Telefonu şarjdan çekeli 8 saat olmuş. Bu süre zarfında 4 el okey oynadım. 1-2 dakika kadar twitter'a baktım. whatsapp'dan da 8-10 mesaj gönderdim. Kalan şarj %51. Ekran parlaklığı otomatikte. Akşam şarjdan çekip yattığımda yaklaşık 8 saat bir uyku sonucunda -0 kullanım- sabah %85 şarj kaldığını görebiliyorum. Her sabah şarjı tamamen dolu halde yanıma aldığım telefonu akşam eve gitmeyeceksem gün içinde mutlaka bir kere daha sarj ediyorum yoksa yetmiyor. (Mesai saatleri içinde telefon kullanmıyorum.)
Video çekimindeki sesi çok kötü. Hoparlör sesi berbat. Ses çıkışı arkada olduğu için telefonu sırt üstü koyup yatarsam alarm sesini duyamayıp işe geç kalıyorum. Yüz üstü koyarsam da titreşimden kayıp yerle bir oluyor.
Gece fotoğraf çekimi çok kötü.
Zaman zaman çok ısınıyor, tırsıyorum.
Bir iki kere donma nedeniyle kapandığına, bir iki kere arama geldiğinde ekran sürüklenmediği için aramayı yanıtlayamama durumuna, bir kere de güç düğmesinin basılı kalmadaki fonksiyonlarının çalışmadığına şahit oldum.
Fakat menüler akıyor. Yağ gibi. Bazen "kullanmadığım uygulamaları kaldırayım" diyorum telefonu elime aldığımda üşeniyorum. Bir sürü uygulama hep beraber, sevgi ve barış içinde çalışıyor. Baba gibi görselliğe sahip oyunu tek tuşla geri plana atıp mesajımı yazıp anında devam edebiliyorum kasma, donma olmadan. Rom mu yüklesem, root mu olsam, yok efendim telefonda yer kalmadı, telefonu yan yatırıyorum ekran dönmüyor, o oyun bende çalışmıyor senin telefondan oynayayım gibi sorunlarım yok.
dün akşam çevre tiyatrosu'nda izlediğim filmdir kendisi. bir tiyatro salonunda izlendiği için ses sistemi sinema salonundaki gibi kaliteli değildi tabi ki, kötüydü. her film gibi sinemada gösterime girse 7-8 liraya hatta bazı günler 5 liraya izleyebilecekken de 18 lira verdik bir bilete. ancak hemen önümde sarp aydınoğlu (benjamin) yanımda melis birkan (leyla) ve mehmet cihan ercan (hidayet) ile izleyip film sonrası ercan kesal, ali atay, serkan keskin ve onur ünlü söyleşisine dahil olmak paha biçilemez tabi ki. oyuncu, izleyici, yapımcı iç içe samimi bir ortam oluşmuştu.
film de biraz sanat filmi tadında, dramatik bir konusu olmasına rağmen bir çok yerinde sesli güldüren, hoş, sevimli bir film. yapanın eline, emeğine sağlık.
3 gündür sahibi olduğum telefon. "her şeyi iyi ama şarjı az gidiyor, sesi aç çıkıyor" dediler yine de aldım. şarjı az gidiyor ve sesi az çıkıyor.
2. günün şafağında sabah 7.30'da evden çıktıktan sonra daha telefona sadece 3 uygulama kurmuşken yaklaşık 10 dakikalık foursquare kullanımı, 10 dakikalık whatsapp kullanımı, 30 dakika chrome ile internet, 30 dakika kadar da ayarların, menülerin vs kurcalanmasıyla tam dolu bataryanın %25'ini tüketmiştir.
Aynı günün akşamı 19.30'da eve girdiğimde %49 sarj kalmıştı. Mobil veriyi kapatıp kablosuzdan bağlanarak (kapalı alana girdiğim için ekran aydınlatması da kısıldı) Youtube programından 1-2 video izledim, fizy'den müzik dinleyerek google play'dan 630 mb civarında oyun ve uygulama indirip kurdum, denedim, whatsapp'dan da habire yazmaya devam ettim. Yine 2 saatlik bir sürede %25 civarında bir sarj tüketimi oldu.
Ses konusunda da hoparlörün arkada olması iyi olmamış. Bir de Galaxy Mini ile kapıştırdık Galaxy Mininin sesi daha çok çıkıyor. Çözülüyormuş bir şekilde ama henüz nasıldır bilemiyorum.
Şimdilik veriler bunlar, ilk android telefonum bir de çok cahilim arkadaşlar, az daha çözeyim yine gelicem.
Çevresine bakındı. Yoktu. Oturma odasını da aradı. Orada da yoktu. Bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. Kadınlar da böyleydi. Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu
charles bukowski - ölüler böyle sever
charles bukowski - factotum
george r. r. martin - kralların çarpışması kısım 1-2
orhan pamuk - saf ve düşünceli romancı
paulo coelho - veronika ölmek istiyor
mehmet ada öztekin - veronica pompa istiyor
kürtçenin bir dil veya kültürden öte ayrışma ve ayrıştırma aracı olarak kullanıldığını düşünürsek, bu kardeşlik kumkumalarının ve kürtçü cephenin; faturalar kürtçe gelsin, mahkemede kürtçe savunma verelim, kürtçe dil eğitimi olsun, devlet dairelerinde kürtçe konuşulsun gibi önerilerle birlikte gerçek olduğunu da düşününce, dışardan gelen bir yabancının türkiye'ye mi kürdistana mı geldiğini ayırtedemeyeceği durumlara sebep olacak eylemdir.
karşı çıkarak ben de bir beyinsiz oldum şimdi. ne mutlu beyinsizim diyene.
türk kızlarının iştahını kabartan, bize gelince boyu uzun olsun, sempatik olsun, arkadaşlarımla iyi geçinsin, arabası olsun, götünde gamzesi adonisinde kası diye şartlar sıralanırken bunların çulsuzluğuna, paspallığına, aksaray civarlarında yaşadıkları evlerin haline bakmadan aman zenci olsun da mineral camlı, çelik kordunlu olmasa da olur diyerek bodoslama daldıkları zencilerdir.
taksimde piyasa yapanı mı dersiniz, türk sevgilisini diğer işportacı arkadaşlarıyla tanıştıranı mı dersiniz meslek değiştirip köprü üstlerinde dilenmeye başlayanı mı dersiniz her türlüsü vardır güzelim istanbulumuzda. tenhada türbanlı bir ablayla görmüşlüğüm bile vardır. *
bir aylak adam beyoğlunda okunur mesela, istanbul hatırası sarayburnu'nda bir bankta okunur, erken kaybedenler kumsalda, serenad yolculukta okunur. kitap okumayı bir ritüele dönüştürüp kapılıp gidersiniz, boyut değiştirirsiniz.
genellikle "buraya çöp atan" diye başlar bu yazılar. doksanlı yıllardan beridir görmemiştim muhtemelen fakat bu özlem birkaç hafta önce son buldu. amcam tahtadan tabela yapmış ve üstüne kargacık burgacık, "buraya çöp koyma münasip biyerine koy" yazmış.
külliyen yalandır. sürücü kurslarının hat safhadaki çakallıkları ve üç kağıt peşinde koşan sahipleri yüzünden bu konuda hiçbir aşama katedemeyeceğizdir. 3 saat trafikte eğitim derler her saati 45. dakikada bitirirler, olayı kapmaya başlamışsanız, aracı istop ettirmemeyi öğrenmişseniz "tamam sen kaptın bu işi, bak 2 derste şoför oldun senin 3. derse gelmene gerek yok" derler. hele bir de kağıt imzalatırlar ki akıllara zarar. attığınız imzaya göre yağmurlu havada, gece karanlıkta her türlü zor koşulda araç sürmüşsünüzdür.
devlet çok şey yapılacak diye kanun çıkartır da kontrolünü yapmaz. siz de almadığınız eğitimin altına aldık diye imza atarsınız.
şahsen bir erkek olarak hiç estetik ve etik bulmadığım bu tavırda ısrar eden kızlardır.
dekolteye, frikiğe, güzel yüze elbet bakarız sonuç itibariyle ibne değiliz ama bu nedir arkadaş ya gördüğümde ben utanıyorum yeminle. bu manzaraya hasta olan arkadaşlarımın sayısı azımsanmayacak derecede olsa da ben böyle abartılara gelemiyorum. az da olsa mahremiyet olmalı, ben senin götünün tüm ayrıntılarını görmek zorunda mıyım?
yani tayt giyenlerin götünü dikizlemesek de gayet görebiliyoruz, gözümüze soktuğunuzdan mütevellit.
zamanının değerini bilen tiptir. sosyal hayatı eve erkenden gidip kitap okumaya zaman bırakmadığı için kitaplardan uzak kalmaktansa yolda geçen boş zamanlarda okumayı tercih etmiştir. yolculuk boyunca oturup mal mal etrafı izleyen tipten daha akıllıdır. sırf sabahın köründe otobüste okumak için ayırdığım kitaplar vardır.
her erkeğin en az bir kere yaşadığı durumdur. "şimdi ilk aşkımsın desem inanmaz en iyisi ikincisin diyeyim" düşüncesinin uygulamaya geçirilmiş halidir. bunu söyleyen hatun ya gerçekten doğru söylüyordur (çocuktur) ya da hala insanları böyle bir klişeye inandırabileceğini düşünecek kadar saftır.
-senden önce sadece bir kişiyle çıktım o da sadece bir hafta sürdü aşkım.
-senden önce sadece bir kişiyle çıktım o da tee ilkokuldaydı aşkım.
-senden önce sadece bir kişiyle çıktım o da amelenin tekiydi aşkım.
onu bulmak için dağa çıkan herkes çığlıklarını duymuş, mağaralarda yankılanan, ağaçların yapraklarını sallayan şiddetli çığlıklarını; ajdara çok benziyormuş.
ben kürdoğluyum hepinizi keserim.
ardından pompalı tüfekle dehşet saçmış kendisine bir fiske dahi vurmadığımız halde iki arkadaşımızı yaralamıştır.
sora kardeşlik, çiçekler falan...
bir iki gün önce şahit olduğum, iddaa bayinin önündeki profile yaslanmış adamların arasına sevgilisini sokup, elindeki kağıda aldığı notları aktararak, ondan kupondaki kolonları doldurmasını isteyen, bunu da gayet normal bi'şey yapıyormuş gibi rahat bir tavırla yapan erkektir. ayıptır, ohadır.
o dünyanın daha önce görmediği toplardan en fazla 2-3 tane kullanıldı savaşta. fazla ısındıkları için günde en fazla 2-3 atış yapabiliyorlardı ve bu sürede surlarda oluşan hasarlar onarılmış oluyordu. şahilerden biri de zaten aşırı ısınmadan dolayı kullanılmaz hale gelmiştir.
içerde 50 bin değil 5 bin kişi bile olsa hristiyan aleminin en büyük şehirlerinden birini, ve ellerinde kalan son şeyi savunuyorlardı. boru değil afedersiniz.
öküzlük değilmiş. öküzlük değil de ne? bir de şu açıdan inceleyelim;
çalışıyorsunuz. aileniz sizden artık katkı bekliyor, en azından faturaları bizim çocuk öder diye düşünüyor. arkadaşlarınızla bi'şeyler yaptığınızda ayrı para harcıyorsunuz. çalışmayan, durumu kötü olan arkadaşınız parası olmadığı için sizin planlarınıza katılamıyor, "gel seni ben çekerim" diyorsunuz. sevgilinizle buluştuğunuzda en basitinden bir sinemaya gidiyor, hatun sevdiği için yanına patlamış mısırla kola da alıyorsunuz. Bu günün şartlarıyla bu etkinliğe yaklaşık 30 TL para harcıyorsunuz. Ardından karnınız acıkıyor, en basitinden bir fastfood menü yediğinizde 20 TL de yemeğe veriyorsunuz, günlük size en az 50 TL'lik bir hesap çıkıyor. Haftada 2 gün buluştuğunuzu, bu buluşmaların içinde ayda bir kere ufak tefek bir hediye, ayda bir sabah boğazda kahvaltı ya da birlikte akşam yemeği, ayda bir sefer rutini bozmak adına hafta sonu küçük bir şehir dışı gezisi derken bu kız ayda size 500-600 TL harcama çıkarıyor.
cicim aylarını geçersiniz, aklınız başınıza gelmeye başlar, hatunun da hiç oralı olmadığını anlamaya başlarsınız; boğazda kahvaltılar iptal olur, şehir dışı turları iptal olur ancak yine değişen bi'şey olmaz. güzelim istanbul'da bayat çay olmuş 2,5 TL, en ucuz yerde kahve 7 TL, bir nargile olmuş 15 TL, bu fiyatları hep ikiyle çarparsınız. şartlar böyleyken doğum günü gelir, sevgililer günü gelir, yıldönümünüz gelir taksitle hediye almalar, arkadaşa borçlanmalar başlar. yeni tuniğine uygun çantası yoktur diye çanta almaya gidersiniz, çantası biter pantolon almaya gidersiniz, "aşkım sen de baksana bişeyleeer" der. bakamazsınız. kendinizi ihmal etmeye başlarsınız.
sonuçta ne mi olur, o parasını kıyafetine, kuaförüne, 'sizin için' güzelliğine harcayan bakımlı, güzel kızın yanında aylardır aynı kıyafetleri giyen, bir türlü para ayırıp da alışveriş yapamayan, kendini çirkin, bakımsız hissetmeye başlamış biri olur çıkarsınız. o hatun "hesabı erkek öder" düşünsenine devam ede dursun, sizin aklınızda artık aşkınıza karışmış mali hesaplar dönmektedir. masumiyet biter, sevgi biter, ilişki biter.
uzun lafın kısası, hesabı devamlı erkeğe ödeten bir hatun evliliktir, yüzüktür falan beklemesin efendim. bu adam para biriktirecek, ev alıp dayayıp döşeyecek ki yarın bi'gün baban "kızımı nerde oturtacaksın" dediğinde "efenim kızınız yıllardır ev parasını yiyip bitirdiği için evi siz alırsınız diye düşünmüştük" demesin.
kadın ayakta durmakta ve iki eliyle birden lastiklerin birinden tutunmaktadır. bir ara gücünü iyice verir ve otobüsün de hareketiyle birlikte tuttuğu lastik elinde kalır. kadın yarı utangaç yarı muzip bir tavırla, "şoför bey, bunu nereye koyayım" der. şoförün cevabı ibretliktir;
odun bir kıza aşık olup onunla zaman geçirmeye başlayınca mısra mısra küfür yazacak erkektir. akla gelen, içeride hissedilen onca söze rağmen inatla yazmamaya başlar.
hiçbir alakaları olmamasına rağmen isimlerinden dolayı kardeşmiş gibi, ikisi bir serinin güller açan kitaplarıymış gibi veronica pompa istiyor kitabıyla birlikte çok yakında alacağım kitap.
şu sıralar yapılan %9,2'lik elektrik zammı, %18,72'lik doğalgaz zammı, üç haftada üç defa yapılan benzin zammı, motorin ve gaz yağı zamlarından sonra aklıma akın akın gelmeye başlayan fikirlerdir.
-başbakanın yüzüne para atmak, *
-hesap cüzdanını rulo yapıp başbakana takdim etmek,
-fatura makbuzunu gösterip, "parayı hesabına yatırdık başbakan" diye bağırmak.