kızların bu tehlikeyi göz önünde bulundurup, aletini edevat'ını daha mahrem yerlere saklamaları erkek arkadaşların bu tür eğilimlerine engel olacaktır.
denize gitme amacı sadece yüzmek olmayan kişilerin deniz sezonundan bir kaç ay önceden başvurdukları yöntemdir. maksat plajdaki insanların göz zevkini bozmamak, görüntü kirliliği yapmamaktır.
müslümanlığın tanımına göre baştan yapılacak bir hesaplamada, bu oran %30'lere düşecektir. geriye kalanlar ise %40 münafık, %10 alevi, %20'da diğerleri.
edit: türkiyedeki sözde alevilerden bahsediyoruz. adamlar kendi dinlerini, ibadethanelerini kurmuş. alevilik diye bir mezheb yoktur, hak olan dört mezheb vardır. bilgi sahibi ol öyle gel.
edit: son yaptığım araştırmalara göre oranlarda yukarıda ki gibi değişme olmuş.
sureleri nuzül sırasına göre sizlerle paylaşmamın sebebi, vahyin ruhunu daha iyi anlayabilmek, kuranı kerim-i peygamberimize, sahabe efendilerimize ve bütün insanlığa vahyolunduğu sıralamasıyla okuyup verilen mesajları daha iyi hazmedip, idrak edebilmek. umulur ki ders alınır.
arapçasından değil mealinden okuyunuz, arapçasını sonra okursunuz.
mustafa kemal'in 1. dünya savaşı yıllarında doğu cephesinde savaşırken ''alp'' adında bir köpeğinin olduğu ve bu köpeğin onun yatak odasının kapısında beklediği ve atatürk'ün izni olmadan hiç kimseyi içeri bırakmadığı anlatılır...''
''...ulusal kurtuluş savaşımız sırasında ele geçirilen yunan komutanlarından birisinin köpeği olan ''alber'' adında bir köpeği daha vardır. beyaz-sarı renklerde bir av köpeği olan alber'i çok seven atatürk, onun ölümünden derin üzüntü duymuştur...
''...ancak mustafa kemal'in yaşamında en önemli hayvan, hiç şüphesiz ''foks'' adındaki köpeğidir. seyyar fotoğrafçılık yapan hasan efendi adındaki birisinden 50 lira gibi abartılı ve yüksek fiyata satın aldığı foks, aslında bir sokak köpeğidir. foks, atatürk'ün en sevdiği hayvandı.
çaylak olan yazar durumuna o kadar üzülür ki, bu acısını sevgilisi ve dostu olmadığı için annesine sarılarak onunla paylaşır. (bkz: dertler paylaştıkça azalır)
"bilmiyorlar allahım, bilmiyorlar... bilseler yapmazlardı." diyen rahmet peygamberinin ümmeti olan müslüman kişinin istem dışı dudaklarından dökülen çaresizlik cümlesi.
entry girerken şuh bir ses tonuyla erkeğini yatağa çağıran hatundur, fakat erkek yatağa gitmemek için türlü bahaneler uydurur ve entry girmeye devam eder.
dün gece uyurken aklıma bir soru takıldı sabaha kadar uyuyamadım "yoksa ben olmayacaktım da yanlışlıkla mı oldum?" efenim bizim babayla anne benden önce tayyip amcamı dinleyip 3 tane çocuk yapmışlar hepsinin aralarında 2'şer yaş var. benden önce doğan kardeşimden 13 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra mübarek bir gecede cuma gecesinde benim oluşumumu sağlayacak tohumları babam annemin tarlasına atmış. bu gecede babamın yaşı 45'e annemin yaşı da 41'e tekabül ediyor. yani 13 yıl gibi bir süre geçtikten sonra hadi bir çocuk daha yapalım diye istenerek planlı bir şekilde mi oldum yoksa yanlışlıkla mı oldum? sanırım bunu annemle babamla oturup konuşmalıyım.
Roma imparatoru Şarlken, Fransa Kralı Fransuva'yı Pavia Savaşında yenip, esir aldı. Fransız'lar, şarlken karşısında aciz kalınca, o dönemde Hristiyanlığın en büyük düşmanı olarak kabul edilen Osmanlı'lardan yardım istemişler, kanuni esir alınan fransuvanın serbest bırakılması için yukarıda ki yazmış olduğum fermandan önce başka bir ferman göndermiş. gönderlen ferman üzerine serbest bırakılan fransuva kutlamalar için düğmeye basmış ve millet dans etmeye başlamış, hem ben demiyorum hammer diyor. yalan söyleyen tarihçi utansın. (bkz: kanuni nin fransa kralı na yazdığı mektup)
efenim müşriklerin kuran hakkında uydurmadan başka bir şey değildir sözleri üzerine ahkaf suresi 8. ayet inmiştir, "yoksa, "onu (muhammed) uydurdu." mu diyorlar?"... bende acizane olarak peygamberin 40 yaşına kadar dağlarda ümmi (okuması yazması olmayan) olarak dolaşmasının sonucu gelecekle ilgili bazı haberleri, bazılarına göre uydurma haberleri sizlerle paylaşmak istedim. geçmişle ilgili olan haberler de var ama sonra dersiniz dedeleri anlatmıştır hira dağındaki mağaralardaki işaretlerden öğrenmiştir falan diye o yüzden şimdilik geleceğe dair haberlerle idare edin.
bizansın galibiyeti:
elif, lam, mim. rum (orduları) yenilgiye uğradı. "dünyanın en alçak yerinde". ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. üç ile dokuz yıl içinde. bundan önce de, sonra da emir allah'ındır. ve o gün müminler sevineceklerdir. (rum suresi, 1-4)
-dünyanın en alçak yeri lut gölü havzası yani bizanslıların yenilgiye uğradığı yer. burada dikkat edilmesi gereken nokta, lut gölü'nün rakımının, yalnızca modern çağdaki ölçümlerle tespit edilmiş olmasıdır. daha önce hiç kimsenin lut gölü'nün dünya'nın en alçak bölgesi olduğunu bilmesi mümkün değildir. ama bu bölge kuran'da "yeryüzünün en alçak yeri" olarak tanımlanmıştır. bu bilgi, kuran'ın allah'ın sözü olduğunun bir başka delilini oluşturmaktadır. ve bizanslılar üç ila dokuz yıl içerisinde tekrar perslilerle yaptığı savaşı kazandı.
mekkenin fethi:
andolsun allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. eğer allah dilerse, mutlaka siz mescid-i haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. fakat allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (fetih suresi, 27)
-peygamber efendimiz müminlere bu müjdeleri verdiğinde, mevcut durum hiç de bu yönde değildir. hatta, koşullar tam aksini göstermekte, müşrikler müminleri kesinlikle mekke'ye sokmamakta kararlı görünmekteydiler. bu ise, kalbinde hastalık olanların, peygamber efendimizin söylediklerine şüphe ile bakmalarına neden olmuştur. ancak peygamberimiz (sav) allah'a güvenerek, insanların ne diyeceklerini hiç önemsemeden, allah'ın kendisine bildirdiğine iman etmiş ve bunu insanlara açıklamıştır.
uzayın keşfi:
ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak 'üstün bir güç (sultan)' olmaksızın aşamazsınız. (rahman suresi, 33)
-insanların uzayı araştırmaları ve keşfetmeleri 4 ekim 1957'de sovyet uydusu sputnik'in uzaya fırlatılmasıyla başladı. dünya yörüngesinden çıkan ilk insan, sovyet kozmonot yuri gagarin oldu. insanların ay'a ayak basması ise 20 temmuz 1969'da amerikalıların gerçekleştirdiği apollo 11 seferiyle oldu.
nitekim kuran'da 1400 sene önce insanların böyle bir alanda gösterecekleri gelişmelere ve uzaya çıkışın mümkün olabileceğine işaret edilmektedir.
görüntü nakli (ışınlama sanırım üzerinde çalışıyolar, hatta bir maddeyi 16 cm ışınlayabilmişler):
kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim." derken (süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "bu rabbimin fazlındandır, o'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti)... (neml suresi, 40)
-bugün bilim adamlarına göre atom ve moleküllerin, hatta daha büyük cisimlerin nakli yakın gelecekte mümkün olabilecektir. "teleportasyon" denilen bu yöntem ile, bir yerde bulunan bir cismin maddesel özellikleri ortadan kaldırılarak, bu cisme ait tüm detaylar ve atom dizilimi bir başka yere gönderilmektedir. kısacası cismin tüm maddesel özellikleri yeniden inşa edilmektedir. bu çalışmalar, zamanın ve mekanın yolculuk için engel olmayacağı ve eşyaların herhangi bir mekana bir an içinde, gerçekte fiziksel bir mesafe katetmeden taşınabileceği anlamını taşımaktadır.
1998 yılında kaliforniya teknoloji enstitüsü (caltech) merkezinde bulunan fizikçiler, iki avrupalı grup ile birlikte bir fotonun naklini gerçekleştirdiler. bilim adamları fotonun atom yapısını okuyup bu bilgiyi 1 metre boyunca taşıyarak, fotonun bir kopyasını oluşturdular. kısa süre önce gerçekleştirilen bir başka teleportasyon denemesinde, ulusal avustralya üniversitesi'nden (anu) ping koy lam ve diğer araştırmacılar bir lazer ışınını kısa bir mesafe boyunca naklettiler.
firavun'un cesedinin korunması:
şimdi, öyle mi? oysa sen önceleri isyan etmiştin ve bozgunculuk çıkaranlardandın. bugün ise, senden sonrakilere bir ayet (tarihi bir belge, ibret) olman için seni yalnızca bedeninle kurtaracağız (herkese cesedini göstereceğiz). gerçekten insanlardan çoğu, bizim ayetlerimizden habersizdirler. (yunus suresi, 91-92)
-3000 yıllık firavunun cesedi ingiltere - londra british müzesinde bulunmaktadır. süveyş kanalı açılırken denizin kenarında küçük bir tepecikte bulunmuş ve londraya getirilmiştir. mucizeye, keramete inanmayan kimseler çoğalıyor. 19culardan birisi, (mısırlılar, özel mumyacılık bilgisiyle firavunların cesedini mumyalayarak korumuşlardır. firavunun mumyalanmış cesedi bugün kahire müzesinde sergilenmektedir) diyerek allahü teâlânın mumyasız olarak ölmüş bir cesedi çürütmeyeceğine inanmıyor. öteki firavunlar mumyalanmıştır. bu firavun, mumyasız idi. firavun'un bozulmamış cesedi de kahirede değil londradaki british museumda teşhir edilmektedir. üç bin seneden fazla bir zaman önce ölen bu firavunun cesedi, mumyalanmış olarak değil, ibret-i âlem için mumyasız olarak çürümeden korunmuştur.
ay'a gidiş:
ondördüne girdiği zaman ay'a; siz, gerçekten tabakadan tabakaya bineceksiniz. şu halde onlara ne oluyor ki iman etmiyorlar? (inşikak suresi, 18-20).
-nitekim ay'a gidiş için binilen uzay araçları, atmosfer tabakalarını bir bir geçtikten sonra uzay boşluğuna ve oradan da ay'ın çekim sahasına girerler. böylece birbirinden ayrı bir çok tabaka ardı ardına geçilerek ay'a gidilebilir.
atom enerjisi ve nükleer fizyon:
taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz allah'tır. o, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. işte allah budur. öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (enam suresi, 95).
-bilindiği gibi günümüzde atomun çekirdeği yarılarak parçalara ayrılabilmektedir. einstein'ın teorilerinden yola çıkan bilim adamları, 1940'larda nükleer fizyon yoluyla maddeden enerji elde edebilmeyi başarmıştır. atomların parçalanması veya yarılması ile gerçekleşen bu işleme "nükleer fizyon" denilmektedir. enam suresi'nin 95. ayetinde "faliku" kelimesi ile ifade edilen "yarma" fiili de, fizyon kelimesinin sözlük anlamı olan (atom çekirdeğini) yarıp ayırma işlemini tarif ediyor olabilir. bu işlem gerçekleştirildiğinde olağanüstü miktarda enerji açığa çıkar.
enam suresi'nin 95. ayetindeki kelimeler taşıdıkları anlamlar itibariyle son derece hikmetlidir. bu ayette tarif edilen olaylar, atom enerjisinin elde edilme şekli olan, atom çekirdeğini parçalama işlemine son derece benzerdir. dolayısıyla bu ayette, 20. yüzyılın teknolojisiyle mümkün olan nükleer fizyon yöntemine işaret ediliyor olabilir. (en doğrusunu allah bilir.)
hz. muhammed (sas)'ın bu bilgilere yüce bir yaratıcı tarafından ulaşmasını mantığımız almıyorsa, bu ayetlere hira dağında ümmi olan bir kişinin kendi kendine ulaşabileceğini mantığımız nasıl alabilir?
efenim insana dünyayı dar eder bu illet ama kolay bir çözümü var. ilk olarak bir kaşık zeytinyağını içiyorsunuz ve en yakın komşunun tavuğunu yakalamaya gidiyorsunuz. tavuğu yakalamaya çalışırken hareket edildiğinden zeytinyağı bağırsaklara daha çabuk intikal eder. yakaladığınız tavukla beraber tuvalete giriniz, fakat dikkat edin kimseler görmesin. tuvalete girdikten sonra yavaşça donunuzu indiriniz yavaş indirin ki tavuk korkmasın. donunuzu indirdikten sonra sıçma pozisyonu alıp tavuğun arkasını kendinize doğru çevirin ve kuyruklarını hapşırana kadar burun deliklerinize sürtün. hapşırma sırasında hapşırın itme kuvvetini kıçınıza verin ve sonuç kabızlıktan eser kalmadı. bu arada tavuğa ilişmeden aldığınız yere geri bırakın.
efenim başvurmadık cildiyeci, kullanmadık ilaç, şampuan çeşidi kalmaz, kafayı kazıtıp sarımsak bile sürmüşsündür, fakat yinede çıkmaz, hatta daha da fazla dökülür. sen olarak eller açılır ama saç çıkarma duasını bilmiyorsundur. bilenler bilmeyenlere öğretsinler.
ilkokulda arkadaşlardan bulaşan bitleri temizlerken bir yandan kızıp bir yandan da bitleri bulmaya çalışması çocukluğun en keyifli anlarından olsa gerek.