sanane lan yavşak cevabı ile son bulacak muhabbettir. ayrıca son derece gereksiz ve düzeysizdir. kabinin mahremiyetini hiçe saymakla beraber kişinin düşünce özgürlüğüne saldırıdan başka bir şey değildir. malesef ki ülke genelinde bu muhabbet samimiyet belirtisi olarak algılanmaktadır.
idrak etmekte zorlandığım ve kendimi buna inandırmak istemediğim sorunsaldır. neredeyse bütün başkaldırıların ve ondan da öte çoğu aydınların ve sanatçıların o taraflarda ikamet etmesi bu durumla oldukça zıt düşmektedir. velhasıl umuyorum ki bu seçimlerde misbah efendi koltuğundan alaşağı edilecektir.
an itibarı ile kafamı kurcalayan sorundur. çaresizlik ve elden bir şey gelmezlik ile düşünülen eylem olmakla birlikte bu tip durumlarda genellikle kadın, eğer inat ettiyse onu geri kazanmak pek kolay olmayacaktır ve sonunda çoğunlukla bizler, çabaladığımızla ve harcadığımız zamanla rakı sofralarına oturur, unutamayacağımız anılarla beraber bir şeye çözüm olacakmış gibi kendimizi yaşamadığımıza inandırana kadar içeriz.
levent kircadan duyduğum, seçimlerin ve yönetimlerin yasal idare edildiği toplumlarda normal karşılanabilecek ancak geçirdiğimiz bu berbat günlere bakıldığında aklı selim kişilerce birlik olmak gerektiğinden dolayı biraz yadırgadığım demeçtir. lakin her ne olursa olsun kişi istediği partiye oy atmakta özgürdür. yalnızca ileriyi düşünmek adına fedakârlıklar yapmak gerekmektedir.
tamamından çok, bir sahnesiyle hatırlanan; özellikle bir sahnesi ayrı beğeni toplamış filmlerdir. spielberg'ü her ne kadar sevmesem de ''save private ryan'' (bkz: er ryanı kurtarmak) filminin ''normandiya çıkartması'' sahnesi bunların başında gelir.
(bkz: when nietzsche wept) filminden sonra zevkle izlediğim başka bir psikolojik film bulamadığım için açılmış bir başlıktır. hem bu vesile ile de birçok kişi paylaşılan filmlere şöyle bir bakacaktır. ilk ve tek önerim ''when nietzsche wept'' (nietzche ağladığında) filmidir. özellikle kitabını okuyanlar daha da zevkle izleyeceklerdir.
kitap okumayı seven kimselerin, ''çok kitap okudum ama bu adam / kadın bir başkadır'' dediği roman yazarlarıdır. bana soracak olursanız: (bkz: ernest hemingway), (bkz: charles bukowski), (bkz: john fante) vazgeçilmezlerimdir.
guardian gazetesindeki ''new statesman'' dergisi'nin editörü mehdi hasan'ın yazdığı, türkiye'nin basın özgürlüğünü eleştiren makaledir. Türkiyedeki tutuklu gazetecilerin sayısına dikkat çekerken, öğrencilerin ve sanatçıların konuşma özgürlüğünün olmadığını ve mahkemelerin bağımsız olmadığını söylemektedir. mahkemeleri elinde bulunduran partiyi de akp olarak belirlemiştir. son derece doğrudur. bizim çoğu (yobaz)insanımızın görmediğini, başka bir ülke'nin gazetecisi bile görmektedir. başbakan'ın '' sanane wall street journal, sana ne oluyor?'' diye çıkıştığı wall street journal gazetesi gibi, new statesman'a da çıkışması muhtemeldir.
doğru bir önermedir. mireille mathieu, sylvie vartan, serge gainsbourg, nouvella vague gibi şarkıcılar bu önerme'nin doğruluğunu açıkça göstermektedir.
Nobel ödüllü yazardır. 21 Temmuz 1899'da doğmuş, 2 Temmuz 1961'de hayata veda etmiştir. Kısa ve gösterişsiz yazı tarzıyla bilinir. 1. dünya savaşına gönüllü olarak katılmış ve savaşın pisliğini, adaletsizliğini birkaç kitabına yansıtmıştır. en çok tanınanları ''çanlar kimin için çalıyor'' ve ''silahlara veda'' adlı kitaplarıdır. şahsen bana soracak olursanız, ''kadınsız erkekler'' de az önce ismini verdiğim iki kitap kadar güzeldir.
doğru bir önermedir. örneklerle açıklamak gerekirse: dokunulmazlık hakkı, yüksek maaş, istediği yasayı yürürlüğe sokma hakkı, vatandaşa istediğini yaptırma hakkı, vatandaşla istediği gibi konuşma hakkı, vatandaşın sağlık konularında kendi tercihini bile seçme hakkı, vatandaşın çocuğunu doğurup doğurmayacağına karar verme hakkı ve daha nicesi bu önermeyi doğrulamaktadır.
ülkemize has bir özelliktir. aynı zamanda başbakan'ın taktiklerinden biridir ve muhalefet partisi de bu taktiğe her zaman tav olur. bunun en büyük örneği ise daha geçen gün %3'lük zam'ları tartışırken, eylemler yapılırken, şimdi kürtaj ve sezeryanı tartışıyor olmamızdır.
düşünce bakımından güzel olan, birşeyler karşısında sessiz kalmayı yediremeyen iyi niyetli yazarlar tarafından ümit'le başlatılan eylemin hüsran'la sonuçlanmasıdır. çünkü; sözlüğü geçtim, insanlar işlerini güçlerini bırakıp, meydanlara çıkarak eylemler yaptığı halde, hükümetin umurunda olmuyor. kaldı ki, sözlük sayfası'ndaki kampanya duyulacak da ilgi görecek. çok düşük bir ihtimal.
uludere'ye düzenlenen operasyonun başındaki askere hitaben söylediği sözdür. cezası sorgusuz sualsiz belirlenmelidir diye düşünsem de geçtiğimiz günlerde, bekir coşkun'un bir hikaye anlattığı, hakaretle uzaktan yakından alakası olmayan köşe yazısını ''askere hakaret, mustafa kemal'e kadar gider bunun ucu.'' diyerek mahkemeye verenler, hasip kaplan'ın bu hakareti karşısında ellerini kollarını bağlayıp kıllarını kıpırdatmamışlardır. ayrıca bu ''hayvan'' hakareti, hangi partiden olursa olsun, çoğu milletvekili'nin ne denli bayağı ve seviyesiz olduğunu gözler önüne bir kez daha sermiştir.
6 Mayıs 2007de, Hıdrellez şenlikleri için bölgede bulunan Devrimci 78liler üyesi bir grubun, otobüsle, Tokat Kızıldereye gitmesi ve grup'tan 4 kişinin ''deniz, mahir, ulaş kurtuluşa kadar savaş'' sloganı atmasıyla, jandarma'nın tuttuğu tutanağa ''terör örgütünü destekleme'' yazılınca ortaya çıkan durumdur. kişilerin cezaları ertelenmiştir ve bugün netlik kazanmıştır. ki; meclisin ta kürsüsünde vatan haini olarak bilinen Vahdettin'i anmak serbestken, deniz gezmiş ve arkadaşlarını anmaya verilen bu ceza son derece yanlıştır.
son derece yerinde ve uygun bir karardır. çeşitli yerlerde yaptığı ''bölücülüğü'' destekleyen konuşmaları sebebiyle verilmiştir. kuzey ırak'ın erbil kentin'deki en son konuşmasında ''Türkiye'de kürt'lere karşı baskı, savaş, gözaltı ve tecrit devam ediyor. dönem, bütün kürtlerin birlik dönemidir.'' cümlelerini sarfedip, pkk söylemlerini tekrar ederek bu cezayı fazlasıyla hakettiğini göstermiştir.
başbakan'ın uludere katliamında ölen sivillerin ailesine itafen dile getirdiği cümledir. bu açıklamasıyla kendi kanından biri olmadığı sürece para'nın insan hayatından daha değerli olduğunu belli edip, dolaylı yoldan ''parayla katliamların bile üzerini örteriz'' demek istemiştir.
1995 yılında '' Atakürd'' başlıklı bir köşe yazısına imza atarak, rengini belli edip, bölücüleri ne denli desteklediğini belli ettikten sonra, bugün kendini tekerrür ederek; milli bayramlarda ellerine bayrak alıp, ATA'ya teşekkür eden kalabalığa ''yersiz muhalefet'' deyip, ''bazı boksörler bile yenileceğini bilerek ringe çıkar'' tanımını yaparak, dolaylı yoldan ''uğraşlarınızı her halükarda malup ederiz.'' demiştir. ve bu vatanın, en ufak bir toprak parçasına kadar kayıtsız şartsız bizlere armağan eden mustafa kemal'e ihanet etmeyip, hala onu savunarak, onun fikirlerini ve ideolojilerini destekleyen insanlara deyim yerindeyse giydirerek, üç, dört kansızın her daim arkasında olduğunu resmen göstermiştir.
dünyada tek başına kalmak, 2012 filminden bir sahne gibi, dünyanın sonundan koşarak kaçtığında olabilecek birşeydir. az bir ihtimal bile değildir. oldu ki, kurtuldum diyelim. tek başıma kalıp kalmadığımı anlamak için vergi gününü beklerim. vergi memuru da gelmezse kimse yaşamıyordur, korkmaya başlarım amk
turcell'in ''insanları özel hissettireyim ki kampanyaya katılsınlar'' kafasında olduğunu gösteren mesajlardır. kafamda o kampanyalara katılmış iki kişi mevcuttur:''ayy bize özel kampanya cicişlerim benim<3 <3''-esra ceyda kardeşler.
görüntü itibarı ile yakın akraba olma oranları çok yüksektir. ne zaman suvivorda bir oyuna denk gelsem hasan'ın kolu'nun veya bacağı'nın rakibine uzanmasını beklerim.
çok düşük bir ihtimaldir. nitekim A kanalındaki ve B kanalındaki program sunucuları ''70 milyon bizi izliyor, onlara ne söylemek istersiniz?'' şeklindeki soruyu yarışmacılara sormaktan çekinmez. insan bu durum karşısında ''be kardeşim ülke nüfusu ne ara 140 milyon oldu amk'' diye iç geçirmeden edemez.
''çatır çutur sıçıyorum canım''diyemeyeceği için insanı yalan söylemeye teşvik eden mesajdır. bu sebeple en sağlam ilişkilerde bile çiftler birbirine yalan söylemek zorunda kalmıştır.
chp sözcüsü ve izmir millet vekili'ni ziyarete gelen bir vatandaşın üzerindeki fular atatürk baskılı olduğu için güvenlikler bayanı kapıda bekletip, atatürke siyasi simge deyip meclis yerleşkesine almadığı olaydır. atatürke duyulan düşmanlığı bir kez daha farkettiren bu durumla birlikte utanç verici yaşanmışlıklarımıza bir yenisi eklenmiştir.