasının son günlerinde ortaya çıkıp umbar filosunu yakan gondor'u zaferden zafere koşturan thorongil'in yani aragorn'un gerisinde kalmıştır. zekasını ispat etmek istemektedir. öncelikle palantiri kullanmakla işe koyulur ardından da osqiliath'ı ele geçirip gondor ileri garnizonunu kurar.
eh tabi doğuyu gözlem altına aldığında ise sauron ile karşılaşır. ama sauron denethor'un iradesini kıramaz. evet çünkü palantir öncelikle gondor hükümdarına itaat eder. ama sauron ise adıyla müsemma kurnazdır. denethor'un sıklıkla baktığı yerlere kendi ordularını yerleştirir. denethor bir yandan gondor'un savunmasını güçlendirirken bir yandan da bu güç karşısında ümitsizliğe kapılır. onun bu erken çökmüş ve ümitsiz halini gören finduilas'da kederden ölünce denethor'un kişiliğinde son neşe kırıntısı da yok olur.
sonra yıllar akar gider. yüzük bulunur, gondor'a pek uğramayan gandalf sıksık gelir olur. sauron ise gondor'da faramir ve boromir'in gördüğü rüyaları ve kehanetleri öğrenir ve gondor savunmasını denemek ve 9 nazgulü anduin'den geçirmek için gondor'a saldırır. sonuç ise sauron için tam bir bozgundur. denethor bu yıllarda boş durmadığını göstermiştir. sonrasında ise boromir'i kaybedince o kırılmaz iradesi un ufak olur. lakin kendisi hiçbir zaman sauron'un uşağı olmamıştır. son zamanında bile ümitsiz bir savunma örgütler. * faramir'de ölümcül yaralanınca artık iyice delirir ve kendini yakar. lakin filmde olduğu gibi kaçma talimatını hiçbir zaman vermez.
son olarak zihin gücünü şu kıyas ile belirtelim. bir maia olan saruman palantiri kullanırken sauron'a boyun eğmektedir. ama denethor yılgınlığa kapılsa dahi hiçbir zaman karanlık lorda boyun eğmemiştir. nitekim onun kurduğu savunma olmasaydı canımız ciğerimiz aragorn minas tirith yıkıntılarında krallığını ilan ederdi.
mottoları olan "kış geliyor" basit bir uyarı değildir. bizatihi bir tehdittir bu hane tarihini bilene. bütün kritik hamlelerini kış mevsiminde yapan sert amansız ve gururlu bir hanedandır. seride kış geldi ve hane sadece iki bireyini * kaybetti. boltonlar ve görece ryswelller haricinde bütün sancaktarları kendileri için ölüme hazırlar.
lannisterların tywin'i kaybetmesiyle ve yaptıkları savaşlarla güçsüz düşmeleri müttefikleri tyrell hanesinin de sürpriz saldırıya uğraması göz önüne alındığında kurtlar kışın güneye indiğinde onları kim durduracak? *
bu rakip taraftarlar hangi akla hizmet bizlere iyi gün taraftarı der ilginçtir. şimdi bok gibi oynayan bir takım var teknik direktörün de yetersiz olduğu bariz. şimdi biz kötü günde takımın yanındayız kaygısıyla bu rezalete destek mi vereceğiz? yoksa eleştirinin dozunu artırıp uyanmalarına vesile mi olacağız? galatasaray taraftarı her zaman ikinci yolu seçer. bir yanlış gördüğünde anında tepkisini koyar.
4 senedir üst üste şampiyonlar ligi gelirleri alan ve 3 sene ligde şampiyon olan bir takım var ve yönetim taraftara para yok diyor. olsun demek mi normal davranıştır bunun hesabını sormak mı?
velhasıl taraftar kendince bazı hususların hesabını sorunca iyi gün taraftarı nasıl oluyor o da çok ayrı bir mesele.
tanzimat ile başlayan osmanlı modernleşmesi devrinde yaptıklarıyla modernleşmemize katkı payı büyüktür. bugün biz aydınlığız diyen tipler dahi onun ve tanzimatın açtığı okullardan yetişmişlerdir.
lakin iç siyasadaki baskıcı yönetimini de inkar etmek doğru değildir.
yahu şu adamı bile objektif olarak değerlendiremiyoruz. iftiranın söylentinin bini bir para.
futbolun global marketi sayılabilecek iki ligden biri olan avrupa liginde dahi rüştünü ispat edememiş bir takım taraftarının hezeyanıdır. anlayın oğlum avrupa'da bir hiçsiniz. ligde de hakem itelemeleriyle giden bir takımsınız. tekrarlıyorum bir hiçsiniz.
yıllar geçti bu fenerliler yöneticisinden taraftarına kadar hala salt transferle başarı sağlanamayacağını anlamadı. dördüncü yıldızı bize karşı kaybedince beklenenin tam tersi oldu. biz krize girdik adamlar bayram yapmaya başladı. şaka değil gerçek. salt transferle adamların gözü boyandı. (bkz: ulan hepiniz oradaydınız be)
yok van persie yok nani yok fernandao adamlar lig başlamadan kendilerini yerli ve yabancı kupaların şampiyonları ilan ettiler. yani böyle bir şey olamaz yahu olamaz.
ama adamların ders alacağı yok o zaman: bu sene de eğlence fenerbahçe.
adamlar 20 dakikada iki tane döşeyip rahatça çekilmişler geriye. sonra vay efendim iyi baskı kurmuşuz. yok böyle bir övünme. bunun yüzünden yıllardır bir gıdım ilerleyemedik.
kurduk baskıyı da sonuç alabildik mi. planlı bir şekilde hücum edebildik mi? savunma ile hücum geçişlerini kusursuz yapabildik mi? cevabınız evetse iyi uykular canlarım.
son olarak netice alamıyorsak o kurduğumuz baskının ta..
allahtan bu sene denayer var da adamı joker gibi kullanabilecek. yoksa bu çöp kadro ile felaketten felakete sürüklenecekti.
yani bu kadar da olamaz yahu takımın sorunları adeta bağırıyor ve kendisi gözünü kulağını kapadı yaz boyunca. yok sabri yeterliymiş, yok melo'nun yeri doldurulurmuş. lan bunlar hala 90'larda kalmış taraftarı nasılsa uyuturuz kafasında.
pardon da nah uyutursunuz!
o son 10 dakika yaptıkları lanet tezahüret yok mu lanet gelsin bunlara. ben ekran başında uyuyakalıyorum takım ne yapsın. hadi önde olduğun maçlarda söyle ama geride olduğun maçlarda ateşleyici bir şey söylemeniz gerekmez mi bre mal sürüsü.
kaldı ki kendileri de klüp içindeki farklı hiziplerin boruların öttürdükleri bir oluşumdur ve bundan da öteye gitmeleri pek muhtemel değildir.
bu takım neredeyse lucescu'dan bu yana hızlı paslaşamaz savunmadan da hızlı bir şekilde çıkamaz. maçlarda hep bir mıymıntılık vardır. gider rakip alanı baskı altına alır herkes aaa çok iyi oynuyoruz derken rakibin bir kontrası ve gol. ben hemen her maç bu senaryoyu izlerim ve bıktım artık. keza son dönemlerde mancini haricinde savunma ve hücum için derinlemesine antreman yapılan bir dönem hatırlamıyorum. takım kafasına göre hücum ediyor. plan yok yahu olamaz böyle bir şey.
saha dışına geçecek olursak: florya'da yıllardır farklı liderler etrafında şekillenen bir yeniçerilik sistemi. başka bir isimle oyuncuya dayalı sistem. her gün lanet ediyorum 2008 şampiyonluğuna. o şampiyonluğun temelini atanın feldkamp olduğu nedense hep göz ardı edilir. yok böyle bir kepazelik. oldu olacak kulübün anahtarını da verelim futbolculara beyefendilere teknik direktör beğendiremiyoruz. şaka gibi.
yönetimsel bazda ise bir lise vesayeti bulunmakta ve bu yapı her başarıdan sonra kulübün içine etmektedir. dolayısıyla tekerlek gibi hep başa sarıyoruz. bu takım ancak bu safraları atarsa gerçekten global bir klüp olur. yoksa bu devran sürüp gider ve taraftarın parasının da sömürülmesi cabası olur.
son olarak sözüm taraftara. kardeşim senin aldığın forma kombine vs. sana bir başarı veya sağlam bir yatırım olarak dönüyor mu önce bunu bir sorgula. için rahat edecekse, bir klüp profesyonelinin o parayı cebe indirmediğine inanıyorsan durma klüp için para harcamaya devam et. *