iki saattir aynı kafede oturuyorduk ve ben ne büyük bir eşşekmişim ki iki saattir “kedi” muhabbeti dinleyip “mmm, tabiî tabiî, aynı fikirdeyim” diye anlattıklarını onaylıyordum. “kedi asildir” dedi, onayladım; “kedi karakterlidir” dedi, katıldım; “kedi özgürlüğüne düşkündür” dedi, “bravo” dedim. sonra başladım ben de kediyi övmeye. “başladım” dediysem niyetlendim sadece. çünkü o kedinin bütün meziyetlerini övmüştü, bana övecek bir şey kalmamıştı. “kedi eee... kedi ööö...” deyip övecek bir halini, tavrını arıyordum ama bulamıyordum. sonunda biraz bulamamaktan, biraz da benim ne kadar coşkun bir kedi sever olduğumu anlayıp etkilensin diye “ben var ya ben, kedinin daşşağını yiyiim be!” dedim. hatta gaza gelip “keşke imkân olsa da hepimiz kediye bi kere versek, öyle seviyorum yani” diye de ekledim. ben böyle deyince kısa bi suskunluk oldu. kahvelerimizden son bir yudum aldıktan sonra hesabı isteyip kalktık.
Lise yıllarımın kulaklık katiliydi kendisi. Şimdiki gibi t-rap denen rezaletin olmadığı zamanlarda, unground rap yapılırken dinlerdim bu adamı. Türkiye'de düzgünce funny rap yaparken bir yandan da dumur edebilecek duygusallıkta parçalar yapabilen sayılı insanlardandı. Yıllardır yoktu piyasada. Norm ender gibi bir vasatın yerine damlasını isterdim ortaya. Ama olmadı. Olmayacak da bu saatten sonra.
Resmen ergenliğimi kaybetmiş gibi hissediyorum. Kaç gündür bütün şarkılarını dinleyip eskileri düşünüyorum. Şanışer ile yaptıkları Her şey aynı şarkısındaki "22'ye geldim, bugüne kadar tek becerebildiğim kaybetmek," kısmını dinlediğim lise yıllarında henüz 22'ye gelmedim neyse ki diyordum. Şimdi 22 yaşım kaç yıl geride kaldı bilmiyorum. Ama hala her şey aynı.
Olmadı be. Böyle hiç beklenmedik bir zamanda gitmesi olmadı. Böyle bir ölüm, ne bileyim, çok garip. Mekanı cennet olsun.
Buraya da giderayak bir şarkısını daha sıkıştıralım.
Bir Catherine Feeny şarkısı. Bu şarkıyı bu kadar geç tanımış olmak bir miktar canımı sıkıyor. Ancak hala güzel şarkılar keşfedebiliyor olmak da ayrıca keyif veriyor.
Bojack Horseman'ın finalinde olabilecek en güzel yerde girerek, her izlememde tüylerimin ürpermesine sebep olmuş bir şarkıdır.
- Life is a bitch and then you die, right?
- sometimes. Sometimes life is a bitch and then you keep living.
- yeah.
- but it's a nice night, huh?
- yeah. This is nice.
Dünyanın en gereksiz eylemi. Bunu hala yapan var mı bilmiyorum. Ama yapanların "Allah bin türlü belasını" diyorum, sonunu siz getirin.
Bu durum o yaşlardaki çocuklarda öğretmeni eleştirme gibi bir zihniyet henüz gelişmediği için, babasının başka meslek yapmıyor olmasına sinirlenmesine sebep oluyor. Ve bu durum, babasını çocuk için bir utanç kaynağı yapıyor.
Günün saati ve bulunduğunuz ülke diyor. Ulan ülkemin insanları bu saatlerde böyle yerlere takıldığı için ben de alıyorum bu reklamı. Hay dedim bulunduğum ülkeye başlayayım. Tekrar açayım en iyisi ben şu kişiselleştirilmiş reklamları.
Birkaç gündür fena halde taktığım şarkı. Sürekli olarak dilimde. amatör veya profesyonel olarak söyleyen herkesten dinledim desem yeridir.
Sonra izlediğim filmlerin, dizilerin, dinlediğim şarkıların hikayelerini merak ettiğim için de bir araştırma yapayım dedim.
Sen çok yaşa ulan tatyos efendi! Klasik Türk müziğinin en önemli isimlerinden olan ermeni asıllı, Ortaköy doğumlu tatyos efendi tarafından yazılmış bir parçadır. Adamın yazdığı ve bestelediği öyle güzel şarkılar var ki. iyi ki bu topraklarda doğmuş dedirtir.
Bu şarkıyı yazdıktan kısa bir süre sonra ne yazık ki 1913 yılında ölmüş kendisi. hayatının son zamanlarını da yokluk içinde geçirmiş. Ayrıca yalnız olarak ölmüş. Şarkısında da diyor:
"Gamzedeyim deva bulmam
Garibim bir yuva kurmam"
Cidden bir yuva kuramamış üstad. Toprağı bol olsun.
Şarkıdaki gamzedeyim'den kasıt, depremzede, kazazede kelimelerindeki gibi gamzedeyim manasında kullanılmış olup gamze kelimesi ile alakası yoktur.
Kadınlar, ama sahiden seven kadınlar, erkeğin güçlü olmasıyla ilgilenmezler. Seni severler çünkü yüreklerine dokunmuşsundur bir yerde. Bunu farkına varmadan yaptıysan daha çok severler. Çünkü samimi olduğunu anlarlar.
Herkes bilmez ama, zall bir aralar sıradan entrylere cevap verir, rastgele yazarlarla muhabbet ederdi. Önceki hesabımdayken yapmıştı bunu mesela. Sonra götü kalktı itin.
Oh be. Zall'a hakaret etmenin cezasız olması ne güzel.
Biz bize yeteriz Türkiye'm kampanyası için de biri istemişti sanki ya. Öyle hatırlıyorum ama kim olduğunu çıkaramadım tam. şahsım diyesim geliyor ama ben istemedim. Ona da aynı tepkiyi gösterdiyse istemesem de alkışlarım kendisini.
Ulan devlet kurumları, hatta devletin ta kendisi vatandaştan zekat ve fitre ister oldu. Ne günlere kaldık.
efenim şöyle ki. kitap okuma alışkanlığı, insanın en önemli sosyal özelliklerinden biri olan empati yeteneğini geliştirir. bu özellik sayesinde insanlık seviyenizde gözle görülür bir artış oluşur. sosyopat veya psikopat olan insanların en temel özelliği empati kuramamaktır. öncelikle böyle bir psikolojik rahatsızlıktan kurtuluyorsunuz.
ayrıca empati yeteneği sayesinde, okuduğunuz kitaptaki karaktere bürünüyorsunuz (onun klonu gibi), kitapta geçen zamanı yaşıyorsunuz (zamanda yolculuk lan işte), mekana moleküler transportasyon yapıyorsunuz (bildiğin ışınlanma... bildiğim?). okuduğunuz her şeyi içselleştirmeye başlıyor ve o karakterlerin her birinin iç dünyasını ayrı ayrı yaşıyorsunuz.
bu sayede aslında edinmek için 10 farklı ömre sahip olmanız gereken tecrübeyi, sadece kitap okuyarak edinebiliyorsunuz. resmen bilim adamları beyninize aslında yaşamadığınız bir anıyı yükleyebiliyorlar gibi, düşünebiliyor musun?