Bazen insanlardan nefret ettiğimi hissediyorum. Bazen de buna eminim. Tamamen iyi niyetle gelip nasılsın diye soranın yedi ceddini anmak geliyor içimden. Ama sadece susuyorum. Sustuğum da ceddine saydırdığımı hissetseler keşke diyorum. Hiç olmayacak şeyden mükemmel kavga çıkarabilme yeteneğimin farkındayım ama birde hiç olmayacak insanları durduk yere affederim. Hep bir tarafın normal olmadığını söyleyip dururdum ama son zamanlarda kendimin normal olmadığını söylüyorum. Çevreme bakıyorum, herkesle aynı herkesten o kadar çok var ki. Sanırım herkes normal ben anarmol.
Gerçek şudur ki; Tavandaki düşlerde roller hiçbir zaman adil dağıtılmaz.
Sen düşünde, bir adamı-kadını alır başkahraman yaparsın. O devasa güzellikteki evinde, aynı yatakta uyur aynı yemeği yersin. Ama onun düşünde; ya bir bahçıvanı oynarsın ya da hizmetçiyi Bahçıvanın düşünde de;başkahramanı En acısı da, yoldan geçen kuru kalabalıktaki figüran Deniz kenarında ki arkası dönük o belirsiz kişiyi oynamaktır. Yoksunuzdur aslında.
Yani kısaca demek istediğim; Kimse, kimsenin düşünde olması gerektiği yerde olmaz. Roller aynı bile olsa, replikler daima farklıdır. Düşlediği gibi düşlenmez.
genelde simitçi de simit yiyerek vakit geçiren çiftlerdir.
parası simite yetiyordur. ne fakir olmak suçtur, ne de simit yiyerek vakit geçirmek.
Kendilerine ait otomobilleri de yoktur genelde.Akbil yetişir imdada ama başkaldırı kaçınılmazdır...
Yaşanacak olası bir hadise şu şekildedir.
--spoiler--
+Aşkım nereye gidiyoruz
-Valla akbili fulledim nereye istersen oraya
+Ay aşkım çok fakirsin ya
-Fulledim diyorum sana piç !
--spoiler--
Aylardan Ağustostu.
Sıcak hava, kriminolojik açıdan suç işleme eğilimini artırıcı bir faktördü. Bir yılan, kendinden katbekat büyük bir eşref-i mahlukatla, çalı çırpıya uzak bir beton zeminde baş başaydı.
Sığınılacak bir limanın kalmadığının farkında, çaresizlik halindeydi ve işin kötüsü, böyle zamanlarda, sürüngenliğin doğal soğukkanlılığı fayda etmiyordu.
Yüreği ağzından çıkmak üzereyken, yılanın yaşadığı durumdan keyif alan eşref-i mahlukat, aklında, babasının çok küçükken ona söyledikleri, adeta çıldırtan bir sakinlikle hareket ediyordu: Aç kalma sakın, avlan.
Avının gözlerinin içine baka baka Yiyeceğinden fazla avlan... insanlar hariç tüm canlılar, sen onları yiyesin diye varlar... Gün gelecek insanları da yiyeceğiz ama zamanı var, daha değil Sakın acıma, yoksa acınacak hale düşersin. Senin tek amacın para ve daha çok para olmalı.
Küçüktü, saftı, buz kadar lekesiz, kar kadar temizdi, aklı ermezdi, bilemezdi vicdanı içinden yükselen bir ses duymuştu aslında ama bunları söylemeye kalkınca, Yok öyle bir şey, nerden duyuyorsun böyle anlamsız şeyleri! diye bağırmıştı kulağına Nuhun gemisine, insan diye alınmayacak o sevimsiz adam
istekleri vardı, yapması gerekenler belliydi ama kolunu bile kıpırdatamıyordu nedense.
Yılan hareketlenmişti Kaçacak gibi oldu ve avcı birden kontrolden çıktı
Vücudunun bir yerine, azıcık büyük bir kıymık batsa acıdan ağlayan ama üzerindeki kürk gerçek mi diye sorduğunda, imitasyon cevabını alırsa dudak büken eşref-i mahlukatın, deriye ihtiyacı vardı.
Üstüne vazife olan işler, hakkıyla yerine getirilmeliydi. Bu vazifenin birimi, kilogramdı.
Tek hamle!
Sürüngenin kuyruğu ile gövdesinin birleştiği yerden acı fışkırdı
Yılan, eli ayağı olmamasına rağmen, yarım düzine teknik kullandı... Son bir ümitle, sürüm sürüm sürünüyordu...
Düzinelerce kas ve yaklaşık dört yüz omura sahip yılan, kendini bir çalının arkasına zar zor attı.
Acının şiddetiyle kıvrandı ve arkasına dönüp baktı Avcı hala betondaydı Kalite kontrolü yapıyordu.
Oysa yılan, hatayı hiç kimsenin bakmadığı yerlerde aramaktaydı Standartlar doğrultusunda ilerlemeyen bir canlıydı.
Yılana da bir takım öğütler vermişti büyükleri:
Aslında biz insana en yakın canlılarız. Görünüşümüz benzemese de, kalp yapımız hemen hemen aynıdır, bu yüzden onlara zarar vermemeye çalış.
Merak edip sormuştu:
Üzerime basmak isterlerse? Bana tuzak kurarlarsa?
O zaman al canını evladım. Bu yüzden ölmüşlerimizin derileri kıymetlidir.
Yılan kuyruğundaki acıyla, arkasına döndü.
Yok! Kuyruğu yok... Şaşkınlığı, acısından büyüktü
Başladı son nefesini beklemeye... Ancak korktuğu olmadı. Nefesi kesilmedi.
Yarası deride değil, derindeydi.
Ve kaldığı yerden sürünmeye devam etti...
Masallarda bilinç altındaki çiplere yerleşen verilerdir.
Sizce dünyadaki en meşhur masal nedir? Erkek kadın, dünyadaki herkesin bildiği masal ?
Hansel ve Gratel mi ? Külkedisi mi ? Pinokyo mu yoksa ?
Küçükken bana anânem kendi uydurduğu masalları anlatırdı. Çok geç okudum ben Pamuk Prenses ve Yedi Cüceleri ve yıllarca bu masal, bilemediğim bir nedenden beni hep rahatsız etti.
Masalın başına gidelim Üç ana karakter var. Birincisi güzel ve iyi Pamuk Prenses. ikincisi güzel ve kötü Kraliçe. Üçüncüsü iyi Kral.
iki kadın karakterin de güzel olduğuna dikkat! Bilinçaltına işlenen ilk şey: Kadınsan ve hayatta başrol kapmak istiyorsan güzel olman ilk şart. Gizli dayatmayı görüyor musunuz?
Gelelim bir sonraki bilinçaltı atışına! Bu güzellerden Pamuğumuz iyi, Kraliçemiz kötü. Niye?
Çünkü Pamuk Prenses yardımsever, annesi öldü. Kraliçe ise tahtı ele geçirmek istediği için evlendi.
Yani? Bir insanın iyi olması için yardımsever denmesi ya da annesinin ölmesi yeterli. Başka bilgi yok, hanım hanımcık ortalıkta dolaşıyor ama Kraliçe çok kötü çünkü iktidara talip! Kraldan sonra yönetimi ele almak istiyor!
Masalı dinleyen küçük insanların çiplerine ikinci veri yerleşiyor böylece: iktidara talip olan kadınlar, cadıdır, arsızdır, kötüdür.
Günümüzde de durum bu Etrafınıza bakın, masalın bu yüklemesi dolaşır etrafta, bazen en modern ailelerde bile Bacağını kırıp evde oturan, çalışsa da, kocasının yanında önemsiz görünmeyi başaran, dır dır etmeyen kadın makbuldür. Pamuk Prenses gibi kadınlar makbuldür.
Sonra biliyorsunuz, Pamuk Prenses cellâda verilir öldürülmek üzere. Evlenme yaşında olduğunu düşünürsek, yaşı en az on yedi, on sekiz ama o karşı çıkar mı cellâda? Mücadele eder mi? Canını kurtarmak için tekme bile atmaz! Napar, hatırlayın! Bu erkek cellâttan, ağlayarak ve yalvararak canını bağışlamasını ister!
Masalı dinleyen küçük insanların çiplerine yükleme: Canınız bile erkeğe emanet! Zaten sizin olan bir şey için bile olsa, erkekten bir şey istemenin, onu ikna etmenin yolu ağlamaktır! Yalvarmaktır! Küçülmektir!
Evlerde aynı masal sürer Kadın, kendi isteklerini doğrudan ortaya koymaz! Ağlayarak, sızlayarak, susarak, cilve yaparak, boyun bükerek, zaten ona ait olanı almaya çalışır Küçülerek!
Cellattan kurtulan prensesimiz ormanda gördüğü eve girer. Biliyorsunuz, ortalık müthiş dağınıktır, pistir. Yığılmış bulaşıklar, kokan çoraplar Ve Prenses, Prenses de olsa kadındır! Bütün kadınların hormonlarında taşıdığına inanılan üstün temizleme, arıtma, düzenleme yeteneği devreye sokulur! Çünkü bunlar kadın işidir. Doktor, öğretmen veya Prenses olman fark etmez, bu işler kadına aittir. Yükleme açık: Cüce olan bu adamlar madende çalışır ama evlerini temizleyemezler çünkü bu aşağılık işler kadına ait!
Sonra yedi adet cüce erkeğimiz işten gelirler ve yorgun Prensesin güzelliğini seyrederler. Sonra bu yedi er kişiden sadece salak olan Keloğlan dışında kimse Prensese aşık olan olmaz! Cinsel çekim duyan olmaz! Neden?
Gözümüze soka soka çiplerimize yerleştirilen birden fazla şey var burada! Sınıfsal farklılık! Aşk için bile şartlar vardır! Kendi sınıfının dışından birine aşık olmak, sadece Keloğlan gibi salaklara mahsustur.
Cüce olmak acınası bir durum mudur? Güzel bir genç kadının yedi erkekle bir evde olmasında sakınca yoktur. Bu masalı yazan neden Prensesi yakışıklı normal yedi erkekle bir eve koymaz? O zaman penis önemli olur çünkü!
Çünkü masalı dinleyenler, soracak yaşta değildir: Neden yedi erkekle bir kadının aynı evde kalması tuhaf olsun ki?
Ama ikiyüzlü düzen içinde uyuyan ve aynı masalla büyümüş ebeveynlerin, bunu çocuklarına okuması için, burada erkeğin penissiz kabul edilmesi gerekir! Bu da ancak cücelerle mümkün olmuştur! Cüceyse penisi yoktur!
Bu nasıl bir aşağılamadır, farkında mısınız? Ama aşağılama, cücelerin sevimliliği içinde eritilmiştir
Böyleceeee, fiziksel farklılığın aşağılandığı nokta da yerleşir çiplere
Artık insanların, birbirini, kısa boylu, burnu kocaman, şişman, zayıf, kalın bacaklı, at suratlı gibi değerlendirmesinin olağan olacağı yol açılmıştır!
Sonrası belli! Beyaz atlı yakışıklı Prens gelip onu kurtarır! Kocanız aynı sınıftan olacak, e siz güzelseniz o da yakışıklı olacak ve elbette zengin olacak yüklemesi!
Bu masalla ilgili daha bir çok alt okuma yapılabilir ama özü budur!
Arzu edilendir.
Hadi biz kimseye benzemeyelim
Tokalaşarak bitirelim bu işi
Ben adamlığıma kıravat takayım
Sende dizlerinin altına kadar uzanan
Güçlü kadın elbiseni giyersin
Ve caddenin tam ortasında
Karşı karşıya gelelim
Sen elini uzat..
Bende ....
Hayır çok saçma!
Çıkarayım ben bu kravatı, yoksa boğarım onunla seni
Ve sen ne yapıyorsun bu bedenine bol gelen elbisenin içinde
Çırılçıplak...Çığlık çığlığa ve hatta göz yaşlarında boğulurcasına
Bitirmeliyiz bu işi
Kimseden bir farkımız olmasın.
Ne senin kadınlığın yeter el sıkmaya
Ne de benim kalbim dayanır sende bu kadar güçlü bir kadın elbisesi görmeye..!
Atlattı diyorlar acıyan bi gülüşle
Evet atlattım diyorum pişkin bi ifadeyle
Aslında yalan da değil Acınası bakışları..
Yalandan merhametleri..
inanmadan 'anlıyorum' diyen zihniyetleri..
Evet! Atlattım.
Ama seni atlatamadım
Hala acizce bir düş
Hala sessizce bir çığlık beynimde kulaklarımı sağır eden
Ve tümbenliğimi esir almış bir günah
Öncesini yok edemeyen
Sonrasına izin vermeyen
Mutluyken rahatsız etmeyen
Her boşluğa bakışımda
Gelmişimi geçmişimi s*ken..
'kimse ben gibi olamaz,ben kadar sevemez'
'O'da ölebilir mi ben gibi' diyen gözler..
Ölmek kolay olan
Zor olan; Ölümü beklemek..
imkansız olan; Öleni beklemek..
Denenmemiş olmalı
Ona yakışır olmalı
Beni anlatmalı bu cinayet
Ama herşey ona kalmalı..
Gözleri beni göstermeli
Beyni adımı haykırmalı
Kalbi son kez benim adımla atmalı
Eşsiz olmalı bu cinayet
Hiçbir otopsi ele vermemeli
Kusursuz olmalı
Bana yakışır..
Ona yakışır olmalı.
Gözümü kapadığımda uykuya
Parmak uçlarında yürüyor karanlığım..
Yalnızlığım usul usul nefes alıyor..
Tam uyudum derken sağır edercesine çığlıklar atıyorlar
Lanet olsun herkes uyuyor!
Onlar uyurken unutuyorlar beni
Onlar rüyasında sevişirken
Ben karanlıkla vedalaşıp giremiyodum rüyalarımın koynuna
Ve yanlızlığın tecavüzüne uğramışçasına darmadağın güne 'Merhaba'diyorum
Sanki her gün ölür gibi
Ezan sesinle kapıyorum gözlerimi.
Tanrı'yla randevum var benim
Şeytanla yemeğimden sonra..
Sen"Her haltı yedin" dedin ya bana
Bu son yeyişim belkide..
Sonrasında
Tanrı'yla randevum var benim
Hadi hesap ver dendiğinde..
Meleklerim defterilerimi önüme getirdiğinde..
Her günahın altına senin imzanı atıcam
Her günahımın sebebi olarak kaydedilceksin
Bunu yemedim..
Şeytanın yemekteki tatlısıydı...
Herkes herkes gibi olmamı istiyor.Ama zaten herkes herkese benzemiyor mu ?
-Mesela ben.. kimseyle konuşmam, ama konuştuğumada hiç susmam.
-Mesela ben.. 'slm' diyene gülmem ..Sadece 'slm' demiştir.Ben gülersem eğer çok komiktir olanlar yada çok mutlu olmuşumdur.Ama ben slmdan mutlu olmam.
-Mesela ben .. yemek yapamam,ama bu yemek yemeyi sevmediğimdendir.Yumurtayı tavaya denk getiremiyorsam eğer, bu kimseyi doyurmak istemediğimdendir.
-Mesela ben.. uyumam. Ama 24 yaşındaki birinden 2 kat daha yaşlıyımdır.Çünkü o uyurkende ben yaşamışımdır.
-Mesela ben.. yüksek sesle konuşmam konuşulmasınıda sevmem, ama sinirlendiysem sesim yüksektir.
-Mesela ben.. ağlamam kolay kolay ,ancak ölüm ağlatır beni.Her ölene de ağlamam gaddarımdır.
-Mesela ben.. kendini beğenmeyen sağlıklı insandan nefret ederim.Tek bir sağlıklı organı için tüm hayatını verebilcek milyonlarca sakat insanın hala aynayla barışık olduğunu düşünürsek..
-Mesela ben.. yalnızım dır. Hep yalnız anılmak isterim ben.
-Mesela ben.. Yatağımdaki diğer yastık dolu olsun istemem..Hiçbir zaman.
-Mesela ben.. Kimsenin değilimdir.Ait olmayı sevmem,korunmayı sevmem, yasakları sevmem,hesapları sevmem,acı çekmeyi sevmem,açıklama yapmayı sevmem,özlemeyi sevmem,aramayı sevmem, aranmayı sevmem,çaresizliği sevmem,sevgi dilenmesini sevmem,aslında ben..
Bana bakıldığında arkamdaki duvarı görücek insanlar istiyorum çevremde. Herkes gibi insandan daha çok korkutan bir şey daha varsa, o da herkes gibi birden fazla insan.
insanlar birbirlerini parçalayarak öldürdüklerinde,davaları yıllara yayılır hele ki zenginse mesela;Cem Garipoğlu davası gibi Sonra 4 duvarın arasına konup orda yıllarca tutulur cezası bu kadar hafiftir. Fakat bir hayvan, neden saldırdığı belli bile değilken birini öldürdü diye hiç alakası olmayan bir grup hayvanla canlı canlı yakılarak öldürülürler. Ama hiç kimse düşünmez neden öldürdü? Ya başta ona saldırıldıysa? Hiçbir sokak köpeği tehlike görmedikçe insana zarar vermez. TBMM idam yasasını kaldırmış olmasını işte bu zamanlarda şiddetle kınıyorum ben! Böyle insanları birden fazla masum canı yakarak aldıkları için. Hiçbir fark bulundurmaksızın aynı şekilde yakarak idam edilmesini isterdim. Ve halka açık yerlerde yapılmalıydı bu. ibret_ı alem olmalı ki, buna teşebbüs edecek her Orospu evladının önceden çekilmiş demoları gibi izlemelerini sağlardı. Ben acımasız değilim fakat bu şerefsizlerin yakılışını,yemin ederim ki gözümü kırpmadan izlerdim. Böyle insan bedeni altında gezen yaratıkları gördükçe hayvanları daha çok seviyorum.
Referanslı bir isim aramak bazen, gelme diyebilmek için.
Şimdi ben sana Gel derdim de;
Ben tek uyumayı severim... Mesela; bazen yastığın altında, bazen yastığın üstünde, hatta bazen yatağın altında..zaten azcık uyurum, onda da sen horlarsın kesin uyuyamam ben.Yorganımı da paylaşmam ben, ya ben sarılırım yada yataktan aşağı atarım. Ben böyle rahat ediyorum işte.
Gel derdim de;
Ben sabahları kahvaltı etmem, sen şimdi acıkırsında kesin. Ama ben kahvaltı hazırlayamam. Kahve yapardım ama, sabahları kendi kahvem için suyun ısınmasını beklemek bile ölüm geliyor. 1 bardak daha .. ımm hayır yapamam.
Gel derdim de;
Ayna küçük. Ben dişimi fırçalarken, senin makyaj yapasın tutar, yada saçını tara yasın gelir, sinir olurum ben kavga çıkar kesin.
Gel derdim de;
Ben bu karşımda duran denizi yıllardır tek başıma izledim. O bana ben ona eşlik ettik hep. Kusura bakma o beni yalnız görmeye alışkın. Yoksa
Gel derdim de;
Ben tek başıma içerim.. Genelde sarhoş uyurum ben, ama şimdi sen olunca sırf sen zorda kalma diye sarhoş olmadan önce pijamalarımı giymem gerek, yatağımı açmam gerek.hatta başucuma bir bardak su koymam gerek planlı sarhoş olamam ben.
Gel derdim de;
Aslında az önce söylediklerimi beraber yaparsak daha çok sevebilirim ben. Sonra alışırım, bağlanırım. Bir gün gidersen bir daha toparlanamam. Ondan, gel derdim ama.. Gelme sen.
inek nerde? daga kaçti..Dag nerde?... Bilmiyorum ama Vali hala yerinde..
gazete manşetleri ;
"hükümetin sütü bozuk çıktı" sözcü,
"bozuk sütte ergenekon parmağı" zaman
"kesk'li müdürler öğrencilere bozuk süt dağıttı" yeni şafak
"besmelesiz içilen süt hasta etti" milli gazete
"süt dağıtımındaki sabotaj çetesinin ses kaydı internete düştü" vakit
"sütte dünya standartlarının gerisinde kaldık" milliyet
"ayşe arman öğrencilerle birlikte bozuk süt içti, yeni yazı dizisini tuvalette yazdı" hürriyet
"kürt çocuklarına bilerek bozuk süt içirdiler" özgür gündem
"devletin sütü bozuksa, ineğin suçu ne?" taraf
hükumet beyanatları ;
"sütünü helal etmeyen ineğin sütünü içmiş sütü bozuklar"
"kendini bilmez üç-beş ineğin siyasi komplosu"
"sütte leke var bizde yok"
Zorlanmayı gerektirecek bir durum söz konusu değildir çünkü ateist canını teslim etmiştir artık,tepki vermesi beklenemez ister yatır, ister kaldır fantezi meselesi.