senelerce aynı isimle anıldım.
benim adım için çok kan döküldü.
topraklarım için korkmadan savaşıldı.
savaşa genci, yaşlısı, başı yazmalı anası yardıma geldi.
şavaşın ortasında mermilerin arasında namaz kılan kahramanlarım oldu benim.
dua eden minik eller gördüm ben babasını savaştan bekleyen.
bütün sülalesi şehit vatan için canını vereni gördüm.
topraklarım üzerinden çok olay geçti.
sonunda kazandık.
ben türkiye oldum.
demokratik, laik, ve daha bir çoğu yakıştırıldı adımın yanına.
bütün bunları topraklarım ve adım için canını, varını yoğunu ortaya koyan türk milleti kazandı.
ben bu kahraman millete bir armağanım sadece.
atatürk'ün armağanı.
üzerinden bir asır geçti geçmedi.
benim gibi armağanı bu millete layık görmeyenler çıktı.
bu düzeni bozmak isteyenler çıktı.
bir de bana sorsalardı.
adımı gücüyle, rengimi kanıyla beni yaratan türk milletidir.
bu düzeni bozmaya çalışmak, bu isme, bu renge hakarettir...
kısaca karda yürü, izini belli etme, kimse kimsenin ne yaptığı ile ilgilenmemeli.
kimse seviştiğini de söylemesin.
kimse iyilik yaptığını da söylemesin.
neyin tezindeyiz? dünyadaki herkez sevişmenin bir meyvesi değil mi?
bu durumu yadırgayanlar kitap okurken mi oldu?
ne fazla açık olunmalı bu konuda.
nede fazlasıyla yobaz olunmalı.
güzel ülkemin, güzel insanlarını birbirine düşüren bu konu gereksiz.
güzel geçmişe sahip olan devletimi bu konularla kirletmek anlamsız.
herkez kendi erkeğinin genellemesinden sorumlu olduğundan,yemeğine ne kadar tuz katacağını bilir. şiirine ne kadar şairlik yapacağını da bilir. alay eden erkeğe şiir yazılmaz, mani yazılır. kısa ve öz...
engelli bir çocuğun 'günaydın, seni özledim' diyen yüreği sağlıklı bir insanda mevcut değildir. bu yüzden lafta sağlam kafalı insanların kalplerini, küflenmiş peynire benzetiyorum...
yaşlı nine, az buçuk gören gözleriyle bayramda ziyaretine gelecek olan torunlarına kazak örmekle meşgulken sesi bir taraflarından çıkan kadının sesiyle irkilirsiniz, ve 65 yaşındaki nineyi 6 yaşındaki çocuk gibi azarladığı anda ortada huzur denen tabir kalmaz...