senin adına sevindim, "aslında hayatımda pek bir yerin yok, bir şey de ifade etmiyorsun. O yüzden de ancak empati yaparak anlayabiliyorum durumu ve senin adına seviniyorum" demek aslında.
Ne yani hayatındaki bir insanın başına gelen güzel bir şey seni sen olarak sevindirmiyo mu şimdi? ne dangalak bi adamsın sen ya.
iki lafından biri budur ece hanım'ın "ben o sokakları bilirim". sokağın nesini bildiği, neden bildiğine inandığı ve bildiğini neden bu kadar üzerine basarak vurguladığı üzerine düşünürsek aslında oldukça hacimli bir kişilik haritası ediniriz ece hanım'a ait.
Sokakları biliyor olmak bir insan için neden bahsedilmesi gereken bir bilgi kategorisine dönüşüyor anlayabilmiş değilim, madem ece hanım bu kadar altını çiziyor ben de söyleyeyim, ben de sokakları bilirim; orada büyüdüm zira, büyüyecek başka bir yer yoktu. Belki ece hanım ve avanesi nişantaşı'ndan başka sokak, izmir'den başka şehir görmemiş olabilirler ama türkiye'nin çok büyük kısmı sokaklarda yaşıyor, hayatı sokaklarda öğreniyor ve üstüne üstlük hayatının hiçbir safhasında sokaklarda yaşamanın, sokakları bilmenin değer üreten bir bilgi kategorisine dönüşeceğine ihtimal vermiyor.
burada haberle ilgili yorumlar var, diyor ki milliyet gazetesi "tayyipciğim'in yatırım olarak nitelendirdiği bu para iranlı bir işadamından gasp edilmiş ve o iranlı işadamının muhteşem avukatı vekaletini yürüttüğü şahsın parasını geri istediğini bildiriyor"
Haberde bir kaç tane konteyner var, anlaşılıyor ki bu para konteynerlarla taşınmış iran'dan Türkiye'ye. Milliyet gazetesi kendini geliştirmiş, en azından bu kadar paranın bavulla taşınamayacağını hesaplayabilmiş ve haberi ona göre dizayn etmişler, ancak problem şurada ki ortada ne gümrükten alındığı iddia edilen belge var ne de iranlı işadamı. Esamaeil safarian nasab diye bir ismi varmış ancak 18,5 milyar dolar yatırımını konteynera doldurup başka bir ülkeye gönderebilen bu finansçının milliyet'in haberi dışında hiçbir yerde esamesi okunmuyor her ne hikmetse.
Haberin alt metninde aslında şu denmeye çalışılıyor ancak maça sıkmadığı için aleni bir şekilde söylenmiyor: "efenim türkiye'ye yatırım geldiği, insanların krize rağmen türkiye'nin ekonomik durumuna güvendiği yönünde açıklamalar geliyor ya hükümetten, işte onların tümü yalan. gördüğünüz gibi hükümet artık meşru yollardan idare edemediği ekonomiyi ancak mafyavari yöntemlerle rayına oturtmaya çalışıyor. türkiye ekonomisi akbank'ın 1000küsür kişiyi krizin "k" ortada yokken işten çıkararak, tüsiad'ın canı istediği zaman açıklama yaparak tetiklemeye çalıştığı krizin tam ortasındadır. hemen imf ile anlaşamalı ve oradan alınan para da koç'cuğuma, cinerciğime verilmelidir."
entrime bu zihniyette olanların cümlesinin ta .. koyarak son verirken haysiyetli günler dilerim.
eğer birgün türkiye'de "üçkağıtçılığın ve dansözlüğün tarihi" yazılacak olursa muhakkak ilk yer verilecek şahıstır ertuğrul özkirk; onun bu mevzuda bildikleri kendini uzman yerine koyanları önünde dizçöktürecek seviyelerdedir. birkaç gündür abdullah öcalan ve kürt problemiyle ilgili yazdıklarını okuyoruz pekçözümcü, barışsevergillerden ertuğrul'un ve diyoruz ki "ya rabbim ne kadar makul insanlar yaratıyorsun". ancak bahsekonu şahıs ertuğrul özkirk, bu işin altında bir çapanoğlu yoksa ben de siyanürle altın arama girişimlerini protesto eden o çıplak memurum.
ertuğrul özkirk ve gemisinin dümenindekiler farkettiler ki artık kürt sorununun onların müdahalesi olmayacak şekilde çözülmesi için hiçbir engel yok, ve eğer hükümet bu sorunu çözerse artık aydıncığım ve ertuğrulcuğum ellerindeki en önemli "silah"lardan biri alınmış olacaktır. bir kere uyuşturucu ve silah ticaretinden beslenen sanayicilerimizin gırtlağı düğümlenecek ve bu pek de arzu edilir bir durum değil.
onlar şimdi istiyorlar ki çözümde apo'da yer alsın ki kendileri için çalışabilecek bir aktörü oyundan düşürmesinler, madem sorun çözülecek en azından problemi kaşımak istedikleri zaman ellerinin altında birisi olsun istiyorlar.
böylece birkaç sene sonra "apo: bu şartlarda barış devam edemez" manşetini atabilecekler ve muhfazakar kesim için de "bu apoyla anlaşan hainler de onlardı zaten" diyebilecekler.
yemezler ertuğrulcuğum, sen bu akıllarla ancak kavanoz kafalı generalleri kandırabilirsin, buralar sana pek uygun değil.
sen önce bi siktir git çay koy ertuğrulcuğum.
ertuğrul'a küfür edemediğimiz günleri de gördük, halbuki adamların gazetelerinde yorum yapan dangalak bir ulusalcı olsam istediğime rahat rahat küfür edebileceğim...
bizim mahallenin delisi, hakkı abi derdi çocuklar onu görünce, şeker isterlerdi. en meşhur lafı:
-bi fuck git
gibi bir şeydi. yıllarca yaşadığı münzevi hayatı bünyesinde ve dimağında çok ilginç şekillerde tezahür etmiş ve nihayetinde, bu, herkesin anlayabildiği ama kimsenin bir mana veremediği lisanı icad etmiştir.
matematikçinin biri, fraktal geometri üzerinde yaptığı çalışmaları aklınıza gelebilecek bir çok bilim ve bilim benzeri disipline uygulayarak ilginç sonuçlar bulmuş standart dışı bir akademisyen. savaş görmüş, sıkıntı çekmiş bir insan olmasına rağmen akademinin o insanı saran sarmalayan, güven veren ortamına girmeyi reddetmiş IBM'in R&D bölümünde uzun yıllar çalışmıştır. finans alanında yaptığı çalışmalar bugünlerde piyasanın ağzına sçan sistemlerin kurulmasını sağlamıştır. bildiğim kadarıyla doktora çalışmasını john von neumann'ın yanında yapmış bir insan evladı.
onyedi yaşında başladığı şiir serüveni yirmisinde sona ermiş, sonunda da "artık sanatın bir boka yaramadığını söyleyebilirim" diyebilmiş, hayatının büyük kısmını muhtelif ülkelerde düşük ücretlerle, kötü şartlarda çalışarak geçirmiş rimbaud amca'nın bir mektubunda geçen ve "ben bir başkasıdır" manasına gelen ifade.
dünya dediğin öyle bir dönüyor ki başına geleni bile dert etmeyip gelecekten tırsıyorsun, komple muhasara altında, sürekli teyakkuz halindesin. her an bir yerlerden felaketler yağacak, en belalısı da sana denk gelecektir, felek adamın mna koymadı mı rahat edemiyor çünkü. hergün bir tarafa eğilmekten beynin bulanmış, ruhun yırtılmış. kimi felekten bir gece çalmak, kimi "hayatım bu gece yalnız kalalım" istiyor; yalnızlık insana hep bir beden büyük.
skilmenin metafizik karşılığı bu kadar insanla iletişim kurduktan sonra bir kişi kalabilmeye çalışmak, bölünmeden, ruhunu orospu etmeden yaşayabilmek olsa gerek. işte bu yüzden iç güvenliği önemlidir, her gidenin ardından yerle yeksan olmamak demektir.
yanlış bilmiyorsam tarihe ve marksizme kemal tahir'in açtığı pencereden bakanlara deniyordu. bi engin ardıç'ı hatırladım şimdi bi de hilmi yavuz var galiba.
refik erzan boğaziçi üniversitesi ekonomi bölümü profesörlerindendir, bir kaç yıl önce de kendisinden yirmi yaş küçük (aşağı yukarı) bir öğrencisiyle evlenmiştir. günde beş vakit laiktir, onun gibi içenini görmedim vesaire, geri kalanı klişelerden bir demet.
bu iş örneklerle yürüyor galiba, örnek vermeden anlatmaya çalışsan bir türlü olmuyor, "o çarpık algısıyla" ağzından köpükler saçmaya, adımlarını saymaya başlıyor.
"karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
ve simdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabin
başından başlayabilirim."
sadece hukuka özgü bir durum değildir bana sorarsan, nezaketin de aslı burada yatar. nasıl söylediğinin farkında değilsen ne söylediğin çok da iskimde olmaz yani.