Bursa şehir merkezinde görülen yaban domuzu yavrusunun tinerci olduğu söylenen çocuklar tarafından kafasına sopalarla vurularak cahilce ve vahşice öldürülmesi gripten daha tehlikeli olanın insanlar olduğunu gösteriyor. Galeyana gelmeye ne de meraklıyız.
istanbul teknik üniversitesi konservatuarında okumuş türk sanat müziğinin genç temsilcilerinden. sanırım sonradan evlenip müziğe ara vermişti. sade ve duru bir güzelliği olan ve diğerlerinden farklı olan bir duruşu vardı. geçenlerde tesadüfen tvde gördüm. müziğe yeniden döneceğini söyleyen güzel sesli şarkıcı.
savunma mekanizmasının maksimum devirde çalıştığındaki ruh hali. hani sanki bütün dünya size karşıdır, tüm yanlış anlaşılmalar sizin başınıza gelmektedir ve açıklama yapmak için fırsatlar elinizden alınmaktadır ya, işte o zaman isyan eder ve bir de çuvaldızı kendinize batırmak içinizden hiç gelmez. *
öncelikle söyleyeyim hiç çekici değildir bu adam.
gayet basit örneklerle tanıma gelince; sürekli bir naz niyaz içinde, sevgi, ilgi beklentisi doruklara ulaşmış adamdır.
ilişkinin başlangıç safhalarında vermeye başladığı sinyallar bir kaç gün içinde iyice abararak ortaya çıkar.sürekli ondan nasıl da hoşlandığınızı belli etmenizi bekler. her konuştuğunuz konudan kendine bir pay çıkarır, olumlu olumsuz her şeyi üstüne alınır. öpücük ve dokunma meraklısıdır. bir kez sevişme gafletinde bulunduysanız bir anda ağır bir ilişkinin içinde buluverirsiniz kendinizi. kibarca off bir rahat ver be adam diyecek olsanız hemen dağılır.
dışarı çıkacaksanız planı bir türlü yapamaz. siz olayı elinize alıp hadi bi yerlere gidelim dediğinizde sen nereye gitmek istersin diye cevap verir. telefonda buğulu sesle konuşur, konuşurken de uzun suskunluk anları yaşatır. offf tanımı yaparken bile bunaltır.
Unutmak bilinçli bir eylem değildir. istemsizdir, adı üstünde unutuverirsin. Aklından da kalbinden de çıkıvermiştir. Unutmaya çalışmak ise acılı bir süreçtir.
Önce parçalara ayırırsın zihninde, hayali kutulara koyarsın sevgini ve sevginle beraber birer parçanı. Denizin derinliklerine bırakırsın ilk kutunu, Suyun karanlığında kayboloşunu, dibe çöküşünü izlersin. Yavaş yavaş koyuverir kendini karanlığa ilk kutu. Sonra toprağa gömersin bir ölüyü gömer gibi, ardından bir dua okur rahmet diler, bir damla göz yaşı dökersin ikinci kutunun ardından. Yakarsın üçüncü kutuyu, küllerini savurursun rüzgara. Bir poyraz eser, alır götürür ne varsa. Sonra en önemli kutuya gelir sıra. Yaşanmışlıkları bir kutuya koyar, zihninde hafızanın olduğu bölüme kaldırırsın. Anılar anı olmaktan çıkar, zihninde geçmişin derinliklerinde yer bulur kendine. işte unutmaya çalışmanın anotomisidir bu.
* kulağa şiirsel gelen bir kavram. deniz kenarında boğaza karşı oturup seyrediyor olmak gerekir şehri. ışıl ışıl parlıyor da olsa şehir, ruh haliniz derbederse alabildiğine hüzünlendirir insanı. yok eğer keyfiniz yerindeyse, binlerce apartmandan yayılan o sarı, beyaz ışıklar ne hikmetse ruhunuzu ısıtır. bildiğin yüzbinlerce ampül şehrin ışıkları oluverir.
kişinin insanlığından utandıran haberleri izlerken kendini tutamayıp duygusal tepki vermesi hadisesidir. anne babasını eşyalarıyla sokağa atan evlatlar, masum bir çocuğa tecavüz edip öldüren insan müsveddeleri, doğal ortamında yaşarken hunharca öldürülen bir ayı, savaş görüntüleri, şehitler ve daha niceleri. seyretsekte seyretmesekte hayatta yaşanan acı olayların sırayla gözümüzün önüne getirilmesi normal bir insana fazlasıyla ağır gelir, sinir krizi geçirtir, hayatı sorgulatır.
tartışma esnasında anneyi üzüp üzüp ağlamasına sebebiyet vermek ve akabinde derin bir pişmanlık yaşamak durumudur. hemen gönlü alınmalı, eli ayağı öpülmelidir.
göğüs, sırt ve bacak yetmezmiş gibi, modacıların vücudun böbreklere denk gelen bölümlerini açıkta bırakan kıyafetler tasarlayamasıyla dilimize yerleşmiş bir dekolte şekli. bu dekoltenin öncüleri arasında gülşen, petek dinçözve demet akalın bulunmaktadır. geleneksel göğüs dekolteci erkeklerin böbrek dekoltesine prim vermediği düşünülmektedir.
ne ilkbahar aşkı gibi buluttan nem kapan yanıltıcı bir aşk, ne yaz aşkı gibi tensel bir heves, ne de kış aşkı gibi ağır ve bunalımlıdır. aşkın aşk olabileceği en verimli mevsimdir sonbahar.
avrupa cazinin en taninmis davulcularindan mikkel hess in kurucusu olduğu hess is more grubunun 2006 sonunda çikardigi son albümünde yer alan seksi şarkı.
** asgari ihtiyaçları karşılayamadan hayata dair diğer mühimmatları, varoluşu sorgulayamama halidir. nitekim; geçim sıkıntısı yaşayan birinin algıladıkları ile her daim tok gezenin, dolce vita bir hayat yaşayanın algıladıkları bir yerde kesişir, ikisi de yüzeyselleşir.
misal; açım şimdi 1 adet grisiniyle duruyorum ve ukteyi yüzüme gözüme bulaştırdım. içinde felsefe barındıyor mu? belki evet belki hayır. alın size kuru bir tanım.
** meali; salaksın biliyorum ama bak uğraşıyorum anlaman için. sorun sanki senin anlamanda değil benim anlatmamdaymış gibi kibar takılıyorum bir de üstelik. her neyse kafan bastı mı söylediklerime?
batırmak evet. sanki 2 metre 10 cm boyu varmış ta standart bir koltuk mesafesine sığamıyormuş gibi deniz otobüsünde ya da uçakta diz darbeleriyle önde oturan kişinin sinirlerinin zıplamasına sebebiyet veren dövülesi insandır. ani bir manevrayla arkaya dönüp bsg bakışı atılması iyi bir girizgah olur.
köpeklere has davranışları sergilemesidir. yüzyıllar önce evcilleştirilmiş olmalarına rağmen insanoğlu kedileri işine yarayan işlerde kullanamamıştır. bu durum kedinin köpekten daha az zeki olduğunun göstergesi değil aslına bakılırsa oldukça başına buyruk, bencil ve söz dinlemeyi kendine yedirememesinden kaynaklıdır.
sevginin bencilliği yenmesine bir örnek olarak kediler zamanla köpeklerde görüp beğendiğimiz bazı huylara sahip olabilir. adını çağırınca koşup gelmesi, oyun oynarken attığınız topu yakalayıp avucunuza getirip bırakması, markete eczaneye giderken tasmasız yanınızda size eşlik etmesi ve kapıda işinizin bitmesini beklemesi, başını yastığa koyarak uyuması.
yeni nesil Avrupa cazinin en taninmis davulcularindan Mikkel Hess'in öncülüğünde kurulmuş, isimlerini minimalizmin mottosu less is more dan alan danimarkalı deneysel elektronik jazz grubu. 2006 sonunda çikardikları albümde yer alan yes boss parcasi ile MTV ve Avrupa Radyolarinda zun süre zirvede kalmışlardır. canlı performanslarını izleme şansına eriştiğim, hafif çatlak olduklarına kanaat getirdiğim tiplerden oluşuyor.
istanbul göztepe'de, bağdat caddesinin iki üst paralelinde bulunan şirin bir ilkokul. müdürlerinin soyadı her ne hikmetse hep arslan olurdu. 5 güzel senemi geçirdiğim biricik ilkokulum. *
sevgilisi ve annesi hariç her kadın önüne gelene verir, potansiyel fahişedir bu tip erkeklere göre. hele bir de sevgilisi bakireyse off hiç çekilmez. kolunu sevgilisinin omzuna atıp diğer kadınları sanki pislikmişçesine süzer. evet yaparlar.
öncelikle, köpek bir can yoldaşı olarak değil de bir saldırı aparatı olarak alınıp yetiştirilir. köpek tasmayla dolaştırılmaya çıkarılır. mahalleden kendi gibi dangalak arkadaşlara rastlanır. nasıl bir hava atma hevesiyse; " olum bak şimdi napıcam bak bak" denerek arkadaşlara karşı kaldırımda kendi halinde tüylerini yalamakta olan kedi hedef gösterilir. köpeğin tasması çözülür ve "tut oğlum" komutu verilir. neye uğradığını şaşıran kedi neyseki kendinden beklenebilecek bir çeviklikle yakındaki ağaca tırmanarak paçayı kurtarır. bir de utanmadan duruma üzülerek "tüh ya" nidaları atılır. bu olaya şahit olan kişi ya da kişiler tepki verdiğinde ise sana mı girdi diye cevap verilir.
bir buluşmayı tekrarlamak ve geleneksel hale getirmek için söylenen gizemli söz. genellikle filmlerde kullanılır, gerçek hayatta kullanımı bir sürü karışıklığa neden olabilir.
bazı kelimeleri, telaffuzu zor söyleyemezsem rezil olurum, utanırım söyleyemem gibi sebeplerle dolambaçlı yoldan anlatmaktır. salaklıktır.
- eee, gelirken hamurdan yapılıp fırına verilen şeyler var ya onlardan alır mısın?
+ ?
- işte hani çayın yanında yiyoruz ya
+ pasta mı istiyosun?
- hayır hayır daha ufak ve yuvarlak olanlar.
+ poğaça mı?
- (a.g) püsküü diyorum püsküü
+ ha bisküvi diyosun seeen.
sinemaya gitme zevkinin içine eden sevgilidir. evde tek başıma seyretsem de olurmuş dedirtir. bu sevgili türü evde dvd seyrederken de uyur, 1 saat 15 dakikalık bir filmin bile sonunu getiremiyorsa performansından şüphe etmek gerekir.