Somut olarak herkes bilirki iki göze sahiptir her insan,kiminin eladır kiminin ki yeşil,bazılarının mavi, bazılarının da karadır Ya da bu renklerin tonlamalarına rastladığımızı sanırız , evet renkleri, insanları, hayvanları, tüm nesneleri ve doğadaki tüm bilinen ve çözülen maddeleri gördüğü ve bilfiil kullandığı iki gözü vardır doğadaki her insanın...
bunu her kes bilir ......
Hiç sorduk mu kendimize?
Birileri bize anlattımı ?
Okuduk mu herhangi bir kitaptan?
izledik mi herhangi bir film'den?
Somut olarak gördüğümüz insandaki iki göz' ün dışında , her bir insanın aslında kaç gözü vardır ....?
mutlak olarak buna herkes aynı cevabı vermeyecektir.!
Ben ikiye ayırıyorum...
Diğer canlılardan farklı olarak mantık ve yürek gözleri vardır insanların.
gözleriyle gördüğünü tanımlayan, bazen yalanlayan, şüphe ettiren, dünyadaki mutlak gerçekliğe belkide bir tuğla daha attıran mantık gözü Ya da akıl gözü olabilir insanın.
Peki mantık gözü neler anlatır bize?
Bence özünde iki-üç kelime ile sınırlandırarak, anlatılabilerek veya kısa bir değerlendirmeyle yapılamayacak kadar uzun bir öyküdür mantık gözü......
Ya da şöyle diyeyim; bence mantık gözüne sahip olupta bunu çok kullanan insanların nesneler dünyasına ait insancıklar olarak görüyorum, bu göze sahip ve bu nesneler dünyasına ait olan insanlar; bireyleşmemiş insancıklar ve en büyük değerleri paradır, bir an olsun mantık gözünün gösterdiği en yüce değerin para olduğunu belirtmekten ve hissetirmekten kaçınmazlar..
mantık gözü insana daha çok şey gösterir... mesela evlilik , evliliği-evlenilecek kişiyi belirli nesneler ve kriterler ışığında değerlendirip aşkı, sevgiyi yok sayar. nesneler dünyasının insancıklarına sosyal statüler ve kariyerler öncelikli hedefler olarak addetirilir; diplomalar önemlidirler lakin mezuniyet notları, meziyetler, başarılar , bilimsel verileri önemsizdir.. arabaların markaları, konforları önemlidir
yaşanılan yerler ve sahip olunan evler kıstastır ....
siyasal düşünceler önemsizdir... kişilikler yok sayılır ......
nesneler dünyası na ait olup ve mantık gözüne sahip olan insancıkların duyguları eziktir çünkü ben liklerini yeterince tatmin edmeyen ve yaşayamayan bu insancıklar eziktirler.......
bir intikam duygusuyla sarılırlar hayata , öylede yaşarlar.....
Evet birde yürek gözü vardır ..........
yaşamda hep kaybeden umutlu insanlar vardır.! bu insanlar yürek gözünü kullanmayı tercih eden bireyleşmiş insanlardır .....
bu insanlar ırksal, dinsel, etnik, cinsel ve her türlü diğerlerini bilen ve diğerlerini ötekilerden ayrı kılmayan, sosyal statülerin sadece kağıtlarda yazılı cümlelerden oluştuğunu bilen ve önemsemeyen
paranın varlığını sadece yaşamlarına ait bir gereksinim den çok bir araç, bir madde olarak gören, diplomaların önemsenmediği, kariyerlerin hesaplanmadığı, yalanın bilinmediği ve belkide alacakları Ya da verecekleri kararlarını duygularının süzgecinden geçirerek toplumsal sistemin kaybedenler şıkına gireceklerini bildikleri halde yaşama yürek gözü ile bakacaklarından, günlük toplumsal-yaşamsal olaylara, yaşamın örgüsüne, aile ve çevresel olana , geleneksel-feodal değerlere çoğu zaman muhalefetin en sertini oluşturmuşlardır .
Dünyada Yürek gözüne sahip olanlar azınlaktadırlar, lakin insanlığı özünü onlar oluştururlar , mantık gözünü kullananlar dünyaya yön veriyor olabilirler ama duygusuz ve ruhsuzdurlar...
bu yüzden yürek gözüne sahip olanlar kısa zaman dilimleri içerisinde Yalnış, yetersiz Ya da baştan kaybedilmiş gibi görünsede; özünde daha çok hümanizm taşıdığı için bu kişilikler uzun vade' de hayatın kendisini kazanırlar....
yaşama yürek gözü ile bakabilenler her gün gözlerini mutlu ve umutlu bir şekilde açabilirler,
çünkü insanlığın makinalaşma ve tek bir şekle bürünmesinde katkıları yoktur, yalanın, paranın gücünün ve sömürünün, iletişimsizliğin ve kişiliksizliğin , sevgisizliğin bol olduğu bu sürece katkıda bulunmamışlardır. ki bu insanlar sevgiye bir bayrak gibi sarılmışlardır bu insanlığın kutuplaşma ve yalnızlaşma sürecinde.. nesneler dünyasına ait olmayanlardır yürek gözüne sahip olan insanlar .
Halen sevgiyi ve emeği en yüce değer olarak kabul ederler, para hiçtir-öyle bilirler ve paranın insana hizmet edebilmek için varolduğunu hatta olmaması gerektiğini bilir ve öyle yaşarlar ...
sadece gülmek geliyor içimden yani gerçekten ama gerçekten çok komik bir durum-olay...
bu tür kelimeleri kullanan insanlar biraz da mantıklarını kullansalar çok mu zor olacak yani..
lan bugüne kadar kaç kişinin o şekil de yandığını gördün?
bir de o acıma duygusu var ya.. işte onu nasıl hissediyorsunuz?
hadi sen git işine de herkes kendi işine....
komedi yaa
bütün bu yazılanları okuyup, toplayıp, eksiltip, çoğaltıp, zaten kıt kanat geçindiğim beynimi daha da karmaşık hale getirip ..... muhtemelen en yakın hastane ya da doktor a başvurma sebebimdir.
Albert Caraco, yaklaşık dört yüzyıldır Türkiye'de yaşayan Sefarad bir ailenin oğlu olarak 10 Temmuz 1919'da istanbul'da doğdu.
Aile ilk önce Orta Avrupa'ya (Viyana, Prag, Paris) göç etmiş, sonra 2. Dünya Savaşı arifesinde, Nazi tehdidi karşısında Güney Amerika'ya göç etmek zorunda kalmış.
Çok kültürlü ve çok dilli bir isim olan Caraco, hayatını mutlak anlamda yazıya adamış münzevi bir kişilikti.
Sadece Türkiye'de değil, yurt dışında da çok bilinen, çok okunan bir isim olmayan Caraco'nun şu ana kadar yirmi iki cildi bulan eseri yayınlanmıştır.
Cinsellikten Yahudi sorununa, sembolizmden felsefi meselelere ve edebiyata dek her alanda yazmış Caraco.
'Kaos'un Kutsal Kitabı', kendisinin bu yirmi iki ciltlik eserinin hem biçim, hem de içerik bakımından en özlü kısımlarından birini oluşturuyor.
Yıllar boyunca intihar etmeyi isteyen, fakat bunu ailesini üzmemek için gerçekleştirmeyen Caraco, Eylül 1971'de, babasının ölümünden birkaç saat sonra intihar etti.
(Bilgiler "Kaos'un Kutsal Kitabı' adlı Yapıttan alındı.)
kitapçıdan aldığım gibi okumaya başladım. otobüste eve gidene kadar çeyreğini bitirdim....
çeviren'in önsözün den:
''kaos'un kutsal kitabı'' ideal bir saldırı malzemesi, bir dinamit, bir tahrip kalıbıdır: yoğun, kısa, esinli, terörist, sert, kehanet dolu provakatif, karanlık, gizli-ve yeterli...