hagi ile alex'i karşılaştırabilmiş yazar! hatta ondan da öte istatistiğe sığınarak alex'i daha büyük ilan etmiş! neremle güleceğimi bilemedim inanın! allah böylesi fanatiklerin cehaletinden korusun!
keşke niki gibi sempatik fikirler barındırsa bünyesinde!
Şöyle ki, asıl pkk yandaşları bu üçlünün tam karşı görüşünde olan zihniyet iken, pkk'nın yaptığı bu yandaşlarının üzerini örtüp yerlerine toplum tarafından düşmanca duygular beslenmesini istedikleri kişileri koymalarıdır.
günümüzde bu üzeri örtülenler iktidar partisi önde gidenleri ile bağlı bulundukları cemaatlerdir. konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için (bkz: garibüzzaman said-i kürdi)
içki içmek Kur'an ehlinin çoğunluğuna göre haram, az bir kısmına göre ise mekruhtur. Lakin haram da olsa, mekruh da olsa tamamına göre şüphesiz biçimde ortak oluşan payda hoş bir eylem olmamasıdır. Ramazan'da içmek diğerlerinde içmekten daha günahlı da değildir, ramazan'da içmediği için hiç kimse bundan dolayı ayın hürmetine ekstra bir sevap da kazanmaz.
herkes nefsinin emrettiğini yaparmış. Kimisi oruç tutmayanı döver, kimisi benden uzak dur lütfen diye rica eder, kimisi de kendi nefsini kuvvetlendirmek için karşısında yemeye, içmeye teşvik eder,
Aynen namaz kılana benzer bu insanlarda, kimi namazını kılar, kimi ikame eder kimiyse daimi namaz halindedir.
hiç değilse bir saat olsun ibadet etmek kuşkusuz yapılacak en güzel eylemdir.
Her ramazan ayı boyunca 1 saat Kur'an okusak -yalnız okumuş olmak için değil, anlamak ve neden sonuç ilkelerini kurabilmek için sindire sindire ve kaynaklara başvurarak okusak- bir ay sonunda anlamış olarak bitirmenin de keyfini sürmek düşer bizlere.
Arapça bilenlerimizin arapça bilmeyenlerinse kesinlikle arapçasını değil mealini okumaları şiddetli tavsiyemdir. Meal olaraksa elmalılı hamdi yazır'ın esereni tavsiye ederim.
Ramazan-ı şerif cümlemize mübarek ve hayırlara vesile olsun.
eğer Gecenin Sonuna Yolculuk ederseniz; ilk olarak, aynı yerde kaldıkça nesnelerin ve insanların yozlaşıp çürüdüğüne ve de leş gibi kokmaya başlardıklarına tanıklık edersiniz!
* Ulaşım için gitmeden evvel mutlaka internettinden bilgi alın
* Kesinlikle yalnız gitmeyin, mümkünse 4 kafadar arkadaşla en yüksek verimi sağlarsınız, 2. ihtimalle de sevgilinizle gidebilirsiniz.
* Beklentilerinizi öyle çok yüksek tutmayın gene de emin olun ki nekka ekmek okka köfte kuralı tavan yapmıştır burada.
* Kesinlikle pazarlık yapın, muhakkak sonuç alırsınız,gitmeden 3,5 pansiyon adı öğrenerek gidin ve yolda sizi çevireceklere önce fiyatı sorup ama şurayla şu
kadara anlaşmıştık ayağı yapın.
* Yanınıza minik alkol şişeleri alıp Tanz'a falan giderken müsait bir yerinize saklamanız büyük avantaj saklayacaktır. (12'den evvel girin ki beleşe gelsin
ve tabii ki mümkün mertebe açık renk şeyler giyin oraya giderken! Siyah ağır abiler maalesef gözlerin algı skalasında yer bulamıyorlar aklınızda olsun)
* Eğer aseksüel veya moron değilseniz ve takribi 1 haftalık süreçte hiç hatun kaldıramamışsanız büyük ihtimalle ömrünüz boyunca asla kaldıramazsınız.
Bundan adınız gibi emin olun.
* Yerli hatunlar kendilerini muhakkak belli ederler onlara asla ve kat'a bulaşmayın. (Size yüz değil onbin verse dahi bu tavsiye geçerlidir.) Yerli erkeklere
de bulaşmayın bu arada, turiste saygı kavramı burada henüz pek bilinmemektedir. Kavgaya müsait bünyelerin cirit attığı bir mekandır nitekim.
* Her türlü cansız delikten tuzlu su akmaktadır, diş fırçalamak, kafa yıkamak vs... için yanınızda muhakkak içme suyu bulundurun.
* içecekseniz şarap için. en ucuz ve lezzetli içkisi şaraptır onun yanında da dia'dan eski kaşar alın ve onunla kombolayın.
* Dönüş gününden 1,2 gün evvel muhakkak biletinizi ayırtın. (tatil esnasında miss elizabet'in yarenlik ettiği yeteneksiz bünyeler için `köprü evveli son
çıkışınmavi marmara` adlı teneke yığınında gizlendiğini unutmayın. Artık bulup çıkartmak size düşmüş!)
* tüketebildiğiniz kadar şarap tüketin.
* sarabilecek herşeyi sarın.
* bulabildiğiniz her mala vurun, vuramadıklarınıza badana boya çekin, onu da yapamazsanız en azından bir müddet gözden kaybolun ve dönünce sanki 10 posta
gitmiş bir kazanova triplerine yatın.
* fantazi babındaysa, sırtınıza bir hatunu alıp devegüreşi yapın! Sonra oyun sahasından biraz uzaklaşın ve bilerek düşün hemen ardından slibinizde (evet
yanlış duymadınız kesinlikle slip) sakladığınız anestezik materyali hatuna koklatıp denizaltında tecavüz edin! (bunu her nefs mutlaka tatmalı!)
* bitabii kumar oynayın, yapabiliyorsanız hile yapın yapamıyorsanız size yapılmaması için dikkatinizi 4 toplayın. (bu esnada içkiden uzak durun)
* son olarak da pansiyona peşinat olarak verebileceğiniz en düşük miktarı verin sonra da kaçıp gidin!
* velhasıl girebileceğiniz her türlü günaha girin! unutmayın ki önümüz ramazan 1 ay oruç tutarsak Allah tüm günahları affediyormuş!
Evet bir şirin mi şirin tatil beldemizin daha acısıyla tatlısıyla sonuna geldik sevgili okurlar, özetle keyfini çıkarın tatilinizin! bir başka yazımızda bir başka tatil beldesiyle görüşmek üzere, esen kalın...
varoş mu değil mi bilmem ama diğer sözlüklere oranla çok daha tutucu ve dindar(takriri değil yalnız, taklidi dindar) bir sözlük olduğunu ve nesil yükseldikçe bunun arttığını görmemek imkansız. Tutuculuğun ve bu türden dindarlığın olduğu bir yerdeyse eksik olan çoğunlukla bilgi, ayyuka çıkansa cehalettir ki, işte bu en büyük problemi teşkil ediyor.
Yoksa varoşsa bize ne, sosyete ise bize ne! Geliri kendine, görgüsü kendine. Fakat burası ortak paylaşım portalı oldundan cehaletinden bize ne dememiz namümkün. Tavsiyem 3. 5. ağızlardan, analarından, dedelerinden vs.. duyduklarını bırakıp birazcık kendileri araştırsınlar. Din, felsefe, sosyoloji, siyaset vs.. bunlar hakkında yazılmış entryler ya bkz. ya 3,5 satır post kasmak için kaleme alındığı aşikar girdiler. Velhasıl zaten burada yazar olmak için hiç bir çaba sarfetmek de gerekmiyor! Haliyle ipini koparan geliyor, kusuyor içini, anlayamadığı, karışık gelen konulara basıyor eksilerini sonra da offline oluyor!
denildiği üzere mankendir. Mankenliğin görev tanımı içinde de cumburbaşkanını tanımak, evrensel dinamikleri keşfetmek, siyasal bir duruşa sahip olmak, genel kültüre merak duymak vs... yoktur.
Neyi tanıtıyor veya temsil ediyorsa onu güzel yapması kafidir bir mankenin, gerisi de kimseyi bağlamaz.
Keşke tüm siyasiler de mankenler gibi temsil ettkleri şeyi taşıyabilselerdi hatta! emin olun çok daha yaşanası bir coğrafyamız olurdu!
türkçe'den size zahmet arapça ve farsça kökenli kelimeleri çıkarırsanız siz de kolayca hangi dilin daha 'x' olduğuna kanaat getirebilirdiniz.
şimdi bu yukarıdaki cümleden misal: zahmet-arap-fars-kelime-kanaat ve bitabii son cümlemden de cümleyi ve misal'i ve bir de bunu dedikten sonra kullandığım bitabii ve son olarakta en son dediğim cümle kelimesini (ve bu demin ki kelimeyi de) çıkartalım ve bir sonuca varalım dilerseniz hep beraber!
unutmayalım ki lüzumsuz yere fanatiklik yapmak hiç tasvip edilesi bir tutum değildir. (buradan çıkarmanız gereken kelimeler de ev ödeviniz olsun!)
günümüzde artık maalesef bu standart haline geldiğinden, cennete gidebilmek için daha fazlasını gerektiren müslüman türüdür. Misal overclock (hızaşırtma) yeteneği ne kadardır? hemen herkes cumayı, bayramı kılabilir, eğer kendisi 5 vakit kılabiliyorsa bir de üzerine şükür, hacet vs.. türü extra bundlelar da yapabiliyorsa bu işte onu bu ahiret yarışında öne çıkarır. Sonra bununla da bitmez bitabii, önbellek miktarı da önemlidir, özellikle çoklu uygulamalarda (oruçluyken namaza durmak gibi) bu onu bir adım daha öne çıkartır. Bunların yanında, fiyat-performans eğrisinin de önemini unutmamak gerekir bitabii. Neticede aynı sevapları işleyenlerin bu defa da günah durumları gözönüne alınacaktır. Son olarak da güç tüketimi devreye girer; 30una kadar böyle bir yaşam sürüp de bu perhizden yorulup kendini dünyevi işlere adamaları onların bu ahiret yarışında tavşanla kamlubağadaki kaybedene dahi götürebilir...
sağın doğasında varolan şey zaten bu olduğundan hiç şaşırılmaması gereken durumdur. Olay Türkiye'ye değil dünyaya özgüdür. Bu sebeple yöreselleştirmek gereksizdir. Sağ görüş kendisine çıkış itibariyle araç olarak 2 önemli kavramı seçmiş ve bu kavramlara dayanarak varlığını büyütmüş ve geliştirmiştir. Bu kavramlar din ve devlet olgularıdır. Ve gün gibi aşikardır ki, dinin veya devletin toplumlara uzun vadeli mutluluk getirdiği tek bir evreye rastlamak imkansızdır. Bunun sebebi, subjektif ve göreceli değerleri çıkış noktası olarak almalarında yatar. işte bu yüzden bu kavramlardan doğan mutluluk her daim sınırlı bir kitleye ve sınırlı bir zamana aitttir. Asrı Saadetin sadece 60 yıl sürmesi veya Türkiye'nin kuruluşundan itibaren sadece 20 yıllık bir gelişme devresi geçirip sonra gerilemeye başlaması bu gerçeğin yansımalarıdır. Sağ görüş yapısı itibariyle her daim bireyci olduğundan bunda şaşırılacak bir nokta olmamakla beraber, din ve devlet gibi daima toplumsal refahı teorik hedef olarak belirlemiş iki kurumun da, sağ görüş yelpazesinde ele alınması, asıl şaşırılması gerekli mevzuudur. Bu çelişki tarihte varolan en büyük çelişkidir. Çünkü insan doğası itibarıyla bireyci, eğitimi oranında toplumcudur. Yani Kur'an diliyle: suphesiz ki biz seni en ustun hamurdan yarattik ve asagilarin en asagisina firlattik durumu hasıldır. Buradan çıkışla bunu basitleştirmek pahasına siyasete uyarlarsak, her insanın yapısı itibarıyla potansiyel bir solcu olabileceğini fakat varolanların ekserisinin sağcı olduğunu görürüz.
Sol ise yapısı itibariyle devlet ve dinin koruyuculuğunu ve kollayıcılığını yapması gerekirken, bu kavramlara düşman kesilerek tarihi ve dönülemez hatasını yapmıştır. Bu makrosal olarak böyle olduğu gibi, mikrosal babda da -örneğin Türkiye'de- asla gelişememiş ve gelişemeyecek olan solun temel kavramsal hatası olmuştur. Lakin burada suçu solculuğa atmak da olaya sadece at gözlüğüyle bakmanın sonucudur. Dinin ve devletin üzerinden her daim prim yaparak, toplumsal kitleleri sömürüyle zenginleşen azınlık kitleleridir burada suçlular. işte bu azınlık sayesinde din ve devlet olguları da sağ görüşe mal edilmiş ve yüzyıllar sonra ortaya bir muhalefet olarak çıkan sol görüş de çözümü ilk olarak yollarını devlet ve din ile ayırmakta bulmuştur. Örneğin Türkiye'de CHP'nin türban yasağının en büyük savunuculuğunu yapması son 10 yılda içine düştüğü en büyük hatadır. işte bu sayede sol geleneksel tutumunu sürdürmekte ve doğal olarak da devamlı bir biçimde kaybedeni oynamaya devam etmektedir. Gene aynı örnekten gidersek, türbanı serbest bırakan parti CHP olsaydı, hem Türkiye'nin yolunu açacak hem sağ partilerin böylesi konuları devamlı gündemde tutarak ekonomik ve diğer tüm toplumsal olaylarda çoğunluk olan kitleleri sömürmesini engelleyecek hem de TÜrkiye'de 'şeriat korkusunu' bir daha gelmemek üzere rafa kaldıracaktı. Lakin gene beklediğim tutumu sergiledi ve kaybedeni oynamaya devam etti.
Bunun sebebi ne CHP'nin ne de başka bir sol görüşlü partinin ülkemizde aslında solu özümseyememiş olmasında yatmaktadır. CHP'de en az AKP veya DP veya AP kadar sağcı bir partidir. Hatta kısmi olarak onlardan dahi saha sağ yelpazede olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla. Solun refahı ancak ve sadece doğru enstrümanları doğru biçimde kullanmaktan geçmektedir. Doğru enstrümanlarsa din ve devlet olgularıdır. Bu olguları arkasına almadan tarih üzerinde toplumlara hakim olan tek bir iktidar görülmemiştir görülemez de. SSCB'de, Çin'de, iran'da ve tüm yönetimler de buna dahildir. SSCB dini silmeye çalışmış fakat bunu yapabilmek için devleti güçlendirmeyi seçmiştir. Çin veya kÜBA'da hakeza bu yolu seçmişlerdir. Çünkü tüm büyük beyinler gibi, Lenin veya Atatürk'de bu durumun farkında olmuşlardır daima. Din ve devlet olgularından en az birine yaslanmadan başarıya ulaşman imkansızdır. işbu sebeple, SSCB'de asla sosyalizm oluşmamış varolan sadece devlet kapitalizminden ibaret kalmıştır. Bu yüzden de 100 yılı bile bulamadan dağılmıştır.
Dünyanın toplumsal bir refaha erişmesi için gerekli olan tek şey, bu kavramları sağın elinden almaktan ve düzgün biçimde kullanmaktan geçer.Bunun neticesinde diyalektik olarak sağ -zaten kavramsal özü itibarıyla kendisine ait olmayan bu 2 kaleyi- kaptırırsa çok geçmeden silinir gider. Sağın gitmesiyle beraber polarizasyon gereği solun da anlamı kalmaz ve o da yiter. Geriyeyse sadece sağ ve soldan arınmış refahlı bir düzen kalır. Burada kilit nokta bu iki kalenin insani değerler temel alınarak kullanılmasında yatar ki, işte bu ise teorik olarak mümkün olsa da pratik anlamda imkansızdır. Çünkü insan denildiği gibi suphesiz en ustun hamurdan yaratılmış fakat asagilarin en asagisina firlatılmıştır. insanın aşağıların en aşağısına fırlatılmasın sebebiyse toplumsallıktır. Toplum oluştuğu andan itibaren çıkar kavgası da oluşmuş ve daimi olarak artarak güçlenmiştir. Toplumsal anlamda kurtuluş işbu sebeple imkansızdır. Toplum Hobbes'un dediği gibi kendisinin kurdudur çünkü. Varlığının ana teması tezahürü ve dahi sonucu kargaşa ve sömürüdür. Bu nedenle de kurtuluş ancak bireyle -daha doğrusu bireysel meyanda- gelecektir. ANCAK BiREYSEL BiR KURTULUŞTAN SÖZ ETMEK MÜMKÜNDÜR. Her türden din de zaten bu sebeple daima bireysel bir kurtuluştan bahseder. Herkes kendinden mesul olacaktır kuralının altında yatan gerçek de budur işte.
işte tüm bu sebeplerden ötürü, asla ve kat'a pratik anlamda toplumsal bir kurtuluş ve refah kıyamete kadar mümkün olmayacaktır. Daima iyilik ve kötülük yani salt birey ve toplumsal birey birbirleriyle dövüşecek ve bu enstrümanları çıkarlarına en uygun olarak kullanabilen kitleler kazanıp diğerleri kaybedeceklerdir. Bunun sol ile ya da sağ ile de ilgisi yoktur. Aslolan sadece kur'an da yer alan bu evrensel ve en önemli gerçektir.
aşk hemen hemen daima erken boşalmaktır! zira aşıkken her boşalma erken boşalmadır!
eğer 20 veya 30lu yaşlarda ve bekarsanız ne kadar güzel olursa olsun geriye kalan herşey teferruattır! tüm bu teferruatlara anlam kazandıransa karşıyla bir olmaktır. Bunu yaşamayanlar bilemez maalesef, böylesi romantik başlıklar da işbu sebeple ne kadar iyiniyetle düşünülmüş de olsalar yalnızca laf-ı güzaftır.
bu durumu dahi kimileri aleviliğe sünniliğe çekmiştir ya, daha diyecek bir şey yoktur zaten! Hacı bektaş-ı Veli'yi dahi küçümseyen, kendi basit düz mantıklarına alet eden bu aşağılık subjektif zihniyetlerin bilaistisna allah cezasını versindir.
hamiş: unutmadan, mevlana Türk olduğunu asla kabul etmemiş ve bu yüzden tüm eserlerini farsça yazmıştır. Mevlana'yı da ülkücüler aşağılasın o zaman haydi! Aydınlarımız için de Yunus'un ümmi olduğu söylentisi çıkarılmıştır! Gerçi onun ümmiliği de peygamdber efendimizin ümmiliği ile aynı! Ama farketmez sizler de kelimeleri daima ilk anlamlarıyla alın ve Yunus'u aşağılayın!
Sayın cumhurbaşkanı oraya yakışıyor mu bilemem ama kesin olan birşey varsa bu dine asla yakışmadığıdır.
efendim sonunda halk kahramanı recep ivedik'le ben de tanıştım. Ama o da ne! Diğer tüm kültürel seviyesi stratosfer dolaylarında gezinen, aydın ve aristokrat halkımız gibi ben de tiksindim! Aman efendim, o ne magandalıktır, kroluktur, avamlıktır, cehalettir, ameleliktir, iğrençliktir, pisliktir ve dahi bilimum bu nev'i sıfatlardır. Zaten zorla götürülmüştüm ben de birçoğumuz gibi, o gün to do listimde Çırağan'daki brunch ertesi önce Saraylı Balerinlere gitmek onun ertesinde de Walter Schelsin, Life Before Death (Ölümden Önce Yaşam) sergisini gözlemlemek vardı. Velhasıl yolda arabam arızalanınca bir kenar mahallede durmak zorunda kaldık, o esnada da zamanımı değerlendirmek için bakınırken bu filme rastladım az ilerde bir meydanımsıda. Dedim demek kısmet bunaymış ben de ve girdim.
Şimdi efenim filme ait bir izlenimim yok. O kadar benim hayatıma uzak ki yani bir ilinti kuramadım. Kurmayı denedim ama inanın ki, empatik olayım dedim ama nafile. Efendim ben bir kere uluorta osurmam. osuracaksam ya ortamdan uzaklaşırım ya da şarkı söylemek ya da öksürmek gelir içimden tam osurma esnasında. Aslında hiç osurmam ben ama tabii buna inanmanız güç. Espri efendim espri, inanmayın sakın! Ben de pırt yaparım arasıra! Efendime söyleyeyim ama gerçekten ben yerlere tükürmem, balgam ne demektir haşa bilmem hatta fonetik yapısından bile iğrenirim bu tür kelimelerin! Iy ne o öyle efendim, yok balgammış yok osurukmuş, iğrenç şeyler bunlar. O kadar aydındır yani bünyem. Bu arada ne kamyoncu muhabbetlerine, ne ortalıkta osuran birisine ne de şiveli ve argo konuşan insanlara asla gülmemişimdir. Hani Saint Benoit(benoit diye okumayın efendim bu kelimeyi yoksa bakın buna gülerim işte!) çıkışlı olduğumdan bizim okulda bu tür şeyler bilinmezdi pek! Ben aslında gülmem efendim, gülecek kadar mutlu bir ülkemiz olmadığından ziyadesiyle eleştiririm. politik ortamlarda bulunmak, sanatsal aktivitelerde yer almak daha ciddi bir kişilik içinde olmamı gerektiriyor ne de olsa!
Efendim film esnasında zaman geçmek bilmediğinden bendeniz de acizane zat-i alimi bu fırsattan istifade sosyolojik çıkarımlara adadım. Açıkçası ilk olarak zamanın neden geçmediğini düşündüm. Fakat o da ne? Quantum ile açıklayamadığım bu durum önce beni bu ülkenin gidişatına dair büyük endişelere garketti! Fakat ardından sebebini buldum ne mutlu ki. Şimdi dilerseniz ilk olarak bunu paylaşayım sizlerle: Efendim film esnasında zamanın geçmemesinin ana nedeni, filmde sanatsal bir yön bulunmayışı. Ben hani biraz sürrealist eksende işlenmiş, misal göreceliliği konu alan ve derin bir agnostik bilinçaltı barındıran konuları yeğlerdim! Hem ne metafictiona ne de flashbacklere de başvurulmamış. Maalesef bunlardan da öte Recep ivedik nedense sabit bir karaktere sahip. Ne çoklu kişilik(kişilik bölünmesi) ne şizofreni ne obsesyonal semptomlar hiçbirisi yok! Ki hepsini geçtim sadece bir tane Recep ivedik var, gözlerim bir adaptation hadi o da olmadı en azından bir dr. jekly aradı doğrusu. Fakat nafile efendim nerede! işte efenim bu filmin en büyük eksisi. Bunun haricinde, kulaklarıma da hitap etmedi maalesef, hani biraz daha düşünülebilirdi müzikler üzerinde. Misal bir sample kullanımı olmaması, üflemeli çalgıların eksikliği... bunlar üzdü gerçekten beni. Filmin süresi de maalesef çok uzun geldi bana, 100 dakika çok fazla efendim, 25 dakika yeterdi bilemediniz yarım saat. Laf aramızda kısa metrajlı filmler daima kişisel tercihimdir benim. Karpuz kapuğundan gemiler geldi bakın şimdi aklıma, şimdi de Kandiya Güneşini iple çekmekteyim...
Filmin haricinde açıkçası salondaki ambiansta benim algı skalamda olumsuz derecelenen faktörlerden birisi oldu. Bu arada ilginç bir detay, salonda birçok başlarını kapatmış hanımla karşılaştım. Sanırım yeni moda olsa gerek, daha evvel televizyonlarda falan görürdüm bu tür şeyleri ama sanki biçimi böyle değildi, hani biraz daha nasıl diyeyim tarz sahibi geldi bana bu moda. Aman efendim neticede çok da önemli değil, moda değil mi hem, gelecek sene de mini etek bakarsınız yeniden moda olur ona dönerler bu sefer de değil mi ama? Bunun haricinde, salonda çok kesif bir koku vardı. Sanırım ayak kokuyordu ya da ter ya da her ikisi birden. insanlar da hiç çevrelerine aldırmadan yüksek sesle gülüyorlar ve dahi birbirlerini de kendi güldükleri yerde arkadaşlarının da gülmesi için dürtüyorlardı! Bu nasıl bir avamlık, görgüsüzlüktür anlamadım doğrusu. Hiç topluluk içinde böyle yüksek desibel yaratacak şekilde gülünür mü efendim? Gülünecek bir şey olsa gam yemem ama bu komedi değil, pisliğin, basitliğin önden gideni! Üstelik ne acıdır ki ses kirliliği kavramından da bihaber bu güruh! Birbirlerini dürtmelerini de bilmeden de olsa kolektif bilinçaltı oluşturma çabalarının bir tezahürü olarak addedebiliriz sanırım.
Evet neticede toparlamak gerekirse, filme 10 üzerinden hiçbir şey vermiyorum üstad-ı azamlar! Kesinlikle tavsiye ve tasvip de etmiyorum hiçbirinize. Eğer ki hayatınızdaki bu koşuşturma içinde takribi 100 dakikalık bir molaya ihtiyaç duyarsanız beni arayın bir yerde buluşalım ve sohbet edelim sizlerle uzun uzun. Unutmayın ki sizlerin derdinden çok iyi anlayan ve size çare olmak için durmaksızın okuyan, araştıran, gözlemleyen, hem düşünen hem de düşündüklerini sizlere de sunabilmek için oradan buraya taşınan bir kardeşiniz yazdı bu satırları.
ne ahmedinejad ne bush ne de şu bu! bunların hiçbiri benim umurumda bile olmayan sahtekarlar. beni üzen, bu adamı savunan bir kitle ile aynı topraklarda yaşamak! Emparyalizme karşıymış! Yok ya! iran'a gittiniz mi? gördünüz mü iran halkının durumunu? Bilmeden sallmaya bayılırız ama toplum olarak! Bizim yanlı basınımızın arasıra özellikle gösterdiği türban yanlısı, ahmedinejad yanlısı nümayişlere kanmayın sakın! iran halkının üzerindeki baskı dünya üzerinde hiçbir toplumda yok şu anda! (buna arabistan'da dahil üstelik) iran'daki gibi kadınlar mı istiyorsunuz yoksa iran kadınları gibi olmak mı istiyorsunuz? Burada youtube kapanınca isyan ediyorsunuz ama ahmedinejadı da savunuyorsunuz! Burada mini etekleri kadınları gizli gizli kesiyor, bilgisayarlarınız da xxx dosyalarını özenle hazırlıyor ama iran'ı savunuyorsunuz! burada türbanın altına parmakarası terlikler giyip, gözünüzü, kaşınızı boyuyor ama iran'daki kara çarşaflı kadınlara iç geçiriyorsunuz! iran'da sıkıyorsa gidin de bir porno dergi almaya kalkın siz erkek yazarlar ya da yüksek topuklu ayakkabı giyin siz hanımlar! Hı bu arada iran vatandaşı olmanız da gerekmez, iran'da bulunmanız kafi! Görün bakalım o uzaktan sesi hoş gelen ahmedinejad psikopati yakından da o kadar senfonik miymiş?
iran ABD'ye karşı ama değil mi? iran halkı karşı evet, aynen bizim halkımız gibi! Ahmedinejad'da karşı! Ama sebebi farklı! Çünkü olası bir savaşta o ölmeyecek! Onun öl emrini verdiği milyonlarca insana olacak sadece olan! Ahmedinejad karşı evet! Çünkü kurduğu bu baskı sistemi onu gerektiriyor ve bunu yapabilmesine olanak sağlıyor! Eğer ki iran'da bu baskı olmasa siz zannediyor musunuz ki ABD'ye karşı durabilsin? Hem öyle hem de böyle olmuyor işte maalesef! Birinden birini seçmek zorunda insan! Hem ahmedinejad'ı sevip hem baskıya gelememek biraz fazla hayalperestlikten doğuyor!
Sizler Ahmedinejad'ı takdir ediyorsunuz! Kiminiz dindar yönünü seviyor, kiminiz antiemparyalist yönünü kiminiz de 2sini birden! Ama kendi ülkenizde bir türban serbest bırakılmıyor ya da türban serbestiyeti engelleniyor diye kıyametler koparıyorsunuz! Ama daha şu kadarcık baskıdan tiksiniyor, dayanamıyor, gösteriler düzenliyorken; ahmedinejad'ı takdir ediyorsunuz!
Sizler Ahmedinejad iyi de keşke trafik olmasaydı bile diyorsunuz! Bunu diyenler hepiniz üstelik! Sol, sağ, dinci, minci farketmiyor! Hepinizin ortak paydası bu! Bakın iran'da olmuyormuş böyle şeyler! Gidin iran'da yürüyün bakalım o haldesizler de! o nefret ettiğiniz türk polisinin bile elini bırakıp ayağına kapanırsınız ne kadar kıymet bilmez mişiz diye! gidin iran'da grev yapın sıkıyorsa! iran'da ahmedinejad'a küfredin! homoseksüel dürtülerinizi ufacık da olsa dışavurun, sokakta çorapsız olduğunuz görünsün, saçınız açılsın ya da!
Aklını psikopatlıklarla bozmuş, bush ile beraber dünyanın en despot, baskıcı, akli dengesi kesinlikle bozuk 2 liderinden birisi olan Ahmedinejad manyağını böyle kuru kuru sevmekle,tekbir çekmekle olmaz! Gidin iran'a o halde! Gidin de görün...
Kendisini gerçek hayatta da tanıma mutluluğuna erişmiş birisi olarak gururla diyebilirim ki, tertemiz yüzlü, güzel sözlü, hiç hilafsız ve ironisiz bir şekilde gerçekten de en güzel duyguların adamı. Adam gibi adam, olması gerektiği gibi insan. Kin tutmayan, duygusal, naif, samimi, bonkör ve daima öğrenmeye aç kişilik. Ölümüne sevdiğim ve ölümüne en çok ağladığım insan... Serdar Ortaç gibi asker kaçağı, ciğeri tek para etmez abuk subuk insanların her zaman yaptıkları fırsatçılık ve hamasetlerinin kurbanı... Türkiye'nin yetiştirdiği gene hilafsız en büyük müzisyenlerden bir tanesi. Onun ölümü ülkeden sürülmesiyle olmuştu zaten, nefes almayı bırakması sadece teferruattan ibaret kaldı...
Evet aradan 10 sene geçti artık, Ahmet Kaya yok, protest müzik yok, içimize işleyecek, bizi komaya sokan şarkıları üretecek kimseler yok... Sadece Ahmet kAYA'mı? Cem Karacalar'da yok, 'ibne' Zeki Mürenler'de yok! Artık ne Sezen Aksular'da eski Sezen, Ne de Orhan Gencebaylar eski Orhan...
Ama hala Serdar ortaç gibi, ibrahim Tatlıses gibi mesnetsiz, riyakar, iğrenç kişilikler, kargaşalarda kendilerine yol açmak için her türlü pisliği araç edinen bu mahluklar var! Üstelik artarak yer buluyorlar kendilerine bu topraklarda...
Ama hala ortalık memleket, din gibi konuların üzerinden siyaset yapan, kendi ceplerini doldurmaktan ve vatanı peşkeş çekmekten başka gayesi olmayan itlerin çiftliği...
Ama hala bu şereften muaf azınlık topluluk tüm gözüdönmüşlükleriyle, hırslarıyla, doğuştan saf ve masum, kasti olarak da cahil bırakılmış halkımızı, yani bizi, hepimizi, kandırıyorlar! Aldatıyorlar! Aşağılıyorlar! Sömürüyorlar! Eziyorlar! Sonra bizden aldıkları vergilerle, haraçlarla gene bizlere hediyeler veriyorlar! O kadar aşağılıklar ki üstelik, bize ekmek, kömür, bulgur vererek yapıyorlar bunu! Ve bununla övünüyorlar bir de utanmadan!
Ama hala insanlığın yüz karası bu kitle, yani tüm kurum ve kuruluşlarıyla gizli veya açık devlet ömründe kitap yüzü görememiş, günde 16 saat asgari ücrete çalıştırılan insanların içinde bu durumdan bıkanları buluyor özenle! Sonra dayıyor hezeyanlarını biteviye bunlara! Ahmet Kaya düşmandır diye inandırıyor! Size inanmayanı öldürün diyor! Bu Ateisttir, bu yobazdır, bu komünisttir, bu mustafa kemal'i put yapmıştır bu mustafa kemal'e küfretmiştir diye vurdurtuyor birbirlerine bu fraksiyonları farklı fakat açlıkları aynı insanları!
Ama hala insanlıktan pay almamış bu güruh, okutmuyor, öğretmiyor, itinayla cahil bırakmaya devam ediyor! Doğuya okul yapacağına gidip yahudiye satıyor! bizlere balık tutmayı öğreteceklerine, bizden aldıkları balıkları sanki lütufmuş gibi bize hediye ediyor! Çünkü öğrenmemizi istemiyor Nazım Hikmet'in de Necip Fazıl'ın da bu coğrafyanın en güzide iki şairi olduğunu!
Ama hala kendi pislikleri içinde boğulası bu azınlık, deli dumrulculuk yapmaya devam ediyor! Tutuyor köprünün ortasını, kendi vatanımda, asyadan avrupa'ya(!) geçmem için bana haraç kesiyor! ilacımdan vergi alıyor! Sigortam yoksa beni ölüme terk ediyor! asgari ücreti 500 ekmeğe eşitliyor! işine gelmeyen defolsun gitsin diyor! Defolup gitmiyorsa sesini kessin diyor! Sesini kesmiyorsa copla diyor! O da yetmezse biber gazı sık diyor! o da yetmezse al gözaltına s.k anasını diyor! Fişle diyor! DEVLET DAiRELERiNE ALMA DiYOR! gazeteleri susturuyor! interneti sansürlüyor! insanları birbirine düşürüyor! Devlet yapıyor bunu! Hem gizli hem de açık olanı yapıyor! iktidar ve muhalefet yapıyor! Para kimdeyse düdük onda diyenler yapıyor! TÜSiAD, MÜSiAD, ISO,ATO hepsi birden yapıyor! Hepsi de aynı oranda yapıyorlar üstelik! Sonra çıkarları çatışınca da bu sefer birbirlerinin üzerlerine saldırıyorlar! sonra da utanmadan demokrasi için tüm bunlar diyorlar! Türban demokrasi için, Türban yasağı demokrası için, Laiklik demokrasi için, Laik olmama hakkı da demokrasi için! Asker demokrasinin devamı için, asker demokrasinin önünde en büyük engeli korumak için! Ulan açlığın dili olur mu? dini olur mu? vatanı olur mu? türbanı, mini eteği olur mu? Açlığın Allahı olur mu ki nerde kaldı demokrasisi olsun be!
Ve en acısı da şudur ki, hepimizin açlıktan başı dönmüş, açlıktan sığınmışız Allah'a, vatana! dindarlığımızın dahi bilinçaltında yatan işte bu açlığımız, cehennem korkumuz! Evet belki samimiyiz biz bu dindarlığımızda ama o kadar cahiliz ki onların samimiyetsizliğini göremiyoruz bir türlü! O kadar açız ki umrumuzda değil bizim bu düzenin bozukluğunun yapıtaşları! Bizim hergün ekmeğimizi, arpamızı kömürümüzü versin bu devlet bize yetiyor da artıyor bu! Müslümanız çünkü, kanaat etmek sevap, isa'nın öyküleriyle büyümüşüz fakirler ötede kazanacak!
Ahmet Kaya ölmüşse ne olmuş ki? hem hepimizin sonu değil mi toprak!
yeryüzünde rastlanabilecek en aşağılık, sereften muaf, cahil, gerizekalı, hafif moronumsu,kısmen ezik bütünüyle büzük, suratlarına dahi tükürülemeyecek kadar zavallı, fakir ve üstelik bundan utanç duymayıp elbet bunun öbür tarafı da var diyecek kadar kaderci güruhtur!
allah onların belasını versindir! of gene allah dedim ya yanlışlıkla! bir şu allah kaldı literatürümde daha moderniyle değiştirmem gereken! onu da bir bulsam tam olacak! o halde şimdilik allah yerine şey diyelim!
edit: bu arada unutmamak gerek ki onu alkışlayan 'bir kısım' kitle putin'i de alkışladı, şey bize bir gün bizimkini de alkışlattırır inşsey!
yanlış ve gayriahlaki bir önerme olmasını geçtim; cümlenin genelleme içermesi bakımından son derece talihsiz bir beyandır. Yazanın kendi acziyetini ve beceriksizliğini ifa etmesinden başka geçer hiçbir yanı yoktur. Unutmayalım ki o kadınların içinde bizi doğuranlar da vardır, ablalarımız, kardeşlerimiz ve dostlarımız da vardır!! Acaba kaçımızın babasının pırlanta alacak kadar maddi durumu vardı??? Dilimize, zihnimize sahip çıkalım; saçma sapan entryler yetmezmiş gibi bir de böyle pis şeyler yazmayalım!
- b.m her daim iktidarın dümeninde, c.k kendince olsa ve zaman zaman (özellikle özal'ın affı sonrası) yumuşasa da her daim muhalefettedir
- b.m düzenin nimetlerinden faydalanırken, c.k düzenin arasındaki çomak olduğundan her daim engellenmiştir
- b.m herkese 10puan 10 puan 10 puan dağıtırken, c.k almanya'da 'memet'i' bir kez olsun görme derdindedir
- b.m araba ve mücevherat koleksiyonuna, c.k tesbih ve şapka koleksiyonuna sahiptir
- b.m her oportünist sağcı gibi zaman zaman ülkücü zaman zaman fethullahçı ve her zaman da kapitalci, c.k gençliğinde marksist yaşlılığındaysa islami sosyalisttir
- b.m aslında olmak istediği gibi şarkılar üretmiş, c.k şarkıları olduğundan üremiştir
- b.m tipik bir pazarlamacıyı oynayarak çocuklar ve yaşlılardan yola çıkmış, c.k işçilerden, mazlumlardan dem vurmuştur
ve son olarak
- b.m evli ve 2 çocuk sahibiyken ya türk ya da rus olması muhtemel bir kadın üzerinde, cem karaca ise sabaha karşı uykusunda terk-i diyar etmiştir.
hamiş: sanatsal yönleri kesinlikle göreceli olduğundan bir karşılaştırma yapmak gereksizdir kanımca, gene de öznel olmak kaydıyla fikrim şudur ki, 20 tane b.m'yu üstüste koysak tek bir c.k sesi elde etmemiz imkansızdır.
adının çapraz yazılması kimin umrunda...
denize düşen yılana öykünür biraz da...
bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı...
çıt diyor kırılıyoruz,
öfke kadar saydamız o zamanlar
ve kırılgan
bıçak kadar!
kızım demeyi öğrettiğin için
o tanrısal kokun
ve gülüşündeki baban için
ki hala zillleri çalıp kaçmak istiyorduk
yarım yamalak aşk kırıntıları
tabakta bırakılmış,yazık atılacak bir sevda haritası,
hatta el değmemiş delilikler istiyorduk...
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
iş toplantılarında lolipop zamanlar
düşlüyorduk
ama sızı verdin işte...
bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
mayışmamıza bir limon yetecekti...
biz garsonu bekliyorduk,
sen çıkageldin...
muro ile bulut olmasa sittin sene suratına dönüp bakmayacağım dizi, eskisiyle alakası dahi yok! Velhasıl bu adamlar kurtarıyor işte. Bir de şimdi iskender büyük çıktı, valla konuşma tarzı falan turgay atacan'ı andırıyor, tavırlar güzel, ben ondan da bayağı bir umutluyum, bari onun da sonunu kirve gibi yapmasalar da izleme sebeplerime biri daha eklense! madem atraksiyonlarınız zayıf, senaryo güdümlü ve dandik, polat zaten bir alem o zaman güldürmeye devam edin ki bizler de izleyelim, sizler de böylece reklam alın, paranıza para katın sonra gidin kadiri dergahlarında paranızı hayır işlerine dağıtın!! bu arada ömer babayı'da özledik bayağı bir, onun rolü de bir zahmet artırın!
cahil adamın tekidir, üzerinde uğraşmaya değmez! bu tür garibanları allahın insafına bırakıp, vaktimizi daha parlak zihinlerle geçirmek ilk yapmamız gereken şeydir.
bu yaşa kadar 'her türlü ideolojinin toplumun kendi dinamiklerine, sosyokültürel yapısına göre o toplum tarafından yeniden yoğrulup olumlu ya da olumsuz yapıbozumlara uğrayabileceğini ama önünde sonunda adaptasyon sağlayacağını' öğrenememişse bu yaştan sonra öğrenmesi zaten gereksizdir!