lara hanım kızımızın yeni albümünün çıkış parçası olan bu şarkı; normal zamanlarda damien rice, haris alexiou, tracy chapman, ara dinkjian'ı falan vecd ile dinleyen ama aynı zamanda içinde biryerlerde sevgiliden yana bir kuyruk acısı olan tüm entel dantel hatun kişileri tarafından coşarak, hallenerek, son ses dinlenmektedir şu sıralar.hatun kişi bu şarkının sözlerine kendini öyle bir kaptırır ki, kafasında şarkı boyunca kazık yediği erkeği reprezil eden milyonbin tane senaryo kurup, egosunu şişim şişim şişirir.şarkı bittiğinde içindeki o eziklikten eser kalmamakla birlikte taptaze, bahar gibi yeni bir fidan olarak etrafa gülücükler saçar.lara hanım kızımız demet akalın'dan sonra farkına varmadan, türk kızlarının %95'inin ruh sağlığını bu kendi kendini terapi yöntemiyle kızlarımıza geri kazandırmaktadır, haberi olsundur.he "-bir şarkı bu kadar iş görür mü lan cankuş?" demeyin. töbe haşa. şahidim, oluyor.
dobra dobra'ya katılan naneli ajdar coşunca ortaya böyle eğlenmelik görüntüler çıktı.bana da: -seni seçtim ajdar yok et hepsini. :) demek düştü ne yapayım.
hani böyle arasıra kendi kendilerine bir hallenip apır sapır konuşur ya bu sevgililer, hani saçma sapan tavırlarla size posta koymaya kalkışır ya durduk yere, hani kanı beyninize fışkırtır sonra siz dellenip çemkirmeye başlayıncada "ne dedim ben şimdi ya", "niye kızdın aşkaıımm", "konuşsana bebeyim niye susuyorsun yaa" diyip uzaylı görmüş masum köylü ayaklarına yatarlar ya heh tam da o anda işte gerinip gerinip o ne dediğini bilmeyen ağzının orta yerine çattt diye gelişine seri hareketlerle patlatma arzusu cinsel dürtülerden daha bir dayanılmaz oluyor bazen.
doğru bir önermedir.sevgilisi ile ayrılmış hatun kişisinin "haydi bismillah" diyerek kazan kazan dolma sarması, aynı zamanda arka fonda "one last goodbay" ın çalması durumunda, aşk acısının kısmende olsa azalmasıdır.
(bkz: tavsiye edilir)
"-tamam annecim ben onu babasına söylicem akşam, gel sen eve elini yüzünü yıkayalım bi amanda tosunum benim." diye mahallede kavgaya karışan bıdık oğlunu teselli eden anne repliğini akla getirendir. *
çok kızdığınızda erkek kişisine ayağını denk alması için savuracağınız bir tehdit olmakla birlikte, yakılması durumunda eğer erkişi zamazingonuz oluyorsa sizin zararlı çıkacağınız eylemdir.siz düz duvara tırmanmaya başladıktan sonraki muhtemel tepki "-üfliyim mi aşkımmm, çok acıyor mu" olabilir mesela. *
(bkz: çakmağı çakan ellerim kopeydii, yakarım diyen dillerim lal oleydii)
o an ne kadar korku filmi varsa belleğinizde patır kütür çıkar ortaya.tırsık tırsık wc önünde "lan acaba girip işesem mi?? yok yok biraz daha tutabilirim heralde" modunda gitgeller yaşarsınız.mesela tuvalete girdiniz, delikten kocaman bir köpek balığı fırlayıp kıçınızın bir lobunu götürebilir, yada koca bir yılan pat diye en müsayit yerinizden bağırsaklarınıza ilerleyebilir, en olmadı kapı açılmaz işiniz bittiğinde ve tuvalette hemde karanlıkta açık bir tuvalet deliğiyle başbaşa kalırsınız ki üçbuçuk atmanız için kafi bir sebeptir.işbu nedenle eğer altınıza etme olasılığınız %80 den fazla değilse elektriklerin gelmesini bekleyin yok yere stres olmayın.yok illa işicem ben diyorsanızda ev halkında birilerini kapıda nöbet beklemesi için ikna edebilirsiniz mesela.* ya da ali ağaoğlu'nun kendi elektirğini kendi üreten sitesinden bir ev alıp "yaptım olacahhh" modunda ferah ferah sıçabiliriniz o da var. *
genelde gece klüpleri kapılarında görülmesi olasılığı yüksek durumdur.hatunlarımız kendilerini külhanbeyi sanıp shot üstüne shot yapıp üstüne birde cila çekince bir süre sonra "burası neresi lan, ben kimim, sen kimsin, amann koy götüne yaee" moduna bağlar ve o saatten sonra yaptıkları ve yapacakları hiçbirşeyde cezai ehliyet barındırmazlar.çirkef çirkef tepsisinde içkisini taşıyan garsonlara bulaşmalar mı dersin, pistte deli danalar gibi dans etmeler mi dersin, ona buna dil çıkarıp sonrada "zuhahah" diye gülmeler mi dersin ne ararsan yani.o sırada kesiştiği heriflerden biri bizim hatunun sarhoşken yaptığı rezillikleri görüpde başka hatunlara meyletmeye başlar.bunu gören bizim hatun gururuna yediremez ve herifin halihazırda yavşadığı diğer hatunu kestirir gözüne.neyse avcı-av misali planlar yapılır cart curt.sabaha karşı bulunulan ortamdan çıkılırken bizim sarhoş hatun, diğer hatunun tam arkasına konumlanıp tam kapıdan çıkınca yapışıverir saçlara.vay efendim onun erkeğini nasıl elinden alırmış o orospu, vay efendim hiç utanması arlanması yokmuymuş, vay efendim yuva yıkanın yuvası olmazmış o sürtük bunu bilmiyormuymuş, falan filan bunlar baya bir saç saça baş başa girerler birbirlerine.mavzubahis olan erkek ise "ay tamam kızlar sakin olun lütfen" triplerinde bizimkiler ayırmaya çalışsada kızlar ancak ızbandut gibi güvenlik görevlilerinin gelmesiyle ayrılır.ikiside saç baş dağılmış, makyaj akmış gözlerden, o ruj bulaşmış suratlarına pespembe, kotları kıçlarından düşecek, ayakkabılarının topuğu kırılmış bir halde birbirlerine bildikleri ne kadar küfür varsa savurarak çantalarını kaldırımdan alıp gecenin karanlığında yollarına devam ederler çevresindeki "yürü be abla" gazları eşliğinde topal topal.uğruna kavga edilen herifse hatunlar yollandıktan sonra dönüp etraftakilere" ne yapacaksın işte kadın milleti kıskanç oluyor ehueheueh" diye sırıtıp taksisine atlar ve şişmiş egosuyla yeni bir barda yeni hatunlara yavşamak üzere gecenin karanlığında kaybolur.
dün gece okan bayülgen'in programına konuk olan 10 kemik 3 ıq sahibi sayın ece erken, program boyunca elbisesinin yan cebinde telefonu ile eş zamanlı twitler girdi, sorulan her soruya "eh bir twitter'a bakmam lazım, orda nasıl tepki alıyorsa benim için gerçek odur, yok bu espriyi twitlemeliyim, yok okan sana twitterdan soru soruyorlar vıdı, vıdı.." şeklinde embelce tavırlar sergileyip okan başta olmak üzere stüdyodaki ve ekran başındaki herkesi verem etti.demek ki hatun facebook'u yeni keşfeden apaçilerin düştüğü sorunsala düşmüş.sanırım kendi kendini tepeden çektiği fotoğrafınıda koymuştur twitter'a profil resmi olarak.millet orda program yapıyor hanımefendi canlı yayında elinde telefon, "teknolojik, net aleminde herşeyden haberi olan hatun" edalarında kendini bir bok sanarak sükse yaptığını zannediyor.program boyunca durup durup çemkirmesini, liseli kız feveranlarına girmesini söylemiyorum bile hiç farkındaysanız.
bu insancıklar ergenlik dönemini bedenen atlatmalarına rağmen zihnen ve ruhen hala orda takılı kalan, dünyayı daha bir objektik ve global inceleyemediği, buna ne bilgisi ne de birikimi ne de algılama kapasitesi yetmediği için aklının ucuna sıkışmış birkaç ezber cümleyle ortaya karışık yapıp; siyaset, felsefe, hukuk, din gibi hassas ve derin bilgi gerektiren konularda abi, abla ve mahmut amcalarından duyduklarını söylemekle yetinen ve bir bok yediklerini düşünen otlardır.herif hayatında eline tek bir siyaset kitabı almamış,tek bir ideolojinin bile kökeni hakkında bilgisi yok, bir tek felsefik kitap okumamış, islam haricinde diğer dinlerin kitaplarını resimlerden bile görmemiş tipler.sonra karşınıza çıkıp ahkam keserler, "ben biliyorum dostum" triplerine girerler, boş atıp dolu tutmaya çalışırar falan filan, ödevini iyi ezberlemiş ilkokul talebesi misali. hani akvaryumlarda minik balıklar için ayrı bir bölüm oluyor ya,bunlar içinde sözlükte ayrı bir bölme açalım, sonra karambolde kim vurduya gitmesin,"anneaaa bu bana vurdu" misali kıçını yırtmasınlar.erişte kadar beyinlerini orda geliştirsinler. **
milliyetçilik; bir toplumu oluşturan dil, din, kültür gibi ortak bağları kullanarak toplumlara şekil vermek, ve belli bir amaç ve ideoloji doğrultusunda ilerletmektir.türkiye'de milliyetçilik, özellikle 80 darbesinden sonra yükselişe geçmiş ve başarılı bir şekilde içi boşaltılmıştır.milliyetçiliğin ne olduğunu, nasıl bir amaca hizmet ettiğini, sonuçlarının ve etkilerinin totalde nasıl bir tepkime yaratacağını, dozunun ne kadar olması gerektiğini, hangi alanlarda yapılması hangi alanlarda yapılmaması gerektiğini topluma net bir şekilde açıklama gereği bile hissedilmeden, toplumun tüm katmanlarına direk empoze edilmiş bir ideoloji, bir yapı malzemesidir.bu süreç ilkokulda başlar ve hayatınız boyunca devam eder.her sabah kimin yazdığını bile bilmediğin andımızı okumak, pazartesi-cuma istiklal marşı eşliğinde bayrağa bakıp "ben türküm" hissiyatı içinde kendini paralamak, en ufak bir karşı görüş belirtisinde evlere, kapılara,yollara ve hatta köprülere "siz türksünüz" bilinci aşılamak için bayraklar asmak, küçücük çocukları daha 5-6 yaşlarında "vatan için ölünür" ideolojisiyle eğitmek, tarih derslerinde daha zihni açılmamış yavrulara yalan yanlış bir ton hikaye türk kahramanlıkları okutmak, şahane bir ırk ve millet olduğumuz fikrini her fırsatta gündeme getirip milliyetçiliği ırkçı bir zemine kaydırmak, milliyeçiliği sadece tepedekilerin cebini doldurmak için kullanıp halkçılıktan tamamen ayırmak, sorgulama ne demek bilmeyen nesilleri yalan yanlış,psikopatça ve eğreti bir bağımlılıkla başta devletin sonrada bu işten nemalanan diğer grupların köpeği haline getirmek, v.s. asıl yapılan tüm halkın, idiot yerine koyulup, üzerinde kobay misali deneyler yapılmasıdır.sonra biri çıkar rahibi bıçaklar, bir diğeri gider havrayı bombalar, ötekisi milli maçta döner bıçağıyla diğer takımın taraftarına saldırır, başka bir tanesi "ben kürdüm" diyen diğer bir tanesini domuz bağıyla bağlayıp işkence yapar ve işte böyle böyle küçük hitler'ler doğar, yaşar, kullanılır ve ölür.günün birinde kontrolden çıkan bir taneside yakıp, yıkıp, ortalığı darmadağın ederek, kendince kutsal saydığı "türklüğünü" yüceltir elindeki kan lekelerine rağmen.herşey dozunda, bilinçli ve mantık çarçevesinde stratejik olarak kullanıldığı zaman anlam kazanır, milliyetçilikde.nasılki bir endonezya olmak istemiyoruz, aynı bu şekilde 2.dünya savaşındaki bilinçsiz ve kontrolsuz milliyetçilikten dolayı tarihin en korkunç kıyımlarından birini yapmış almanya gibide olmak istemiyoruz.iş bu nedenle herşeyi sorgulamak, muhakeme etmek, incelemek, araştırmak ve yorumlamak gerek sayın sözlük.görünmeyenin ardında bize gösterilmeyini görmeniz ve kendinizi kobay olarak kullandırmamanız dileğiyle...
her dinlediğimde içimden zırıl zırıl ağlamak gelen, çaresizliğimi yüzüme yüzüme vuran, umutsuzluğumuda alıp tak diye bu kapı bu da sapı misali karşıma koyan şahane duygusal, süpersonik ruhlu ve kişilikli stormbringer albümünden bir "deep purple" şarkısı.defalarca up up upppp
edit: şerefsiz klavye the'yı yanlış girdi.verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı sorry.
üç kuruş fazla olsun esmer olsun hipotezinden yola çıkılarak; buğday tenli, kara kaşlı, kocaman zeytin gözlü ve uzun kirpikleri olan esmer erkek kişisinin sarışın olan erkeği havada karada skip atacağı kıyaslamadır.esmerin havası helede boyu posu kalıbı yerindeyse sarışını suya götürüp susuz getirir.bence sarışın erkeklerin ezelin doktoruna görünmelerinde fayda var böyle bir kıyaslama durumunda *
genellikle ergenlerde ortaya çıkan bu "alayına isyan,anneye babaya öğretmene kankaya isyan, herşeye isyan" triplerinin bir yansımasıdır.ergenimiz bjk'lı olmasada sırf isyankar ruhunu ortaya koymak için giyer bu tişörtleri.genelde siyah olup, gotik tarzda yazılan yazılarla donatılan bu tişörtleri alır ve ortalıkta dolaşırlar.bu durum aynı zamanda diğer ergen, helede bjk'li gençleri daha bir galeyana getirir.sonra beşiktaşa çıktığınızda etrafınıza bir bakarsınız ki heryer isyankar ergen dolmuş.bakınca zuhaaaaaa diye gülesin geliyor cidden komikler ama ne yapıcaksın, bu devirde gençler asi dostum. ***
ilişkinin bitme sebebidir.mal gibi gider içerisin, sonra sarhoş olursun, sonra ayıkken kıza söylemeyi götünün yemedeği bilimum hakaret ve küfürleri telefon açıp sevgiliye söylersin.o da sana " gerizekalı beni bir daha arama sakın." der, sabah ayılınca ne bok yediğini anlarsın ama iş işten geçer.bir dahada kıçınla kuş tutsan o kız sana dönmez usta.*
hele de o otobüs sahilden sahilden gidiyorsa ve siz ayaktaysanız, ineceğiniz durağa kadar göklerde salınan nazlı bayrak edasında bir o yana bir bu yana savrulup duracaksınızdır.wınnn bir sağa, wınnn bir sola kırılır o direksiyon, tak tak tak atılır vites son viraja 3. sırada giren schumacher misali, ani duruş ve ani kalkışlar yapılır duraklardan, öndeki taksiyle yarışa falan girilir en olmadı taksi falan yoksa etraftaki en yakın minibüs sollanır sanki peşimizde fbı, mossad falan var, interpol falanda bizi yakalamaya çalışıyor ya.yanında yörendeki insanlar sana acır artık ve otobüs her fren yapışında "ay ay ay" diyerek yapışıp, tutmaya çalışırlar sizi *.böyle kolektif bir vicdan oluşur içi dışına çıkmış, tüm organları yerinden oynamış olan size karşı o otobüste.en nihayetinde durağa yaklaşılır ve düğmeye basılır.ama tezcanlı şoförümüz ineceğiniz duraktan bir sonraki durakta anca durabildiği için siz bir durak geriye yürümek zorunda kalırsınız yada durağı tuttursa bile yaptığı o ani frenle kıçınızı başınızı oraya buraya çarpıp morartırsınız.otobüsten inince hafif bir mide bulantısı ve baş dönmesi hücum eder bünyeye.içinizden neden bir sakıp sabancı'nın, bir vehbi koç'un, hadi en olmadı bir seda sayan'ın çocuğu olmayıp yüzbinlerce euro'luk arabalarla kıçınızı ısıta ısıta okula gidip gelemediğinizi ve bu şizofren şoförlere mecbur olduğunuzu düşünür, kahrolursunuz lan ***
içinize atıpta, üstünede bir ton çul çabut yığıp, etrafını sağlam duvarlarla ördüğünüz birilerine "aslında seni çok özledim. aslında gitme. aslında seviyorum seni. aslında mutluyum senle." diyemeyip, bunu gururnuza yediremeyip " tamam madem gidiyorsun, git öyleyse. ben böylede gayet mutluyum" dedikten sonra böyle inceden inceye içinizde beliren ve dudaklarınızdan dökülen hissiyattır. bir "ama" kalır hep içinizde. böyle ruhunuz derinlemesine döner eskiye. siz ne ona olan sevginize kaptırıp kendinizi, ne de gururunuzu geçip, "özledim ama ben seni" diyebilirsiniz. ne olmak ne olmamak olur bu. ne gitmek ne de kalmak. ne sevmek ne unutmak. ne yeniden başlamak ne de kaldığı yerden devam etmek olur. öyle sessiz, kırık ve dökük, biçare çıkar içinizde bastırıp durduğunuz o cümle: "ben özlemedim ki seni ama kedi özledi"
mevzu bahis olan ergenimiz gönlünü aynı lisedeki yine kendisi gibi ergen olan bir hatun kişisine fena halde kaptırmış, gece gündüz onu düşünür olmuş, gece uyku tutmadığından uyuyamayıp sabah ilk derslere hep geç kalır olmuştur.her genç 22'sine kadar şairdir genellemesine uygun düşecek şekilde yavuklusu için şiirler yazıp, ona bir türlü veremeyeceği aşk dolu mektupları karalamıştır.bunların hepsi matematik, fen bilgisi, coğrafya gibi bilimum diğer ders kitaplarının arasında saklanmaktadır.ara sıra derste bile yavuklusuyla göz göze geldiğinde edebiyat defterinin arka sayfasına bir murathan mungan duygusallığı ile aşkını ilan eder olmuştur.eve geldiğinde genelde odasına kapanıp saatlerce duygusal wallpaperlar üzerine şiirler yazıp bunları facebook'unda paylaşır olmuş, sagopa kajmer-kolera düetleri artık onun için bambaşka anlamlar ifade etmeye başlamıştır.aile bireyleriyle ilşkisi tümden kesilen ergenimiz annesi ondan perdeleri takmasını istediğinde "-banane yaeeee işim var benim.zaten bu evde kimse beni anlamıyor.alıp başımı gidicem amk bu evden.rahatlarsınız o zaman....bıdıbıdı" tarzı çemkirmelere başlayıp, eline geçen jiletle sol koluna sevdiği hatunun ismini kapartır, defter sayfalarına kalp içinde kendi başharfiyle kızın başharfini yazıp kenarlarından ok çıkartır, sanki leyla'nın imkansız aşkına tutulmuş biçare mecnun edalarına girerek bira üstüne bira yuvarlar her gece, hatta biryerden sonra aşkı * o kadar dayanılmaz olurki tanıdığı ve sevdiği bakkal recep abisinden tek dal sigaralar alıp annesinden gizli gizli içmeye bile başlar.annesinin "-lan musaaa bu ceket sigara kokuyor lan yoksa sen...???" gibi sorularına cevaben "-ya ne sigarası beaaa öğretmenler odasına girmiştim soru sormak için orda içiliyordu, oradan sindi üstüme işte sende heee" gibi cevaplar verir.sonra sonra ergenimiz hatun kişisinin ne kadar imkansız olduğunu öğrendiğinde yavaştan bir soğukluk girer araya ve sanırsak o andan sonra başka ergen, saçlarını ütüleyip okula gelen, eteğini kıvırıp göbeğinde potluk yapan hatun kişilerine meyletme olayı başlar.o olmadı ötekine, öteki olmadı berikine falan böyle böyle o da büyür işte.
normalde öğlene kadar paşa paşa uyuyan o bünye, ne oluyorsa oluyor ve sabahın dokuz buçuğunda tak diye uyanıyor.dön oraya dön buraya uyku gelmiyor.sonra siz "tamam artık gelmeyecek bu uyku" moduna girip kalkıp bilgisayarınızı açıyorsunuz, kahvaltınızı hazırlıyorusnuz hatta çıkıp gazete ve sigara bile alıyorsunuz bakkaldan.ama o kahvaltı yapılmadan evvel sigara yakılırsa eğer bir uyku bastırıyorki gözler kapanıyor sayın sözlük." amk madem gelecektin niye beni yataktan kaldırdın, bilgisayarı açtirdın, kahvaltı hazırlattın.şimdi piç gibi hepsini bırakıp kıçımı devirip yatayım mı yani" moduna bağlayıp fitil oluyorsunuz.bu durum sigarayı takip eden yarım saat boyunca sürüyor sonra herşey normale dönüyor ama o yarım saat uykuya karşı resmen survivor yaşanıyor.şimdi bu entrynin anafikri ne oluyor? - kahvaltıdan önce sigara içmemeliyizzzz *
