vasıf öngören'in uygarlık tarihini ve üretim biçimlerini anlattığı çocuk romanı. evrensel basım'dan iki cilt olarak çıkan kitap büyüklerinde zevkle okuyabileceği güzel bir kitaptır.
(bkz: zıkkımın kökü)
...
öğütler ancak öğüt verene yararlıdır. o da, vicdanındaki yükü hafiflettiği için. sen de eninde sonunda kaderinde yazılı olanları ve yetiştirilişinin seni sürüklediği hareketleri yapacaksın. öğütlerimin senin hayatının üzerinde yaratacağı etki, suya düşen kiraz çiçeğinin nehrin akışı üzerinde yaptığı etkiden daha fazla olmayacak.
... trevanıan - şibumi kitabından.
bu sabah evrensel gazetesinde okuduğum habere göre antalya da dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle 18 yaşındaki çağdaş gemik çapraz ateşe alınarak öldürülmüş. elimiz kolumuz bağlı, bu şekilde sokaklara hakim olmıyoruz, daha fazla yetki istiyoruz diyen istanbul emniyet müdürü celalettin cerrah ın sıkıntısının ne olduğu merak konusu oldu bende. daha fazla yetki daha fazla kan dökmek için mi. mazeretse yine aynı. dur dedik durmadı. biz havaya ateş açmıştık. oysa çağdaş ın boynunda ve başında çaprazlama kurşunlar bulunuyor.
milattan sonra 1. ya da 2. yy yaşadığı söylenen efsanevi bilge. bir müzisyenin görevinin duygularını canlandırmak olduğunu söylemiş en eski hint müzikoloğudur. tarzı bir ibadet şekli olarak devam etmektedir.
Halkın televizyonu Hayat ın yayını Türksat yetkilileri tarafından keyfi biçimde durduruldu. Hayatın Tüm Renkleri; sloganıyla 3 Aralık 2007 yılında yayın hayatına başlayan Hayat Televizyonu'nun ekranı, bugün (16 Temmuz) öğleden sonra karartıldı.
ingiltere merkezli Hayat Media şirketi tarafından Türksat uydusu üzerinden yayın yapan Hayat Televizyonu'nun frekansının iptal edilme gerekçesi, bölücü içerikli yayın olarak açıklandı. Ancak herhangi bir mahkeme kararına dayanmayan ve somut bir gerekçe içermeyen bu kararda, iddia edilen suça dair hiçbir bilgi ya da kanıt gösterilmiyor.
Yaşananlar AKP Hükümeti'nin yandaş medya yaratma, medyayı satın alma ve köşeye sıkıştırma gayretlerinin uzantısıdır. Türksat'ın aldığı kararın hiçbir hukuki geçerliliği yoktur, uluslararası sözleşmelere aykırı, keyfi bir karardır.
Hayat Televizyonu, gerçekleri söylemekten asla vazgeçmediği, AKP Hükümeti'nin taktığı sahte demokrasi maskesini yırttığı için karartılmıştır. Kısılmak istenen halkın sesidir, karartılan halkın Hayatıdır.
Kurulduğu günden bu yana işçi haklarını savunan, emekçilerin eylemlerine en geniş biçimde yer veren, her alanda demokrasi ve özgürlükleri savunan Hayat Televizyonu, medyada tek ve gerçek muhalefet odağı olduğu için karartılmıştır.
Türksat şirketi yetkililerini ve AKP Hükümeti'ni bu hukuk dışı kararı geri almaya çağırıyoruz. Hiçbir yasaklama, hiçbir karartma kararı, halkın sesini kısamayacaktır. Halkın ekranı karartılamaz.
Susmayacağız;
23 mayıs'ta iş sanat 25 mayıs'ta ise mersin kültür merkezin'de olmak üzere iki gösteri ile türkiyede ilk kez sahne alacak 7 yakışıklı kardeş. onlara flamenkonun prensleri diyorlar.
1936' da başlayan ispanyo iç savaşımdan sonra carmen amaya ve ailesi güney amerikaya giderek orda büyük başarılar kazanmıştır. ilk pantolanla dans eden kadın dansçıdır. aynı zamanda kadınların bugünkü ayak kullanımını da başlatan kişidir. hatta rito y geografia del baile belgeselinde erkek kostümleriyle parmaklarında kastaniyet yerine bir zil ile tarantos yaparken görüntüleri vardır. dansı anlatılmaz izlenir.
i.ü.iletişim fakültesi gazetecilik bölümünden mezun olmuş, fekat sonunda 1996 yılında pera güzel sanatlar okulu'nun flamenko dans bölümüne girip dansçı olmuş kişidir. ayrıca boston dance complex'de flamenko dans kursuna ve atölye çalışmalarına katılmış bu da yetmemiş ispanya'da (sevilla, cadiz) iki ay süresince yoğun flamenko dans programlarına katılmıştır. birikimlerini paylaşabilmek ve aktarabilmek amacı ile flamenkoevini kurmuş 2002 de. flamenkoya sadece dans, gitar ya da müzik olarak bakmayan ve gerisini, ötesini ve önemlisi kültürünü merak eden arkadaşlarıyla 2005 yılında flamenko kültür derneğini kurup başkanlığını üstlenmitir. malabadi adlı flamenko müzik grubunun bir üyesidir ve birçok yerde konserler vermişlerdir. ayrıca 2006 yılında türkiye'deki tüm çingene halklarının ayrım yapmadan sesi olabilmek amacı ile kurulan karkam (kültürel araştırmalarla mücadele derneği)ın kurucularının arasında yer aldımıştır. iyi bir arşivi vardır. bunları paylaşmayı adeta görev edinmiş hoş sohbet kişidir. *
başbakan recep tayyip erdoğan'ın, akp ümraniye kadın kolları kongresinde yaptığı konuşmayı dinlerken, son günlerdeki gelişmeler nedeniyle vücut kimyasının iyice bozulmuş olduğunu düşündüm.
Başbakan, bu konuşmasında Yargıtay Başsavcısı'na, Danıştay Başkanı'na, CHP Genel Başkanı'na, adlarını vermediği bir köşe yazarı ve üniversite rektörüne çattı.
Bu konuşmayı aritmetikteki gibi bir "ortak parantez" içine alabilecek olsaydık, şu kavramı bulurduk: Sen kim oluyorsun, haddini bil!
Konuşmanın genel havası bu: Yukardan bakan, eleştirilere tahammülsüzlüğü gösteren, "Ben istediğim her şeyi yaparım" havasını yansıtan sözler bunlar.
"Kimsin sen ya", "Herkes yerini, konumunu bilsin", "Bu hakkı sana kim verdi" gibi sözler.
Üslubun çirkinliğini bir yana bırakıyorum.
Bu sözler, iktidar sahibi bir kimsenin, kendisini nasıl görüyor olduğu ile ilgili bir fikir veriyor ilk bakışta.
Denetlenemez, canı ne isterse yapma kudret ve yeteneğine sahip, bir mutlak iktidar sahibi var gibi sanki.
Ancak biliyoruz ki gerçek iktidar sahipleri böyle konuşmazlar. Onlar ne yapmak istediklerini söylerler, eleştirileri dinlerler, eleştiri sahiplerini ikna etmeye yönelik gerekçeler ileri sürerler ve işler kendi süreçleri içinde yapılmaya devam eder.
Böyle bir sinirlilik hali ise arkasındaki yüzde 47 oya rağmen bir türlü iktidar olmayı başaramamış bir siyasetçi portresi koyuyor ortaya.
Bir psikolog elbette benden daha iyi açıklayabilirdi bu ruh durumunu. Ben kısaca "vücut kimyası bozulmuş" diyorum.
Başbakan'ın, konuşmasını tamamlarken söylediği bir tekerlemeyi ise ileride hep birlikte hatırlayalım, unutmayalım diye buraya da aktarıyorum:
şiddete maruz kalmış kadınlara destek olmak amacıyla kurulmuş bir dernektir. dernek, şiddet gören ve kendisini gördüğü şiddeti saklamak zorunda hisseden kadınlara psikolojik, sosyal ve hukuki destek sağlamaktadır.
tarihe iz bırakan üç kızkardeşten biridir. ** bakü'de felsefe okumuştur. çapa kız öğretmen okulunun ilk kadın müdürüdür. 1943'te chp kars millet vekili olmuş, 1979 yılında ölmüştür.
türkiye'de kadın konulu belgeleri sistematik biçimde toplayan tek kurumdur. vakıf, kadınlara ait özel arşivleri sağlamak, korumak ve kadın tarihinin bu özel kaynaklarını kataloglayıp saklamak amacındadır. bu işlervini 18 yıldır sürdürmekte olan kütüphaneye son olarak süreyya ağaoğlu, tezer taşkıran ve gültekin ağaoğlu'nun beş bin belgeye yakın özel arşivleri ailesi tarafından kütüphane'ye bağışlanmıştır. vakıf fener mahallesi, fener vapur iskelesinin karşısındadır.
biraz felsefe herkese gereklidir ama en düşüncesizlere değil. bilgi olmayınca felsefenin aptalca olacağı neredeyse kesindir. bunun sonucunda insan soyu, rekabet eden fanatik gruplara ayrılır. her grup kendi saçmalığının kutsal doğru, karşı tarafınkinin menfur sapkınlık olduğuna ikna olmuştur. bertrand russell
biraz eda, belki tavır, gerekleri hesaplanmış, bir hayalden ayrışmış diğer unsurlar. aşkımsı teselli. özlemek ve arzulamak en masum olanı. aşkın imkansızlığına karşı alternatif tutulmuş şeyler. aşk değil, aşk olsunlar.
se stien forsvinder i skyen
der hvor stien forsvinder i skyen
hvor klippen forsvinder i skyen
kammerat der er dit hjem
frihed frihed er din brud nu
folkets længsel er din vej nu
sammen går vi mod fascismen
der hvor vinden møder tinderne
der hvor stormer stryger over tinderne
der hvor vandet springer af tinderne
der hvor månen oplyser tinderne
kammerat der skal du finde
mænd og kvinder skal du finde
piger drenge skal du finde
sammen går vi mod fascismen
vi skal ses i den røde morgen
vi skal ses i den vågnende morgen
vi skal ses i den sidste morgen
vi skal ses i den nye morgen
vi skal ses igen min elskende
frihed frihed følg min elskede
måne lys for min elskede
sammen går vi mod fascismen
yaşandığı an korkunç olduğu halde anlatılırken komikleşen anlardır.
örmek:
fevk : abla ya korkuyorum yanına gelim mi internettin : korkacak ne var be saçmalama
fevk : üff uyuyamıyorum lütfen
internettin : tamam gel ya hayretbişeysin
fevk : piiişş piişşşş..
internettin : puufff puff..
internettin : kim var orda? hırsııızz! babaaaaw baabaaaw ! auuuuauuuu !
fevk : hiii noluyooooğfjds yaffiii visd öhö öhö hııııı bawwwaaa bawaaa aablawwwuuu...
internettin : baba hırsız! bırak o çantayı ! fevk kalk üstümden lan bırakkksana beni
fevk : abılaawwuu bırraağhhh gitttsinnnnnnooyh aaaa
internettin : çantammm !
fevk : alwwsıın al al giihiitttt awlaa verrr
baba : yaw ne çabuk kaçtı pezevenk mutfak penceresinden atladı pire gibi vallah
fevk : baaauuwwaa
baba : tamam kızım gitti korkma korkma
internettin : kızım sen niye bırakmıyosun beni çocuk öyle kımıldamadan duruyodu
fevk : kızım saçmalama ya bize bişey yapsaydı ben bırak gitsin demesem bırakmıyodun
internettin : ne dedin
fevk : bırak gitsin dedim ya
internettin : ne zaman hahah sen konuşabildiğini mi sanıyosun hahaha
fevk : saçmalama be haaaaaaaaaaa gerçekten mi? kızım gitsin dedim ya
internettin : sen öyle san hahah
fevk : sanki sen korkmadın
internettin : nası korkmiyim lan tabi korktum da sen öyle abartıyosun ki
fevk : ne abartması be ödüm bokuma karıştı. babam sandım valla önce sen baba baba dedin ya dedim ki ulan babam nie hırsızlık yapıyo ki, sonra yok babam değil dedim hani simsiyah giyinmişti ya azrail sandım haaaaaaa
internettin : ahaahaa salaksın işte hiç normal düşünmüyosun ki sen hep öylesin hahaha.. ama simsiyahtı dimi, ne kadar sessizdi, uzun boyluydu
fevk : evet genç biriydi. abla polis geldi
polis : hırsızı tarif edermisiniz
intenettin : siyah giyinmişti, uzun boyluydu
fevk : esmer
internettin : evet esmer genç biri
internettin & fevk : yakışıklıydı haaaaaaaaaa hahah
fevk : ulan nasıl korktuk ama dimi.. haaaaaaaaaaa valla ben daha da yatamam
internettin : valla ben de yatamicam
fevk : keşke gitmeseydi
internettin : hahahaaa
takip eden günlerde hep bu hikaye anlatılıp gülünmüş olsa da bir kaç gün için ev terkedilmiştir.
Seçimini iyi bir insan olmaktan yana yaptın. Çevrendeki herkese karşı cömert, mültefit, güleç davranıyorsun. Aslında sesin herkesin zannettiğinden daha canhıraş çıkabilir, istersen bağırdığın zaman pencere camlarını zangırdatabilirsin, ama sen yine de minicik bir sesle ve "lütfen"lerle konuşuyorsun.
....
Ama geceleri yatağına çekildiğinde uyku tutmuyor bir türlü. Yolda yürürken tırnaklarını avuç içlerine batırdığını farkediyorsun. Zorlanarak soluk alıyor, uykunun arasında kendi diş gıcırdatmalarını işitiyorsun. Ne kadar uğraşsan da kendini huzurlu bir insan olduğuna inandırmak için,yine de yüreğinde gün be gün kabaran öfkeyi farketmekten alıkoyamıyorsun.
....
Zihnini ne kadar zorlarsan zorla senin nezaketini pısırıklık olarak algılayıp üzerine abanan ve en sıradan mevzuları bile sidik yarışına ve iktidar ilişkisine dönüştüren muhatabının bu sinsi, düşmansı tavrına akıl sır erdiremiyorsun.
Ağzından çıkan her söz, daha tamamlanamadan polemik olarak geri dönüyor, en yakınında olan kişilerle bir türlü tatlı sohbetlere dalamıyorsun. Alttan alta bir çekişme kemirip duruyor dostlukları.
Kurtuluşu o arkadaş ortamından, o semtten, bazen o işyerinden çekip gitmekte arıyor olabilirsin. Ama derinden derine biliyorsun ki vardığın bir sonraki durakta da benzer kişilikte insanlarla karşılaşacaksın. Onlar enerjilerini düşmansılıkla bilerken sen yorgun düşeceksin. Bunaldıkça mevzileri bir bir onlara terkedecek, yıllar sonra vaktiyle birlikte yola çıktığın kişilerin en pırıltılı olanlarının ortadan kaybolduğunu ama en molozların en üst noktalara tırmanmış olduğunu ve artık senin yazgını da onların belirleme noktasında bulunduğunu göreceksin .
Rica etsem bana biraz ailenden söz eder misin?
Çocukluğun nasıl geçti?
Parlak birisi miydin silik birisi mi?
Dur bi dakka, bana mutlu çocukluk masalları anlatma.
Sohbete buna benzer mutlu çocukluk masallarıyla başlayıp, gecenin bir saatinden sonra ağlayarak annesinden nefret ettiğini, kardeşleriyle hiç anlaşamadığını, çocukken çok yalnız bırakıldığını, çok dayak yediğini, çok iftiraya uğradığını ve daha bir sürlü zehirli atığı bir anda ortaya döküveren insanlar tanıdım.
Belki de sen şanslı bir insandın, bunlardan hiç birini yaşamadın.Hatta belki pembe dizilerdeki gibi bir ailede büyüdün. Ebeveyninin her ikisi de okumuş insanlardı, seni bir tek fiske vurmadan,hatta bağırmadan, hiç bir şeyden yoksun bırakmadan, "ha!" dediğin yerde han kurarak büyüttüler. Onlara hayrandın, gurur duyuyordun. Şimdi bile gurur duyuyorsun.
Peki. Sana bir soru:
Acaba bugünkü hayatının bu kadar zor oluşunda, hata yapmamak için kendini bu kadar kasıyor oluşunda onların bu ölçülü biçili tavrının rolü olamaz mı?
Acaba sen farkında olmadan çok yüksekte bulduğun hal tavır ve kariyer çıtasına bir türlü ulaşamıyor, ense kökünde seni sessizce ve sanki pek beğenmezmiş gibi izleyip duran anne ve babanın sanal bakışlarını bir türlü tatmin edememenin sıkıntısını yaşıyor olamaz mısın?
Aslında ağzını burnunu dağıtmak istediğin birine yine de kibar davranıyor olman bundan olabilir mi? Yıllar önce ölmüş olan annenle baban varlıklarını ense kökündeki o görünmez mikroçipte sürdürüyor ve her seferinde "cık cık cık" diye başlarını iki yana sallayarak "olmadı, sana yakışmadı" diyor olabilirler mi?
illâ başarılı olucam diye tutturuyor, mevzi ve kariyer elde ediyor, ama ulaştığın noktadan dolayı yine de yeterince haz duyamıyorsun. Oysa şu anda bulunduğun yerde olabilmek için ne kadar zaman ve emek harcamış, ne kadar çok insanın üzerine basıp geçmiştin.
Ve işte ense kökündeki mikroçip gene tatmin olamadı: "cık cık cık, bu kadarı yetersiz; sen daha da iyi yerlerde olmalısın."
Birilerinin seni sevebilmesi için mutlaka "fazladan" bir şeyler yapman gerektiğini hissettiğin olur mu? Hı? Hep böyle mi hissedersin? En osuruk tipten bile aferin alma, onaylayan bakışlarını görme ihtiyacı içinde bulduğun oluyor mu kendini? Kazık hesaplar ödediğin lokantadaki garsonun yorgunluktan asılan suratını bile kendikabahatinmiş gibi algılayıp suçluluk duygusuna kapıldığın oluyor mu? Suratsızın teki yanından selâm vermeden geçse keyfinin kaçtığı, "ben ne yaptım ki ona?" diye kendini
sorguladığın oluyor mu?
Dürüst cevap ver.
Ezberden konuşma.
Total Recall filmini anımsar mısın? Arnold filmin bir sahnesinde kafatasına yerleştirilmiş bilardo topu büyüklüğündeki kıpkızıl mikroçipi burnunun deliğinden canı acıya acıya nasıl çıkarıp atıyordu.Hiç vakit kaybetmeden sen de beynindeki mikroçipin yerini saptamalı ve kanırta kanırta söküp atmalısın onu. Yoksa nereye gidersen git, ne halt dersen et, anımsayamayacağın kadar uzun yıllar önce ve farkedemeyeceğin kadar sinsi bir ameliyatla ense kökünde bir yerlere zulalanmış olan ve Big Brother'ın gözetleme aleti gibi seni çaktırmadan gözetleyip yargılayan ve nasıl davranırsan davran yine de suçlu bulan veuzun yıllar önce boynuna geçirdiği manevi prangayı gevşetmemekte direnen suçluluk duygusunun tutsağıolarak yaşamaya devam edeceksin.
Kendini sevebilmenin önündeki aşılmaz bir engeldir çünkü senin içinde yuvalanmış olan toplum.
Eğer sana hayatı zından eden bir cibilliyetsiz yüzünden bulunduğun yerden pılını pırtını toplayıp gideceksen sessizce ve efendice yapma bunu. Git o pisliğin ağzını burnunu dağıt, ondan sonra bas istifayı.
Sonra da git simit sat.
....
Psikiyatri osuruktan tayyaredir. En çok da karşısındaki insanı bilgisiyle ezmek isteyen okumuş yavşakların dilinde dolanır psikiyatrik terminoloji. Her kim ki karşına geçip "sende bilmemne kompleksi var" diye saptama yapmaya kalkışırsa "asıl ben senin ananı avradını" diye yanıtla onu. Hiç kimseye senin iç dünyanı senden izin
almadan tahlil etme hakkını verme.
Bunu yapan küstaha da haddini mutlaka bildir, kendini ezdirme. Dolaylı hakaretlere bilimsellik maskesiyle karşına çıkmış bile olsa fırsat tanıma.Mahallenin delisi ol; isterlerse sana şizofren, histerik, nevrastenik,nevrotik,psikotik, paranoyak, manik, travmatik, vesaire gibi kulplar taksınlar. Sen de onlara "göt lâlesi" diye isim tak. inan bana, ikisi de aynı kapıya çıkar.Hatta bence seninki daha şık kaçar. Tabakhaneye necaset yetiştirmekten vazgeçip duvarların eskiyişini uzun uzun seyretmeyi göze alabilirsen, susturmayı
başarabilirsen kafandaki cehennemî kent gürültüsünü, gün be gün aklındaki tortulardan arınmaya başlarsın ve muhtemelen ense köküne zulalanmış olan minik vericiden yükselen belli belirsiz vızıltıyı işitebilirsin.
Seni dünyaya bırakan ama asla ihtiyaç duyduğun onayı tam anlamıyla vermeyerek hayat boyu kendisine bağımlı kılan annenle babanın sesini ayırt edebilirsin o vızıltının içinde. Biraz daha kulak kabartırsan, yaptığın hiç bir şeyi beğenmeyen, sürekli eleştiren, ne kadar uyumlu davranmaya çalışırsan çalış yine de seni geçimsizlikle suçlayıp dışarıdaki dünyada gerekmediği kadar tavizkâr davranmana neden olacak derin bir suçluluk duygusunu beynine dövme gibi kazıyan tüm yakınlarını, öğretmenlerini, kanaat rehberlerini, eski sevgililerini, can dostlarını, mesai arkadaşlarını da seçebilirsin minik vızıltının içinden.
Kendinle ilgili gerçeği öğrenmenin zamanı geldi artık: Aslında sen MASUMSUN.
Şu güne kadar uğuldaşarak etrafında dolanıp duran o kör kalabalık tersini söylese de masumsun. Şu anda olduğundan daha iyi huylu, daha munis, daha teslimiyetçi olamazsın. Olmamalısın da zaten.
Sana ev ödevi veriyorum: git kalabalık içinde rezalet çıkart, söv say,cam çerçeve indir, birilerini patakla ya da ağzını burnunu dağıtmalarına çanak tut, işyerindeki molozlarla, apartmandaki komşularınla,dostlarınla,ailenle, eşinle ya da sevgilinle bozuş, işsizliği, yoksulluğu dene, üşü, aç kal, pisliği sev, hamamböcekleriyle bir arada yaşa, kırık camlara gazete kâğıdı yapıştır, hırpani kılıklarla dolan...
Her neyse seni korkutan, tastamam onları yap.
...
Ölümden korkuyorsan, ölümle inatlaş, K2'ye tırman.
Ayıplanmaksa korkun, herkesin içinde osur.
Çünkü korkularındır senin efendin.
Çünkü ;
"koşma, terlersin",
"yanımdan uzaklaşma, seni öcüler yer",
"bu yaptığın çok ayıp",
"bir baltaya sap olamadın",
"sen zaten hep böylesin",
"o pis şeyleri elleme ağzında burnunda yaralar çıkar",
"bula bula bu paçoz kızı mı buldun?",
"bu da araba mı?",
"sen bir de benimkini gör",
"sen ne anlarsın?",
"ben senden daha güzelim",
"döverim seni",
"ya işsiz kalırsam?",
"ya hasta olursam?",
"ya yalnız başıma ölürsem?"
ve daha bin türlü değişik ket vurma, korku, eziklik ve onların tatsız meyvaları.
Eğer bu dünyada korkularını ve sızılarını ve kanayan yaralarını dindirebilecek tek şey olan takdis edildiğini bilme hakkı esirgenmişlerden isen, vazgeç bu umutsuz sevdadan, seni arafta beklemeye mahkum eden toplumu itaatinden yoksun bırak. işlemediğin bir kabahatin zoraki cezası olarak gör yıllardır yaşadıklarını ve diyetini peşinen ödediğin yaramazlıkların hepsini yapmakta kendini özgür hisset.
Kötülüğün yasak olduğu bir dünyada kimsenin iyiliği gerçek iyilik sayılamaz. iyilik dayatılamaz. iyilik, seçme hakkı olanların bilerek yöneldiği ve bedelini ödemeyi göze aldığı bir erdemdir; düzen neyse onun buyruklarına boyun eğmiş kuru kalabalığın ortalama değerleriyle iyiliği karıştırmak ise cehaletin daniskası.
Sen aslında otoriter bir toplumsal hayat tarafından suçsuz yere köleliğe mahkum edilmiştin. Kafana "bilinç" diye sokulan bir sürü zırva aslında seni formatlamak isteyen düzenin buyruklarıydı; ve sen onları tanrı buyruğu sanmıştın bütün o harcanmış yıllar boyunca. Vehmedilmiş bir kabahati affettirmek için yaşıyor gibiydin.
Ama artık anlamalısın ki;