efsane yazar, güzel insan. gerçi ulu yazarı olarak hatırlanmak istemeyeceğinden eminim.
o halde bu ikimizden geliyor; uludağ sözlük, çok çirkinsin keşke ölsen.
kendine ödül vermeye karar verip de bir ödül bulamamak çok acı.
"bak canım, saat 5'e kadar kafa regiolarının inciğini cinciğini ezberlersen sana... sana... sana... seni öperim."
nasıl şevklendim anlatamam.
evet, çok üzülerek söylüyorum ki burada yazanların bazıları doğru. fiziki görünüş hakkında saçmalayanları kastetmiyorum yalnız.
bazen şırıngayla kafatasına girilip, bütün beyni dışarı çekilmiş gibi davranıyorlar. ne uğruna ne harcadıklarını farketmiyorlar.
acaba diğer milletlerin kızları da bu kadar aptal olabiliyor mu?
gözlerinin içine bakmam, yanımda seni istemem sensiz yapamam demek değil kardeşim. bak sana kardeşim diyorum. keşke beni, kardeş olmasa da en azından bir arkadaş olarak görebilsen. 20 yıl! 20 yılda kalbini bana ısındıramadım mı yani?
en büyük hayal kırıklığımsın.
okunur korkusuyla bir sayfa dahi günlük tutamadım. burada annemin veya kardeşlerimin yediğim haltları öğrenmesinden bahsetmiyorum. benim düşüncelerim, benim iç dünyam bu. benim olaylara bakış açım, benim eksiklerim, benim artılarım. ağzımdaki lokmayı paylaşırım da içimdeki dünyamı paylaşmam.
tek gülünecek kısmı yanlış bilgilerinden emin olmaları. onun dışında gayet normal, bilenler dahi mikrofon karşısında şaşırıp kalabilir. ayrıca neden izmir'de yapıldığını da merak etmedim değil. kaşımaya devam edin.
kendi düşüncelerinden zevkinden başka her şeyin yanlış, iğrenç, tukaka olduğunu sanmalarıdır. eleştirmenin hakarete dönüşmüş halidir. tırt ne demek ya?
hiçbir şey hissetmemek nedir bilir misiniz? ben biliyorum. ne evimi özlüyorum ne burada kalmak istiyorum. ne sevdiğim var ne sevmediğim. zamanda asılı kalmak gibi bu, hiçbir şey olmak. olmamak, olamamak...
günlerce üzerinde düşündüğüm halde anlam veremediğim şu olay bir örnektir;
iki tane bir buçuk litrelik hiç açılmamış aynı marka suyu buzdolabına yanyana koydum. ertesi sabah baktığımda biri tamamen donmuştu birinde ise en ufak buz yoktu. ikisini de dışarı çıkardım. bir gün dışarda beklettim, aynı sıcaklığa geldiler. tekrar buzdolabına koydum, yine bir gün beklettim. aynı şişe tekrar donmuş diğerinde yine buz yok. sonuç olarak ikisini de içtim ama olay hala gizemini koruyor.
nedense bildiğim hiçbir ütü masası dümdüz değildir. mutlaka içindeki demirlerden biri genleşmiş, kırılmış veya civatası gevşemiştir. ütü yapmak gibi eğlenceli bir işi eziyete dönüştürür.