fibobacciyim
706 (kestane şekeri)
dördüncü nesil yazar 1 takipçi 64.40 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    6 mayıs 2012 muratpaşa bld hac handball maçı

    1.
  1. bu sene hem süper lig hem de türkiye kupası şampiyonu olan muratpaşa bld.'nin, geçen sene finalde kaybettiği avrupa challange kupası final turunun ilk maçı. rakip, fransız HAC Handball.
    türk hentbolu'nda bir ilk gerçekleşmek üzere, haydi kızlar.
    0 ...
  2. gelecekteki sevgili geldiği gün yapılacaklar

    1.
  3. (bkz: gelecek de bir gün gelecek)

    o gün hiç olmayacaktır, onun için bir şey yapmaya gerek yok.
    olursa da şöyle bir diyalogla geçiştirilebilir.

    -muhtar nerde kaldın yaa?
    +hacı çok işim vardı anca gelebildim
    -ağaç ettin beni burda!
    +trip yapma lan hiç gelmeyebilirdim de, bak yine geldim
    -niye bağırıyosun yaa
    +ne zamandır bekliyosun sen?
    -25 seneden sonrasını saymadım.
    +hmm özür dilerim, son 20 yılım bir kaşımı diğer kaşımla dengelemeye çalışarak geçti, onun için biraz geciktim.
    -bi siktir git yaa.
    2 ...
  4. ikinci gün nedensizce terk eden sevgili

    ?.
  5. daha ilk günden hiçbir kelimesini hiç bir şeklinde yanlış yazdığını gördüyse taze sevgilisinin, hiçbir şey açıklama gereği duymamış olabilir.
    1 ...
  6. gs nin kadıköy de şampiyonluk kupasını kaldırması

    1.
  7. tüm bunlar lig tv'nin oyunu aga. birileri daha çok para kazansın diye. sikindirik bir lig daha uydurup, körler sağırlar birbirlerini ağırlar ligi düzenleyip futbola doyacakmışız ya hani. bence kadıköy'deki olası şiddet tehlikesini engellemek için süper toto süper final 2 düzenlensin ilk 3'e kalan takımlar arasında. hem daha çok maç yapılır. lig tv'nin doymayan karnı iyice doyar, bizde futbola iyice doymuş oluruz amk. futbol kusarız hatta. kulaklarımızdan ofsayt fışkırsın, burnumuzdan penaltı aksın, gözlerimizden yeşil çimler çıkaralım, götümüze futbol topu sokalım falan bunlar güzel şeyler. ben seviom futbolu yaaa.
    5 ...
  8. sevgiliye tek taş olarak yunan adası almak

    1.
  9. kadınların tek taş merakına sinirlenen estaban'ın al amk. sana tek taş diyerek atarlanması sonucu yaptığı gayrimenkul alışverişidir.
    aferin lan estaban.
    1 ...
  10. eski sevgiliyi rakı masasında meze yapmak

    1.
  11. iğrençsiniz ibneler. ulan ne adi adamlarsınız lan, iyi kötü bir şeyler yaşamışışsınız işte, bırak güzel bir anı olarak bari kalsın. ne diye yatak hikayelerinizi anlatırsınız biraz kafayı bulunca anasonlu kafalara. insan değilsiniz yemin ederim.
    0 ...
  12. bülent ersoyun hafız star yarışmasında jüri olması

    1.
  13. dün izledim haberlerde diyanet işleri bayan hafızlar için açmış böyle bir yarışma.
    dereceye girenlerede bilmem kaç yarım altın falan veriliyormuş.
    bülent ersoy böyle bir yarışmada jüri olursa ne olurdu?
    genç muhafazakarları rahatsız olurdu.
    bir de yarışmayı diyanet işleri açmışsa vay memleketin haline.
    0 ...
  14. tdk nın sözlüğünde yazar olmak

    ?.
  15. arkitera forumuna yazmak gibidir.
    (bkz: arkitera.com)
    1 ...
  16. öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır

    1.
  17. babaya gelen bayram mesajlarini yanitlama gorevi

    1.
  18. günümüz teknoljisine tam olarak adapte olamamış ananın, babanın telefonlarına gelen bayram tebriklerini çocuklarına cevaplatması sonucu gelişir.
    teknoloji sadece yeni gelen nesli değil herkesi etkilmektedir, teknolojnin getirdiği olanaklar samimiyetsizliğimiz git gide arttırmaktadır, çocuklar, analar, babalar ise bu mesajlaşmaları bayramın birinci kuralı, bayramın güzelliği olarak algılamaktadırlar.
    işini kendi halletmeye çalışan babalar, kredi kartına sahip oldukları bankadan gelen tebrik mesajını bile cevaplama ihtiyacı duymaktadır, o kadar yani.

    bankadan gelen mesaj,
    +sayın tankut mozilla, mahmutbank ramazan bayramınızı kutlar mahmut kredi kartları ile nice bayram alışverişleri yapmanızı diler.

    cevaben yazılan mesaj,
    -sizinde bayramınız mübarek olsun, iyi ki varsınız. (tankut mozilla)
    2 ...
  19. oda kiralayan guzel kiz

    ?.
  20. bir charles bukowski şiiridir.

    oda kiralayan güzel kız

    new orleans'ta
    genç ve güzel bir kız
    kiralık bir oda göstermişti bana,
    çok yakın duruyorduk,
    bana, ''odanın haftalığı dört dolar elli sent,'' dedi
    ve ben ''genellikle üç dolar elli sent öderim;''
    dedim loş ışığın altında,
    ama odayı tutmaya karar verömiştim, çünkü
    onunla arada sırada holde
    karşılaşabilirdim,
    ve o anda
    kadınların neden onun gibi olmaları
    gerektiğini anlayamadım,
    sürekli bir işaret vermeni
    bekliyorlardı,
    ilk adımı atmanı, ya da
    atmamanı
    ben de
    ''odayı tutuyorum,'' dedim ve
    parayı eline tutuşturdum,
    çarşafların kirli, yatağın yapılmamış
    olduğunu görmeme rağmen,
    ama gençtim, bakirdim,
    ürkektim,
    kafam karışıktı.
    ona parayı verdim,
    dışarı çıkıpkapıyı arkasından kapattı
    ve ne tuvalet vardı odada,
    ne lavabo,
    ne de pencere
    intihar ve ölüm kokusu sinmişti odaya,
    bir hafta kaldım o odada,
    çok insanla karşılaştım o holde,
    yaşlı ayyaşlar,
    aylaklar,
    çatlaklar,
    düzgün gençler,
    can sıkıcı ihtiyarlar,
    ama o kızı görmedim bir daha.

    sonunda hemen köşedeki pansiyonda
    başka bir oday taşındım,
    haftalığı üç dolar elli sentti ve
    bir başka dişi tarafından yönetiliyordu,
    yetmiş beş yaşında bir yobaz,
    şaşı ve sakat,
    hiç sorun çıkmadı ama aramızda.

    lavabosu vardı odanın,
    pendceresi de.
    0 ...
  21. gercek devrim gercek igrentiden kaynaklanir

    1.
  22. charles bukowski'nin insanlar adlı şiirinde geçer ve ''çaresiz kaldığında \ aslanı öldürür yavru kedi.'' şeklinde devam eder.
    2 ...
  23. 1935 in fırınları

    1.
  24. bir charles bukowski şiiridir.

    1935'in fırıncıları

    annem, babam ve ben
    haftada bir gün
    devletin yiyecek yardımını
    almak için markete giderdik:
    konserve fasulye, konserve sosis,
    konserve et, biraz patates,
    birkaç yumurta.
    erzağı büyük torbalara
    koyup eve
    taşırdı.

    merketten çıkarken
    dışardaki büyük pencerenin
    önünde durup içerde
    hamur yoğuran fırıncıları
    seyrederdik mutlaka.
    beş ki,şiydiler,
    genç ve yapılı adamalar,
    beş tahta masanın başında
    kafalarını kaldırmadan
    aralıksız çalışırlardı.
    zaman zaman
    havaya fırlatırlardı hamuru,
    farkılı büyüklük
    ve biçimdeydi hepsi.

    biz sürekli açtık,
    hamuru yoğuran,
    havaya fırlatıp çeviren
    adamların görüntüsü
    mucizeviydi,
    gerçekten,
    ama sonra gitme zamanı
    gelir,
    ağır torbaları yüklenip
    evin yolunu tutardık.

    ''o adamların bir işi var,''
    derdi babam.
    her seferinde söylerdi bunu.
    ne zaman fırıncıları seyretsek
    söylerdi mutlaka.

    ''konserve eti pişirmenin yeni
    bir yolunu buldum galiba.''
    derdi annem de
    her seferinde.
    bazen
    sosisleri.
    yumurtaları her türlü
    yemiştik zaten:
    sahanda, rafadan, katı, omlet.
    en çok konserve etin
    üzerine rafadan yumurta yemeyi
    seviyorduk.
    ama bir süre sonra
    o da çekilmez
    oldu.
    ve patatesler; kızarttık,
    fırına verdik,
    haşladık.
    ama patates,
    konserve et, yumurta
    ve fasulye gibi bıktırmıyordu
    insanı.

    bir gün eve geldik,
    erzağı mutfak masasının
    üstüne boşalttık ve
    seyrettik.
    sonra dönüp
    mutfaktan çıktık.

    ''banka soyacağım!!! dedi babam
    birden.

    ''oo, hayır, henry, lütfen!''
    dedi annem,
    ''lütfen yapma!''

    ''biftek yiyeceğiz, kusuncaya
    kadar biftek yiyeceğiz!''

    ''ama henry, seni
    silahın yok ki''

    ''paltomun içinde silah
    varmış gibi yaparım!'

    ''benim bir su tabancam var,''
    dedim, ''onu kullanabilirsin.''
    babam bana baktı.
    ''sen,'' dedi, ''çeneni kapa!''

    dışarı çıktım,
    arka balkonun basamaklarına oturdum.
    içerde konuştuklarını duyuyordum,
    ama anlayacak kadar değil.

    sonra seslerini
    yükselttiler.

    ''her şeyi pişirmenin
    yeni yollarını bulacağım!'' dedi annem.

    ''gidip lanet bir banka
    soyacağın!'' dedi babam.

    ''henry, lütfen, lütfen yapma!''
    dedi annem.

    basamaklardan kalkıp
    geceye doğru
    yürüdüm.
    0 ...
  25. babamın büyük gönül macerası

    ?.
  26. bir charles bukowski şiiiridir.

    babamın büyük gönül macerası

    bir gün
    ilkokuldan eve döndüm,
    annem oturmuş
    ağlıyordu,
    koca burunlu bir kadın vardı,
    babam da evdeydi.
    annem, ''yanıma gel,'' dedi,
    yanına gittim,
    ''beni seviyor musun?'' diye sordu,
    emin değildim ama,
    ''evet'' dedim.
    sonra babm ban,
    ''defol git buradan,'' dedi
    ve annem,
    ''hayır, henry, kal,'' dedi.
    ''öldüreceğim seni,'' dedim babama,
    ''tanrım,'' dedi koca burunlu kadın,
    ''ben çıkıyorum bu evden!''
    ''kimi seviyorsun?'' diye sordu annem babama.
    babam ağlamaya başladı,
    ''ikinizi de seviyorum,''
    dedi.
    ''öldüreceğim seni,''
    dedim yine babama.

    koca burunlu kadın çantasını kaptığı gibi
    evden çıktı.
    ''edna! dur!'' diye bağırdı babam.
    kadının peşinden koştu.
    ben de babamın peşinden.
    edna babamın arabasına bindi
    motoru çalıştırıp arabayı
    sürdü, anahtarlar
    ondaydı, babam arabanın arkasından
    koşup edna'nın çantasını kapmayı
    başardı, ama edna durmadı.

    eve döndüğümde
    annem bana,
    ''onu sevdiğini söylüyor. burnunu
    gördün mü, henry?'' diye sordu.
    ''evet, gördüm,'' dedim.
    ''lanet olsun,'' dedi babam, ''çocuğu çıkar burdan!''
    ''öldüreceğim seni!'' dedim ona.
    üstüme yürüdü.
    tokadı görmedim.
    kulağım ve yanağım yanıyordu,
    yerdeydim -
    kafamın içinde
    kırmızı bir ışık çaktı,
    bir zil sesi duydum.
    lesildi. kalktım ve
    yumruklarımı sallayarak
    saldırdım.
    öldüremedim onu.

    bir ay sonra
    adamın teki kavgada
    babamın kolunu kırınca
    çok sevindim.
    0 ...
  27. kazanamayacaksan savasa girme

    1.
  28. armentieres li matmazel

    ?.
  29. bir charles bukowski şiiridir.

    armentieres'li matmazel

    savaşlar kaçınılmazsa şayet
    en kralı birinjci dünya savaşı'ydı galiba.
    gerçektenm, iki taraf da son derece hevesliydi,
    savaşmak için bir gayeleri vardı,
    savaşmak için bir gayeleri olduğunu sanıyorlardı,
    kanlı ve yanlıştı ama romantik'ti.
    süngülerinin ucunda bebklerle
    o iğrenç almanlar, falan filan, ve
    bür sürü milliyetçi, şarkı, ve her iki tarafın
    askerlerini
    ve paralarını seven kadınlar.

    meksika savaşının ve diğer savaşların
    adını bile etmeye değmez
    iç savaş, bir film.

    çok hızlı geliyor savaşlar artık,
    savaş yanlısı arkadaşlar bile yorgun düşüyor,
    ikinci dünya savaşı belledi analarını,
    sonra da kore, ah o kore,
    iğrençti, tek kazanan
    karaborsacılar olmuştu,
    ve güm! - vietnam,
    tarihçiler o savaş için bir ad ve anlam ulurlar heralde,
    ama öne gençler uyandu,
    şimdi yaşlılar da uyanıyor,
    neredeyse herkes savaşa karşı,
    haklı ya da haksız,
    kazanamayacaksan savaşa girme,

    çocukluğumu anımsıyorum,
    birinci dünya savaşı biteli on ya da on beş yıl olmuştu,
    flying aces dergisi satın alırdık,
    yüzbaşı eddie rickenbacker'i bilirdik,
    hayali tüfeklerimizle hayali siperlerde
    ve o filmler, dram ve heyecan dolu,
    kaiser'i neredeyse ele geçirdiğimiz, bir keresinde
    nerdeyse kaçırdığımız
    ve sonunda o miğferleri çivili orospu çocuklarının
    işini sonsuza dek bitirdiğimiz
    canım birinci dünya savaşı.

    çocuklar maket savaş uçakları yapmıyorlar artık,
    hayali pirinç tarlalarında dövüşmüyorlar,
    savaşın yararsız, yerleri süpürmek ya da çöp toplamak
    kadar sıradan bir iş olduğunu biliyorlar,
    kovboy filmine gitmeyi ya da alış veriş
    merkezlerine takılmayı ya da hayvanat bahçesine
    veya futbol maçına gitmeyi yeğliyorlar,
    kolaj, otomobil, kadın, ev ve barbekü hayalleri kurmaya
    yakalanmışalar, onları savaş kadar
    çabuk öldürmeyecak bir düşün, en azından
    bedensel olarak.

    yanlış da olsa eğlendiriciydi birinci dünya savaşı bizim için,
    jean harlow'u james cagney'i
    ve ''armentieres'li matmazel, parley - voo?''
    verdi bize,
    oyun dolu uzun öğle sonraları verdi,
    (çoğumuzun yakında bir başka savaşata
    öleceğinin farkında değildik)
    evet, iyi kandırdılar bizi, ama gençtik ve kandıl
    büyüklerimizin yalanlarına.

    bakın nasıl da değişti şimdi -
    çocukları bile
    kandıramıyorlar artık,
    bu konuda değil
    en azından.
    0 ...
  30. bacaklar ve beyaz butlar

    ?.
  31. bir charles bukowski şiiridir.

    bacaklar ve beyaz butlar

    üçümüz dokuz - on yaşlarındaydık
    saat dokuz buçuk sularında
    park girişi boyunca sıralanmış
    çalıların arasına girip
    perdenin arkasından
    bacak bacak üstüne atmış bayan curson'un
    bacaklarını dikizlerdik - bir ayağı sürekli
    sallanırdı, o ne ince ve zarif
    bilekti!
    eteği diz hizasından yukarda
    olurdu genellikle,
    çorabını tutan jartiyerinin
    üzerinden beyaz budundan
    bir parça görünürdü
    arada sırada.
    o mükemmmel butları
    soluk soluğa seyrederken
    ne düşlere dalardık!
    birden köpeği dışarı çıkarmak için
    bay curson koltuğundan
    kalkardı
    ve biz koşmaya başlardık
    deli gibi,
    yabancı bahçelerden geçer,
    iki metre uzunluğunda
    tel örgülerin üzerinden atlardık,
    düşe kalka uzun süre
    koştuktan sonra nihayet
    cesaretimizi toplayıp
    kola içmek için bir
    hamburger büfesinde dururduk
    bayan curson'un
    bacaklarının o zamanlar bizim
    için ne ifade ettiğinin hiçbir zaman
    farkında olmadığından
    eminim.
    0 ...
  32. fareler

    1.
  33. bir charles bukowski şiiridir.

    fareler

    babam fare yavrularını yakalardı,
    canlıydılar hala,
    tek tek
    kalorifer kazanına attı onları.
    kazandan alevler yükseldi
    ve babamı o kazana atmak
    geldi içimden,
    olanaksızdı ama,
    henüz 10 yaşındaydım.

    ''pekala, öldüler,'' dedi bana,
    ''öldürdüm orpsbu çocuklarını!''

    ''bunu yapman gerekmezdi!''
    dedim.

    ''evi istila etmelerini
    yeğlermiydin?
    her yere minik minik
    sıçar ve hastalık taşırlkar!
    sen olsan ne yapardın?''

    ''evcilleştirirdim.''

    ''evcilleştirir miydin?
    neyin var senin
    allah aşkına?''

    kazanın içinden yükselen
    alevler sönmek
    üzereydi.
    çok geçti artık,
    bitmişti.

    bir kez daha
    babam
    kazanmıştı.
    0 ...
  34. orucumu da tuttum seytana da koydum

    ?.
  35. son günlerde msn iletilerinde karşılaşılan şeytanı alt etmenin verdiği gururu yaşayan müslüman kardeşlerimizin msn iletilerine yazdığı cümlecik.
    müslüman kişi: 1 şeytan: 0
    0 ...
  36. bacaklar kalçalar ve kıç

    1.
  37. bir charles bukowski şiiridir.

    bacaklar, kalçalar ve kıç

    rahipten hoşlanıyorduk çünkü bir keresinde
    külahta dondurma satın alırken görmüştük onu,
    dokuz yaşındaydık o zaman, en iyi arkadaşımın
    evine gittim,
    annesiyle babası genellikle içki içiyor olurlardı,
    kapıyı açık bırakıp radyoda
    müzik dinlerlerdi,
    bazen annesinin eteği yukarı sıyrılır,
    bacakları beni heycanlandırırdı,
    siyah cilalı ayakkabıları ve naylon çorapları
    beni tedirgin eder, ürkütür,
    ama bir şekilde de heyecanlandırırdı -
    kazma dişlere ve sıradan
    bir yüze sahip olsa da.

    on yaşına geldiğimizde babası
    beynine bir kurşun sıkıp
    intihar etti,
    ama en iyi arkadaşım ve annesi
    o evde yaşamayı sürdürdüler,
    annesini elinde alış veriş
    çantasıyla yokuşu tırmanırken görür,
    onunla birlikte yürümeye başlardım
    bacaklarının ve kalçalarının
    bir arada işleyişlerinim hayli farkında,
    her zaman sevecen konuşurdu benimle,
    bir keresinde oğluyla birlikte kiliseye,
    günah çıkartmaya gitmiştik,
    rahip şişman ve iyi bir kadınla birlikte
    kilisenin arkasındaki
    küçük evde
    yaşıyordu.
    ziyaretine gittiğimizde
    her şey sıcak ve rahat görünmüştü bana
    1930 yılında
    çünkü
    dünya çapında bir buhran yaşandığını,
    deliliğin ve hüznün ve korkunun neredeyse
    her yerde olduğunu
    bilmiyordum.
    1 ...
  38. babam ve aylak

    ?.
  39. bir charles bukowski şiiridir.

    babam ve aylak

    çalışmaya inanırdı babam.
    işi olduğu için
    gururlanırdı.
    bazen işsiz kalır,
    o zamanda çok
    utanırdı.
    o kadar utanırdı ki,
    komşular öğrenmesin diye
    evden sabah çıkar,
    akşam dönerdi.

    ben,
    kapı komşumuz severdim:
    arka bahçesindeki koltuğa oturup
    garaj kapısına çizdiği dairelere
    dart atardı.
    1930 yılının los angeles'ında
    goethe, hegel, kierkegaard,
    nietzsche, freud,
    jespers, heidegger ve
    toynbee'nin inkar etmekte
    zorlanacakları bir
    bilgeliği vardı adamın.
    0 ...
  40. senin yasadigin kadar uyudum ben

    1.
  41. charles bukowski'nin çok erken adlı şiirinde geçer bu cümle.
    71 yaşındaki bir ihtiyar 23 yaşındaki bukowski'ye der bu ilginç cümleyi.

    (bkz: çok erken)
    2 ...
  42. cok erken

    ?.
  43. çok erken

    o philadelphia barında
    içmeden önce birasına üç çiğ yumurta kıran
    bir hollandalı vardı.

    71 yaşındaydı.

    ben 23 yaşındaydım,
    ondan üç tabura uzağa oturmuş
    hüzün
    yakıyordum

    körpe ve değerli
    ıstırabıyla
    başımı ellerimin arasına
    almıştım.

    ve içtik
    birlikte.

    ''kendini kötümü hissediyorsun evlat?'' diye sordu.

    ''evet, evet, evet.''

    ''evlat,'' dedi, ''senin yaşadığın kadar uyudum ben.'',

    ne iyi bir
    ihtiyardı.

    yatıştırıcı,
    altın,
    kısa bir süre sonra
    öldü.

    charles bukowski
    0 ...
  44. iyi seneler londra

    1.
  45. berkun oya'nın yönetmenliğini yaptığı bir türk filmi. kırkdördüncü antalya altın portakal film festivaliulusal uzun metrajlı türk filmi kategorisinde yarışacakmış bu sene.
    3 ...
  46. bir tek ben miyim boyle yasayan

    1.
  47. bir Charles Bukowski kitabıdır. *

    Bir Tek Ben miyim Böyle Yaşayan? Charles Bukowski'nin hayattayken yayınlanmamış şiirlerinden oluşan bir dosya. Bukowski, 1970-1990 yılları arasında yazdığı şiirlerden derlemiş bu kitabı ve ölümünden sonra yayınlanmak üzere ayırmış.
    2 ...
  48. gece cilgin ayak sesleriyle yirtildi

    1.
  49. bazen alınganlaşırım
    Nerede olduğumu bilemem,
    Birkaç adım tökezler, yitik hissederim
    Kendimi.

    Tanıdığım herkes benden daha
    Uzun
    Daha zeki
    Daha müşfikmiş
    Gibi gelir bana,
    Ve daha az çirkin
    Elbette.

    Ama asla
    uzun sürmez
    bu ruh hali.

    Etrafıma sıkı bir
    Bakış atarım,
    Çepeçevre
    Sert bir bakış
    Ve aklım başıma
    Gelir.

    Ama
    Bir süre için
    Sadece.

    Charles Bukowski
    1 ...
  50. neye dokunsan

    1.
  51. charles bukowski'den bir şiir. hepimizin tanıdığı bir hankvardır, yada hepimiz hank'iz.

    Neye Dokunsan

    eski bir New Orleans pansiyon odasında elbiselerini giyerdin,
    sen ve depocu çocuk ruhun,
    sonra küçük yeşil el arabanı iterek senin
    farkında bile olmayan tezgahtar kızların önünden
    geçerdin, minik ve dikdörtgen beyinleri ile daha
    büyük şeylerin düşlerini kuran
    kızların.

    ya da Los Angeles, yedek parça fabrikasındaki
    sevkiyat memurluğundan dönüp asansörle 312 numaraya
    çıkar ve akşamın altısında yatağa uzanmış sarhoş
    bulurdun kadını.

    onları seçmeyi bilemedin hiçbir zaman, artıkları,
    kaçıkları, alkolikleri, hapçıları buldun hep.
    belki de bulabileceklerin onlardan ibaretti, onların da
    bulabilecekleri senden.

    barlara takılıp başka kaçıklar, alkolikler,
    hapçılar buldun. topuklu ayakkabıların içindeki
    bir çift zarif bilek aklını başından
    almaya yeterdi.
    yayların üstünde hoplayıp zıpladın onlarla
    hayatın sırrını
    keşfetmişcesine.

    sonra tezgahtar Larry'nin koca göbeği ve minik
    gözleri ile yanına geldiği gün vardı, sürekli
    ıslık çalardı Larry.

    ıslığı kesip sen devkiyat masasında çalışırken
    başına dikilmişti.

    sonra sallanmaya başlamıştı ileri geri, böyle bir
    alışkanlığı da vardı, sen çalışırken başına
    dikilip sallanır ve seni seyrederdi, şu şakacı
    tiplerden biri, bilirsiniz,
    ve gülmeye başlamıştı, sen akşamdan kalma ve
    traşsızdın ve yırtık bir gömlek vardı üstünde.

    'ne var, Larry? ' diye sormuştun.

    'Hank, neye dokunsan boka dönüyor! ' demişti.

    tartışacak birşey yoktu.


    Charles Bukowski
    0 ...
  52. kafam kiyak

    1.
  53. Charles Bukowski'nin en sevdiğim şiirlerinden biri.

    Kafam Kıyak

    en bağlayıcı emek
    kutsanmış bir bayrak altında
    iki yakanı bir araya getirmeye
    çalışmaktır.
    başkalarıyla
    niyet benzerliği
    aptalı
    kaşiften ayırır.

    bunu herhangi bir
    bilardo salonunda,
    hipodromda,
    barda, üniversitede
    ya da kodeste öğrenebilirsin.

    insanlar yağmurdan kaçar
    ama su dolu küvetlerde
    otururlar.

    milyonlarca insanın
    hidrojen bombasından korkması
    epey kasvetli
    ancak
    zaten yaşamıyorlar ki.

    yine de para kazanmaya
    kadın kapmaya
    mantıklı davranmaya çalışmayı
    bırakmıyorlar.

    ve sonunda Büyük Barmen
    olanca beyazlığı ve saflığı
    gücü kuvveti ve gizemiyle öne eğilip
    yeterince içtin, der,
    tam da keyif almaya başladığında.


    Charles Bukowski
    0 ...
  54. yedekler

    1.
  55. bir Charles Bukowski şiiri.

    Yedekler

    tuhaf ve cesur insanlara dair yazarken
    ölümüne içen Jack London.
    karanlık ve şiirsel
    eserlerini yazarken kendini içki ile
    bitiren Eugene
    O'Neill.

    çağdaş yazarlarımız
    üniversitelerde ders veriyor şimdi
    takım elbise, kravat,
    erkek öğrenciler pür dikkat,
    kız öğrencilerin buğulu
    bakışları öğretmenin üstünde,
    çimler öyle yeşil, kitaplar
    öyle sıkıcı ve
    hayat susuzluktan öyle
    ölmekte
    ki.


    Charles Bukowski
    0 ...
  56. yuze goze bulastirilmis usengeclikten notasyonlar

    ?.
  57. 50 karakter sınırına takılan şiir adıdır. doğrusu şudur, Yüze Göze Bulaştırılmış Bir Üşengeçlikten Notasyonlar

    bir Charles Bukowski şiiridir.

    Yüze Göze Bulaştırılmış Bir Üşengeçlikten Notasyonlar

    bir kadın geçiyor yanımdan ona bakıyorum
    ve biliyorum ki varlığından
    düşünce
    ve kurtlar silinmiş
    anlamıyor başarılı erkeklerin
    ne kadar hayvan olabileceğini
    bilmiyor formül tembelliğine
    yakalandığını

    pis bir ikindi vakti pis bir mutfakta oturmuş
    onu seyrediyorum
    portakal ve Cadillac'ları düşleyerek
    yürüyor

    beynimde bir palmiye ağacına atıyorum
    kadını
    madden tecavüz edip
    manen tükürüyorum
    gözüne

    gerçekte küçük bir çocuğun
    umumi bir helaya yazdığı birkaç sözcükten
    başka birşey olmadığını görüyorum

    bu sayısız ve şok edici
    kavrayışlar
    bu pislik
    hayat

    teni beyaz ve sarkmış
    mor bir külot var
    kıçında

    işte bundan çıkıyor
    savaşlar
    büyük tablolar
    intiharlar
    harpler
    kayabilim
    ve münzeviler.


    Charles Bukowski
    1 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük