Afganistan'da 28 yaşında 7. Çocuğunu doğururken ölen bir annenin geride bıraktığı ailesini konu alan trt belgeselde tesadüfen denk gelerek izlediğim belgesel. Hayatın ne kadar acımasız olduğuna dair söylenmis tüm o sözlerin kifayetsizliğini, keçi çobanı cumahan'ın bakışlarındaki o tarifsiz acıyı gördükten sonra anlayabiliyor insan ancak.
17. Yüzyılda ingiltere'nin kuzeyinde ortaya çıkmış savaş ve şiddet karşıtı barışcıl bir hıristiyan mezhebidir. Kurucusu ve lideri george fox'tur. Quarker inancına göre, inancın kaynağının kutsal kitaplar değil tanrı'nın insanın kalbindeki yansıması diyebileceğimiz "içsel ışık" (inner light) ışıltıdır. Bu ışık bazılarınca vicdan, bazılarınca isa ile özdeşleştirimiştir. Quarkerler köleliğe karşı çıkmış ve Kadın haklarını savunmuşlardır.
Deizm düşünce akımının kurucusu sayılabilecek Ünlü ingiliz düşünür thomas paine'in düşüncelerine etki etmiş olması muhtemel, babasının mezhebi de olan Bu inancın hıristiyan tarihi açısından en önemli sonucu ise kişinin ruhani kurtuluşu ve selameti için arabuluculuk yapan ruhban sınıfını ortadan kaldırmasıdır.
Paine'e göre "quarkerizm, en az newton fiziği kadar deizme etki etmiş bir dini öğretidir."
1714 yılında hollandalı düşünür bernard de mandeville tarafından yaşadığı toplumu eleştirmek için yazılan eser.
masala göre;
Arı kovanın içinde bir devlet düşünün herkes birbiriyle rekabet halinde hırs, kıskançlık, mücadele ve bencillikle daha fazla üreterek zenginleşiyorlar ve hiçbir kovanın sahip olamadığı kadar bala sahip oluyorlar. Hal böyle olunca ülkenin refahı artıyor, bilim ve sanatta önemli adımlar atılıyor ve bu sürekli gelişim devam ediyor. iyi beslenen arılar iyi savaşçılar yetiştiriyor ve güvenliklerini rahatça sağlıyorlar. zamanla kovan, düşman arıların korktuğu dostlarınınsa imrendiği bir kovan haline geliyor.
fakat kovandaki refah ve zenginliğin artmasıyla sosyal yaşam farklı bir boyuta geçmeye başlar. Yaşlı arılar, ahlaksızlığın giderek arttığından, hırsızlık, rüşvet ve adaletsizliğin artık toplumu ele geçirdiğinden şikayet etmeye başlıyorlar. onlara göre, toplumun tüm kurum ve kişileri yolsuz ve başına buyruk hareket etmeye başlamıştır. genç aç gözlü arıları her şeyi ele geçirmeye çalışır ve toplumun huzurunu bozarlar. pek haksız da sayılmayan yaşlı arılara göre bu ahlaksızlığın bir çoğu politikacı, polis, asker hakim arıların bizzat kendilerince yapılmaktadır.
yaşlı arılar bu durumdan rahatsız olmaya başlar ve tanrıya yakarırlar; neden bu kadar kötülük var, arılar neden yalancı, kendi işini düzgün yapan arılar neden yok? diye dua ederler; "Arıların yüce Tanrısı bizi ve kovanımızı tüm bu hırslardan, ahlaksızlıktan ve kötülüklerden uzak tut hepimizi iyi ahlaklı bir toplum yap."
tanrılar bu sıradan arıların yakarışlarını duyunca çok sinirlenir çünkü yolsuzluklar olmasına karşın, bu kovan dünyadaki en zengin ve güçlü kovandır. bu yüzden onları cezalandırmaya karar verirler. nasıl mı? istediklerini vererek... Jüpiter arılara kızsa da dualarını kabul eder.
Ve kovandaki bütün arılar iyi ahlaklı güzel huylu olur. artık Hiç bir arının malda mülkte gözü yoktur. iktidarda olmanın hiç bir anlamı yoktur. Kovan huzurla dolmuştur. hırs, rekabet ve kıskançlık olmazken herkesin mutlu olduğu düşünülmüştür. Askere de ihtiyaç duymazlar çünkü herkes dosttur. Bu durumu fark eden başka kovandaki arılar hemen bu kovana saldırırlar. Dostlarını karşıladığını sanan arılarımızı gelen düşman arılar öldürür ve kovanı işgal ederler. ve sonuçta Geriye üç beş tane erdemli yaşamaya devam eden arı kalır.
Mandeville ve masalına göre '' insan doğuştan bencildir ve bu bencillik hem doğal hem de erdemli bir şeydir. Ona göre dürüstlük veya iyilik gibi nitelikler toplumu ileriye götürmemekte hatta gerilemesine sebep olmaktadır. ve hatta toplumsal gelişmemizin kaynağı kişisel ahlaksızlıklarımızdır. mutluluk, erdemsiz olmaya bağlıdır. Kişiyi mutlu kılan bencilliğidir.”
peki gerçekten kişisel ahlaksızlıklarımız ve kötülüklerimizi birleştirerek iyilikler üretebilir miyiz?
Bencilliklerimizin, kıskançlıklarımızın ne kadarı topluma yararlı olabilir?
Bize günah işleme özgürlüğü veren bu masalın ne kadarı gerçek, ne kadarı yalan?
Liberalizme atıf yapan bu masalda ahlak aramak mantıklı mı?
Özgür mumcu ve eray özer'in hoş, eğlenceli ve öğretici sohbetlerinden oluşan podcast kanalı.
Ögretici diye özellikle belirtmek istedimki; dinlediğinizde en basit, en sıradan gibi görünen konulara bile ciddi tarihsel ve bilimsel araştırmalar yaparak hazırlandıķlarını görmemek mümkün değil.
Türk islam tarihinin 20 yıl kadılık yapmış ilk ve tek kadın kadısıdır.
1869 yılında argız bölgesinin bubi köyünde dünya gelmiştir. Aile üyesi erkeklerinin de içinde olduğu "ceditçilik" akımının öncülüğünü yapmış aydın tatar türklerindendir.
1907 yılında Yaşadığı sarapul şehrinde, Kadınların cahil kalmaması için, Pek çok kız öğrenci medrese ve mektepleri açarak kendisi gibi ilk türk kadın öğretmenleri yetiştirmiştir. Oldukça kaliteli eğitimlerin verildiği bu okulların kurucusu olan bubi, rus aydın müslümanları kurultayınca kadılığa seçilmiştir. Türk islam tarihin ilk ve tek kadın kadısı olarak tarihe geçmiştir.
Fakat kendisi 1937 yılı stalin'in türk aydınlarına başlattığı kıyımdan kurtulamamış ve zindanda ölmüştür.
Gidenlerin çoğu Neden Suriyeli değil de afgan, ırak veya filistinli göçmenler? Ki; bu durum içinde bulunduğumuz savaş göz önünde bulundurulduğunda sınır kapılarının açılmasının amacıyla da çelişen bir durum.
Suriyelileri alıkoyan Ülkelerindeki savaşın birgün bitip de dönebileceklerine olan inançları mı, yoksa türkiye'yi mi çok seviyorlar?
2019 makedonya yapımı Tamara Kotevska ve Ljubomir Stefanov'un yönettiği belgesel tarzında çekilmiş mükemmel film. pek çok festivalde ödül almış bu belgesel filmin, aynı zamanda 2020 oscar adaylığı mevcut.
Film, üsküp yakınlarındaki bir köyde, hasta ve yaşlı annesiyle birlikte yaşayan ve arıcılık yaparak geçinen hatice'nin ve bu mütevazı hayatlarına zorla dahil olan komşuları ile yaşadıklarının konu edildiği gerçek bir yaşam öyküsüdür. yaklaşık 3 yılda çekilmiş ve aynı dili bile konuşmayan ekip tarafından hiçbir şekilde müdahale söz konusu olmamış. doğa ve insan konulu belgeseller arasında değerlendirilecek olursa; bir başyapıt olduğu söylenebilir fikrimce. Film biraz dikkatli izlendiğinde türkçe diyalogları alt yazı bile okuma ihtiyacı olmaksızın anlaşılabiliyor ayrıca. içinde türkçe şarkıların da geçtiği mutlaka izlenmesi gereken harika bir film.
hatice'nin doğaya olan saygısı ve bir hayatı, adeta kutsanmışcasına yaşaması karşında gözyaşı dökmemek mümkün değil elbette.
Evet umberto eco'ya göre ölüm döşeğindeki bir insanın başına gelebilecek "en korkunç" şey.
Yazara ait "kayıp zamanın izinde" adlı; Bir insanın yaşama dair yazabileceği akla gelebilecek ne varsa yazmış olduğu, 3000 sayfanın üzerindeki, bir kelebeğin kanadı kadar narin, fakat bir duvar kadar sağlam bu dev eseri okumadan ölüyorsanız; Artık çok geçtir ve sızlanmanın bir manası yoktur.
en başta yönetmen ve aynı zamanda başrol oyuncusu albert dupontel olmak üzere filmdeki tüm oyunculuklar, müzikler, görüntüler, kurgu, senaryo, maskeler harika. filmdeki tüm o trajikomik karakterleri izlerken insan, bir an tim burton filmi izliyormuş gibi hissediyor. ki; tim burton filmlerini de çok sevmekle birlikte dupontel'in göndermelerini ve metaforlarını çok daha güçlü bulduğumu itiraf etmeliyim.
hani insanı zamandan ve mekandan soyutlayan ama bunu yaparken, içinde iyi ve güzel olana dair ne varsa ortaya çıkaran o benzersiz filmlerden.
şu güzel müziğini de dinlerken; yüzünüzdeki tebessümün üzerine bir küçücük gözyaşı damlası konduran harika bir film olmuş.
türkçe'ye ''mekanlar ve yüzler'' adıyla çevrilen, 88 yaşında bir kadın ile 33 yaşındaki bir erkek fotoğraf sanatçısının son derece doğal ve samimi diyaloglarından oluşan, bir yol hikayesinin anlatıldığı cannes ödüllü belgesel film.
küçük köy ve kasabalara giderek ve oradaki insanların hikayelerinden yola çıkarak, çektikleri siyah beyaz dev fotoğrafların farklı mekanların duvarlarına asılmasıyla oluşan enteresan bir hikaye.
uzun zamandır böylesi sıcak ve samimi bir şey izlemedim diyenler için kaçırılmaması gereken bir yapım olmuş fikrimce.
''Garrison Keillor yaptığı radyo programında hayalindeki kasabayı ve her gün yaşanan hayali olayları anlatırmış. Kasabada herkes çok mutlu, her şey çok yolundaymış. Keillor’un hayali kasabası öyle sıradan kasabalardan değilmiş. Adı Wobegon Gölü Kasabası olan burada ‘’bütün kadınlar güçlü, bütün adamlar yakışıklı ve bütün çocuklar ortalamanın üstünde’’ imiş. Dinleyiciler yayında dinlediklerinden o kadar etkileniyorlarmış ki bazı dinleyicilerin en çok görmek istedikleri yer haline gelmiş Wobegon Gölü Kasabası.
Keillor’un kasabasında yaşayan herkes kendini çok yetenekli ortalamanın üstünde görmektedir. Teorinin de çıkış noktası aslında burasıdır.''
kendimizi değerlendirirken devreye soktuğumuz psikolojik yanılgılardan biridir. yani içinde bulunduğumuz topluma göre, kendimizi olduğumuzdan biraz farklı, ama hep biraz ortalamanın üstünde görme eğilimimiz. en rasyonel ve objektif insanların bile kendini değerlendirirken körleşmesi adeta. psikoloji biliminde nedeni tam olarak bilinmiyor. fakat kişiye, bu şekilde kendini sıradanlıktan sıyırarak özel hissettiren zararsız ve potansiyelini açığa çıkaran bu durum, aşırıya kaçmadığı sürece faydalı. bizlere başarısızlıklarımıza tahammül etme ve yeniden deneme gücü verdiği düşünülüyor.
“Bir sonsuzluğun ötesinde ondan daha büyük başka bir sonsuz vardır.”
matematik ve felsefe tarihine damga vuran bu sözlerin sahibi alman matematikçi georg cantor'a ait sonsuzluk paradoksudur.
iki sonsuz kümemiz olsun. Bunlara A ve B kümeleri diyelim. Şimdi “hangi küme daha büyüktür?” diye soracak olursak, ikisinin de aynı büyüklükte olduğunu söyleyebiliriz elbette. (bir tane mutlak sonsuz olduğu fikrinden yola çıkarak) Peki tam sayılar {0,1,2,3,4…} ve çift sayılar {0,2,4,6,8…} kümelerini karşılaştırırsak ne olur? iki küme de aynı büyüklükte midir? Yoksa tam sayılar kümesi mi daha büyüktür?
Aslında her iki küme de eşit sayıda eleman içeriyor!? “Bir küme diğerini içeriyorsa nasıl eşit sayıda elemana sahip olabilirler?!” diyebiliriz. fakat burada söz konusu olan kümeler sonsuz elemanlı olduğundan, bu mümkün olabiliyor.
enteresan olan kısma gelecek olursak, ''Cantor ve onun izinden giden matematikçiler, farklı tür sonsuzluklar olduğunu belirlediler. Matematikte bunlara kardinalite deniyor. kardinalite sonsuz kümelerin büyüklüğünün bir ölçüsüdür. En küçük kardinalite ℵ0 ( aleph sıfır) olarak adlandırılır ve bir sonraki kardinalite ℵ1, (aleph 1),ondan sonraki ℵ2 (aleph 2) vs. şeklinde devam eder. alef-0'a sayılabilir sonsuzluk dendiği de olur. Doğal sayılar, çift sayılar, tek sayılar kümelerinin kardinalitesi hep alef-sıfırdır. Yani bu kümeler eşit sayıda sonsuz eleman içerirler. (Birbirlerini kapsasalar dahi)''
alef 1 sayılamayan bir sonsuzluk tipidir ve gerçel (reel) sayıların sayısı kadardır. paradoksun işaret ettiği bir diğer nokta şudur ki; alef-1 tipi sonsuzluğun alef-sıfır tipi sonsuzluktan büyük olması. Bu ikisi arasında başka tip bir sonsuzluk (kardinalite) olup olmadığı ise henüz bilinmiyor.
card(2ª)≤ card(a)................1, alt kümelerin kardinali asıl kümelerden küçüktür veya eşittir. Cantor'a göre ise:
card(2ª) > card(a)...............2; bu durumda 1 ve 2 çelişmektedir.
velhasılıkelam cantor sayılamayan reel sayıların sonsuz kümesinin, sayılabilir tüm sayılardan daha büyük olduğunu ispatlamıştır.
Kendisinden boyaması istenilen sistina şapeli için; "Ben ressam değil heykeltıraşım" diye reddettiği halde, papa tarafından resim yapmaya zorlanan Michelangelo'nun, 87 yaşındayken söylediği; "hala öğreniyorum" anlamına gelen ve hayat mottosu haline getirilmesi gereken latince sözü.
Halen virginia üniversitesi sosyoloji bölüm başkanlığını yapmaktadır. Dilimize çevrilmiş "ütopyacılık" başta olmak üzere pek çok kitabı mevcut.
Özellikle "modern zamanlarda ütopya ve karşı-ütopya" kitabında, Ütopyalar dünya savaşları sonucunda nasıl distopya haline geldi? Modernizm sonrası batı toplumlarının hayal kırıklıkları ve pesimizminin nedenleri, başta sinema olmak üzere bu durumun sanat ve edebiyata olan yansımaları gibi daha pek çok soru(n)ların ele alındığı kitapları okunmaya değer bilim adamı.
Aynı zamanda madde bağımlılığı üzerinde uzmanlaşmış psikiyatrist. Stresle başetme, özgüveni geliştirme, bağımlılık gibi daha pek çok konu üzerine 60 'ın üstünde kitap yazmış din ve bilim adamı. Youtube'da tesadüfen gördüğüm her biri birbirinden eşsiz videolarını, tüm ön yargılardan sıyrılarak izlemek faydalı fikrimce. Özellikle Stres anında öğrenme ile ilgili ilişiklendirdiği şu ıstakoz örneğine ve sevgi konuşmasına bayıldım.
kutsal günlerde Ulusal Televizyonlarda, Yom kippur'da hangi günahlar silinir, duvarın önünde kaç saat ağlamasam yeterli olur veya sakız çiğnemek orucu bozar mı? gibi sorulara maruz kalmıyordur eminim. Bu soruların muhatabı olmak bir dinin kendisinden daha çok, din adamının vizyonu ilgili öyle sanıyorum ki.
2018 dünya artistik patinaj şampiyonası'da, bugüne kadar alınmış en yüksek puanı alarak rekor kırmış ve almanya'ya altın madalya kazandırmış çift. bu da kusursuz performansları;