gün geçmiyor ki aklı bir kedi kumundaki bok kadar olmadığı halde final sahnesindeki rolü kapıp "kral çıplak" şovu yapmak için koştura koştura gelen bir geri zekalıya denk gelmeyelim.
Bak aslanım, bak beyinsizim, bak embesilim, buradaki mesele yaşanan bir trajedinin sebebini aramak değil. hele o sebep, toplum ahlakına mugayir bir gönül ilişkisinin sonunda yaşanan anlaşmazlıktan çıkmışsa "kesilen ceza" durumuna gelir ki yoldan geçen birini sebepsiz öldürmekten daha hafif değil.
yaşadığımız coğrafya, hastalıklı cahiliye hassasiyeti, linç kültürü, inancın gereği... adını ne koyarsan koy; kadının hatasının bedelini babası/kardeşi/kocası/yasak ilişkisi tarafından ölümle ödeten ve "namus temizlendi" olarak alkışlanan bir hastalık ile savaşılıyor. bunda başarılı olunamazsa sonsuza dek o sik kadar aklının alamayacağı bir karanlık içinde kalacaksın ve pardon dediğinde tek duyacağın şey "hassiktir" olacak. evlilik dışı ilişkinin riski evli olan taraf için aile kurumunun yıkılması, evli olmayan taraf için maddi manevi zarar tazmininden ibarettir. işin vicdani boyutu da onu taşıyacak olanların gücü kadardır. bu işe burnunu sokmak, medeni kanunların dışında kimsenin haddine değildir. "öldürüldü ama o da metresmiş" kafası, bir trajediye sebep aramaktan başka bir şey değil.
bu kadar yazılan, "duyar kasmanın amacını biri bana anlatsın" merakın içindi. "e ben de dedim ama, öldürmek çok yanlış dedim ki" diye sakın caz yapma, sadece akıl-vicdan hazinenin asgari ücret kadar olmadığının altını çizmiş olursun.
(tabirinle) metres için duyar kasmak, (rezilliğinle) orospu için duyar kasmak, rahibe için duyar kasmak, namus timsali teyzeler için duyar kasmak... bunların hepsi gereklidir. ta ki aşağılık şerefsizler kadınlara kalkan ellerini indirene kadar, ta ki geri zekalı kardeşlerimiz "e o da metres ama" demeyene kadar.
4 yaşında bir kızım var. bir gün başına bir şey geldiğinde "e o da kaşınmasaymış, e o da mini etek giymeseymiş, e o da metres olmasaymış" desin ya biri? ince hesaplarla, sessiz sedasız, planlı bir şekilde o gün bunu diyenin götünden çekilen kandan kokteyl yapıp kendisine nasıl içiriyorum, nasıl yaparken gözümü bile kırpmıyorum, bir bilsen... belki de vahşeti dibine kadar yaşamadan başka türlü adam olamayacaksınız.
klavyesinin arkasındaki yiğidolardan bahsetmiyoruz elbet, onlar her zaman bilgisayarının gölgesinde konuşacaklar, severek takip ediyoruz.
özet: bir boka laf anlatmaktan daha önemlidir. yapınız.
bu teoriye göre yaratılmış ya da yaratılacak tüm deterministik sistemler, ne kadar detaylandırılmış olsa bile kaotik bir yapıya doğru ilerlemek zorundadır, sebebi ise tüm sistemleri çevreleyen evrenin kaos esasına göre var olmasıdır. hiçbir düzen bu gerekçe ile sorunsuz ya da ölümsüz olamaz. adamı sikerler.
cinsiyeti "kadın" olan insandır. ondan önceki sıfatların hiçbir önemi yoktur. bir insan, bir kadın hangi haklara sahipse o da aynı haklara sahiptir. dokunamazsın, dövemezsin, hakaret edemezsin,linç edemezsin. bu kadından rahatsızsan, zarar görüyorsan en fazla gider dava edersin. "namus" kavramının gerektirdiği teolojik ve ahlaki bedellerinizi ödetmek yerine götünüze sokabilirsiniz çünkü her ikisi de bir götverene aynı derecede keyif veren eylemler olacaktır. götverenlerin haklarını da sonuna kadar savunurum, orası ayrı.
uzunca bir süre orospu olduğunu düşünmüştüm. tüm seriyi baştan sona sakin kafayla ve ön yargısız bir kez daha izleyince aslında orospunun önde gideni olduğuna karar verdim.
kendra Lust tarafından doğum gününde "umarım güzel geçmiştir" dileklerini almış oyuncu. dünyanın en iyilerinden biri olduğunu düşünüyordum, artık dünyanın en iyisi olduğundan eminim.
görülemeyen bir varlık tarafından uykusunda s.kilen masum bir genç kız, olayın üstüne giden bir grup insan, gitmeyin lan manyak mısınız diyen başka bir grup insan, gizemli teyze/amca, birkaç ayet, aniden duyulan ve insanı yerinden sıçratan sesler (kapı çarpması veya arkadan aniden bağıran arkadaş vs.). bildim mi?
evlattır, şiirdir, kedidir, fenerbahçe'dir ama sizin sandığınız gibi malın teki değildir. ışığını anası söndürmüş ama pikenin altında teoman dinleyip cansu'yu düşünüyor hala pezevenk.
kedinin tırnaklarını keserken yaşadığımız boğuşma sonucu garibimin aklı gitti.
evdekiler birbirine soruyor, bu hayvana ne oldu da gardrop köşesine saklanmış çıkmıyor diye. ''ne bileyim ben a.ına koyayım veteriner miyim?'' şeklinde ters yapıp üste çıkıyorum. gerçeği sadece kedi biliyor. kedi.
şimdi biz bu adama sabaha kadar kulp takarız, itin götüne sokup çıkarırız, izleyenlerini de mal ilan ederiz ve hop: kaliteliyiz amına koyayım, popüleri eleştirdik işte daha ne yapalım?
ne yaparsak yapalım aslında tek yaptığımız, adamın hikayesini daha da büyütmektir.
morgan freeman gibi çeyrek bir sırıtma ve ''son noktayı ben koydum'' ritmindeki adımlarla ayrılırım şimdi ortamdan.
insan vücudunda dış yüzeye en yakın damarlar dil altındaki kılcal damarlardır. çay kaşığı ile içtiğiniz biranın önemli kısmı, siz onu daha midenize indiremeden bu kılcal damarlar vasıtası ile emilerek kana karışır. dolayısıyla geriye boşaltım sisteminizde yol alacak pek bir alkol kalmaz ve hacmen %8 alkol içeren ve ısısı 6 santigrat derecenin üzerinde olan bir şişe bira bittiğinde uzayın derinliklerinde bir yolculuk başlar.