adının çapraz yazılması kimin umrunda...
denize düşen yılana öykünür biraz da...
bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı...
çıt diyor kırılıyoruz,
öfke kadar saydamız o zamanlar
ve kırılgan
bıçak kadar!
kızım demeyi öğrettiğin için
o tanrısal kokun
ve gülüşündeki baban için
ki hala zillleri çalıp kaçmak istiyorduk
yarım yamalak aşk kırıntıları
tabakta bırakılmış,yazık atılacak bir sevda haritası,
hatta el değmemiş delilikler istiyorduk...
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
iş toplantılarında lolipop zamanlar
düşlüyorduk
ama sızı verdin işte...
bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
mayışmamıza bir limon yetecekti...
biz garsonu bekliyorduk,
sen çıkageldin...
tc vatandaşları olarak 84 yıllık mazimizde geçirdiğimiz günlerin tek vazgeçilmez sıfatıdır. Günlerimiz sıcak veya soğuk, dertli ya da sevinçli, sıkıcı yahut eğlenceli, öyle böyle geçip gitse de kesinliği tartışılmayan tek şey tüm bu günlerin aynı zamanda hassas olmasıdır! ilginç vesselam diyeceğim ama burası türkiye mottosu da tüm ilginçlikleri hükümden düşürüyor işte! neyse hassas konular bunlar en iyisi fazla yorum yapmamak!
son dönemde artık ciddi bir şekilde dikkatimi cezbetmeye başlamış oluşumdur. MALUM EFENiM HASSAS GÜNLER YAŞIYORUZ diye başlayan diyalogların vazgeçilmez başrol oyuncusu daima atatürk olmaktadır. işbu cümleyle konu yerli yersiz siyasete çekilmeye çalışılmakta, zaten cinnet yurdumuzun her boku bilen güzide vatandaşları da siyasi bir tartışma açılsa da desteksiz sallasam diye kıvrandıklarından anında konuya büyük bir şevkle dahil olmaktadırlar. Konu önce ak partinin aklığına getirilmekte ondan sonraysa karışık bir halde; şeriat, milliyetçilik, ordu, laiklik, herkesin dini mi kendine yoksa tuttuğu mu, ordu gerçekten de big brother mı, türban mı yoksa büstiyer mi nev'inden kavram ve sorunsallar peşinsıra saçılmaktadır ortaya.
Atatürk'se tüm bu kavram ve sorunsalların ötesinde ve yukarısında olarak hepsini içermektedir. Öyle ki, şeriat dendiğinde atatürk'ün şeriatı kaldırdığı, laiklik dendiğinde atatürk'ün onu getirdiği, ordu dendiğinde atatürk'ün mareşal olduğu, türban dendiğinde atatürk'ün karısının ve annesinin başörtüsü, din dendiğinde atatürk'ün aynı zamanda hafız(!) olduğu, modernlik dendiğinde atatürk'ün şapkası ve cumhuriyet balolarındaki performansı, milliyetçilik dendiğinde atatürk'ün ezanı türkçeleştirmesi, modernleşmeyi saçmalamak olarak ele almamak gerektiği denildiğinde gene atatürk'in ezanın türkçeleştirmesi(!)nden bahsedilmektetir.
Bunun doğal sonucu olarak da bir süre sonra atatürk'ü gerçekten seven, veya sevmek zorunda olduklarından ötürü severmiş gibi yapan, fakat olaylara bir nebze de olsa tarafsız bakabilen herkesin, ciddi surette atatürk diye kusmaları an meselesi haline gelmektedir.
Bu entry de görüldüğü üzere sadece bir durum tesbiti olup siyaseten öznel hiçbir yorumu bünyesinde ihtiva etmemektedir!
second lady(!)emine erdoğan'a, o malum yunan öpücüğünden sonra; cia'in destekleri ve ismi açıklanmayan ünlü bir modacının tasarımıyla hazırlanan 550ytl lik türbandır efenim kendileri. Birçok isviçreli bilim adamının ortaklaşa imzaladıkları beyannamede; türbanın içine yerleştirilmiş gizli ve açıklanması devlet sırrı olan bir mikroçip sayesinde herhangi biri onu öpmeye çalıştığı zaman otomatik olarak kapandığı ve ağzını yüzünü tamamen örttüğü belirtilmiştir! Ne diyelim hayırlısı olsun efenim! Allah şehvetli ortamlarda takmayı nasib etsin ki verilen paraya değsin bari!
ben antepliyim, şahinim ağam.
mavzer omzuma yük.
ben yumruklarımla dövüşeceğim.
yumruklarım memleket kadar büyük.
hey, hey!
yine de hey hey!
kaytan bıyıklarım, delişmen çağım
düşman kurşunlarına inat köprü başında
memleket türküleri çağıracağım.
bu dağlarda biz yaşarız,bu dağlar bizim dağımız.
namusumuz temiz, bayrağımız hür
analarımız, karımız, kızımız, kısrağımız
burada erkekçe dövüşür
bir bayrak dalgalanır antep kalesi üstünde
alı kanımdaki al, akı alnımdaki ak
bayraklar içinde en güzel bayrak
düşüncem senden yanadır
hep senden yanadır çektiğim kahır
bu senin ülkende, senin gölgende
düşmesin kara kalpaklar, kirlenmesin duvaklar
korkum yok ölümden kâfirden yana
alacaksa alsın beni şafaklar.
hey, hey!
yine de ey hey!
al bayraklar altında kara bir kartal gibi
yaşamak ne güzel şey.
bir sır var bu mavzerde, attığım gitmez boşa
çıkmış bir eski savaştan
türk ün bir karış toprak parçası için
destanlar yazacağız yeni baştan.
yıktım toprağın üstüne bir sarı kurşunla birini
çıktı karşıma biri,
çıktıkça çektim tetiği bismillâhlarla beraber
vurdum alnından kâfiri.
bu kaçıncı kurşundur, bu kaçıncı bismillâh
bu kaçıncı ölüdür?
bir türkü söylenir siperlerde her sabah
vurun antepliler namus günüdür!
ben antepliyim şahin’im ağam
mavzer omzuma yük
ben yumruklarımla dövüşeceğim
yumruklarım memleket kadar büyük
bu sefer olmuş ibrahim sadri diyebileceğimiz mısralar..
Her şey yarım
Dışarıda sensiz bir pazartesi
Yeniden başlamak lazım
Hatırlamamak galiba en iyisi
Sensiz yarım
Yaşanacak ne varsa
Bir yanım
Merhaba diyor yeni gelen sabaha
Zifir karanlıkta kalmış
Sensiz yarım
Şarkılar yarım
Susmuş radyolarda aşk
Çekip gidişin gibi
Kapkara büyüyor yokluğun cehennemi
Yanıyor tutuşmuş yarım
Resimler yarım
Gözlerin yok saçların yok
Elele gülmüşüz güllerin önünde
Ellerin yok
Ağlıyor gülen yarım...
... sözler yarım
Unutulmuş ne varsa sevdaya dair
En güzel yerinden susmuşsun aşkı
Seni seviyorum desen ne olur
Lal olmuş söyleyen yarım!
Kapılar yarım
Vurup gidişin arkana bakmaksızın
Bir sızı bırakmışsın
Acıyor her kapı çalınışta
Seni bekleyen yarım
Sensiz yarım
Yaşanacak ne varsa
Bir yarım
Merhaba diyor yeni gelen sabaha
Zifir karanlıkta kalmış
Sensiz yarım
Aşk yarım
Ben yarım
Her şey yarım
Dışarıda sensiz bir pazartesi
Yeniden başlamak lazım
Hatırlamamak galiba en iyisi..
biri siyaseti yurtdışında okulunda okumuş ve tam bir siyasi terbiye almış, diğeriyse gençlik kollarında, sokaklarda öğrenmiş, streetball felsefesini benimsemiş.
biri son derece siyasi(buna oportunist de diyebilirsiniz) ve makyavelist diğeriyse yetiştiği çevre nedeniyle son derece gündelik ve patavatsız.
biri siyasetbilimi sayesinde efendiliği, mülayimliği ile prim yapmaya çalışırken öbürü 'halktan biriyim işte' 'bende sizin gibiyim' diyerek tribünlere oynama derdinde.
biri isterse yıllar boyu sessiz ve derinden gidebilecek yeteneğe sahipken, diğeri aklının yetmediği yerde direkt kavgaya tutuşacak kadar agresif.
biri bu eğitimi ve siyasi zekası sayesinde cumhurbaşkanlığı koltuğuna herkesten daha yakınken, diğeri gene kendi karakteri nedeniyle o koltuğa hiçbir zaman oturamayacak kadar uzak.
ve en önemlisi;
biri dini gerçekten de tek amaç olarak istiyor diğerininse tek amacı iktidar olmak, topluma yeni bir idol olabilmek, din onun için olmasa da olur ama olsa daha iyi olurdan ibaret.
o kadar anlattık başlıkta hala inatla kimi kesimlerce çarptırılmaya çalışılan hede!
değiştirmek değiştirmemek vs.. bunlar değil problem! o dinibütün kafalar bu kadar açık ve kolay bir duruma neden basmıyor anlamak namümkün; illa vahiy mi gelmesi gerek size gök-tengriden!
sorun müslümanlık, hristyanlık vs değil o ibarenin yani genel anlamda din kavramının orada olmaması gerektiğidir!
1928 anayasasında belirtilen saçmalıkların belki de en belirginidir.
Herkese eşit mesafede durması gereken, sosyal hukuk devleti iddaasındaki bir devletin düştüğü derin çelişkilerden bir başkasıdır.
tüzel kişilik ve gerçek kişilik arasındaki ayrımdan bihaber olmak veya işine gelmediği için görmezden gelmektir.
dinin imanla, inançla ilgili tamamıyla subjektif ve duygusal bir kavram olduğunu ve bu niteliklerin de sadece insanlarda bulunacağını gözardı etmektir.
insanlardan mütevellit bir yapıyı insan zannetmektir ki budalalık olduğu detaylandırmaya gerek bırakmayacak kadar açıktır.
edit:bu mesaj gelen düzeltmeler dahilinde düzeltilmiştir. tüm uyarılara teşekkür ederim.
recep takip aydoğan tarafından, mustafa kemal'in (bkz: ne mutlu türküm diyene) sözüne karşılık olarak söylenmiş özlü sözü. Tabi kendisine sorarsak herhangi bir karşılık yoktur, onun yeri ayrı bunun ki ayrıdır!
Yok yok din ve milliyet kardeş gibidir hatta onun gözünde!
işbu sebeple dinini yahudilere, milliyetini de kürtlere peşkeş çekmiştir velhasıl gökten üç elma düşmüş amerikanın izniyle üçünü de g.ötüne sokmuştur! o içine aladursun aç kalan gene bizimkiler olmuştur!