Türkiye'de yaşam standartları açısından TOP 10'a çok rahat girebilecek, TOP 5'i ise sallayacak güzide yer Nilüfer'in umut vadeden müzik konseptli eğlence şeysidir.
Bu sene ilki düzenlendi ve ben iki akşam da arkadaşlarımla beraber ana sahnedeki final performanslarını izleme fırsatını buldum. Organizasyon olarak Uludağ Üniversitesi'nde ve Nilüfer çapındaki diğer müzik/sanat konseptli etkinliklerden pişmiş bir ekip olduğunu düşünüyorum. Bu sefer Nilüfer çıtayı yükseltip ilk kez belki de Ulusal/Uluslararası çapta bir festival düzenlendiği için bizi bu eğlenceye hazırlayan ekibin artı ve eksileri kendi nazarımda tabiki vardı. Ancak eksilerini mümkün olduğunca ilk senenin "nazar"ına veriyorum.
Festivale ben bağış bileti alarak ilk akşam yani cumartesi akşamı saat 21.00 sularında servisle katıldım. Geyik temalı güzel çalışmalar vardı ve festivalle alakasını kuramasam da akılda kalıcı güzel bi fikir olduğunu düşünüyorum. Bol bol geyik gördük ... hele geyik kafalı Kraliçe Elizabeth portresi bulunan tabela resmi beni benden aldı arkadaşım fotoğrafımı çeksin diye de yanağına bi öpücük kondurdum.
Gelelim sahneye ve performanslara, direk ana sahnenin bulunduğu alana geldim ve o sırada daha evvel hiç dinlemediğim ama isimlerini billboardlarda gördüğüm yabancı grup vardı müziklerini bilmesem de arkadaşlarımla mümkün mertebe ayak uydurup eğlenmemize baktık. Sahne yi dev bir ekrandan izlemesi de ayrı güzeldi. Büyük bir sahne ve ışık gösterisine de şahit olduk haliyle.
Cumartesi gecesinin final performansı Şebnem Ferah'ı ilk kez tabiri yerindeyse doğal alanı dışında bir yerde (Harbiye Açıkhava, Kültürpark Açıkhava , Bostancı Gösteri Merkezi vs. standart çıktığı mekanlar hariç) izlemek bana ayrı bir keyif verdi (... velhasıl mekan diil hatun oynatıyormuş dedim).
Ertesi akşam ise MFÖ'yü dinlemek üzere tekrar bu sefer daha az yoğun olan servise bindim ve rahat bir şekilde alana ulaştım. Tesadüftür i iki akşam da hiç kuyrukla karşılaşmadım. Geldiğimde şarjım çok azalmıştı malum yolda facebooktur instagramdır hepsine el attığımdan olsa gerek... Telefonumu şarj etmek için kurulmuş olan bir istasyona girdiysem de sürekli istasyonda elektriğin gidip gelmesiyle attığım bir tl ler bol bol boşa gitti. Neyse efenim MFÖ sahneye çıktı ve ben hayatımda onları ilk kez canlı canlı izledim ve bu yaşta bu enerjiyle seyirciyle iyi iletişime geçip bizleri de show larının bir parçası yapmalarını takdirle izledim. Ve bir önceki gecenin izleyici kitlesine nazaran MFÖ'nün izleyici/dinleyici cidden bir Türkiye aynasıydı.
Festivale katıldığım süre boyunca dikkatimi çeken en önemli ayrıntı şu oldu. Bir ara arkadaşlarımla festival alanından dolaşırken yanımızdan Nilüfer'in Bld. Bşk. Mustafa Bey geçiyormuş ki (ben farketmemiştim arkadaşlarım "aa bak bozebey geliyooo" dediler; adam gayet mütevazi bi ekiple/tayfayla festival ana sahnesinin önüne doğru yürüyordu) bizim gibi aşağı inen gençlerden ikisi kendisine " seneye içki de serbest olsun başkanım" minvalinde bişiler dediler. Ve başkan da gülümseyerek onlara tam dediğini duyamadım ancak ortamı bozmayacak şekilde cevap verdi. O zaman gerçekten dedim ki Nilüfer'de umut var hacı! Başka bir yerde böyle bir soft-protesto yaklaşımıyla karşılaşılsaydı belki neler olabileceği için çeşitli bkz.ler verirdim ama içimdeki umut buna izin vermiyor.
Velhasıl güzel bir haftasonu geçirttiler bize. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Seneye yapacaksanız istanbul'dan ordan burdan bi sürü arkadaşımı çağırcam ve kamp kurcaz... kamp alanıyla alakalı hiç yorum/duyum bir şey öğrenemedim ... umarım orada da işler sahadaki gibi yolunda gitmiştir. Malum bunun içmesi var s.çması var ... sapığı var arsızı var ursuzu var... Konserler boyunca ben aşırılıklara şahsen denk gelmedim geleni de duymadım kamp yeri içinde de olmamıştır diye umarak seneyi arkadaşlarımla plan yapıp dört gözle bekleyeceğim.
gecenin bi yarısı genelde millet sözlükten el ayak çekmişken tüm yalınlığıyla entry girme durumudur. cinsellikle yetinmeyen bünyelerin başka bir orgazm kaynağı olsa gerek. oylanma ihtimali düşük olduğundan yazar ve sözlük arasında mahremiyetine terkedilir.
geçen gün cevahirde ilk kez western bbq burger ını denediğim ve gayet başarılı bulduğum restoran zinciri. şayet ankara ve bursa gibi metropollere de yeni şubelerini açacak olurlarsa koşa koşa gideceğim yer. sınırsız içecek makinelerinde ise limonlu buzlu çay ve kolayı karıştırarak içmem ise ayrı bir fantezi oldu benim için tavsiye edilir. anca k yan etkisi şu ki bol bol burger ve mc donalds a küfrediorsunuz.
türkçeleştirilemez bunlar beaa bizim dilimiz fakir... eki eki denilip milliyetçi reflekslere parmak atılmaya yarayan sözcüklerdir. ancak azıcık kafanın basması ve pratikteki kullanım alanı ve amacına bakıldığnda günlük türkçeye kazandırılabilecek kelimelerdir. yoksa illa son eke yada kaynaştrma harfine falan gerek yoktur. ancak dil haznesi ilkokul bilgisiyle sınırlı bireyler(!) gündelik dilin felsefesine hakim olamadığından gözlerine çok zor bir işmiş gibi gelir. bu konuda tdk nın medarı iftiharı örnekleri bilgisayar ve buzdolabıdır nasıl da benimseyerek kullanıyoruz onları yoksa hangimiz computer veya refrigerator la alakasını kurabiliriz. kısacası dilimiz fakir olduğundan değil zihnimiz fakir olduğundan türkçeleştirilemeyenlerdir.
kurtuluşunu bilime tapınmadan onu ve tekniğini geliştirmek (burası klişe oldu biraz, ama napalım hakikat) yerine; şehadet mertebesi atfederek bireylerinin ölümünde görüyorsa yani alınteri yerine kan ve gözyaşından medet umuyorsa çok alemdir yani.
devlet üniversitesi olarak reklam yerine kamu spotu tarzı bişi yapsa daha iyi olacak slogan. yoksa özgür düşünce hukuku çiğneyerek propaganda yapmak mı.
16 ağustos 2013 tarihinde türkiye, türki cumhuriyetler ve çin deki camilerde okunacak olan diyanetin hutbesidir. zulümle ilgili bi ayetle başlamaktadır.
mahkemede hakim hukuka siyaset karıştırıyorsa ona da kızılır, başbakan haddini bilmeyip herşeye burnunu sokuyorsa ona da kızılır , ses çıkartılmıyorsa orada sıkıntı vardır. ama cami terketmekle ülke terketmeyi aynı kefeye koyan zihniyet bi klavye ötemizde oldukça bu ülkenin camilerinde imamlar daha çook kahve muhabbeti yaparlar. dinden soğuturlar.
bu şarkının atmosferi, tınısı bana hep ikinci sınıf ilahileri hatırlatıor nedense
anlamlıymış gibi yapılmaya çalışılmış anlamsız bi parça ama dinletior kendini
pesimist gençler için birebir soft bi parça
her söylediği yalan dahi olsa (!) felsefe tarihini renklendirmesi bile başlı başına yetmiş filozoftur. ekonomiden anlasın ya da anlamasın tarihsel belirlenimciliği uydursun ya da uydurmasın herkes acaba mı deyip fikirlerine atlamıştır illaki ve diyalektiğe ister istemez bir katkıda bulunmuştur bu sayede.
bugün arkadaşımdan öğrendiğim oyun türüdür. avrupada genelde yaşlıların oynadığı bu oyun tr de 2000lerin başında keşfedilmiştir. 3 farklı disiplini var: raffa, petank ve volo. bunlar da kendi içinde ayrı disiplini vardır. esasen izlemesi sıkıcı ancak oynaması zevkli olan bu top oyununun tr deki örgütlenmesi tr bocce bowling dart federasyonu çatısı altındadır. mersindeki akdeniz olimpiyatlarında da mevcutmuş bu oyun ve tr de yaşlılar yerine gençlerin oynadığı oyundur. tr de federasyonun lisanslı sporcu sayısı az olduğundan milli takıma girmesi ve bunun kaymağını yemesi daha kolay bir spordur.
gene yapmış yapacağını melih gökçek kendisini milli umacımız ilan etmekle meşgul şuan beyaz tv'de.
(itiraf ediorum gizli gizli beyaz tv izliyorum.)
şiddetsiz devrim maddelerine tek tek deliller sunarken kendisini tanrının varlığını kanıtlamış gibi hissetmesi ayrıca komik. beyler herkes kandırılmış (hayırlı olsun diorum) melih gökçeke göre. yalnız birbiriyle çelişen maddeler olması bile melih gökçeki hiiiç şüpheye düşürmüyor o da ayrı ilginç
adam demiş
madde32 görevlileri tahrik - deliller var, yine teröristi buldu melih abimiz
madde34 dost olma - deliller var yine terörist buldu ama melih abi
ulan polisle kanka oluyosun yine suç yine suç.
"no dark sarcasm in the classroom" dizesi bana hep 'eğitim medeniyet ve aydınlanma' adı altında ne tarz bi faşizmle karşı karşıya bırakıldığımızı, yani bastırılmış bilinçaltı ögelerinin eğitim sisteminde öğretmen öğrenci yabancılaşmasını, ötekileştirmesini nasıl oluşturup bunu aydınlanma kisvesiyle sublimasyona tabi tuttuğunu öğretmen rolü üstlenen kişiye nasıl güç verip de ayyuka çıktığını hatırlatır.
hakim parti konumuna geçmiş olacağı yani ülkenin iyice basiretli bi muhalefetten yoksun olması sebebiyle ve tüzük kuralları uygulanması halinde ağırtopların aktif yasama işinden uzak olmaları sebebiyle parti içi hizipleşmeler daha liberal demokrat ve daha muhafazakar kesim şeklnde ayyuka çıkacaktır. uzun süreli iktidarın verdiği kibir ve yozlaşma kendi oluşturdukları toplumu okuyamamayı, anlayamamayı getirecektir çünkü bu kibir sosyal yabancılaşmayı getirecek bunun sonucu da otoriterleşme dış lobileri harekete geçirecektir. kısacası her ne kadar türkiyenin neoliberal ekonomi kapsamında atılım yapmasının önünü açmış ve köhnemiş bürokrasinin militarist kanadını hizaya getirmiş olsa da yeni seçimler sonun başlangıcı olacaktır. evet belki yüzde 50 ve üzeri oy oranıyla olacak ama bu zafer, içinde artan beklentileri karşılayamama durumunu besleyeceğinden iktidar dış mihraklarımızın (!) oyunları ile değil kendi zafer sarhoşluğundan dolayı son durağa doğru yol alacaktır.
öncelikle avrupa yükseköğretim kurumu kurulması gerekli olur ve buna üye her avrupa ülkesi üniversitelerine bu yolla öğrenci alır. ama big 5 ülkeleri daha avantajlı olur ve buna kızacak turkey lys ye kendi öğrencilerini sokmamak için üniversiteleri kapatır. tüm avrupa nın sınavları bi önceki senenin birincisi olanın ülkesinde düzenlenir , birden fazla birincilik durumunda ülke ortalama puanına göre fln karar verilir. her sınav 3 dk sürmek zorunda olur.