italyanca konuşsaydım sever miydin beni?
ingilizce Almanca falan olmuştur tabi de
Eminim hiç italyanca bilen sevgilin olmamıştır.
Ben şimdi kursa gitsem,sen beklesen.
Beklemesen bile çok ileri gitmesen.
Ufak tefek yakınlaşmaların olabilir ama ileri gitme olmaz mı?
Neyse işte ben kursa gitsem.
iki seneye sökerim sanıyorum, malum kafam kalın biraz.
Sonra gelsem yanına.
Calvino'yu Dante'yi v.s kendi dilinden okusam.
Gözüne girermiyim o zaman?
italyanca konuşmayı öğrenirsem sever misin beni?Doğru düzgün bir adam olsaydım sever miydin beni?
Kavga etmesem, küfür etmesem, tesbih çekmesem.
Bak şimdi sen beni seversen
sen şimdi beni bir sev var ya.
sevinçten ortalığın.mına korum..
Pardon pardon, küfür yok,
Valla son olur bu etmem bir daha.
işe gider eve döner efendi efendi takılırım.
Doğru düzgün bir adam olursam sever misin beni?Toplumsal duyarlılıklarım olsaydı sever miydin beni?
Mendil satan çocuklara dertlenip
Nesli tükenen hayvanlara içlenseydim.
Ne bileyim işte bu petrol sızdıran tankerlerin anasına avradına..
Yok ama küfür yok doğru.
Bu petrol sızdıran tankerlere protesto mesajları falan çekseydim
Yoksullukla mücadele eden sivil toplum örgütü gibi şeyler var ya hani?
Gerekirse onlara bile üye olabilirim.
Toplumsal duyarlılıklarım olursa sever misin beni?
Hayata karşı duruşu,mücadelesi,
Umursamazlığı,
insanları, maddi imkanı veya imkansızlığı nedeni ile değerlendirmemesi,
Her durumda kendini sevmesi ve saygı duyması,
Kendisine yapılmasını istemediği şeyleri, karşısındakine yapmaması,
Aslında bu sıraladıklarım her iki cinside bağlar..
Ulan ne diyelim bilemedim şimdi,
Her şey çok güzel, karnımız tok, sırtımız pek, biz mi işimizi bilmiyoruz yoksa?
Tuik verilerini doğru kabul edenler,
Yo o zihniyetin uşağı, ya da oralardan kendi nemalanıyor,
Kör bağırsağı ile etrafı gördüğü içinde, herkesi saçma salak savlar ile itham ediyor..
Tuik, T.C devletinin kurumu değil,
hükümetin uşağı olmuştur, nokta..
Namus, söylemin ve tatbikinin eşit olduğu her durumdur..
Dolayısıyka namus kavramını sadece bireylerin cinsel hayatı üzerinden değerlendirirsek yanılgıya düşeriz.
Rüşvet ye,
Hırsızlık yap,
iftira at,
Hak ye,
Devleti soy,
Bekaretüni diktir,
Hatta inandığın dini dahi kendi çıkarların için kullan,
ben kimseye yan gözle bakmadım, kendimi kocama ya da karıma sakladım, de..
Yemezler hacı ancak gargara yaparlar, sonrada adamın suratına püskürtürler..
Beynimizin ve yüreğimizin dürüstlüğü, bedenimizle örtüştüğü yerdedir namus..
Ne söylenebilirki, bu kadar duyarsız, can kıymetsiz mi,
olmak zorunda?
Devletin olmadığı yerde kaos başlar,
Her nasılsa, daima sokaktaki adam suçlu olur her seferinde..
maalesef Son 15 yılda iş cinayetleri ayyuka çıktığı halde, üç, beş kınama mesajlarından başka hiç bir yaptırım uygulanmayan, basiretsiz sendika ve muhalefetin seyirci kaldığı ve ölen işçileri suçlu çıkaracak düzenlemeler ile yakında birileri kamuoyu önüne çıkar açıklama yapar..
olan, giden canlara, yaralanan sakat kalan işçi ve ailelerine olur..
Yasımız var!!!
Tüm işçi sınıfının (beyaz yakalısı, mavi yakalısı, yakadız mintanlı) kardeşlerimiz hepimizin başı sağolsun..
iki tür yalnızlık var,
birincisi : etrafında zibilyon tane insan, kör, sağır dilsiz..
bıkarsın birilerine baston olmaktan, kulağına her daim, duyması için bir şeyler anlatmaktan,.
onun anlatamadığını dinlemekten..
oysa ikincisi öyle mi ya..
ikincisi ; en güzeli, en aşık olunası, en kara sevdalısı, hiç kimsen yok veya vardılar sen yok ettin..
gerçi ikinci uygulamayı daha çok severim..
ne güzeldir, öyle bir dünya yaratırsın ki, hiç kimsenin sana ulaşmasına müsaade etmezsin.
tabii bu delice gelebilir kimisine,
ama çözümü basit.
bir kaç tane kimlik giyersin üzerine, kime kendini nasıl yansıtmak istersen, öyle yansıtırsın ve karşındaki de seni öyle görür..
oyun başlar biletler satılmıştır ve perde!!!
Efendi adam,
serseri vurdumduymaz,
Ağır abi..
yanlız yaşamayı, cesareti olmayanlar, denemesin lütfen...
zira, hayat kasıyor canlar...
Bu ülkede yaşayan herkesin,
T. C vatandaşı olduğunu bilmesi ve etnik kökeninden bağımsız olarak,
Ülkesine ve bayrağına aidiyet duygusu geliştirmesi ve hissetmesi, onu ne yüceltir, ne de aşağıya çeker, çünkü bu topraklarda barış ve kardeşçe yaşam oluşturulması için elzemdir.
Lakin bu söylem üzerinden kürtleri veya diğer etnik kökenli vatandaşları, yok saymak, kültürlerini inkar etmek, karalamak, ancak hizipcilik ile açıklanabilir, ki bu söylemi maalesef her iki
taraf ta zaman, zaman, uyguluyor.
Aslında pek te farkımız yok bu anlamda..
Acaba 80 milyonluk T. C. De safkan ne kadar türk ve Kürt veya diğer etnik kökenli vatandaşımız var?
bu sorunun cevabını kesin sayılar ile verebilmek mümkün mü?
Çıkan haberleri dahi okumadım,
ki bu tür şerefsizliği yapana prim vermemek adına..
Her kim olursa olsun, siyasi duruşu, dünya görüşü, ırkı, etnik kökeni, dini, dili aklımıza gelen ne kadar özelliği varsa, hiç kimseye saldırmayı mübah göstermez.
Kaldıki kişiler bebek sevinçlerini paylaşmış
( güle güle büyütsünler analı babalı olsun) masum kanına girmiş sayıyorum iğrenç saldırıyı yapanları..
Şerefsizliktir, nokta..
Siyasi tarihimizin kilometre taşı olan,
Bülent Ecevit in siyasi kariyerinin başlangıcı..
1953 yılında CHP'ye kaydolan Ecevit, ilk olarak Gençlik Kolları Merkez Yönetim Kurulu'nda görev aldı. 32 yaşında, ismet inönü'nün damadı Metin Toker'in adaylığını devretmesiyle, 27 Ekim 1957 seçimlerinde CHP'den milletvekili oldu. Milletvekili olarak siyasi yaşamına başlayan Bülent Ecevit, 12 Ocak 1959 günü toplanan CHP 14. Olağan Kurultayı'nda Parti Meclisi'ne giren isimler arasında yer aldı. 27 Mayıs 1960 Askerî Müdahalesi'nden sonra, CHP kontenjanından, Kurucu Meclis üyesi oldu. 1961 genel seçimlerinde Zonguldak milletvekili seçildi. 1961-65 arasında görev yapan ismet inönü başkanlığındaki 3 koalisyon hükûmetinde de çalışma bakanı olarak yer aldı. Bu dönemde Toplu iş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun çıkarılması (24 Temmuz 1963), sosyal güvenlik haklarının genişletilmesi için çaba harcadı.
Süleyman Demirel'in başkanlığındaki Adalet Partisi'nin (AP) kazandığı 1965 genel seçimlerinde Zonguldak'tan yeniden milletvekili seçildi. Bülent Ecevit bu tarihten sonra muhalefete dönen CHP'nin içinde Ortanın Solu görüşünün öncülüğünü yapmaya başladı.
Aynı dönemde parti içinde Ortanın Solu'na karşı çıkan bir klik ortaya çıktı.
18 Ekim 1966'da toplanan 18. Kurultay'da 43 yıllık CHP'nin genel sekreterliğine seçildi. CHP tarihinde ilk defa bir genel sekreter ilçelerden köylere bütün CHP örgütlerini tek tek gezerek partililer ve delegelerle tanıştı. Ecevit çalışkanlığı, hitabet gücü ve parti içinde demokratik sol duruşuyla giderek sivrildi.
Ortanın Solu partinin temel ilkesi olarak kabul edildi. Ecevit, Ortanın Solu hareketiyle CHP'nin aşırı sola bir duvar çektiğini, AP'nin de aşırı sağa karşı bir duvar çekmesiyle demokrasinin sürekli yaşama olanağı bulacağını savundu.
1967'de "Ortanın Solu" politikasına karşı çıkan
Turhan Feyzioğlu ile Ecevit arasındaki çatışma tırmandı. Genel başkan inönü, Ecevit'i desteklerken meclis grubu Feyzioğlu'nu tutuyordu. 28 Nisan 1967 tarihinde düzenlenen 4. Olağanüstü Kurultay'dan sonra Feyzioğlu önderliğindeki 47 milletvekili ve senatör partiden ayrılarak Güven Partisi'ni kurdu.
Kemal Satır önderliğindeki bir grup ise parti içinde kalarak Ortanın Solu politikasına karşı mücadeleyi sürdürdü. Genel sekreter Ecevit köyleri kalkındırma planını açıklayarak "Toprak işleyenin, su kullananındır" sloganını ortaya attı (11 Ağustos 1969)
Şöyle ağız dolusu bir "hassiktiiirrr"
Bırakayım..
Mehmetçiğimizi şehit eden,
Işıd militanlarının yüzlerine bir daha bakın!!!
Aman ha o nur bir yerlerinize kaçmasın...
Bu konunun biraz açılması gerekiyor sanırım, başlığı açan arkadaşımız,
"orospu özgür kişiler için kullanılan iltifattır" derken sadece kadınları kast etti ise büyük bir yanılgı içinde demektir.
Orospuluğun bir çok şekli var derler.
Kadının yaptığı, ya da zorla bir şekilde bu yola düşürülmüş, hasbel kader çıkmaza sürüklenmiş,
Şimdi bazı arkadaşlar, e ama çalışsın, kendini kurtarsın, v. S, v. S hayat herkese adil davranmıyor veya aynı yetiler ile donatmıyor..
kendisine ve ailesine bakabilmek ve onlara sahip çıkabilmek adına, bedenini metalaştırması, ki bu toplumun ayıbıdır..
Yok bir de varki, ruhunu satanlar;
Para için, mevki için, sadece kendi menfaatlerini gözetmek için, dostunu, Arkadaşanı, ailesini sırtından vuranlar, kendisinden güçsüzleri sömürenler..
işte bu ikisi arasındaki farka göre bu entry değerlendirilmesi gerekir ve özgürlük tanımlaması ile eşleştirilemez.
Gerçek anlamda doktirinlerini inceliyecek olursanız, hiç bir sol ideoloji ve anarşizm, din ve tanrı kavramını kendisi ile bağdaştıramaz.
semavi dinlerin, kişisel haklara, özgürlüklere mesafeli, bireyin özgürlüğü üzerinde tahakküm kuran, belli kurallar çerçevesinde yaptırımlar ile müdahale eden zihniyetler olduğunu göreceksiniz.
Dolayısıyla ortaya sürülen veya kendilerini kominist olarak tanımlayan kişiler, kendi inançları ve fikirleri ile çelişmektedir.