Medeni hali evli olan bir adamla ilişki yaşayan kadındır. Genel kanının aksine insanımız bu ilişki türünde kadını suçlar ve yaptığının yanlış olduğunu savunur. Oysa hatalı olan ve türlü küfürleri hakeden kişi evli olmasına rağmen başka kadınlarda gözü olan adamlardır.
Kadın bekar, kadının sorumluluğu yok, kadın kimseye söz vermemiş ve istediği kişiyle görüşmekte özgür. Ama erkek öyle mi? Belki çocuğu bile var. Verdiği sözleri unutmuş, sorumluluklarından vazgeçmiş ve bir ilişkiye daha başlamış.
Yanlış anlaşılmasın kadın sütten çıkmış ak kaşıktır demiyorum. Sadece gerçek suçlunun erkek olduğunu söylemeye çalışıyorum. Kadının haberi bile olmayabilir bu durumdan.
Whatever it takes ile gaza gelip yamaç paraşütü yaptığım grup. Her şarkısı beni inanılmaz derecede eğlendirip içimde hareket etme hissi uyandırıyor. Ve bu muhteşem grup 2 Eylül’de istanbul’a geliyor. Tüm avantajlı biletleri kaçırdım. Ve genel fiyatlar da dudak uçuklatıyor. Ne yazık ki gidemeyeceğim.
Bence bir kahvaltıyı kahvaltı yapan en önemli detay çaydır. Çayı neyin yanında içersen iç kahvaltı tadı alırsın. Çay-simit, çay-poğaça, ekmek-peynir-çay... ya ben bazen içli köfte-çay bazen mantı-çayla kahvaltı yapmış bir insanım tabii. Çok da damak zevkime güvenmiyorum.
2 yıl geçmesine rağmen hala seni unutamadım. Hala her anımda aklımda sen varsın. Seni çok üzmüşüm. Meğer sen her konuda çok haklıymışsın. Çok pişmanım. Keşke bir şekilde bundan 7 yıl önce nasıl bir otobüste yollarımız kesiştiyse yine kesişse ve yine birlikte olsak.
Her türlü ilişkide tutan bir yol izliyor adam. ister bunu ebeveyn-çocuk ilişkisinde söyle, ister arkadaş, ister sevgili, ister patronuna söyle. Eğer ilişkinizde ortak bir düşman belirlerseniz bu iki kişiyi birbirine daha çok yaklaştırır.
Ben cem yılmazı severim. Gora’yı, Arog’u, yahşi batı’yı, pek yakında’yı, ali baba ve yedi cüceler’i severek izledim. Bu yüzden bu filme giderken olumlu bir önyargım vardı.
Film başladığında ve ekranda Cmylmz yazısını gördüğümde kötü de olsa yinede emek verilmiş bir şeyi izleyeceğimden emindim. Ki gerçekten de böyleydi. Arif karakteri çok sempatik bir karakter. Tezcanlı, ağzı iyi laf yapan, her türlü durumdan pratik zekasıyla kendini kurtaran bir adam.
-içinde bulunduğu durumun dışına çıkmayı çok seven biri değil arif. Örneğin gora’ya gittiğinde orada kalmayı kabullenmeyip önce kaçmak için yollar bulmaya çalıştı. Ya da arog’da bir an önce çağ atlamak için neler yaptığını hepimiz izledik. Evet, arif ceku’yu çok seviyor ama ajda ile yaptığı öpücük ajda açısından da kendisi içinde masum bir öpücüktü ya bir duygu taşımıyordu.-
Ya siz izlediğinizde nasıl bir duygu uyandırdı bilmiyorum ama ben ilk sahnede arif’i telefonla konuşurken gördüğümde sanki çok sevdiğim ama uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımı görmüş gibi oldum. Efektler çok güzeldi. Emek verilmişti. izlerken gerçekten kaliteli bir film izlediğimi her sahnesinde farkettim. Sahneler tertemizdi. Saçma gölgeler, gereksiz ışıklar yoktu.
Gora’yı çok beğenmiştim evet ama bence arif v 216 gora’dan çok daha başarılı bir film olmuş. Sadece görüntü açısından değil hikaye açısından da öyle... Sahneler, müzikler, kıyafetler, diyaloglar hepsi daha da geliştirilerek sunulmuş önümüze. Film bir türk filmi klişesiyle başladı ve bir türk filmi klişesiyle bitmesi çok normaldi. iyi ki de öyle oldu. Hikayenin istikrarı bozulmadı.
Göndermeler güzeldi. Bilen insanlar için bir kahkaha bilmeyenler içinse sıradan bir diyalog olabilir haklısınız ama bu kötü olduğunu, olmaması gerektiğini göstermez. Ozan güven’in aşıklar tepesinde ‘kaç yaşındasın sen, ne salak salak sorular bunlar’ repliği bütün salonu kahkaya boğdu örneğin. Evet bilmeyen içinse sıradan, konuşmanın bütünlüğünü sağlayan bir diyalog. Bilene ufak bir göz kırpıyor sadece.
Zafer algöz’ün ayça’ya para iadesi yorumu küstahlık değil kendine güvenen bir insanın cevabı. Zira ben olsaydım onun yaptığı şarkıları hatırlatıp susması gerektiğini söylerdim. Adam çok da kibarca yapmış. Kendi ürününe güvenen bir çok marka kullanıyor bunu. Beğenmediyseniz paranız iade diye. Zaman konusunda ise o kadar çok şeye boş yere zaman harcıyoruz ki çok da kafaya takmamak lazım. Madem bu denli beğenmediyseniz En kötü bundan da bir ders çıkarıp bir daha cem yılmaz filmine gitmezsiniz.
Bu bir kişisel tercih meselesi. Elbette beğenmek gibi beğenmemek de olacak. Ama emeğe saygı başka şey. Bir kişi size hazır börek alıp sadece fırına atıyor diğeri ise size eliyle börek açıyor. Tadı kötü olabilir ama en azından bir eline sağlık’ı hakediyor.
Daha nice filmlere cem yılmaz. Keşke daha çok yapsan da daha çok izlesek.
i gave you all the love i got
i gave you more than i could give
i gave you love
i gave you all that i have inside
and you took my love
you took my love
etmeyin. neden evlilik teklifi ediyoruz ki? zaten bir insanı seviyorsak ve birlikteysek bunun amacı o insanla hayatımızı paylaşmak değil mi? tek taş al, özel bir evlilik teklifi organize et kadın da kabul etsin. bunun karşılığında o da sana çocuk mu doğursun? karşılıklı konuşulur, bir karar verilir ve eğer iki taraf da istiyorsa bu gerçekleşir. akşam ne yiyeceği için bile uzun uzun düşünen insanlar bu karar sorumluluğunu neden erkeğe yüklüyor? neden erkek teklif edince evleniyoruz? neden kadınlar kendisine alınan tek taşın büyüklüğüyle karşısındaki erkeğin onu ne kadar sevdiğini ölçüyor?
tabii karşınızdaki için ister ayda teklif edin isterseniz su altında demek istediğim sadece bunun bir ticarete dönüşmesine izin vermeyin. erkek tarafı bunları yapar kız tarafının görevleri şudur diye başlayınca o evliliğin nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz.
bugün öğretmenler günüydü. sabah okul servisine bindim servis görevlimiz elinde karanfil beni bekliyordu. okula gittim. danışmadan güvenlik görevlisine hepsi ayrı ayrı kutladı. en güzel anları sınıfa girdiğimde yaşadım. bir anda 15 çocuğun size sarılabilmek için üzerinize atladığını düşünün ya da siz uyardıktan sonra birbirlerine zarar vermemek için sıraya girip tek tek sarılmayı beklediklerini... hayatımda çok az an vardır içimi sıcacık yapan ama bugün hissettiklerimi bir parfüm gibi alıp şişede saklamak isterdim. bir kez daha anladım ki ne kadar şikayet de etsem ne kadar yorgun da olsam iyi ki bu mesleği seçmişim. tüm meslektaşlarımın öğretmenler günü kutlu olsun. iyi ki öğretmen olmuşum.
parmağımı kestim. hem yüzümden hem de elimdeki kanı durdurmak için büyükçe sardığım peçeteden belli oluyordu. ne olduğunu sordu. merak edince üstünde fazla durmadan anlattım. ertesi gün ben işteyken anne babası geldi. bütün akşam beni anlatıp, dertlenmiş. ne yemek yiyebilmiş ne en sevdiği programı izleyebilmiş. ailesi de geçmiş olsun diyip herhalde büyük bir şey diyerek çiçekle çıkıp gelmiş.
ailesinin yanında gururla durup çiçekleri bana uzatırken bu kadar saf sevilebilmenin mümkün olduğuna inanamadım. benim başıma geldiği halde benim için bile hiç umursanmayacak bir olayken onun bu ince düşünceli hali içimi sızlattı. allahım dedim lütfen hayatı boyunca karşısına hep iyi niyetli insanlar çıksın.
bu kocaman kalbin sahibi benim 5 yaşındaki öğrencim. ailesi parmağımdaki yara bandını görünce önce çok şaşırdı -söylediklerine göre baya büyük bir kesik bekliyorlarmış- sonra hep birlikte çok eğlendik. şimdi o gün çektirdiğimiz fotoğrafı çerçeveleyip yatağımın karşısına asıcam. belki de hayatım boyunca yatağımdan kalkmak için en büyük motivasyon olacak.
Öyleyse aynı şekildeki erkeklerimizi de suriyedeki savaşa yollayalım. Hem savaş bitince suriyeliler ülkelerine dönerler hem de namussuz erkeklerden kurtuluruz.
Satranca olan sevgimi kat be kat arttıran bir stefan zweig kitabı. Yazarın yalın ve akıcı anlatımıyla az önce bitirdiğim bir solukta okunacak kitap. Karakterle birlikte sizde hapsolacak, gizli gizli kitabı aldığınızda heyecandan elleriniz titreyecek, satranç tahtasının başında sabırsızca bekleyeceksiniz.
Bazen çok isteyince olmaz. Hatta vazgeçtikten sonra da olmaz. Sanırım önemli olan sabretmek. Bizim görebileceğimiz ya da başımıza geleceğini düşünebileceğimizden çok daha güzel şeylerin olacağına inanmak.
Sende bulamadığı şeyleri başkasında aradığı için aldattı. Seninle yetinmediği için aldattı. Ve ne olursa olsun gerçekten sevmediği için aldattı.
Affetmek büyüklüktür elbette affedin. Hayatınızın sonuna kadar aldatıldım damgasıyla yaşamayın. Bir şekilde üstesinden gelin ama aynı kişiyi hayatınıza tekrar almayın.
Her ilişkinin temelinde güven vardır. Güven kaybedilirse geri kazanmak imkansızdır. Zamanla bir insanın sevgisini yeniden kazanabilirsiniz, zamanla saygıyı yeniden kazanabilirsiniz ama güven tekrar kazanılmaz.
Gelmiş geçmiş tüm gta karakterlerinin içinde en sevdiğim karakter Michael de Santa’yı içeren oyun. Sanırım 7 kere hikayeyi bitirdim ama hala deathwish bölümünde trevor arabanın üzerinde franklin ve michael’ı beklerken çalan müzikle aynı hislere kapılıyorum. Hikaye bu kadar kısa olmasaydı keşke.
Erkek tarafı duygusal olmasın (mıç mıç erkek o ne öyle), kız tarafı duygusal olmasın(her şeye trip atıp, ağlayıp zırlamasın) peki kim duygusal olacak? ilişkiye başlama sebebimiz duygularken neden duygusal olunmasın?
Burada yazanlara bakılırsa türk kızlarının yaptığı en büyük hata türk olmaları herhalde. Ataerkil bir toplumun yetiştirdiği kadınlar olarak şu an şikayet edilen her şey türk erkeklerinin eseridir.
https://galeri.uludagsozluk.com/r/1574419/+
Bana kitap okumayı sevdiren kitaplardan bir tanesidir. ilk kez ortaokulda okumuş ve çok sevmeme rağmen biraz ağır bulmuştum. Sonra lise ve üniversite de tekrar tekrar okuyup çok sevdim. Atatürk’ün de çok sevdiğini öğrendiğimden beri başucu kitabım oldu. Birkaç ayda bir okuyorum.
arkadaşım gel bir kere anlaşalım. hiçbir kadın senin çamaşırlarını yıkamak, ütülemek, yemeğini yapmak, evini temizlemek, çocuğunuzu doğurmak ve akşamları sen televizyonda çok sevdiğin programı izlerken, meyve soyup bıçağın ucundan sana uzatmak için evlenmek istemiyor seninle. seninle evlenmek istemesinin tek nedeni seni sevmesidir. diyeceksin ki bunun için evlilik gerekli midir? bu karşılıklı olarak anlaşmanıza bağlı ama yaşadığımız toplumda birbirini seven iki insanın aynı çatı altına girmesinin kabulü evlilikle olur.
bir kadın olarak hayatımı paylaşabileceğim, birlikte gülüp birlikte ağlayabileceğim, sorumluluk alıp fedakarlık yapabileceğim, gece yatmadan önce ve sabah uyandığımda ilk onu görmek istediğim biri olduğunda ben de evlenmek istiyorum. daha doğrusu hayatımı paylaşmak için söz vermek istiyorum. bu ister sadece gönülden gelsin, isterse imzayla mühürlensin.
bir insanın şu kısa ömründe yoluna yoldaş olacak birini istemesinden daha normal ne olabilir ki?
Geçenlerde apple store’dan hayatımda ilk kez ücretli bir oyun satın aldım. istedim ki gideyim sevgilime arkadaşlarıma hesabımı vereyim, girsinler indirsinler. Birden aklıma geldi ne sevgilim ne de benimle aynı zevkleri paylaşan arkadaşlarım var.
8 ay oldu ayrılalı. Her ayın belli birkaç günü nefesim kesiliyor, özlemeye dayanamıyorum. Her şeye razı oluyorum ne olursa olsun diyorum yeter ki yine bir araya gelelim. Bugün de o günlerden birindeyim. 5 yıldır birlikteydik. 19 yaşımdaydım onunla ilk tanıştığımızda. Şimdi 25. ilk aşkımdı, ilk öpücüğümdü, ilk defa bir insan bu kadar yakınım oldu, ailem oldu. Belki imzamız yoktu ama gönülden bağlıydık. Çok nazımızı çektik birbirimizin. Güzel bir sonu çok hakettik. Ama yarım kalmış bir hikaye oldu bizimki. Şimdi ben 5-0 yenik devam ediyorum hayatıma. Geçecek diyor herkes. Geçecek elbette. Ama geçsin istemiyorum. Kıyamıyorum unutmaya...
sabahtan beri tüm şarkıları tekrar tekrar dinledim. şimdi ne transformers eskisi gibi olacak ne de guitar hero. eskiden beri hayran olduğum, imrendiğim, konser videolarını youtube'dan açıp orada olmayı hayal ettiğim şahıştı. dünyadaki en güzel, en yumuşak seslerden biriydi. oğlum çok üzüldüm be. *
i'm holding on
why is everything so heavy?
holding on
so much more than i can carry.