sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. bir gün eşi sokrates'e verip veriştirmiş, ağzına geleni söylemiş. bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış. sokrates, gayet sakin: - "bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum" demiş.
churchill, kamarasında konuşurken, muhalif partiden bir kadın milletvekili, churchill' e kızgın kızgın şöyle seslenir: - "eğer, karınız olsaydım, kahvenizin içine zehir karıştırırdım." churchill, oldukça sakin kadına döner ve lafı yapıştırır: - "hanımefendi, eğer karım siz olsaydınız, o kahveyi seve seve içerdim."
bernard shawile churchill hiç geçinemez ve sık sık birbirlerini iğnelermiş. bernard shaw, bir oyununun ilk gecesine, churchill' i davet etmiş ve davetiyeye de bir pusula iliştirmiş: - "size iki kişilik davetiye gönderiyorum. bir dostunuzu alıp gelebilirsiniz. tabii dostunuz varsa." churchill, hemen cevap göndermiş: - "maalesef o gece başka bir yere söz verdiğim için oyununuzu seyretmeye gelemeyeceğim. ikinci gece gelebilirim, tabii oyununuz ikinci gece de oynarsa."
bir gün eflatun, talebelerinden birini kumar oynarken yakalamış ve şiddetle azarlamış. talebesi: - "iyi ama ben çok az bir paraya oynuyordum" diye itiraz edecek olunca eflatun cevap vermiş: - "ben seni kaybettiğin para için değil, kaybettiğin zaman için azarlıyorum."
dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. ikisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. mağrur zengin, hor gördüğü filozofa: - "ben bir serserinin önünden kenara çekilmem" der. diyojen,kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı verir: - "ben çekilirim."
meşhur bir filozofa: - "servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?" diye sorulduğunda: - "ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan" demiş
kulaklarının büyüklüğü ile ünlü galile' ye hasımlarından biri: - "efendim" demiş, "kulaklarınız, bir insan için biraz büyük değil mi?" galile: - "doğru" demiş, "benim kulaklarım bir insan için biraz büyük ama, seninkiler bir eşek için fazla küçük sayılmaz mi?"
bir filozofa sormuşlar: - "şansa inanır mısınız?" filozof: - "evet, yoksa sevmediğim insanların başarılarını neyle açıklayabilirdim.
bir osmanlı padişahı birçok osmanlı padişahı gibi sefere çıkacağı yerleri gizli tutarmış. bir sefer hazırlığında, vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, padişah ona: - "sen sır saklamayı bilir misin?" diye sormuş. vezir: - "evet hünkarım, bilirim" dediğinde, padişah cevabi yapıştırmış: - "iyi, ben de bilirim."
bir toplantıda, bir genç mehmet akif'i küçük düşürmek ister: - "affedersiniz, siz veteriner misiniz?" mehmet akif hiç istifini bozmadan şöyle yanıtlamış: - "evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?" *
rte ve arkadaşlarının 2009 bütçesini denk getiremesi ve bunu onlemek için 2010 bütçesine yükle zam beklentilerin göz önünde olmasıyla değişecek fiyatlar.
sigara ya %100 ile %150 arası zam oto yolgeçiş ücretlerine %50 ile %75 arası zam artık rahatlıkla soylerler beraber yürüdük biz bu yollarda doğal gaz ücretleri % 30 ile % 50 arası zam
hadi akepe bize girmiş gireceği kadar susmaya devam edelim olur mu *
bütün çabalarına, uğraşlarına ragmen bir türlü iş bulamayan insan modelidir. artık bıkmıştır hayat onun için hiçte istediği gibi gitmemektedir.büyük ihtimalle aşk hayatı ya yoktur yada bitmek üzeredir...bu esas oğlan 4 yıllık okumuştur.tüm iş sitelerine cv sini doldurmuş fakat tek bir cevap bile alamamıştır.artık son umut olarak ölümü düşünmektedir.
kriz teget geçmemiş bilakis tamamen girmiştir.karar vermiştir üçüncü köprüden atlayacaktır.ama fark eder ki istanbul da henüz üçüncü köprü yoktur.daha sonra başka planlar yapar arabanın önüne atlamayı düşünür.önüne gelen ilk minübüsün önene atlar kendini minübüsçü usta şöfördür kıvrak bir hareketle kenarında durur deavmlı yanında taşıdığı sopasını alır iner aşagıya esasa başlar girişmeye bunu gören gider minübüscüler de başlar bizim esas oğlanı dövmeye polis gelir ellerinden alır bizim esas oğlanı.ekip otosunda ilk darbeyi yemiştir.
+neden atladın lan arabanın onune godoş?
-abi şeyy ıhh falan derken
dayanamayan polis ensesine patlatır tokatı lan 'geri zekalı derdin ne soyle'
bizim oğlan yine susar artık hayat onun için fark etmez her yerden darbe yemektedir.esas oğlanı karakola götürürler sesi çıkmayınca bir güzelde orada dayağını yer.artık esas oğlan için hayat dayanılmazdır.her yerden bir darbe yemektedir.
dayamaz eczaneye gider gider ilaç almak ister kararlıdır hayatına son vercektir.cebinde son 5 lirası vardır.eczacı 15 lira fiyat biçince ilacı alır kaçar.evine gider saklanır esas oğlanımız.yarım saat sonra polisler gelir bizim esas oğlanı alıp hapise tıkarlar.6 ay sonra mahkemeye cıkar esas oğlan hakim yeni yasaların zart maddesinin zort fıkrasına göre 20 yıl agırlaştırılmış ceza verir.
o an farkına varır ki hapiste hiç sorumluluk yok.yemek bedava su bedava üstelik işte vardır marangozun yanına çırak olarak işe başlar ve o an hayat onun için başlar.**
(bkz: allah sonumuzu benzetmesin)
(bkz: 4 yıl okudu sonunda katil oldu) *
solcusu sağcısı kim olursa olsun bu ülkenin boyle sevilecek cuntacılara derebeylerine ihtiyacı yoktur.insanlıktan medet almamıs yaratığın bir insan nasıl sever.
Pir Sultan Abdal, halk arasında Yedi Ulular olarak bilinen Yedi Ulu Ozan'dan biridir. Alevi gelenekleri ile dergâh ortamında yetişmiştir. Ana konuları, Deyişler, Nefesler, Hakk sevgisi, Ehl-i Beyt sevgisi, duazimam, ilahi aşk, tasavvuf ve sosyal uyarı niteliğindedir. Dolayısıyla bir derviş olarak toplumu irşat (ilimiyle ve aklıyla toplumu bilgilendirmiştir) etmiştir. Tekke ve tasavvufun kalıplarını aşıp geniş bir halk kesimine seslenebildi. Medrese öğrenimini Erdebil'de görmesine rağmen, diğer bazı halk şairlerinin tersine, Divan Edebiyatı'ndan hiç etkilenmedi
ben bir fenerbahçeliyim ve dualarım onun için unutulmalı ki o türk futbol tarihinin en yetenekli ve son yılların en gozde futbolcusu en kısa zamanda iyileşmeii dileğiyle acil şifalar..
Hilmi Yarayıcı (d. 1969, Antakya), Antakya doğumlu Türk halk müziği ve özgün müzik sanatçısıdır. 1988-1995 yılları arasında Grup Yorum'la çalıştı bu tarihten sonra gruptan ayrılsa da konser ve albüm çalışmalarına destek verdi.
Grup yorumun efsane solisti olarak bilinir. 1993'de iTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuvarı'na girdi. iTÜ Çoksesli Batı Müziği korosunda yer aldı. Konservatuvar öncesinde ve sonrasında opera hocalarından şan dersleri aldı.
Albüm çalışmalarının dışında "Seher Vakti" ve "ilk Göz Ağrısı" adlı tv dizilerinin ayrıca "Aşk Yolu" adlı televizyon filminin müziklerini hazırladı.Ayrıca başrollerini Altan Erkekli,Göksel Arsoy ve Nevra Serezli'nin paylaştığı 'Unutulmayanlar' adlı filmin müziklerini yapmıştır.Halen kasımpaşa çok programlı lisesinde müzik öğretmenliği yapmaktadır.
Şurada, kabrin üzerinde konulmuş bir,
Beyaz taş var, onun altında bayraklar
Temevvüç ederken, kelleler uçuşurken...
Celâdeti tâbân olurken aldığı cerîhai mevt
ile bu âlemi hîçîye vedâ etmiş bir
Asker yatıyor...
Onun hâbı istirahate çekildiği şu
Makberin üzerine rüfekası eşki teessür döktüler.
Kadınlar dümü rizi mâtem oldular. ihtiyarlar
Nâle eylediler, çocuklar ağladılar.
Şu söğüt ağacının nim setreylediği senin
Mezarın üzerine bir zırh başlık ile kılıç hak,
Olunmuştur. işte orası o kahramanı muhteremin
Câyi istirahatidir. Ne mutlu ki, hâki pâye vatan
Ona nâilini intizar olmuş!...
MUSTAFA KEMAL ; Harbiye talebesi iken yazmıştır.
HAKiKAT NEREDE?
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karatıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.
Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa'nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?
MUSTAFA KEMAL
BEŞiKE HÂDiSESi iÇiN
Çıkıyor gönüllere istimdadı
Sâmiamda vatanın feryâdı
Çıkıyor gönüllere istimdadı
Yaralı bir * evlâdı
Etmesin mi anaya imdadı?
Rumeli can veriyor yok mu ilaç.
Edelim sıhhatini istimzaç;
Etmeyelim kimseyi izaç?
Zırhlılar her yeri tehidt ediyor,
Makedonya bunu tes'it ediyor.
inkırazı bize teyit ediyor.
Yemenin purişi malumu cihan
Ne için eyledi millet isyân?
Zulme ister mi bu yoldan burhan
Turuşkalar bile aldı meydan
Gelse Ertuğrul şöhret-i pervas
Eder elbette tahayyür ibraz
Vatanın feyzine kâdir olamaz
Yeniden fethine verseydi cevâz...
Yıldırım görse şu ahvâlimizi
Ateş kahrı yakar hâlimizi,
Af eder mi bizim efâlimizi,
Mahveder cumle-i emsâlimizi,
Ey büyük Fâtih'i istanbul'un...
Bu revş olmadı mı makbulün
Sây ile toplanılan mahsulün
Berhava oldu fakat meçhulün...
Yazık oldu Vatana âh yazık...
Her ağızdan çıkıyor: Eyvâh yazık!..
Acısın bizlere, âh yazık!
MUSTAFA KEMAL ; Sinop 25 Kânunu Evvel 321 (1905)
HAYAT SERENADI
Atatürk'ün Salih Bozok'a yazdığı mektuptan :
"Bir Fransız şairi hayatı şöyle tarif ediyor :
Hayat kısadır,
Biraz hayal,
Biraz aşk
Ve sonra Allahaısmarladık.
Diğeri de :
Hayat boştur.
Biraz kin,
KASiDEi iSTiBDAT YAHUT KIRMIZI iZLER
Bir köhne kadit parçası, bir çehrei menhus,
Zulmetler içinde mütereddit, mütelâşi,
Daim mütefekkir görünen, kendine mahsus
Efkârı sakimane ile âleme karşı
Ateş saçarak etmede her gün bizi tehdit,
Âmali harisanesini eyledi tezyit...
Gördükçe bu mazlumlarını, sinesi mağrur,
Tırnaklarını aileler kalbine saplar;
Mağdurlarının her biri bir kûşede ağlar,
Katlandı vatan görmeğe evlâdını makhur...
Birçoklarımız mahpes-ü menfada süründük.
Ey gazii mecruhu vega dideye döndük.
Ey kanlı eliyle vatan âmaline hail,
Ey enmilei sürbu cinayata delâil
Teşkil eden ey köhne kadit, katili efkâr,
Ey katili şübbanı vatan, katili ahrar,
Ey varlığı bir millet için bâdii zillet.
Ey çehresi ifrite veren dehşeti vahşet,
Zindanları, menfaları, mahpesleri doldur,
Ziniciri esaretle bütün hisleri dondur.
Tesmimi nefes, nefyi ebet, sonra denizler..
Her girdiğin evlerde durur kırmızı izler...
Kâbusi hiyanetle vatan can çekişirken
Âtimizi dendanı harisin kemirirken
Bir gün Rumeli dağları envara boyandı;
Hürriyetin enfası ile herkes uyandı.
hukuk bagimsizliginin tekrar tartisildigi su donemde siyasilere sert sozlerle yuklenmis.cumhuriyet mitinglere katıldığı için görevi kötüye kullanmadan dava acılmıs hukuk adamıdır.
aslında bu adamın sorusturma acılmasının tek nedeni akepe için soyledği soylemeler ve susması için yapilan bilinçli bir harekettir.
Grup Yorum, 1985 yılında Marmara Üniversitesi iletisim Fakültesi’nden 4 arkadaşın bir araya gelmesiyle oluşan, ilk albumleri "Sıyrılıp Gelen" ile çıkış yapan, toplam 19 albüm yayınlamış olan bir müzik grubudur.
Türkiye’de politik müzik yapan Grup Yorum, elemanlarının sürekli değişmesine rağmen tutarlı çizgisiyle takdir topladığı gibi, baskı da gördü. Grup üyeleri defalarca gözaltına alındı, tutuklandı, grup hakkında sayısız dava açıldı, albumleri toplatıldı, konserleri yasaklandı.
Gruba kuruluş aşamasından sonra bir çok müzisyen katılmış ayrılmıştır.
Kendi Yorumlarıyla.... Grup Yorum
grup yorum kim işte onların agzı ile grup yorum?
12 Eylül darbesi, geçici olarak burjuvazinin krizine derman olurken, devrimciler başta olmak üzere halka karşı büyük bir terör hareketi de başlattı. Cunta, kendi şablonlarına uymayan kişi ve kurumları, fiziksel olarak ya yok ediyor ya da rehabilitasyon için hapishanelere dolduruyordu.
Aynı günlerde, halkı savunmak için en önde mücadele etmesi gereken sol hareketlerin büyük bir bölümü; yenilginin ve teslimiyetin teorilerini yapıyor, bir kısmı da yurtdışına çıkmayı tercih ediyordu.
Ülke suskundu. Yüreğiyle, kopmaz bir bağla devrime bağlananlar ise dağlarda, hapishanelerde ölüyor, cuntaya teslim olmuyordu. Çıkan tek ses, dört duvar ardında ölüme direnenlerin sesiydi.
Darbenin etkisi sadece fiziksel olarak yaşanmıyordu. Cunta, halkın değerlerine ve yaşam biçimine de el atmıştı. Yepyeni bir kuşak, yepyeni bir kültürle ve ahlakla yetişiyordu: Düşünmeyen, üretmeyen, korkan, sinen bir kuşak... Kültürel ve sanatsal faaliyetlerde yapılacak olan müdahaleler, cuntanın hazırladığı yeni şekillenme dönemi için önemli bir silahtı. Cunta, bu alanı da tepeden tırnağa restore etmek için kolları sıvamıştı. Önce okullardan başladılar, ardından sanatçı ve aydınlara sıra geldi. Kimini tutukluyor, kimine gözdağı veriyor, korkutuyordu. Bu dönemde aydınlar ve sanatçılar tarafsızlaşıp yanıbaşında olup bitene seyirci kalmaya başladı. Kısa süre içerisinde de dönen çarkın bir parçası oldular. Söylenene bakılırsa pekçoğu hala "demokrat"tı.
Kısacası, halk, kendi kültürüne sanatına yabancılaştırılıyor, emperyalizmin yoz değerleriyle, sanatıyla, medyanın da yardımıyla vurdumduymaz, umursamaz bir kitleye dönüşüyordu.
Hep böyle süremezdi. Birileri bu gidişe "dur" diyecekti. Belki, belki küçük bir ses olacaktı ama büyüyeceği kesindi. Hapishanelerden yükselen direniş çağrısını önce analar aldı. Çağrı yayıldı. Artık yol açılmıştı.
Grup Yorum, işte böyle bir dönem yaşanırken kuruldu. "Eylül karanlığında ışık, suskunluğa ses olmak istedik. Kendimizi ifade biçimiydi müzik. Kardeşliğin, eşitliğin, paylaşmanın düşüyle düştük bir uzun yürüyüşe. Sevgi bizimle, umut bizimleydi. Sömürüsüz ve özgür günlerin özlemi bizimle..." Çıkışımız bir bakıma 12 Eylül'e bir tepki niteliğindeydi ama orada kalamazdık, kalmadık da. Zaten durağan hiçbirşeyin yaşama hakkı yoktur. Gelişim kaçınılmazdır. Gelişim sancılar yaratsa da gelişmeyen yok olur, ölür.
Gelişmeli kökleşmeliydik. Her alanda, her yerde. Düzenin karşısına halkın demokratik kültürünü ve sosyalist tarihsel birikimini, kuramlarını dayanak alarak yeni bir müzik, yeni bir tarz yaratmayı amaçladık. Üretimlerimizin, halkı içinde bulunduğu dönemin karamsarlığından kurtarıp, onlara mücadele bilinci taşımasını istedik. Statükoları ve kalıpları yıkmayı amaçladık. Ticari kaygılardan uzak olmalıydık. Özellikle o dönemde yaşanan arabesk furyası, zaten çeşitli sıkıntılarla savrulan insanlarımıza kaderine mahkum olmayı öğütlüyordu. Biz, oturduğu yerden kaldıran, silken, coşku veren, motive eden şarkıların üreticisi olmayı hedefledik. Geçen bunca zaman içerisinde bunu başardık diyebiliriz.
Ekmekten aşka ve kavgaya kadar halkımızın bütün sorunlarını müziğimize katmaya çalıştık. Düzen, bireyciliği dayattıkça biz kolektivizmi ve paylaşmanın erdemini savunduk. Bugüne kadar yüceltilen burjuva sanatçı kişiliğine darbeler vurduk. işe doğal olarak kendimizden başladık. isimleri, kişileri değil Grup Yorum'u öne çıkardık. Kendi alanımızın koşullarını yorumlayarak populizm, elitizm türünden her türlü sapmaya tavır aldık.
Egemenlerin bizden çaldığı tarihsel mirasımızın peşine düştük. Onların ışığında yeniyi yaratmaya yöneldik. Hep bizim olan ama hep gelişen türkülerin sevdasını güttük ama kuşkusuz bunu tek başına bir "müzik grubu" olarak yapsaydık bugüne kadar yaşadığımız baskıların zerresini yaşamazdık. Yada ilk zorlukta parçalara ayrılırdık. Biz bu görevi devrimci mücadelenin bir alan faaliyeti olarak kavradık. Müziğimizi sınıfsal olarak ele alıp, onu, ezilen sınıfların mücadelesine sunduk.
işte Grup Yorum'un düzen açısından tehlikesi bundandır. Sözümüzle, tek tek her notamızla ezilenleri devrime çağırdık. Yani uyuyan devi uyandırma aşamasında tartışılmaz bir pay sahibi olduk. "Tehlikeli" oluşumuz bundandır. Düşüncelerimizin, söylediklerimizin ardında durduk.
Kültür ve sanat sınıfsal bakış açısı ile değerlendirilmelidir. Bütün kültürel-sanatsal değerler bir sınıfın damgasını taşır, ait olduğu sınıfın yararınadır. Tıpkı ekonomi gibi, devlet, hukuk gibi rehberi siyaset olan sanat da sınıfsal bir şekillenme içinde yerini alır, belli bir sınıfın duygu ve düşüncelerini yansıtır. Yani ezen sınıfa yada ezilen sınıfa hizmet eder. Biz zor olanı seçtik. Ezilenlerden yana olduk.
Elbette sosyalist öğretiye benimsemek, halkın çıkarlarını savunmak, sanatı devrimci bir araç olarak kullanabilmek için yeterli sayılmaz. Muhakkak ki sosyalist ögretiyi benimsemek ve halkin çikarlarini savunmak, sanati devrimci bir araç olarak kullanabilmek için yeterli sayilamaz. Emekçi yığınların arasından çıkarak toplumsal gelişme dinamikleri içinde yeralabilenler devrim için sanat yapabilirler.
Kurulduğumuzdan bu yana tavizsiz, ilkeli bir şekilde sanatsal faaliyetlerimize devam ediyoruz. Yeniyi yaratma çabası içerisindeyken de hem sanatsal, hem eylemsel bir çok ilke imza attık. ilk olmanın, karşı koymanın bedelleri vardır. Bunu biliyorduk ve ilk olmanın bedellerini ödedik, ödemeye devam ediyoruz. Yaşadığımız her günün bedeli fazlasıyla ödenmiştir.
ilk tutukluluğumuz 1988 yılında, bir konserde söylediğimiz Kürtçe türküden dolayı yaşadık. Bu türkü, 12 Eylül sonrasında söylenen ilk Kürtçe türküydü. Bugün bizi eleştirenler önce bunu öğrenmelidir. O kapıyı da biz açtık.
Sonra Mersin... Bütün Yorumcular tutsak düştü ama dışarıda Grup Yorum konserlerine devam etti. Kaç kere gözaltına alındık, kaç kez tutsak düştük, kaç kez işkence gördük artık biz de sayısını bilmiyoruz. Nasıl böyle direndiğimiz merak ediliyor? Ektiğimiz fideler tuttuğu için. "Türküler Susmaz Halaylar Sürer" sloganının anlamı da budur.
Hak arama mücadelesinin içinde yer aldığımızı hep söyledik. Bunun için işçilerin memurların, öğrencilerin ve gecekondu halkının hep yanında olduk. Onlarla birlikte direndik. Kendi hakkımız için de direndik. Çalışmalarımızı başından bu yana sürdürdüğümüz Ortaköy Kültür Merkezi'nin kapatılması, çalışmalarımızın engellenmesi ve konserlerimizin yasaklanmasını protesto etmekk için 1995 yılında CHP istanbul il Merkezi'ni işgal ettik. Yalnız ülkemizde değil, dünyada bir ilktir bu eylem. Grup Yorum, sadece şarkılarıyla değil, herşeyiyle hesap soracak bir yüreğe sahiptir.
Kar Makinası yol açıyor...
Zaman içerisinde açtığımız yolda yeni gruplar oluştu. Şu anda bu grupların bir kısmı fiilen çalışmalarını sürdürmüyor olsa da bizimdir, kolektivizmimizin içerisindedir. Ankara'ra da Grup Ekin, istanbul'da Özgürlük Türküsü, Diyarbakır'da Koma Berfin, izmir'de Günışığı, Adana'da Nisan Güneşi, Samsun'da Karadeniz bunlardan birkaçıdır. Yenileri de çıkacaktır.
Grup Yorum yol açmaya devam ediyor. Üreterek, albüm yaparak, ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde konserler vererek, haklar ve özgürlükler mücadelesinin içerisinde kimi zaman şarkı söyleyerek, kimi zaman pankart taşıyarak yolumuza devam ediyoruz. Bunların yanısıra devrimci sanatçı tavrımızla örnek olmaya yol göstermeye devam ediyoruz. Demokratik kitle örgütlerinin, derneklerin etkinliklerine katkı sağlamak, dayanışma gecelerine katılmak, devrimci sanatçı duyarlılığımızla olmamız gereken yeri bilerek devam ediyoruz.
Bütün bu saydıklarımız bizi, susturulması emredilen, tehlikeli görülen müzisyenlerin yeraldığı MGK listelerinde birinci sıraya koydu. Onur duyuyoruz. Baskının olduğu yerde en meşru olanı, direnmeyi seçtik ve baskı sahipleri tarafından hedef gösteriliyoruz. Bundan daha zorlu ve onurlu birşey olabilir mi?
Yıllarca çalışmalarımızı engellemek, bizi susturmak için herşeyi denediler. Tutsak düştük, işkence gördük, yasaklandık, sınırdışı edildik. Hiçbiri ama hiçbiri tutmuyor, tutmayacak. Hiçbir karar bizi yolumuzdan döndüremez. Shakespeare, "bir ulusun türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür" diyordu. Yasaları yapanlar, Grup Yorum adını duyduklarında "izin vermeyin, gözaltına alın, işkence yapın, tutuklayın" diyor. Bize güvenenleri, bizlerle yola çıkanların güvenini boşa çıkartmayacağız. Bize inananları utandırmayacağız. Kazanana dek inandıklarımızdan zerrece taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz.