feylule
345 (çok gezmiş çok okumuş)
birinci nesil yazar 3 takipçi 75.00 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    milliyetçi hareket partisi

    1.
  1. son dönemde özünü reddeden, ne yapmaya çalıştığı anlaşılamayan oluşum
    51 ...
  2. azmi karamahmutoğlu

    1.
  3. ülkücü harekete çok emeği geçmiş bir kerdeşimizdir. allah razı olsun
    7 ...
  4. hateeternal

    7.
  5. "seni sikiyim mi? yoksa sen bi vibratör alır mısın?
    sen benim iki kelime ingilizce bildiğimi nerden biliosun amına kodumun lavuğu..
    onuı bilsen bilsen sen bilirsin, porno izlerken öörenmişindir, abaza."
    imza: hateeternal
    1 ...
  6. hateeternal

    6.
  7. "heeeeeee...........
    biskime yaramayan sözlüğe kasıp ntrymi girecem...
    uludağın amuaa goyyimm.." imza: hateeternal
    not: mesajlar kayıtlıdır
    1 ...
  8. ingilizce küfür etme meraklıları

    1.
  9. zavallı ezik insanlardır. öğrendikleri iki kelime ingilizceyle fuck yeah, madıfakı gibi acaip olaylara girerler. yazıktır, acıyınız, gördüğünüz yerde besleyiniz.
    (bkz: hateeternal)
    3 ...
  10. hateeternal

    5.
  11. küfürlerini bile ingilizce yazma arzusu duyan bir garip ademoğlu
    1 ...
  12. hateeternal tarzı entry girme rehberi

    1.
  13. ekşi sözlük açılır. beğenilen entryler copy paste yardımıyla uludagsozluğe aktarılır. en ufak bir eleştiride küfür edilir, saçmalanır. hastalıklı bir tatmin duygusu yaşanır
    edit: bir de fuck yeah gibi fantastik ingilizce küfürler kullanılırsa tadından yenmez
    3 ...
  14. hateeternal

    3.
  15. nedense burada da bulunma zorunluluğu hisseden bir ekşi sözlük yazarıdır. orda uçurulma korkusundan yapamadığı şeyleri burda yaparak tatmin olmaya çalışan bir zavallıdır.
    1 ...
  16. zorda kalınca küfür eden insan

    1.
  17. sözle mücedele edemeyip saçmalamaya başlayınca dededen kalma küfürlerden medet uman insan, insanımsı...
    (bkz: hateeternal)
    2 ...
  18. feylule

    4.
  19. kendisine klon diyen küfürbazları kimin, neyin klonu olduğunu ispata davet eden kişidir
    1 ...
  20. hateeternal

    1.
  21. "salaksın.
    başka bir lşey değil.
    götünde şeyhler bomba patlatınca da yalan dersdin
    siktimin amcık kafası
    Cevap Yaz | Sil | 18 Ocak 2006, Çarsamba"

    bu kadar bi adam...
    1 ...
  22. dünya türk olsun

    4.
  23. dava arkadaşlarımın her yere yazarak beni gururlandırdıkları slogan. helal olsun...
    5 ...
  24. ahmed resmi efendi

    1.
  25. 1700 yılında Giritte doğan Ahmed Resmi Efendi, Osmanlı Devlet adamı ve tarihçisidir. istanbul'daki Reisülküttablardan Tavukçubaşının damadı Mustafa Efendinin yanında yetişti ve daha sonra onun damadı oldu. Devlet hizmetine girerek bazı görevlerde bulunan Ahmed Resmi Efendi, Sadrazam Ragıb Mehmed Paşa tarafından, Sultan Üçüncü Mustafanın tahta geçişini bildirmek üzere Şıkk-ı sani defterdarlığı payesi ile elçi olarak Avusturyaya gönderildi. Çeşitli elçiliklerde bulunmaya devam eden Ahmed Resmi Efendi cavuşbaşı, madbah, tersane emini, rüznamçeci oldu.

    Avrupayı yakından tanıyan Ahmed Resmi Efendi, 1771 yılında sadaret kethüdalığına getirildi. Küçük Kaynarca Antlaşması görüşmelerine de katılan Ahmed Resmi Efendi, 31 Ağustos 1783 tarihinde vefat etti. Üsküdar'da Karacaahmed mezarlığına defnedildi.
    1 ...
  26. vehbi efendi

    1.
  27. Şavşat 1858 - Çıldır 1952

    Milli Mücadeleci öncülerinden...
    Şavşatın Yukarı Koyunlu köyünde doğdu. Saçlı lakabı ile tanınan Hüseyin Efendinin oğludur. Uzun süre Şavşat kadılığı yapmış olup milli mücadele ruhunun olgunlaşmasında çaba harcamış bilgin bir kişidir. Kurtuluştan sonra Çıldır müftülüğüne atanan Vehbi Efendi, ömrünün sonuna kadar bu görevi yürüttü. 1952 yılında burada öldü
    1 ...
  28. çandarlı kara halil paşa

    1.
  29. Karaman'da Sivrihisar kazasına bağlı Çendere köyünden, Ali adlı bir kişinin oğluydu. Asıl adı Halil olup, Kara ve Karaca lakabıyla, vezirliği sırasında da Hayreddin ünvanı ile anılmıştır. Osman Gazi'nin son yıllarında Orhan Beyin, babasına vekalet ettiği tarihlerde Şeyh Edebali'nin tavsiyesiyle Bilecik kadısı oldu. Kara Halil Efendinin bu kadılığı sırasında gerçekleştirdiği en önemli hizmet, muntazam bir askeri ocak olan "yaya" teşkilatını düzenlemiş olmasıdır. Çandarlı Kara Halil Paşa, iznik'în fethinden sonra Orhan Gazi tarafından iznik kadısı tayin edildi. 1348'de devletin yeni merkezi Bursa'ya kadı oldu. Sultan Murad Hüdavendigar'ın tahta çıkmasından sonra, kendisine en yüksek şer'i ve hukuki bir makam olarak yeni ihdas edilen, kazaskerlik görevi verildi. Bundan sonra kazaskerlerin padişahla birlikte seferlere katılması kanun haline geldi. Acemi Ocağı ile Yeniçeri Ocağı'nın kurulması da Kara Halil Efendi'nin bu hizmet döneminde gerçekleşti. Ayrıca Karamanlı Molla Rüstem ile birlikte Osmanlı maliyesinin teşkilatlanmasında önemli rol oynadı. ilk defa vezirlikle birlikte beylerbeyi, yani ordu kumandanlığı görevini de bir arada yürüttü. Halil Hayreddin Paşa daha sonra Selanik, Manastır ve Ohri şehirlerini de ele geçirdi. Arnavut prensleri arasındaki mücadeleler sırasında Osmanlı orduları 1386'da Kroya ve işkodra'ya kadar ilerledi. Ancak Sultan Murad Hüdavendigar'ın, Halil Hayreddin Paşa'yı Balkanlar'da bırakıp, oğlu Ali Paşa ile birlikte Karamanoğlu seferine çıkmaya hazırlandığı sırada, Halil Paşa'nın Yenice-i Vardar'da hastalandığı kısa bir süre sonra da Serez'de öldüğü haberi geldi. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa iyi bir teşkilatçı ve devlet adamı olmasının yanında hayır işleriyle de ilgilendi.
    1 ...
  30. baki

    1.
  31. 1526 yılında istanbul'da doğdu. Asıl adı Mahmud Abdülbaki'dir. Çıraklık yaptı. Güçlü okuma isteği sonucu medrese öğrenimini tamamladı. Zamanının ünlü şair ve bilim adamlarıyla görüştü. Onlardan dersler aldı. Zâtî'nin dikkatini çekti. 18-19 yaşlarında iken artık ünlü bir şair olmuştu. Medrese öğrenimini bitirdikten sonra istanbul medreselerinde müderrrislik yapmaya başladı. Kadılık yaptı. Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulundu. Şeyhülislâm olmak arzusuna bir türlü ulaşamadı. Bâkî, klasik şiirimizin en büyük şairlerinden biridir. Osmanlı imparatorluğunun muhteşem devirlerine yakışan muhteşem bir şiirin şairi oldu. Şiirinde felsefî düşünüşlere de yer verdi. Şairlerin Sultanı olarak anıldı. Çeviriler yaptı.1600 yılında öldü.
    2 ...
  32. aşık çelebi

    1.
  33. Tezkireci, kadı, yazar ve divan şairidir.1520 yılında Prizren'de doğdu.Bağdat'lı bir ailenin çocuğudur.Bursa'da Mahkeme katipliği, 1541-1546 yılları arasında Emir Sultan Vakfı mütevelliği (yöneticiliği) yaptı. Bu görevden alınınca 1546 yılında istanbul'a döndü.istanbul'da Mahkeme katipliği, Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin fetva katipliğini ve kadılık yaptı.Üsküp'te kadı iken 1572 yılında 52 yaşında vefat etti. Üsküp'teki türbesine gömüldü.

    Eserlerinden bazıları:Meşair üş Şuara, Şekayık ün Numaniye (zeyl), Divan
    1 ...
  34. ahmed i dai

    1.
  35. Germiyanlı olarak bilinmektedir. Kütahya'da kadılık yaptı. Önce Emir Süleyman'ın sonra da Mehmet Çelebi'nin himayesine girdi.1421 yılında öldü. Bursa'da öldüğü sanılmaktadır.

    ESERLERi
    Çengnâme ve Tezkiretü'l-Evliyâ adlı kitaplarıyla ün yaptı. Türkçe ve Farsça Dîvân'ları vardır.
    1 ...
  36. abdullah azmi efendi

    1.
  37. Borçka, 1871 - Tokat, 23 Şubat 1914

    Borçka’nın Maçahel (şimdiki adı Camili) köyünde doğdu. ilk öğrenimiyle birlikte mantık bilimleri okudu. Daha sonra istanbul’a giderek Fatih Ders-i Ammlarından Batumlu Osman Zühtü Efendinin yanında eğitim görerek icazet aldı. Daha sonra Mekteb-i Nüvvabtan da (Kadı Okulu) mezun olarak Sınıf-ı Salisten (3. Sınıf) şehadetname aldı.

    1908-1910 yılları arasında Terme Kazası Niyabetinde (kadılık) bulunduktan sonra bir süre Borçka’da kaldı. 28 Haziran 1911’de Sinop Kadılığına atandı. Ancak aynı dönemde başka bir kadının da buraya atanmış olması nedeniyle 25 Ağustos 1911’de Şarkikarahisar Kadılığına atandı.

    Daha sonra Tokat Kadılığında görev yapan Abdullah Azmi Efendi, Tokat’ta öldü ve orada toprağa verildi.
    1 ...
  38. yıldırım bayezid

    1.
  39. Osmanlı sultanlarının dördüncüsü.

    Saltanatı: 1389-1402
    Babası:Murad-ı Hüdavendigar- Annesi: Gülçiçek Hatun
    Doğumu: 1360 Vefatı: 1403

    Sultan Murad-ı Hüdavendigar'ın oğlu olup, 1360 yılında Gülçiçek Hatun'dan doğdu. Küçük yaştan itibaren zamanın seçkin alimlerinden ilim öğrendi. Değerli kumandanlardan askerlik, sevk ve idare derslerini gördü. 1381 yılında devlet idaresinde yetişmesi için Kütahya'ya vali tayin edildi. 1389'da haçlı ordusu ile yapılan Birinci Kosova savaşına katılarak büyük kahramanlık gösterdi. Babası Sultan Murat, bu savaş sonunda bir Sırplı tarafından şehit edilince, devlet ileri gelenlerinin müşterek kararı ile Osmanlı tahtına geçti.

    ilk olarak Sırbistan işlerini yoluna koyan Yıldırım Bayezid bu sırada kendisine karşı ittifak eden Anadolu Beylikleri üzerine yürüdü. Süratle hareket ederek Aydınoğulları, Saruhanoğulları, Germiyenoğulları, Menteşe ve Hamidoğulları beyliklerini ortadan kaldırdı (1390). Karamanoğulları beyliğini itaat altına aldı (1391). 1391'de istanbul'u muhasara etti ve yedi aylık bir kuşatmadan sonra şehirde bir Türk mahallesi kurulması, bir cami yapılması ve yıllık verginin artırılması şartıyla anlaşma yaptı. 1392'de Kastamonu üzerine yürüyerek, Candaroğlu topraklarını ele geçirdi. 1394'te Selanik ve Yenişehir'i (Mora) alan Osmanlı orduları, Teselya ve Arnavutluk'a kadar ilerlediler.

    Yıldırım Bayezid'in 1395'te istanbul'u ikinci defa muhasarası yeni bir haçlı ordusunun hareketine yol açtı. Bütün Avrupa milletlerinden meydana gelen haçlılar, Osmanlılara ait Niğbolu kalesini kuşatmışlardı. Adına yaraşır bir süratle gelen Sultan Bayezid haçlıları Niğbolu kalesi önünde ağır bir bozguna uğrattı (25 Eylül 1396). Esir edilen ve fidye karşılığı serbest bırakıldıktan sonra padişaha karşı bir daha savaşmamaya yemin eden Avrupalı asilzadeler ve şövalyelere Yıldırım Bayezid Han şöyle diyordu:

    "Ettiğiniz yeminleri size iade ediyorum. Gidiniz, yeniden ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz. Bana bir kere daha zafer kazanmak imkanı sağlamış olursunuz. Zira ben, Allahü tealanın dinini yaymak ve O'nun rızasına kavuşmak için dünyaya gelmişim."

    Niğbolu zaferinden sonra Osmanlı akıncıları Macaristan içlerine kadar girerek pek çok ganimetlerle döndüler. 1397'de istanbul'u üçüncü defa kuşatan Bayezid, Bizans'ın denizle bağlantısını kesmek için Anadolu Hisarı'nı inşa ettirdi.

    Yıldırım Bayezid'in 1398'de Karaman ve 1399'da Dulkadirli topraklarına girmesinden sonra topraklarını kaybeden Anadolu beyleri bu sırada Hindistan seferinden dönen Timur'a sığınarak, onu Osmanlı sultanına karşı kışkırttılar. Bu arada Timur'dan kaçan Karakoyunlu ve Cezayir beyleri de Yıldırım Bayezid'i Timur'a karşı tahrik ediyorlardı. Bu tahrikler ve Timur'un Osmanlılara ait Sivas'ı alması neticesinde iki büyük Türk hakanını Ankara'da karşı karşıya getirdi. Çubuk ovasında yapılan ve çok şiddetli geçen muharebe sonunda Osmanlı ordusu, mağlubiyete uğrarken, Yıldırım Bayezid de esir düştü (28 Temmuz 1402). Esaret zilletini çekemeyen Yıldırım Bayezid Han yedi ay sonra kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefat etti (1403). Timur Han ölüm haberini alınca: "Yazık oldu, büyük bir mücahidi kaybettik." demekten kendini alamadı.

    Sultan Yıldırım Bayezid, çevik, atılgan, cesur, zamanın hadiselerini kavramış iyi bir kumandandı. Ani olaylar karşısında soğukkanlılığını muhafaza ederek karar verir ve ordusunu süratle istediği yere sevk ederdi. Adaleti çok meşhurdu. Alimlerin sohbetinde bulunur, onların Allahü tealanın emir ve yasaklarını bildiren sözlerini gönülden kabul ederdi. Evliyaya çok hürmette bulunurdu. Osmanlı topraklarının her tarafında cami, mescit, darüşşifa, medrese, imaret ve misafirhaneler yaptırdı. Ayrıca bütün bu imarethaneler için geniş vakıflar kurdurdu. Bursa'daki Ulucami yaptığı en önemli eseridir.

    Cemaate Gitmeyen...

    Yıldırım Bayezid Han'ın bir mahkemede şahitlik etmesi gerekiyordu. Padişah mahkemeye geldi ve herkes gibi o da ellerini önünde bağlayarak ayakta bekledi. Devrin Bursa kadısı Molla Şemsüddin Feranî, dik dik Padişah'ı süzdükten sonra şu hükmü verdi: "Senin şahitliğin geçersizdir. Zira, sen namazlarını cemaatle kılmıyorsun. Elinde imkan bulunduğu halde namazlarını cemaatle kılmayan biri, yalancı şahitlik edebilir demektir." Bu yüzden itham karşısında herkes Yıldırım Bayezid'in hiddetlenmesini bekliyordu. Fakat o boynunu büküp mahkemeyi terk etti. Bu olaydan sonra sarayın yanıbaşına bir cami yaptırdı. Namazlarını cemaatle kılmaya başladı.
    6 ...
  40. yavuz sultan selim

    1.
  41. Osmanlı sultanlarının dokuzuncusu ve islam halifelerinin yetmiş dördüncüsü.

    Saltanatı: 1512-1520
    Babası: II. Bayezid Han - Annesi: Aişe Hatun
    Doğumu: 10 Ekim 1470 Vefatı: 22 Eylül 1520

    Amasya'da doğdu. Küçük yaştan itibaren Kur'an-ı Kerim, tefsir, hadis ve fıkıh dersleri yanında yüksek fen ilimlerini de öğrendi. Çok çevik ve zeki olup ok atmak, güreş tutmak ve kılıç kullanmak hususunda maharet sahibiydi. Arabi ve Farisi'yi mükemmel bir şekilde konuşurdu. Babası II. Bayezid padişah olduktan sonra , askeri sevk ve idare ile devlet yöneticiliğini öğrenmesi için Trabzon'a vali tayin edildi.

    Yavuz Sultan Selim Trabzon valisi iken, Şah ismail'in (1502-1524) siyasi-dini faaliyetleri ile Osmanlı Devleti için çok büyük bir tehlike arzettiğini görüyor ve ona göre tedbirler düşünüyordu. Hatta zaman zaman bu devlet üzerine küçük çapta akınlar da yapıyordu. Nitekim, 24 Nisan 1512'de babasının yerine geçince de ilk seferini, Osmanlı Devleti'ni önce bölüp parçalama, sonra da yıkma emellerini güden Safeviler üzerine yaptı. istanbul'da Eyüp ve diğer mübarek kabirleri ziyaret ederek zafer duaları yaptıktan sonra ordusuyla harekete geçen Selim Han günlerce yol aldıktan sonra nihayet 23 Ağustos 1514'de Çaldıran Ovası'nda Safevi ordusuyla karşılaştı. Yavuz ve ordusunun kudretiyle ateşli silahların üstünlüğü sayesinde Osmanlılar parlak bir zafer kazandı. iran ordusunun büyük bölümü imha edilirken bir çok Safevi kumandanı ile Şah ismail'in zevcesi esir alındı. iran'ın baş şehri Tebriz'e giren Yavuz Sultan Selim Han, şehirdeki camileri tamir ettirdi ve halka huzur verdi.

    Bu zafer ile Osmanlı hududu Fırat'tan Azerbeycan'a ve iran içlerine kadar uzadı. Yavuz Sultan Selim ikinci seferini Memlüklüler üzerine yaptı. Bu seferin asıl sebebi Memlüklülerin Osmanlı Devleti'nin kuvvetlenmesinden endişe ederek şii Şah ismail ile ittifak içerisine girmesi idi. Şah ismail'i bir darbede saf dışı bırakan Cihangir padişah bu defa da yıldırım sureti ile Mısır ordularını 24 Ağustos 1516'da Mercidabık ve 26 Mart 1517'de Ridaniye'de kazandığı zaferler ile perişan etti. Artık Memlük Devleti kalmamış, bütün Arap ülkeleri Osmanlı hakimiyetine girmişti. Bu durum üzerine Mekke ve Medine emiri mukaddes şehirlerin anahtarlarını "Hakimü'l Harameyn" ünvanı ile Yavuz Sultan Selim'e takdim etti. Ancak dindar padişah bu ünvanı "Hadimü'l Harameyn= Mekke ve Medine'nin hizmetçisi" şekline çevirirek aldı ve evlatlarına böyle miras bıraktı.

    iki büyük seferin zaferle neticelenmesinden sonra bilhassa donanma faaliyetlerine hız veren Yavuz, devrin büyük alime Kemal-paşazade'ye niyetinin feth-i Efrenciye yani Avrupa olduğunu bildirmişti. Ancak yüce Hakan'ın Eyüp Türbesi'ni ziyaretle başladığı bu seferine yakalandığı amansız bir şirpence hastalığı mani oldu. Vefat etmeden önce musabihi Hasan Can kendisine Hakk'a teveccüh etmesini söyleyince "Bunca zamandan beri bizi kiminle biliyordun. Cenab-ı Hakk'a teveccühte bir kusur mu gördün?" buyurarak Yasin-i Şerif okunmasını istedi. Kendisi de okurken ruhunu teslim etti. Naşı kendi adı ile anılan camiin avlusundaki türbededir.

    Osmanlı Devleti'nin topraklarını iki buçuk mislinden fazla genişletti. Babasından devraldığı 2,373,000 kilometrekarelik olan ülke toprakları onun zamanında 6,557,000 kilometrekareye çıktı.

    Devlet işlerinde kesin niyet ve kati programla hareket eden Selim Han, herhangi bir devlet işini fiiliyata koymadan evvel muhtelif yollarla onun hakkında alim, vezir ve sair ilgililerin fikirlerinden istifade eder ve günlerce düşünür, nihayet son kararını verdikten sonra ondan dönmez ve bu kararın aleyhinde söz söyleyenleri en şiddetli şekilde cezalandırırdı. Muntazaman bir casus teşkilatı vardı. Bu sayede gerek memleket dışında ve gerek içeriden devamlı bilgi alırdı. Mühim işlerde bizzat tahkikat yapardı.

    ihtişam ve debdebeye ehemmiyet vermez, sadeliği sever ve sade giyinirdi. Kendisi için fazla para sarfıyla köşk ve lüks şeyler yapılmasını istemezdi. Bir defasında oğlu Şehzade Süleyman çok süslü bir elbiseyle huzuruna girince; "Süleyman annen ne giysin?" (Başka bir rivayete göre "Anana giyecek birşey bırakmamışsın.") diyerek sitem etmişti. Hazinenin devamlı dolu olmasına dikkat ederdi.

    Sultan Selim Han evliyaya rağbet eder onların sonbetlerine katılmayı bulunmaz bir nimet sayardı. Devamlı; "Padişah-ı alem olmak bir kuru kavga imiş - Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş." buyururdu. Yavuz Sultan Selim'in Şam'da Salihiyye'de Muhiddin-i Arabi'ye yaptırdığı camii, imaret ve türbeden ve bir de Konya'da Mevlevi tekkesine getirdiği sudan başka bir hayır yapmasına vakti ve zamanı müsait olmamıştır. Hatta başlattığı camiinin bile yalnız temellerini attırabilmiş fakat tamamlayamamıştı.
    54 ...
  42. ikinci süleyman

    1.
  43. Osmanlı sultanlarının yirmincisi ve islam halifelerinin seksenbeşincisi.

    Saltanatı: 1687-1691
    Babası: Sultan ibrahim Han - Annesi: Saliha Dilaşub Sultan
    Doğumu: 15 Nisan 1642 Vefatı: 22 Haziran 1691

    Şehzadeliğinde mükemmel tahsil ve terbiye gördü. Kardeşi Sultan IV. Mehmet Han zamanında sarayda hususi hocalardan ders aldı. Dördüncü Mehmet Han'ın tahttan indirilmesi üzerine, 8 Kasım 1687'de Osmanlı sultanı oldu.

    Sultan II. Süleyman Han, tahta çıktığı zaman, Osmanlı ordularında Viyana bozgunu ile başlayan çözülme ve toprak kaybı devam ediyordu. Venedik, Mora yarımadasını işgal etmiş; Avusturya Vişegrad, Uyvar ve Estergon'ın ardından 160 yıllık Türk yurdu Budin'e girmişti. Ayrıca Macaristan'da Türk hakimiyeti sona ermek üzere idi. Devletin düştüğü mağlubiyetler hazine gelirleri üzerinde olumsuz tesirler yapıyor ve Anadolu'daki eşkıyalık hareketlerini körüklüyordu. Avusturya cephesi serdarı Yeğen Osman Paşa bir asi lideri gibi Rumeli'de yolsuzluk yapıyor, zorla usulsüz vergiler topluyordu. Nihayet 8 Eylül 1688'de Belgrad da düştü.

    Devlet içindeki karışıklıklar ve Macaristan'ın elden çıkarak, Belgrad'ın düşmesi Sultan II. Süleyman Han'ı çok üzdü. Emir dinlemeyen ve pek çok kalenin düşmesine sebep olan Osman Paşa'nın katline fetva verildi. Avusturya cephesi serdarlığına Recep Paşa tayin edildi. Padişah, sağlığının el vermemesine rağmen askeri teşvik için ordunun başında Edirne'den Sofya'ya kadar geldi ve harekatı bizzat buradan idare etmeye başladı.

    1689'da Kırım'a saldıran Rus kuvvetlerini Selim Giray Han az bir kuvvetle dağıtarak perişan etti ve ağır kayıplar verdirdi. Vidin muhafızı Sarı Hüseyin Paşa, Tuna kenarında Gladova ve Orsova kalelerini düşmandan geri aldı. Vişegrad'ı muhasara eden on iki bin kişilik Avusturya kuvveti bozguna uğratıldı. 1689 yılında Fazıl Mustafa Paşa'nın sadarete getirilmesinin ordu üzerindeki tesiri çok müspet oldu. Mustafa Paşa ilk iş olarak bir adaletname neşrederek memleketin umumi ahvalini yoluna koydu. Aldığı acil tedbirlerle hazineye yıllık 4000 kese altın fazla para sağladı. Yeniçeri ocağını yoklatıp ulufeye müstehak olmayanların isimlerini sildirdi. Orduyu disiplinli ve intizamlı bir hale getirdi. Fazıl Mustafa Paşa, 1690 yılında Edirne'den hareketle çıktığı Avusturya seferinde düşman kuvvetlerini mağlup ederek Şehirköy, Musa palangası ve Niş şehrini aldı. Osmanlı Devleti'nin batıda en önemli serhat kalesi olan Belgrad'ı altı günlük bir kuşatmadan sonra fethetti. Bu zaferler Osmanlı ülkesinde büyük sevince vesile oldu.

    Hastalığı sebebiyle Davut Paşa kışlasına kadar araba ile gelen Süleyman Han, burada Fazıl Mustafa Paşa'yı huzuruna kabul edip; "Hoş geldin. Berhüdar ol, yüzün ak, kılıcın berrak, ekmeğin sana helal olsun, arzum üzere hizmet eyledin. Seleflerinden birine böyle bir ulu gaza müyesser olmadı." dedikten sonra ordu erkanının önünde samur erkan kürkünü sadrazama giydirdi. Belinden çıkardığı hançeri beline ve bir kıta murassa pençe sorgucu da başına taktıktan sonra; "Ben mükafat vermeye kadir değilim. Allahü teala iki cihanda yüzünü ak etsin." diye duada bulundu.

    Bu sırada Mora serdarı Koca Halil Paşa da, Venediklilerin elinde bulunan Avlonya'yı otuz bir günlük bir muhasaradan sonra ele geçirmişti. 13 Mayıs 1691'de sancak-ı şerife tekrar Fazıl Mustafa Paşa'ya vererek Avusturya seferine dua ile yolcu eden II. Süleyman Han, bir müddet sonra istanbul'a yakın Yonca çeşme mevkiinde vefat etti (22 Haziran 1691). iki gün sonra Süleymaniye'ye getirilip, Sultan Süleyman (Kanuni) kabrinin sağ tarafına defnedildi.

    II. Süleyman Han, kadirşinas, halim, cömert ve temkinli bir padişahtı. Fakir, muhtaç ve ihtiyaç sahiplerine pek çok ihsanlarda bulunurdu. Saltanat müddeti iç ve dış gailelerle geçti. Bilhassa, Avusturya karşısında alınan mağlubiyetler dolayısıyla, herkesin Rumeli elden çıkıyor diye Anadolu'ya çekildiği sırada, muktedir devlet adamı Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa'yı iş başına getirerek, kaybedilen yerleri devlete tekrar kazandırdı. Memleket içerisinde imar faaliyetleri ile de ilgilenen Süleyman Han, Fener kulesi ile izmir'de bir cami inşa ettirdi.
    1 ...
  44. padişah ibrahim

    1.
  45. Osmanlı padişahlarının onsekizincisi ve islam halifelerinin seksenüçüncüsü.

    Saltanatı:1640-1648
    Babası: I. Ahmed Han - Annesi:Mahpeyker Kösem Sultan
    Doğumu: 1615 Şehadeti: 1648

    Ağabeyi IV. Murat Han'ın ölümünde hayatta kalan tek Osmanlı şehzadesiydi. 9 Şubat 1640'ta da padişah oldu. Çok cömert ve lütufkar olup, fakirlere, acizlere çok ihsanlarda bulunurdu. idari ve mali icraatından ahali memnundu. Saltanatı zamanında huzur, sükun ve istikrar hakim olmuştur.

    ibrahim Han, içişlerini düzene koyduktan sonra dıştaki düşmanlarla olan ihtilafları halletmeye başladı. iran-Safevi Devleti ile 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasını yeniledi. Avusturya meselesi 1606'da yapılan Zitvatoruk Antlaşmasına 1642'de ilaveler yapılarak, halledildi. Rusların Karadeniz sahillerine Kazaklar vasıtasıyla yaptığı saldırıları durdurmak için, Siyavuş Paşa donanmanın başına getirildi. Kırım Hanlığı'na da 1644'te III. Giray Han tayin edildi. Karadeniz sahilindeki Don Kazakları'nın işgal ettiği kaleler alınarak, islam eserleri kurtarıldı. Azak, Osmanlıların eline geçince, Rus ordularının saldırıları durdurularak, bölgeden uzaklaştırıldılar.

    Dahiyane bir taktikle Silahtar Yusuf Paşa kumandasındaki donanma ile 24 Haziran 1645'te Girit'e asker çıkarıldı. Hanya kalesi kuşatılarak alındı. 1646'da Kaptan-ı Derya'lığa tayin edilen, fevkalade kuvvet ve cesaretinden dolayı "Deli" lakabıyla tanınan Hüseyin Paşa; Girit'in fethiyle vazifelendirildi. Venediklilerle uzun süren mücadelelere başladı. Esterni Kalesi, Resmo alınarak Kandiye işgal edildi. Deli Hüseyin Paşa'nın şöhreti bütün Avrupa'ya yayıldı.

    Sultan ibrahim devrinde maliye düzeltilip, milletin kıtlık çekmemesi ve israfın önlenmesi için fermanlar çıkarıldı. Sultan çok cömert ve insaf sahibiydi. izinsiz yıktırılan kiliseleri yeni baştan tamir ettirdi.

    Sultan ibrahim Han devrine kadar uzanan Osmanlı kaynaklarında -bir tanesi hariç- bu Osmanlı sultanının akli muvazenesinin bozuk olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur. Bu kaynaklar, ibrahim Han'ın meziyet ve icraatlarından övgüyle söz etmekte, bedeni bir kusuruna dair herhangi bir imada bile bulunmamaktadır. Ancak, son zamanlarda yazılmış bazı kitaplar, ibrahim Han için "deli" lakabını kullanmaktadır. Bu lakap Karaçelebizade Abdülaziz'in yazdığı Zeyl-i Kavzatü'l Ebrar kitabında da geçmektedir. Ancak bu Abdülaziz, Sultan ibrahim Han'ın tahttan indirilmesinde ve daha sonra öldürülmesinde baş rolü oynayanlardan biri olduğundan Sultanı suçlayan sözleri şahsi kalmakta ve tarih için kıymetli kabul edilmemektedir. Ayrıca muteber kitaplarda, bu Abdülaziz'in son derece kindar bir tabiatı olduğuna da dikkat çekilmektedir.

    Sultan ibrahim devrinin en çok bahsedilen olaylarından biri de, eski Erivan kumandanı Erin Mirgünoğlu Yusuf Paşa'nın başının kestirilmesidir. Dördüncü Murat Han 1635 iran-Revan seferinde Revan kalesini fethettiğinde kale kumandanı Mirgünoğlu esir edildi. Padişahtan af dileyen Mirgünoğlu, affedilerek "şiilik propagandası yapmamak" şartıyla kendisine paşalık rütbesi ve ayrıca Emirgan'da bir saray verildi. Mirgünoğlu, Murat Han'ın vefatına kadar burada kaldı. ibrahim Han'ın Osmanlı tahtına geçmesiyle, sözünde durmayıp, bölücü ve yıkıcı propaganda faaliyetlerine başladı. Mirgünoğlu'nun sefih, ayyaş ve ahlaksız hareketleri görülüp, müslümanları aldatmaya çalıştığı tespit edilince ibrahim Han tarafından başı kestirildi.
    3 ...
  46. üçüncü selim

    1.
  47. Osmanlı sultanlarının yirmisekizincisi ve islam halifelerinin doksanüçüncüsü.

    Saltanatı: 1789-1807
    Babası: III. Mustafa Han - Annesi: Mihrişah Sultan
    Doğumu: 24 Aralık 1761 Vefatı: 28 Temmuz 1808

    24 Aralık 1761'de Topkapı Sarayı'nda doğdu. Şehzadeliğinde en değerli hocalar elinde mükemmel bir eğitim ve öğretim görerek yetiştirildi. Yüksek din ve fen ilimlerini, Arapça ve Farsça'yı öğrendi. Amcası I. Abdülhamid devrinde hükümdarlık sırasının kendisine de geleceğini düşünerek, Avrupa devletlerinin siyasetini, idari ve askeri teşkilatlarını öğrenmeye çalıştı. Amcasının vefatı üzerine 28 Mart 1789'da tahta çıktı.

    III. Selim Han'ın hükümdar olduğu sırada Osmanlı-Rus ve Avusturya harpleri devam etmekteydi. Bilhassa Kırım'ın Moskof işgaline düşmesi dolayısıyla Selim Han çok üzülüyordu. Hazmedemediği bu durumu bir an önce düzeltmek istiyordu. O düşmana haddini bildirmeden ve ecdadının âhını yerde bırakmadan Allah'ın canını almamasını ve devletin kuvvet bulmasını niyaz eder.

    Cephedeki serdarlara fermanlar göndererek düşmana karşı cansiperane mücadele edilmesini ve Kırım'dan çıkarılmasını istedi. Buna karşılık Osmanlı ordusunun Rusya ve Avusturya cephelerinde bozgun durumunda bulunması sebebiyle sadrazam Padişah'a "Askerde cenk edecek hal yoktur." diye cevap verdi. Bu haber üzerine daha da kederlenen Sultan; "Ben kan ağlıyorum." dedikten sonra, gece gündüz uğraşarak gönderdiği bunca askerin ne olduğunu sorar. Lakin bu ordu ile zafer kazanılmasının mümkün olmadığını anlayan Selim Han, Avusturya ile 1791'de Ziştovi, Rusya ile de 1792'de Yaş muahedelerini imzaladı.

    Bu sırada Avrupa'nın ve hususiyle komşularının Fransa ihtilali ile meşgul olmalarını fırsat bilen Selim Han, derhal ıslahat teşebbüslerine girişti. Devlet adamlarının ıslahat hakkındaki fikirlerini raporlar halinde aldı. Bir komisyon kurarak ıslahat programını hazırlattı. Bu programda askerî ıslahatın yanı sıra, mülkî, idarî, ticarî, içtimaî ve siyasî ıslahatlar da yer alıyordu. Bu programa bağlı olarak 24 Temmuz 1793'te Bostancı ocağına bağlı, modern tarzda Nizam-ı Cedit adıyla yeni bir ordu kurdu. Ordunun teknik sınıfları takviye edilerek, humbaracı, topçu ocakları için yeni kanunlar yapıldı. 1794'te Mühendishane-i Berr-i hümayun kuruldu. Ticarî ve iktisadî sahada yenilik yapılıp, zahire nazırlığı kuruldu. Avrupa devletlerine daimi elçilikler kurularak 1793'te ilk tayinler yapıldı. Avusturya, Fransa, Prusya ve ingiltere merkezlerine gönderilen elçiler, bulundukları memleketlerin her türlü ilerlemeleri ve gelişmeleri hakkında bilgiler toplayarak istanbul'a rapor edeceklerdi.

    Selim Han geceli gündüzlü çalışma ile kısa bir sürede gerçekleştirdiği ıslahatların neticelerini görmeye başladı. Mısır'ı işgal eden Napolyon'un 17 Mart 1799'da Akka kuşatması Nizam-ı cedit ordusu tarafından kırıldı. Akka önünde ağır bir bozguna uğrayan Napolyon, 22 Ağustos 1799'da Mısır'ı da terk etmek zorunda kaldı. 1803'te Arabistan'da ortaya çıkan vehhabi isyanı bastırıldı. 1805'te Fransız ihtilalinin etkisiyle Rumeli'de baş gösteren isyan hareketleri Abdurrahman Paşa komutasındaki Nizam-ı cedit askeri tarafından kısa bir sürede bastırıldı. Bu olayları fırsat bilen Rusya, Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışmaya başladı. Osmanlı topraklarına girerek Hotin, Bender, Kili ve Akkerman'ı ele geçirdi. ingilizler Mısır'a saldırdı. Fakat disiplinli ve kudretli yeni Osmanlı orduları, ingiliz ve Ruslara her cephede üstünlük kurdular.

    Osmanlı ordusu cephede başarılar elde ederken, istanbul'da Nizam-ı cedit düşmanları harekete geçti. Fransa ve ingiltere'nin de etkisi ile Osmanlı devlet adamlarının bazısı da olayları kışkırttı. Aleyhte büyük bir isyanın başlaması üzerine III. Selim Han Nizam-ı cedit ıslahatlarını kaldırdığını ilan etti. Ancak bununla yetinmeyen isyancılar Nizam-ı cedit taraftarı devlet adamlarını şehit ettikleri gibi, Selim Han'ı da tahttan indirdiler (29 Mayıs 1807). Rusçuk yaranı Alemdar Mustafa Paşa kuvvetleriyle gelerek Selim Han'ı tekrar tahta çıkarmak için harekete geçti ise de daha önce davranan asiler, Sultan'ı şehit ettiler (28 Temmuz 1808). Laleli Camii yanında babası III. Mustafa Han'ın türbesine defnedildi.

    Selim Han saltanatı müddetince içte ve dışta düşmanlarıyla mücadele etmesine rağmen, ülke imar edilip fazla toprak kaybı olmadı. Başlattığı ıslahat hareketlerinin tam meyvelerini toplayacağı sırada şehit edildi. Üsküdar'da Selimiye ve Çiçekçi Camii, Selimiye Kışlası ve Heybeliada'da Bahriye mektebini yaptırdı. Şair ve hattat olup, şiirlerinde ilhamî mahlasını kullanırdı.
    10 ...
  48. ikinci selim

    1.
  49. Osmanlı sultanlarının onbirincisi ve islam halifelerinin yetmişaltıncısı.

    Saltanatı: 1566-1574
    Babası:Kanuni Sultan Süleyman - Annesi:Hürrem Haseki Sultan
    Doğumu: 28 Mayıs 1524 Vefatı: 15 Aralık 1574

    Şehzadeliğinde mükemmel bir tahsil ve terbiye gördü. Devlet idaresini ve teşkilatını iyice öğrenmesi için Anadolu'nun çeşitli yerlerine vali olarak gönderildi. Bu müddet içinde tahsiline devamla bilgi ve kültürünü artırdı. Babası Kanuni Sultan Süleyman'ın Zigetvar'ın fethi sırasında vefat etmesi üzerine Kütahya'dan istanbul'a gelerek 30 Eylül 1566'da tahta çıktı.

    Osmanlı Devleti'ndeki saltanat değişikliğinden istifade etmek isteyen devletler sulh yapabilmek için elçilerini istanbul'a gönderiyorlardı. Selim Han uzun görüşmelerden sonra Avusturya ile sekiz yıllığına antlaşma imzaladı (17 Şubat 1567). Buna göre, Kanuni'nin Zigetvar seferinde zaptettiği yerler Osmanlı Devleti'ne kalacak ve Avusturya imparatoru her sene Osmanlı Devleti'ne 30000 Macar altını vergi verecekti. iran ile yapılan bir antlaşma ile de Amasya sulhü yenilendi.

    Bu sırada Yemen'de büyük bir isyan çıkmış ve Zeydi imamlarından Topal Mutahhar, Aden, San'a ve çevresini ele geçirmişti. 1568'de Yemen'e serdar olarak gönderilen Sinan Paşa, Süveyş Donanması kumandanı Kurdoğlu Hızır Reis'in desteğiyle isyanı kısa sürede bastırdı. Mutahhar'ın eline geçmiş olan bütün yerler alındı.

    Osmanlı Devleti, Suriye ve Mısır'ı alıp, Kuzey Afrika'nın en mamur kısmına sahip olduktan sonra yol üzerinde bulunan ve korsan gemilerinin barınağı durumuna gelen Kıbrıs adasının alınması bir zaruret halini almıştı. Bu itibarla II. Selim Han bütün hazırlıklarını tamamladıktan sonra Lala Mustafa Paşa'yı Kıbrıs Serdarlığına tayin etti. Lala Mustafa Paşa bütün Avrupa devletlerinin yardım etmelerine rağmen 1 Ağustos 1571'de Kıbrıs'ın fethini tamamladı. Ancak Osmanlı Donanması 7 Ekim 1571'de Haçlı donanmasına karşı giriştiği muharebeyi kaybetti. Savaşta gemilerinin büyük bölümünü kaybeden Osmanlılar, ertesi sene denize daha büyük bir donanma indirmeyi başardılar. Bu sebeple Avrupalılar başarılarının meyvelerini toplayamadılar.

    Osmanlıların 1569'da Don-Volga kanalını açmak üzere giriştikleri teşebbüslerden Rusların kışkırtmaları ve karşı koymaları üzerine bir netice elde edilememişti. Bu sebeple Selim Han, 1571 baharında Kırım Hanı'nı Ruslar üzerine akına memur etti. Devlet Giray Han, 120,000 kişilik ordusu ile Rus ordularını on binlerce zayiat verdirerek dağıttı ve Moskova'ya girdi. 150,000 esirle Kırım'a dönen Devlet Giray, bu zaferi üzerine Taht-alan lakabıyla anıldı.

    1574'te Boğdan voyvodasının isyani üzerine Osmanlı kuvvetleri ile birlikte hareket eden Kırım kuvvetleri kısa zamanda duruma hakim oldular. Tunus meselesi ile de ilgilenen Selim Han, Kıbrıs'ın fethi sırasında ispanyolların eline geçen kalenin fethine Kılıç Ali Paşa ile Koca Sinan Paşa'yı memur etti. ispanyolların yıllardır tahkim ederek, hiçbir suretle zaptedilmez diye öğündükleri Halk-ul-vaad, Osmanlı ordusuna ancak otuz üç gün mukavemet edebildi ve 24 Ağustos'ta zaptedildi. 13 Eylül'de ise Tunus tamamen Osmanlıların eline geçti.

    Selim Han, Tunus meselesinin hallinden sonra çok geçmeden 15 Aralık 1574'te rahatsızlanarak vefat etti. Mimar Sinan'a Ayasofya Camii avlusuna yaptırdığı türbeye defnedildi.

    II. Selim Han, uzuna yakın orta boylu, açık alınlı, ela gözlü ve sarışındı. Avcılık ve yay çekmeye son derece meraklı idi. Şehzadeliğinde savaşlara katılmakla birlikte padişahlık müddetince bizzat iştirak etmedi. Tecrübeli ve bilgili bir vezir olan Sokullu Mehmet Paşa'yı hükümet işlerinde serbest bırakmakla en isabetli kararı vermiş ve sekiz sene muvaffakiyetli bir devir geçirmiştir.

    Divan sahibi değerli bir şair olan Selim Han, aynı zamanda imarcı bir padişahtı. Kısa süren saltanat döneminde Türk ve dünya sanatının şaheseri sayılan Edirne Selimiye Camii'ni inşa ettirdi. Ayasofya Camii'ni tahkim ettirerek günümüze kadar gelmesini sağladı. Bunlardan başka, Mekke-i Mükerreme'nin su yollarının tamiri, Mescid-i Haram'ın mermer kubbeler ile tezyini, Lefkoşe Selimiye Camii ve Aziz Efendi tekkesi diğer hayratları arasındadır.
    5 ...
  50. üçüncü osman

    1.
  51. Osmanlı sultanlarının yirmibeşincisi ve islam halifelerinin doksanıncısı.

    Saltanatı: 1754-1757
    Babası: II. Mustafa Han - Annesi: Şehsüvar Sultan
    Doğumu: 2 Ocak 1699 Vefatı: 29 Ekim 1757

    II. Mustafa Han'ın oğlu olup, 2 Ocak 1699'da Şehsüvar Sultan'dan doğdu. Ağabeyi I. Mahmut'tan birkaç yaş küçük olup, anneleri ayrıdır. Şehzadeliğinde mükemmel bir eğitim gördü. Zamanını din, edebiyat ve tıp kitaplarını okuyarak geçirdi. 13 Aralık 1754'te ağabeyi Sultan I. Mahmut Han'ın vefatı üzerine tahta çıktı.

    Sultan Osman Han'ın kısa süren saltanat devresi sulh ve sükun içerisinde geçti. 1755'te Rus sınırındaki bazı olaylar bu devletle ihtilafa yol açacak gibi göründü ise de, iki taraf da sulhu bozmadı. Mısır'da Memlüklülerin isyan hareketleri kısa sürede bastırıldı. Padişah ayrıca olaylarda ihmali görülenleri vazifelerinden uzaklaştırdı. Sadrazam Bahir Mustafa Paşa azledilerek yerine Hekimoğlu Ali Paşa getirildi.

    Sultan III. Osman Han zamanında dışta görülen bu huzurlu ve hadisesiz geçen devreye nazaran içte çeşitli gaileler veya tabii afetlerle karşılandı. Çok şiddetli geçen 1755 kışında Haliç dondu. insanlar Defterdar iskelesi ile Sütlüce arasında karşıdan karşıya geçerlerken olay uzun süre hafızalardan silinmedi.

    Diğer taraftan Osman Han devrinde istanbul'da büyük tahribata yol açan iki büyük yangın çıktı. 28 Eylül 1755'te Hoca Paşa semtinde çıkan yangın, dört kola ayrılarak büyük bir afet halini aldı. Yaklaşık otuz altı saat süren yangın sonunda Paşakapısı da yandığından, sadaret dairesi bir müddet Kadırga limanındaki Esma Sultan Sarayı'na nakledildi. 6 Temmuz 1756'da Cibali taraflarında çıkan yangın ise, genişleyerek hemen hemen istanbul'un dörtte üçünü kül haline getirdi. Unkapanı, Şehzadebaşı, Fatih, Yavuz Selim, Zeyrek, Saraçhane semtleri bir harabe haline geldi. iki bin ev, bin dükkan, beş yüz seksen değirmen, iki yüz cami ve mescit, yetmiş hamam yandığı gibi insan zayiatı da oldu. Yangın ardından, istanbul'un yeniden inşası için büyük bir imar faaliyeti başladı.

    Önceki yıllarda iran harpleri dolayısıyla devletin otorite boşluğundan istifade ederek eşkıyalığa başlayan leventler, Anadolu'da halka büyük eziyet veriyorlardı. Bu karışıklık Osman Han devrinde daha da arttı. Devlet, bunları Mirili levent adı ile bir teşkilata tabi tutarak emri altına almaya ve şekavetlerini önlemeye çalıştı ise de bir netice elde edilemedi. Bunun üzerine Osman Han, Hekimoğlu Ali Paşa'yı bunların üzerine göndererek şiddetle cezalandırdı.

    Sultan III. Osman Han, padişahlığının üçüncü senesinde, 29 Ekim 1757'de vefat etti. Yeni Camii yanındaki kardeşi I. Mahmut Han'ın türbesine defnedildi.

    Sultan III. Osman, fakirlere, düşkünlere çok acıyıp, onlara karşı daima cömert ve şefkatli davranırdı. Kıyafet değiştirmek suretiyle istanbul'da dolaşır, halkın dertleriyle bizzat alakadar olurdu. Haksızlıkların önüne geçip, tamiri mümkün olanların halline çalışırdı. Müslim ve gayrimüslimlerin kıyafet ve nizamına ve davranışlarını dikkatle takip etti. Kadınların dikkat çekici kıyafetler ile sokağa çıkmalarını yasakladı. "Kocasının zabtında olan avret kötülük yoluna sapamaz. Kadının ahlaksız olmasında suç, ona sahip olmayan kocasındadır." derdi. Yalan ve rüşvetle amansız şekilde mücadele etti. Kim olursa olsun rüşvetçiyle yalancıyı asla affetmedi.

    imar faaliyetlerine önem vererek Üsküdar'da ihsaniyye Camii ve ihsaniyye mescidini yaptırdı. Ağabeyi I. Mahmut Han'ın başlattığı cami inşasını bitirerek Nuru Osmaniye adı ile ibadete açtı. Caminin yanına medrese, kütüphane, imaret, sebil ve çeşme de yaptırıp, tamiratı ve masraflarının karşılanması için vakıflar tesis ettirdi. Midilli adası Siğri limanında, Malta korsanlarına karşı bir kale inşa edilerek tahkim edildi. Bab-ı Alî'nin inşası tamamlandı. Ahırkapı feneri de Sultan III. Osman devrinde yapıldı.
    3 ...
  52. ikinci osman

    1.
  53. Osmanlı sultanlarının onaltıncısı ve islam halifelerinin seksenbirincisi.

    Saltanatı: 1618-1622
    Babası: I. Ahmed Han - Annesi Mahfiruz Hadice Sultan
    Doğumu: 3 Kasım 1604 Şehit edilmesi:20 Mayıs 1622

    1604 senesinde istanbul'da doğdu. iyi bir eğitimle yetiştirildi. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, italyanca gibi doğu ve batı dillerini öğrendi. Kuvvetli bir edebiyat, tarih, coğrafya ve matematik tahsili gördü. 26 Şubat 1618 günü babasının yerine tahta geçen amcası I. Mustafa'nın rahatsızlığı yüzünden tahtı bırakmaya mecbur olması üzerine Osmanlı sultanı oldu.

    ikinci Osman'ın tahta çıkışının ilk aylarında iran ile barış antlaşması imzalanarak harbe son verildi. Böylece doğu sınırını emniyet altına alan genç Osmanlı sultanının hedefi memleketi 1617'den beri uğraştıran Lehistan meselesini halletmekti. Bu sırada Boğdan voyvodası Gratiani de Osmanlı'ya karşı cephe almıştı. ihaneti üzerine azledilen Gratiani Lehistan'a sığındı ve büyük destek gördü. Bu devletten aldığı 50-60 bin kişilik bir kuvvetle Osmanlı topraklarına saldırdı. Ancak Özi beylerbeyi olan iskender Paşa, süratle harekete geçip bu kuvvetleri Turla nehrini geçerken imha etti. Düşmen ordusundan 120 top ile arabalar dolusu zahire ganimet olarak alındı.

    Diğer taraftan Sultan Osman, Lehistan'ı ele geçirip, Baltık denizine çıkmak, orada bir donanma kurarak, Atlas okyanusuna geçip Avrupa hristiyanlığını, hem Akdeniz, hem okyanus donanmalarıyla çember içine almak gayesiyle 21 Mayıs 1621'de Cuma namazını kıldıktan sonra sefere çıktı. 1 Eylül 1621'de Hotin önüne varıldı ve kale derhal kuşatma altına alındı. Ancak 35 gün devam eden muharebelerde kale birkaç defa düşmek durumuna geldi ise de yeniçerilerin itaatsizliği ve devlet adamları arasındaki geçimsizlikler, kesin neticenin elde edilmesine mani oldu. Ancak Nogay tatarlarının beyi Kantemir Mirza ile Kırım hanının oğlu Nurettin, Lehistan içlerine kadar akınlarda bulunarak pek çok ganimetle döndüler. Neticede kış mevsiminin gelmesi üzerine Lehistan'la barış yapılarak geri dönüldü.

    Lehistan seferinde tam muvaffakiyet elde edemeyen Sultan, bunun sebebinin askerlerin gayretsizliği olduğuna inanıyor ve bazı ıslahatlar yapmak istiyordu. Kapıkulu ocaklarını kaldırarak ,yerine Anadolu, Suriye ve Mısır Türklerinden müteşekkil, sadece askerlikle uğraşan, padişahın emirlerine itaat eden bir ordu kurmak istiyordu. Aynı zamanda saray harem ve ilmiye teşkilatlarında da esaslı değişiklikler düşünüyordu. Ancak onun bu ıslahat fikirlerine kapıkulu ocakları açıkça karşı çıkıyor, ilmiye sınıfı da çekimser davranıyordu. Nitekim Padişah'ın hacca gitme arzusunu bahane eden yeniçerilerle sipahiler ayaklandılar. Öncelikle Padişah'ın hacca gitmekten vazgeçmesi isteğiyle başlatılan isyan, daha sonra bazı devlet adamlarının kellesinin istenmesiyle büyüdü. Neticede Sultan Osman Han'ın hal'i ve Sultan Mustafa'nın ikinci defa tahta geçirilmesiyle son buldu.

    isyan sırasında Sultan Osman'ı ele geçiren caniler, reva gördükleri ağır ve kötü sözlerle Orta Cami'ye götürerek orada hapsettiler. Genç Padişah'ın maruz kaldığı hakaretin haddi hesabı yoktu. Yaptıkları eza ve cefa onu boynu bükük ve perişan bir hale koymuştu. ikinci Osman Han, kendisine eziyet eden ocak ağalarına karşı ağlayarak; "Dün sabah padişah-ı cihan idim, şimdi uryan kaldım; merhamet edip halimden ibret alın; dünya size dahi kalmaz; hangi padişahın kulları padişahlarına bu ihaneti ettiler" diyerek yalvardı ise de, bu sizlerin caniler üzerinde hiçbir tesiri olmadı.

    Daha sonra Yedikule'ye getirilen II. Osman Han'a karşı vezir-i azam Davut Paşa'nın tertibiyle on bir cellat saldırdı. Genç Osman, güçlü kuvvetli olduğundan bunlarla uzun müddet boğuştu ise de, içlerinden birisinin omzuna vurduğu bir balta darbesi ile yere yıkıldı ve boğularak şehit edildi (20 Mayıs 1622).

    Sultan II. Osman Han, heybetli, yüksek himmet sahibi, yiğit, fevkalade iyi bir binici, silah ve harp aletlerini kullanmakta pek mahir bir padişah idi. Şecaat ve binicilikte akranı pek az olup, güzel tavırlı idi. Gençliğinin en parlak günlerinde tahta çıkıp, tecrübeli, akıllı ve sadık bir yakınına malik olmayışı, kendisine bu hazin sonu hazırlamıştır. Zira yapmayı düşündükleri uzun zaman isteyen ve ancak yetişmiş bir kadro ile mümkün olabilirdi. Sultan Genç Osman dini ilimler yanında fenni ilimleri de tahsil etmişti. Ayrıca Farisî mahlasıyla yazdığı şiirlerinin toplandığı divanı vardır.
    5 ...
  54. osman bey in rüyası

    1.
  55. Bizans'ın hakimiyetindeki batı Anadolu sihat diyarı olduğundan, bölgede gaza niyetiyle pek çok kumandan, mücahit derviş ve herbiri gönül sultanı şeyh ve alim bulunuyordu. Osman Gazi, Anadolu'nun islamlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül sultanlarından ve ahilerden biri olan Karamanlı Şeyh Edebali'nin sohbetlerini hiç kaçırmamaya gayret ederdi. 1277 senesinde, Edebali hazretlerinin dergahında misafir olduğu bir gün acaip bir rüya gördü. Rüyasında, hocası Edebali'nin koynundan bir ayın çıkıp, kendi koynuna girdiğini, arkasından da kendi göbeğinden bir çınar ağacının bitip, alemi tuttuğunu, gölgesinde nice dağların bulunup, nehirlerin aktığını, bir çok insanların kaynaştığını, kimisinin bahçe ve tarla sulayıp, kimisinin çeşmeler akıttığını gördü. Gördüğü rüyayı ertesi gün hocasına anlattı. Şeyh Edebali O'na; "Müjde ey Osman! Hak teala sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızım Mal Hatun da sana eş olacak." deyip rüyasını tabir etti. On dokuz yaşında iken Şeyh Edebali'nin kızı Mal Hatun ile evlendi. Bu izivaçtan Orhan Gazi doğdu. Orhan Gazi'nin doğduğu sırada, Ertuğrul Gazi de vefat etti (1281). Bazı kaynaklarda Edebali'nin kızının adı Bala Hatun olarak geçmekte ve Mal Hatun'un Ömer Bey'in kızı olduğu yazılmaktadır.
    3 ...
  56. osman gazi

    1.
  57. Osmanlı Devleti'nin kurucusu.

    Saltanatı: 1299-1326
    Babası: Ertuğrul Gazi -Annesi: Hayme Hatun
    Doğumu: 1258 Vefatı: 1326

    Oğuzların Kayı boyundan, Türkiye Selçuklularının uç beyi Ertuğrul Gâzi'nin oğlu olup, 1258 senesinde Söğüt'te doğdu. Küçük yaştan îtibâren islâm ilimlerini öğrenen Osman Gâzi, ayrıca mükemmel bir askerî tâlim ve terbiye gördü. 1277'de Anadolu'nun islâmlaştırılıp, Türkleşmesi faâliyetlerine katılan gönül sultanlarından ve ahîlerden biri olan Şeyh Edebâlî'nin kızı ile evlendi. Babası Ertuğrul Gâzi'nin 1281'de vefatı üzerine bey seçilip idâreyi ele aldı.

    Osman Bey, Kayıların başına geçince Söğüt'ü kendisine merkez yaparak Akçakoca, Gâzi Abdurrahman, Aykut Alp ve Konur Alp gibi beylerle Bizans'a karşı fetihlere girişti. 1285'te Kulaca Hisarı fethedildi. 1288'de inegöl ve Karacahisar tekfurlarının kuvvetlerini Ekizce'de bozguna uğrattı. Bu savaşta Osman Gâzi'nin kardeşi Saru Batu şehit oldu.

    Osmanlıların daha sonra Karacahisar, Taraklı ve Göynük'ü elde etmesi üzerine, bölge tekfurları ittifak ederek Osman Gâzi'yi bir düğün münasebetiyle öldürmek istediler. Dostu, Harmankaya hâkimi Köse Mihal'in (ki daha sonra islâmiyet'i kabûl ederek Mihal Gâzi adını almıştır.) haber vermesi ile vaziyeti öğrenen Osman Gâzi süratle harekete geçerek Bilecik ve Yarhisar'ı zaptetti. Gelini ele geçirerek Nilüfer adını verip, oğlu Orhan Gâzi ile nikahladı.

    1299'da Türkiye Selçuklu sultanlığındaki iktidar boşluğundan faydalanan Osman Gâzi istiklâlini îlân etti. 1301'de Yenişehir'i alarak iznik ve Bursa'nın fethinin yolunu açtı. Bursa, Kite ve Atranos tekfurlarının kuvvetlerini Koyunhisar mevkiinde bozguna uğrattı. Bu zaferden sonra Kestel, Kite ve Ulubat kaleleri Osmanlıların eline geçti.

    1308'de iznik'in en mühim ileri karakolu olan Karahisar ele geçirildi. Böylece iznik-izmit karayolu Türklerin hâkimiyetine girmiş oldu. Osman Bey artık başta Bursa olmak üzere iznik ve izmit'in zabtını ilk hedef olarak görüyordu. 1314 yılında başlayan Bursa kuşatması, on seneden fazla sürdü. 1324'de hastalanan Osman Bey, kumandayı oğlu Orhan'a devretti.

    Osman Gazi sâlih bir müslüman olup, islam ahlâkının iyi ve güzel vasıflarına sahipti. Az sayıdaki aşiret kuvvetleriyle Bizans ordusunu ve tekfurlarını üst üste mağlup edip zaferler kazanarak dünyanın en uzun ömürlü hânedânını ve en büyük devletlerinden birini kurdu. Bir taraftan fetihlere devam ederken, diğer taraftan devlet teşkîlâtının müesseselerini mükemmel bir şekilde kurmaya ve sistemleştirmeye çalıştı. Ömrü, Rum kâfirleri ile savaşmakla ve islâmiyet'i yaymakla geçti. Vefat edeceği zaman, oğlu Orhan Bey'e gönderdiği vasiyetnâmesi, islâmiyet'e olan sevgi ve saygısını ve Türk milletinin rahat ve huzurunu düşündüğünü ve insan haklarına da gönülden bağlılığını açıkça bildirmektedir.
    3 ...
  58. genç osman

    1.
  59. Osmanlı sultanlarının onaltıncısı ve islam halifelerinin seksenbirincisi.

    Saltanatı: 1618-1622
    Babası: I. Ahmed Han - Annesi Mahfiruz Hadice Sultan
    Doğumu: 3 Kasım 1604 Şehit edilmesi:20 Mayıs 1622

    1604 senesinde istanbul'da doğdu. iyi bir eğitimle yetiştirildi. Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, italyanca gibi doğu ve batı dillerini öğrendi. Kuvvetli bir edebiyat, tarih, coğrafya ve matematik tahsili gördü. 26 Şubat 1618 günü babasının yerine tahta geçen amcası I. Mustafa'nın rahatsızlığı yüzünden tahtı bırakmaya mecbur olması üzerine Osmanlı sultanı oldu.

    ikinci Osman'ın tahta çıkışının ilk aylarında iran ile barış antlaşması imzalanarak harbe son verildi. Böylece doğu sınırını emniyet altına alan genç Osmanlı sultanının hedefi memleketi 1617'den beri uğraştıran Lehistan meselesini halletmekti. Bu sırada Boğdan voyvodası Gratiani de Osmanlı'ya karşı cephe almıştı. ihaneti üzerine azledilen Gratiani Lehistan'a sığındı ve büyük destek gördü. Bu devletten aldığı 50-60 bin kişilik bir kuvvetle Osmanlı topraklarına saldırdı. Ancak Özi beylerbeyi olan iskender Paşa, süratle harekete geçip bu kuvvetleri Turla nehrini geçerken imha etti. Düşmen ordusundan 120 top ile arabalar dolusu zahire ganimet olarak alındı.

    Diğer taraftan Sultan Osman, Lehistan'ı ele geçirip, Baltık denizine çıkmak, orada bir donanma kurarak, Atlas okyanusuna geçip Avrupa hristiyanlığını, hem Akdeniz, hem okyanus donanmalarıyla çember içine almak gayesiyle 21 Mayıs 1621'de Cuma namazını kıldıktan sonra sefere çıktı. 1 Eylül 1621'de Hotin önüne varıldı ve kale derhal kuşatma altına alındı. Ancak 35 gün devam eden muharebelerde kale birkaç defa düşmek durumuna geldi ise de yeniçerilerin itaatsizliği ve devlet adamları arasındaki geçimsizlikler, kesin neticenin elde edilmesine mani oldu. Ancak Nogay tatarlarının beyi Kantemir Mirza ile Kırım hanının oğlu Nurettin, Lehistan içlerine kadar akınlarda bulunarak pek çok ganimetle döndüler. Neticede kış mevsiminin gelmesi üzerine Lehistan'la barış yapılarak geri dönüldü.

    Lehistan seferinde tam muvaffakiyet elde edemeyen Sultan, bunun sebebinin askerlerin gayretsizliği olduğuna inanıyor ve bazı ıslahatlar yapmak istiyordu. Kapıkulu ocaklarını kaldırarak ,yerine Anadolu, Suriye ve Mısır Türklerinden müteşekkil, sadece askerlikle uğraşan, padişahın emirlerine itaat eden bir ordu kurmak istiyordu. Aynı zamanda saray harem ve ilmiye teşkilatlarında da esaslı değişiklikler düşünüyordu. Ancak onun bu ıslahat fikirlerine kapıkulu ocakları açıkça karşı çıkıyor, ilmiye sınıfı da çekimser davranıyordu. Nitekim Padişah'ın hacca gitme arzusunu bahane eden yeniçerilerle sipahiler ayaklandılar. Öncelikle Padişah'ın hacca gitmekten vazgeçmesi isteğiyle başlatılan isyan, daha sonra bazı devlet adamlarının kellesinin istenmesiyle büyüdü. Neticede Sultan Osman Han'ın hal'i ve Sultan Mustafa'nın ikinci defa tahta geçirilmesiyle son buldu.

    isyan sırasında Sultan Osman'ı ele geçiren caniler, reva gördükleri ağır ve kötü sözlerle Orta Cami'ye götürerek orada hapsettiler. Genç Padişah'ın maruz kaldığı hakaretin haddi hesabı yoktu. Yaptıkları eza ve cefa onu boynu bükük ve perişan bir hale koymuştu. ikinci Osman Han, kendisine eziyet eden ocak ağalarına karşı ağlayarak; "Dün sabah padişah-ı cihan idim, şimdi uryan kaldım; merhamet edip halimden ibret alın; dünya size dahi kalmaz; hangi padişahın kulları padişahlarına bu ihaneti ettiler" diyerek yalvardı ise de, bu sizlerin caniler üzerinde hiçbir tesiri olmadı.

    Daha sonra Yedikule'ye getirilen II. Osman Han'a karşı vezir-i azam Davut Paşa'nın tertibiyle on bir cellat saldırdı. Genç Osman, güçlü kuvvetli olduğundan bunlarla uzun müddet boğuştu ise de, içlerinden birisinin omzuna vurduğu bir balta darbesi ile yere yıkıldı ve boğularak şehit edildi (20 Mayıs 1622).

    Sultan II. Osman Han, heybetli, yüksek himmet sahibi, yiğit, fevkalade iyi bir binici, silah ve harp aletlerini kullanmakta pek mahir bir padişah idi. Şecaat ve binicilikte akranı pek az olup, güzel tavırlı idi. Gençliğinin en parlak günlerinde tahta çıkıp, tecrübeli, akıllı ve sadık bir yakınına malik olmayışı, kendisine bu hazin sonu hazırlamıştır. Zira yapmayı düşündükleri uzun zaman isteyen ve ancak yetişmiş bir kadro ile mümkün olabilirdi. Sultan Genç Osman dini ilimler yanında fenni ilimleri de tahsil etmişti. Ayrıca Farisî mahlasıyla yazdığı şiirlerinin toplandığı divanı vardır.
    11 ...
  60. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük