fatality of fantasy
201 (power ranger)
dördüncü nesil yazar 175 takipçi 2555.38 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    türklerin özgürlüklerine pek de düşkün olmaması

    1.
  1. özgürlüğüme çok düşkünüm, sürekli yanımda taşırım onu.
    bir kağıda döküp içerim tütünü,
    yemeğim, yemeyi seçtiğim, istediğim yemektir.
    0 ...
  2. sadife

    1.
  3. çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdanmışsınızcasına

    1.
  4. çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdanmışsınızcasına.

    elli haften oluşan bir sözcük.
    1 ...
  5. yunan güldestesi epigramlarından dört mezar yazıtı

    1.
  6. 1. ürkürük timon'un mezar yazıtı
    ne adımı sor yolcu, ne de yurdumu;
    tek dileğim, hepinizin tez elden ölmesidir

    ------- astronom ptolemaios
    1 ...
  7. hummadan ölen

    1.
  8. inanç dağları oynatır dediler
    bir de dua kitabı koydular
    başının altına
    humma daha güçlü çıktı ama.

    sayfayı yakıp sarı sarı deldi
    melekler çıkarsın onu yola dediler
    pencereleri ardına dek açtılar
    günışığı döşemenin üstünde büzülüverdi ama.

    gece gibi duruyordu humma
    yatak çarşaflarının başucunda
    sonunda, can verdiğinde
    üzüntülü, baktılar yatağına
    kader, neylesin, dedi biri
    içi kayardı çünkü, kurşun gibi.

    srinivas rayaprol

    ----- (pazar ilavesi, vatan'ın san'at yaprağı, vatan, 13 aralık 1953)
    2 ...
  9. eksiksiz ülke

    1.
  10. ölüm gelmedi bu ülkeye,
    bu eksiksiz tepeler, günahla yumuşamadı
    güzün tokmaklayışını bilmediler
    kızarmış, izleriyle aşk görgüsünün.

    bu ülkede ama, ayrıca,
    zaman içinde büyümüş olan, büyüklüğünde ölmezleşmiş,
    sözleriniz, bir şiddet kapanının içine kakılmış
    bütün suçlarda bulur doğrulanan koşuğunu.
    kararırken al bir sessizlikte
    kan süzülür içeri, ağır, çalışkan,
    cennet, cehennem, gelir mi aklınıza
    kayalar sizi kucağına aldığında?

    yoksa tepenin lekesiz biçimini mi hayallersiniz
    doymayan yılların bekleyişiyle birlikte?
    bozulmamış, amansız bir gönül mü hayallersiniz
    döğülüp sessizlik, merhametle biçimlenmemiş?

    yitirilmeyen bir cennet bilinmez
    güvenilir, yerleşik mantığının ak mezarları
    sessizliğe boğulmuş hareketi anlatır
    gün bir yandan her adayı felakete boğarken.

    kan umutsuz ulurken yalnız
    öç sürüne sürüne geçerken öz ülkenizden
    apaçık bütünlüğü içinde o, bulur, bilinmeyen ölümünüzü.

    balachandra rajan

    ----- pazar ilavesi, vatan'ın san'at yaprağı, vatan, 13 aralık 1953.
    0 ...
  11. oruç çarşambası

    1.
  12. ummadığım için dönmeyi bir daha
    ummadığım için
    ummadığım için dönmeyi
    buna tanrı vergisi olan, şunun amacını kıskanarak
    bunlara erişmeğe çabalıyorum artık
    (neden yaşlanmış kartal gerecekmiş kanadını?)
    yasını ne tutayım
    süregelen düzenin düşünüp yitik gücünü?

    ummadığım için bilmeyi bir daha
    kesin saatin sakat yüceliğini
    düşünmediğim için
    bildiğim için bilmiyeceğimi
    gerçek geçici tek gücü
    içemediğim için
    ağacın çiçek açtığı, kaynakların kaynadığı yerde,
    ------- bir şeycik yok çünkü bir daha

    bildiğim için zamanın hep zaman olduğunu
    yerin de hep yer, yalnız yer olduğunu
    şimdinin de bir defacık şimdicik olduğunu
    tek bir yere göre
    her şeyin olduğu gibi olmasına gönenirim
    geçerim kutlu yüzden
    geçerim sesten
    ummadığım için dönmeyi bir daha
    bu yüzden gönenirim, yaratmam gerektiğinden
    gönenecek bir şeyi

    tanrı bağışlasın bizi diye yakarırım
    unutayım diye yakarırım
    kurup kurup kurduğum bütün kuruntuları
    açıklayıp dururum
    ummadığım için dönmeyi bir daha
    bu sözler hesabını versin
    yapılanın yapılamayacağını bir daha
    tanrının yargısı pek ağır olmasın
    bu kanatlar uçacak kanat olmadığı için artık
    havayı, çırpınarak, çırpıp duracağından
    şimdi küçücük kupkuru kalan havayı
    istemeden daha küçük istemeden daha kuru
    aldırmayı öğret bize, aldırmamayı
    durmayı öğret bize uslu

    yakar biz günahkârlar için şimdi de ölürken de
    yakar bizler için şimdi de ölürken de.

    thomas stearns eliot

    ----- pazar ilavesi, vatan'ın sanat sayfası, vatan, 14 şubat 1954.
    1 ...
  13. bir savaş sabahı demeci

    1.
  14. bilge karasu tarafından yapılan şekspir çevirisi.

    kral v. henry, 4. perde, 3. sahne
    bir savaş sabahı demeci

    westmoreland—
    ah ne olurdu şurada
    (kral henry girer)
    bugünü ingiltere'de işsiz güçsüz geçiren
    insanlardan bir onbini daha olaydı!
    kral v. henry—
    öyle olaydı diyen de kim?
    yeğenim westmoreland mi? yo, güzel yeğenim:
    ölmekse yazgımız, yurdumuz insanlarını eksiltmeğe
    yeteriz böylece; sağ kalırsak ama
    azlığımız şeref payımızı arttırır.
    yazgımızda ne varsa, o! yalvarırım bir adam olsun isteme artık.
    tanrı bilir gözüm yok zenginlikte;
    doyuracağım boğazlar yük olmaz bana;
    yanmaz yüreğim başkasının sırtına versem giysilerimi;
    isteklerim arasında bu süslerin yeri yoktur:
    ama, şerefe göz dikmek bir suçsa,
    yaşayan canların en alçağıyım ben.
    yoo, yeğenim, yoo, inan bana, kimsecikler gelmesin yurttan
    için rahat etsin! bir can fazlasının umutlarımın en güzelinden
    alacağı payca büyük bir şerefi kaçırmam ben elimden.
    yalvarırım, isteme bir adam daha olsun.
    iyisi mi westmoreland, bildiriver orduma,
    bu savaşa katılmayacak denli yüreksiz olanların
    arabayı çekmesini; tezkeresi hazırlanıp
    yolluğu da verilecek eline öylelerinin:
    bizimle ölmek gönüldeşliğinden çekinen
    adamın yanında ölmek istemeyiz biz.
    bugüne crispin'in bayramı günü derler:
    bugünü atlatıp evine sağsalim dönecek olanlar
    geçince bugünün sözü gururla doğrulacaklar.
    crispian'ın adına dimdik duracaklar.
    bugünü yaşayanlar arasında ömrü bol olacaklar
    arifesinde her yıl komşusunu doyurup içirecek.
    yarın, diyecekler, aziz crispin'in günü:
    yenlerini sıyırıp sonra izlerini gösterecekler
    bu yaraları crispin'in gününde aldık diyecekler.
    kocayanlar unutur gider; ama her şey unutulduğunda bile.
    bire bin katarak anacaklar
    bugünkü yiğitliklerini; o zaman dillerine
    yedikleri ekmek gibi dost gelen adlarımız
    —kral henry, bedford ile exeter,
    warwick ile talbot, salisbury'yle gloster—
    yeniden anılacak boşalıp dolan kupalarda.
    içi temiz adamlar oğullarına bu öyküyü anlatacak;
    crispin'in crispian günü yitip gitmeyecek hiç,
    bugünden kıyamet gününe değin,
    bizler anılmadan o gün,
    bizler, bir avuç insan, bizler, mutlu azınlık, biz kardeşler topluluğu;
    çünkü bugün, benimle birlikte kanını dökecekler
    kardeşim olacak; düşkünün düşkünü bile olsalar
    bugün, asil, bugün, yiğit olacaklar:
    şimdi ingilterede, yatağında yatan beyler
    ilenmiş sayacaklar kendilerini burada olmadıkları için,
    bugünde, bu crispin gününde, yanımızda çarpışanlardan biri
    konuştuğu zaman, utanacaklar düşünerek soğan erkekliklerini!

    william shakespeare
    ----- pazar postası, 4 mayıs 1958, s. 8.
    1 ...
  15. bir yunan tanrısı çocuğu olsaydınız

    1.
  16. hadesin oğlu olmak isterdim. yerlik han gibi birşey zaten. ölülerin ruhlarına sonsuz cehennem işkenceleri yapmak ilgi alanım olurdu
    0 ...
  17. the river merchant s wife a letter

    1.
  18. ezra pound şiiri.

    the river merchant's wife: a letter

    while my hair was still cut straight across my forehead
    i played about the front gate, pulling flowers.
    you came by on bamboo stilts, playing horse;
    you walked about my seat, playing with blue plums.
    and we went on living in the village of chokan:
    two small people, without dislike or suspicion.

    at fourteen i married my lord you.
    i never laughed, being bashful.
    lowering my head, i looked at the wall.
    called to, a thousand times, i never looked back.

    at fifteen i stopped scowling,
    i desired my dust to be mingled with yours
    forever and forever and forever.
    why should i climb the lookout?

    at sixteen you departed,
    you went into far ku-to-en, by the river of swirling eddies,
    and you have been gone five months.
    the monkeys make sorrowful noise overhead.
    you dragged your feet when you went out.
    by the gate now, the moss is grown, the different mosses,
    too deep to clear them away!
    the leaves fall early this autumn, in wind.
    the paired butterflies are already yellow with august
    over the grass in the west garden —
    they hurt me.
    i grow older.

    if you are coming down through the narrows of the river,
    please let me know beforehand,
    and i will come out to meet you
    as far as cho-fo-sa.

    şiire benim yaptığım çeviri:

    nehir tüccarının karısı: bir mektup

    saçım alnımın önünde dümdüz kesilirken hâlâ
    ön kapının oralarda oynardım, çiçekler koparırdım.
    bambu çubuklar üzerinde gelip uğradın yanıma, atçılık oynardın;
    oturduğum yerin çevresinde dolanır, mürdüm erikleriyle oynardın.
    chokan köyünde yaşamayı sürdürüyorduk senle:
    iki küçük insandık, sevgisizlikten, kuşkudan uzak.

    on dört yaşında evlendim efendimle; senle.
    hiç gülmezdim bile utangaçlığımdan.
    başımı eğip duvara dimdik bakardım.
    bin kere seslendin bana, geri dönüp bakmazdım.

    on beşimde somurtmayı bıraktım,
    istedim ki, tozum senin tozuna karışsın
    sonsuza dek sonsuza dek sonsuza dek.
    niçin beklemeliymişim başka birini?

    on altı yaşındaydım, ayrıldın sen,
    uzaktaki ku-to-en'e gittin, burgaçlı sularından geçerek nehrin,
    beş aydır da yoksun ortalarda.
    maymunlar hüzünlü sesler çıkarır yukarılarda.
    dışarı gittiğinde ayağını sürüyordun.
    kapıda yosun büyüdü şimdi, değişik yosunlar,
    temizlenemeyecek kadar derindeler!
    yapraklar erkenden dökülüyor bu güz, rüzgârda.
    kelebek çiftleri çoktan sarardılar ağustosta
    batı bahçesindeki otların üzerinde —
    canımı acıtırlar.
    yaşlanıyorum.

    nehrin darlıklarından aşağı geliyorsan eğer,
    lütfen bana önceden haber ver,
    ben de çıkıp seni karşılamaya geleyim
    ta cho-fo-sa'ya kadar.

    şiire bilge karasu'nun yaptığı çeviri:

    ırmak boyu tüccarının karısı: bir mektup

    alnımın üzerinde saçım dümdüz kesilirdi daha,
    oynardım sokak kapısının önünde, çiçek dererdim.
    bambu sırıklara binmiş gelirdin, atlılar gibi,
    dört dönerdin yöremde, mürdüm erikleriyle oynardın.
    chokan köyünde yaşayıp gidiyorduk işte:
    iki küçük çocuktuk, sevgiden gayrısını bilmeyen.

    on dördünde vardım sana, efendim benim.
    gülemezdim karşında, sıkılgandım çünkü.
    başımı eğer, duvara çevirirdim yüzümü.
    kırk kere de çağırsan, gözüm yerden kalkmazdı.

    on beşimde yüzümü çatmadım artık
    ayağının bastığı toprak olmayı istedim,
    dünyalar durdukça durdukları yerde...
    daha yukarılarda mı olacaktı gözüm?

    on altıma bastım, sen gittin.
    anaforun kaynattığı sulardan, ku-to-yen'e
    beş ay oldu ayrılalı
    dallarda maymunlar üzünç içinde.
    ayağını sürüyordun gittiğinde.
    kapının önü yosun şimdi, bir sürü yosunlar var,
    yolunmayacak kadar kökleri derinlerde.
    yapraklar erkenden dökülüyor bu güz estikçe rüzgâr.
    çiftleşen kelebekler ağustosta sarardı daha,
    batı bahçesindeki otların üzerinde.
    dokunuyor bana bunlar.
    yaşlanıyorum.

    kiang ırmağının dar geçitlerinden inmekteysen şimdi,
    bana haber ver, bileyim de önceden
    karşılayayım seni
    cho-fu-sa'ya kadar çıkıp.

    ----- yenilik, ağustos 1955, sayı 32, s. 26-27.
    ----- değişim, 15 nisan 1962, sayı 6, s. 2.
    1 ...
  19. mezardaki ölülere bile evet oyu kullandırın

    1.
  20. önceki referandumla seçimlerde kullanıldığını duyduğum bir hile yöntemi için yapılan teşvik.

    ölü vatandaşlar da oy kullandılar önceden. şimdi de kullanacaklar elbette. niye kullanmasınlar.

    hepsi de evet diyor.
    0 ...
  21. iki nokta d ile gülen insan

    0.
  22. harf i imla

    1.
  23. eski türkçe sesli harf anlamına gelen terim.
    1 ...
  24. şafak çorbası

    1.
  25. şafak sökerken kaynamaya başlayan çorba.

    uktecinin notu: askeri uydurma çorbası (19.12.2016 10:35)

    ayrıca gerçek bir çorbaymış.

    Şafak çorbası tarifi malzemeler:
    1 adet yumurta sarısı
    1 litre su.
    1 yemek kaşığı tuz.
    3 yemek kaşığı margarin.
    3 yemek kaşığı un.
    ½ su bardağı süt.
    ½ bardak tavuk suyu.

    Margarin ile unu hafif altın rengini alana kadar kavurun, suyu ve tavuk suyunu yavaş yavaş ilave ederek karıştırmaya devam edin.Bir miktar kaynadıktan sonra yumurta sarısını ve sütü ayrı bir kapta çırpın ve yavaş yavaş çorbaya ekleyin, ağız tadınıza göre tuz ilave edip tekrar kaynamaya başlayınca altını kapatarak dinlendirin.Servis yapmadan önce üzerine biraz nane ilave edebilirsiniz.

    Yazının tamamı: http://www.hurriyetaile.c...paign=copy-paste-with-url
    1 ...
  26. noel vs mevlit kandili

    1.
  27. dini bayramlar/özel günler arasında bir kıyaslama.
    doldu.

    bozoklu bozoklu (29.12.2016 12:05)
    notu: peygamber doğuşu

    (ukte olduğunu belirten ifadeleri kaldırmak lazımmış)
    1 ...
  28. epitaphs

    1.
  29. ezra pound şiiri.

    epitaphs

    fu i
    fu i loved the high cloud and the hill,
    alas, he died of alcohol.

    li po
    and li po also died drunk.
    he tried to embrace a moon
    in the yellow river.

    şiire yaptığım türkçe çeviri:

    mezar yazıtları

    fu i
    fu i yüksekteki bulutla tepeyi sevmişti,
    yazık ki, alkol öldürdür onu

    li po
    li po da içkiliydi öldüğünde.
    kucaklamak isterken ayı,
    sarı nehrin içindeki.

    şiire bilge karasu'nun yaptığı çeviri:

    mezar yazıtları

    fu i
    severdi fu i tepeleri, yüksekteki bulutu,
    ne çare, ölümü gene de içkiden oldu

    li po
    li po da esrik öldü,
    kucaklamak isteyip
    sarı ırmaktaki ayı.

    ----- yenilik, ağustos 1955, sayı 32, s. 26 (cavat çapan'la birlikte).
    1 ...
  30. jacopo del sellaio üzerine

    1.
  31. ne kadar güzel

    1.
  32. çayın rengi ne kadar güzel,
    sabah sabah,
    açık havada!
    hava ne kadar güzel!
    oğlan çocuk ne kadar güzel!
    çay ne kadar güzel!

    orhan veli
    ----- (garip i, 1941)
    3 ...
  33. yatalak dedeye müzik dinletmek

    1.
  34. shinrinyoku

    1.
  35. dalmak. ermek kuytuluğu dingin için, orman sessiz şeyin ormanın her huzura terapisi. olduğu derinliklerine
    0 ...
  36. rte karşında olsa ne derdin

    1.
  37. klaus voormann

    1.
  38. katamari damacy

    1.
  39. 0 ...
  40. of jacopo del sellaio

    1.
  41. ezra pound şiiri.

    of jacopo del sellaio

    this man knew out the secret ways of love,
    no man could paint such things who did not know.
    and now she's gone, who was his cyprian,
    and you are here, who are "the isles" to me.

    and here's the thing that lasts the whole thing out:
    the eyes of this dead lady speak to me.

    ---
    şiire yaptığım türkçe çeviri:

    jacopo del sellaio üzerine

    bu adam bilirdi gizli biçimlerini aşkın,
    öyle resimler çizemezdi, bilmeyen biri.
    şimdi gitti o da, onun kıbrıslısı,
    sen ise buradasın, benim "adalar"ımsın.

    burada işte, tüm bunlardan geriye kalan:
    bu ölmüş kadının gözleri konuşur benimle.

    ---
    bu şiire bilge karasu'nun (cevat çapan'la birlikte) yaptığı çeviri:

    jacopo del sellaio üzerine

    biliverdi bu adam gizlisini aşkların,
    bilmese çizemezdi bütün bu çizdiklerini.
    artık yitirdi onu, o kıbrıslısını.
    sense buradasın, bana, "adalar"ı getiren.

    karşımda işte bütün bunlardan arta kalan.
    toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.

    ----- yenilik, ağustos 1955, sayı 32, s. 26
    0 ...
  42. the picture

    1.
  43. ezra pound şiiri.

    the picture

    the eyes of this dead lady speak to me,
    for here was love, was not to be drowned out.
    and here desire, not to be kissed away.
    the eyes of this dead lady speak to me.

    ---
    şiire yaptığım türkçe çeviri:

    resim

    konuşur benimle, bu ölü kadının gözleri,
    çünkü aşk vardı burada, bastırılamayan.
    arzu vardı burada da, öpüşlerle geçmeyen.
    gözleri bu ölü kadının, konuşur benimle.

    ---
    bu şiire bilge karasu'nun yaptığı çeviri:

    resim

    toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
    aşk vardı burada çünkü, söndürülmez bir susuzluk.
    burada istek vardı, öpüşlere kanmayan.
    toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.

    ----- yenilik, ağustos 1955, sayı 32, s. 25.
    0 ...
  44. kuba lı zencilerin türküsü

    1.
  45. gelsin ayın ondördü
    kuba santiago'suna gideceğim.
    santiago'ya gideceğim.
    binip kara sulardan bir arabaya.
    santiago'ya gideceğim.
    türkü söyleyecek hurma dalı çatılar
    santiago'ya gideceğim.
    hurma ağacı leylek olmak istediğinde
    santiago'ya gideceğim.
    muzlar denizanası olmak istediğinde.
    santiago'ya gideceğim.
    altın başıyla fonseca'nın.
    santiago'ya gideceğim.
    gül fidanıyla romeo ile juliet'in.
    santiago'ya gideceğim.
    kağıt denizi, akça gümüşü.
    santiago'ya gideceğim.
    oy kuba! kuru tohum uyumu oy!
    santiago'ya gideceğim.
    oy! sıcacık bir bel, bir ağaç damlası.
    santiago'ya gideceğim.
    diri gövdeler harpası, timsah, tütün çiçeği.
    santiago'ya gideceğim.
    her zaman söyledim kara sulardan bir arabaya binip
    santiago'ya gideceğim.
    santiago'ya gideceğim.
    tekerleklerinde ince bir yelle ispirto.
    santiago'ya gideceğim.
    mercan ağacım karanlıkta.
    santiago'ya gideceğim.
    kumlarda boğulmuş deniz.
    santiago'ya gideceğim.
    ak sıcak. ölü yemiş.
    santiago'ya gideceğim.
    oy! sazların sığırıl resinliği
    ... ...
    santiago'ya gideceğim.

    federico garcia lorca

    not: bilge karasu'nun önceden (şiir çevirileri kitabından önce) dergilerde yayımlanmamış bu şiir çevirisinde, üç nokta ile gösterdiği, niyeyse çevirmediği mısrayı merak etmiştim. şimdi yazarın üslubuna da uydurarak şu şekilde çevirebilirim o mısrayı:

    "oy kuba! simgeyle çamurun kıvrımı oy!"
    0 ...
  46. karanlık güvercinler kasidesi

    1.
  47. ----- claudio guillen'e

    defnenin dalları arasında
    geziyor iki karanlık güvercin.
    güneşti biri
    ay öbürü.
    "komşucuklar", dedim onlara,
    "nerede mezarım benim?"
    "kuyruğumda", dedi güneş.
    "boğazımda", dedi ay.
    bense yürüyüp giderken
    yeryüzünü belime dolamış
    kardan iki kartal gördüm
    çıplak bir kızla birlikte.
    biri öbürüydü
    kızsa hiçbiri.
    "kartalcıklar", dedim onlara,
    "nerede mezarım benim?"
    "kuyruğumda", dedi güneş.
    "boğazımda", dedi ay.
    defnenin dalları arasında
    gördüm iki çıplak güvercin.
    biri öbürüydü
    ikisiyse hiçbiri.

    federico garcia lorca
    ----- dost, temmuz 1966, s. 13.
    0 ...
  48. kaçış gazeli

    1.
  49. dostum miguel perez ferrero'ya

    nice nice yitirdim kendimi denizlerde
    kulaklarım yeni koparılmış çiçeklerle dolu
    dilim sevgiyle, sonsuz acıyla dolu.
    yitirdim nice nice kendimi denizlerde,
    yitirdiğim gibi gönlünde birtakım çocukların.

    bir gece olsun yoktur, bir öpücük verildiğinde
    yüzü silik insanların gülümseyişi duyulmasın,
    bir kişi olsun yoktur, yeni doğmuş bir çocuğa dokunduğunda
    atların kımıltısız kafataslarını unutsun.

    çünkü güller arar alınlarda
    sert bir kemik çevren,
    insan ellerinin de başka bir anlamı yoktur
    toprağın altındaki köklere öykünmekten.

    yitirdiğim gibi kendimi gönlünde birtakım çocukların,
    nice nice yitirdim kendimi denizlerde,
    suyu bilmezliğimle arayıp duruyorum
    beni yakıp tüketecek ışıklı bir ölümü.

    federico garcia lorca

    ----- dost, mayıs 1966, s. 4.
    0 ...
  50. işeyen kalabalığın görünümü

    1.
  51. erkekler yalnız kaldı;
    son geçen bisikletlerin hızlarını gözlüyorlardı.
    kadınlar yalnız kaldı;
    japon yelkenlisinde bir çocuğun ölmesini bekliyorlardı.
    erkeklerle kadınlar yalnız kaldılar;
    cançekişen kuşların açık gagalarıyla, düşlere dalarak,
    yeni çiğnenmiş kurbağayı
    delip geçen sivri şemsiyeleriyle
    güdük su ağızlarının altında
    bin kulaklı bir sessizliğin,
    ayın şiddetli saldırışına
    direnen dar sokaklarda.
    ağlıyordu yelkenlideki çocuk, yürekler paralanıyordu,
    her şeyin tanıklığından, uyanıklığından kaygılı
    hâlâ kara kara işlerin kaldığı göksel kaldırımlarda da
    karanlık adlar, nikel ışınlarla tükürükler haykırıp durduğu için,
    son iğneyi çaktıklarında susması önemli değil çocuğun,
    pamuk taçyapraklarında yelin rotası da önemli değil
    bir ölüm dünyası vardır çünkü, kendilerini kemer altlarında
    ------- gösteriverecek,
    ağaçların arkasında kanınızı donduracak, değişmeyecek
    ------- denizcileri olan.

    boştu aramak yolda, gecenin
    yolculuğunu unuttuğu girintiyi.
    pusuda beklemek, paçavrasız,
    kabuksuz, ağıtsız bir sessizliği,
    örümceğin minicik şöleni bile çünkü
    bütün göğün dengesini bozmaya yeter.

    ne japon yelkenlisindeki iniltiye çare bulunur,
    ne de dörtyol ağızlarında ayağı takılan bu gizli kapaklı
    ------- adamlara.
    köklerini hep bir yere toplamak için kuyruğunu ısırır kır,
    otların arasında sürü, doyundurulmamış, uzanmak özlemini
    ------- arar.
    ayışığı; polis memurları; transatlantik düdükleri;
    kıldan, dumandan ev yüzleri: şakayıklar, çamsakızı eldivenler.
    gece içinde her şey kırık, her şey yırtık,
    sessiz, korkunç bir çeşmenin.
    ey baylar; ey kadıncıklar; ey askerler;
    budalaların gözlerinde yolculuk etmek gerekecek,
    gözü kamaşmış uysal kobraların tısladığı açık alanlarda,
    en serin elmaları üreten kurganlarla dolu topraklarda,
    gelsin diye ölçüsüz ışık,
    korktuğu varlıkların büyüteçlerinin arkasında,
    bir yanı zambak bir yanı fare bir tek vücudun kokusu,
    bir iniltinin çevresinde işeyebilen bu kalabalığın yanması için;
    yahut hiç tekrarlanmayan dalgaların yuvarlandığı ince
    ------- kadehler içinde.

    federico garcia lorca
    ----- yenilik, ekim 1955, sayı 34, s. 67-68.
    0 ...
  52. ağıt kaside

    1.
  53. örttüm pencerelerimi
    istemediğimden işitmek ağıdı,
    gene de boz duvarların ardından
    başka bir şey duyulmaz ağıttan.

    şarkı söyleyecek pek az melek var,
    havlayacak pek az köpek var,
    bin tane keman sığar avucumun içine.

    ama ağıt kocaman bir köpek,
    ağıt kocaman bir melek
    ağıt kocaman bir keman, ağzını tıkıyor gözyaşları rüzgarın
    ağıttan başka da bir şey duyulmaz.

    federico garcia lorca
    ----- yenilik, ekim 1955, sayı 34, s. 66.
    2 ...
  54. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük