Yok mudur senin senden başka bir şey bildiğin
Demin kırılıp ağladığına değecek hiç bir şey yoktu
Bağladın gözünü ellerinle bağladın unuttun dününü
Sanki o ellerini sendeyim.com tutacak hiç kimse yoktu
Harcama kinini harcama sevgini
Bırak başka şeylere kalsın
Sebebini bilmeden değerini görmeden yaşıyor musun?
Hayat mülk değil alınıp satılmaz biliyor musun?
Seni kırmadan kalbinden arınmadan
Günahını almadan git ne olursun
Bu nasıl yaşamak deyip kendinden geçtin
Hayat bir susamak haddinden fazla içtin
Boğuldum diye dert yanma
Bakıp gör arada bakılmaktan ziyade
Yeter dur şurada haramlardan helale
Gidip gelmeyi aşk sanma
Zorlama gücünü kollama öcünü
Çek gitsin acını bir dem kalsın
Sebebini bilmeden değerini görmeden yaşıyor musun?
Hayat mülk değil alınıp satılmaz biliyor musun?
Seni kırmadan kalbinden arınmadan
Günahını almadan git ne olursun.
Nisan 2007 Kahraman 57 nci Piyade alayının Komutanıdır.13.08.1015 de bir topçu memisi ile şehid olmuştur.Org.Tekin Aruburnu'nun babasıdır. Yarbay Hüseyin Avni Bey'in Mezarı: Mezara, Conkbayırı'na çıkan ana yoldan, Yüzbaşı Mehmet Şehitliği'nin hemen güneyinden ince bir yolla inilmektedir. Bu yol 600m. uzunluğundadır. Yol, güneydoğu yönünde Kesik Dere'ye doğru inmekte, Bomba Sırtı-Edirne Sırtı'nın güney ucunda son bulmaktadır. Bu alana “Zeytinlik Mevkii” denir. Yarbay Hüseyin Avni Bey, 57. Alay'ın ilk alay komutanıdır. Eski Hava Kuvvetleri Komutanı ve Parlamento Üyesi Tekin Arıburun'un babasıdır. 57. Alay, düşmanın ilk çıktığı gün olan 25 Nisan 1915'te Yarbay Mustafa Kemal'in emriyle Conkbayırı Mevkii'ne gelen ve büyük kahramanlıklar göstererek düşman ilerlemesini durdurmuş, adeta savaşın kaderini değiştirmiş bir alaydır. 57. Alay Sancağı'na; Altın-Gümüş Kılıçlı imtiyaz, Liyakat Madalyaları, Kılıçlı Mecidiye ve Osmaniye Nişanları ile Türk Harp ve Demir Salüp Müttefik Nişanları takılmıştır. Bu şanlı alayın komutanı olan Yarbay Hüseyin Avni Bey, 13 Ağustos 1915 tarihinde, şu anda mezarın bulunduğu vadi içerisinde bulunan karargahına isabet eden top mermisi sonucu şehit düşmüştür. Şehit düştüğü gün, Kurban Bayramı'nın 1. günüdür. Hüseyin Avni Bey şehit olunca karargahın yakınına gömülmüş, daha sonraki yıllarda mezar şu anda bulunan yere taşınmıştır.*
Zaten yeteri kadar kötülük var; ama bu,insanoglunun hayalgücünü işletmesi suretiyle bu kötülüklere daha başka kötülükler ilave etmesine engel degil. Hemen her gün, kendi mesleginden şikayet eden en az bir insan görürsünüz; sözlerini de daima bir hayli makul bulursunuz; her şey hakkında söylenecek söz vardır, hiçbir şey mükemmel degildir de ondan.
Siz ögretmenler, hiçbir şey bilmeyen,hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir sürü cahili aydınlatmak için çalışıp çabaladıgınızı söylersiniz; siz mühendisler, tomar tomar kagıtların içine dalmışsınızdır; siz avukatlar, sizi dinleyecek yerdeşöyle bir kestirip yedigi yemegi hazmeden hakimlerin huzurunda savunmanızı yaptıgınız için şikayetçisiniz.Yerden göge kadar haklısınız sözlerinizi oldugu gibi kabul ediyorum; anlatılanlara bakılırsa bir hayli hakikat payı var bu sözlerde. Gel gelelim, ayagınızda su çeken papuçlar olsa, veya hazım cihazınız bozuk olsa size daha çok hak veriririm; işte hayata, insanlara, hatta tanrıya eger varlıgına inanıyorsanız, lanet etmek için iki mükemmel sebep.
Bununla beraber şunu da bir yana kaydedin, bunun sonu yoktur, üzüntü üzüntüyü dogurur. Çünkü kaderden şikayet etmek suretiyle ıstırabınızı arttırıyor, daha şimdiden gülmek ümidini ortadan kaldırıyor, midenizin büsbütün bozulmasına sebep oluyorsunuz. Bir dostunuz olsa, her şeyden acı acı şikayet etse kendisini teselli etmege, dünyayı ona başka şekilde göstermeye çalışacagınız muhakkak. Neden kendiniz için kıymetli bir dost olmayasınız? Evet, evet ciddi söylüyorum; insanın kendi kendini azıcık olsun sevmesi, kendine karşı iyi davranması lazım çünkü her şey,çogu zaman bir hadise karşısında takınacagınız tavra baglıdır. Eski bir yazar, her hadisenin iki kulplu bir kavanoza benzedigini,bu kavanozu tutmak içinde eli kesecek kulpu seçmenin akıllı uslu bir iş olmayacagını söylemiş. Her vesile ile en iyi, en kuvvetli sözleri seçip söyleyenlere halk dilinde öteden beri filozof derler; bu ise hedefin tam ortasına nişan almak demektir. O halde bahis konusu olan şey insanın kendi aleyhinde degil, lehinde konuşmasıdır. Bizler öyle iyi, öyle sürükleyici avukatlarız ki, bu yolu takip ettigimiz takdirde, memnun olmak için bir çok sebepler bulmakta güçlük çekmeyiz. Çogu zaman dikkat ettim, insanoglu mesleginden şikayet ediyorsa, bunu, ihmalkarlıgından, biraz da nezaketinden ötürü yapıyor. Teşvik etsek bize, çektigi eziyetleri degil de yaptıklarını, icat ettigi şeyleri anlatmasını söylesek, derhal şair kesilir, hemde neşeli bir şair.
Hafif bir yagmur yagıyor,sokaktasınız, şemsiyenizi açarsınız olur biter. " Yine mi şu pis yagmur " demenize ne lüzum var? su damlalarına, bulutlara, rüzgara bunun bir tesiri olmaz ki. Neden: " Aman ne güzel yagmur " demiyorsunuz? Biliyorum bununda su damlalarına bir tesiri olmaz, dogru, ama sizin için iyi; bütün vucudumuz hareket edecek, gerçekten kızışacak; neşe veren en küçük hareketin neticesi böyledir işte; yagmur altında kalıpta nezle olmamak için bu şekilde hareket etmektir.
insanları da yagmura benzetin. Kolay degil diyeceksiniz. Kolay hemde yagmurdan çok daha kolay. Çünkü gülümsemeniz yagmura tesir etmez,ama insanlara fazlasıyle tesir eder; hatta sırf taklit yüzünden, daha az üzüntülü, daha az can sıkıcı bir hal alırlar. Üstelik, siz kendi içinize bakarsanız, onlarda bir sürü mazeret bulmakta güçlük çekmezsiniz. Marcus Aurelius her sabah: " Bugun kendini begenmiş boş bir adamla, bir yalancıyla,dogrulukla ilgisi olmayan bir insanla, can sıkıcı bir geveze ile karşılaşacagım;onlar cahil oldukları için böyledirler ", dermiş *
"denizimin dibi sakindir.onun akadan maddeler sakladığını kim farkedebilir?
benim derinliğim sarsılmaz.fakat yüzen bilmece ve kahkahalarla parıldar.
bugün yüce bir adam gördüm.şatafatlı ve ruhun tövbecisi bir yüce.ah ruhum onun çirkinliğine nasıl güldü?
kabarık bir göğüsle nefes alır gibi duruyordu,
bu yüce ve düşmüş adam.
avlayabildiği çirkin gerçeklerle ve yırtık elbiselerle dolu,üstünde bir çok da diken asılıydı-fakat hiç gül yoktu.
o henüz gülmeyi ve güzelliği öğrenememişti.
bu avcı "anlama" ormanından asık suratla dönüyordu
vahşi hayvanlarla yaptığı savaştan dönüyordu.
fakat onun asık suratından da vahşi bir hayvan bakıyordu.yenilmemiş bir hayvan bakıyordu.
hala sıçramak isteyen bir kaplan gibi duruyor.
fakat ben bu gerilmiş ruhları sevmem.bu geri çekilmişlere ben, iyilik isteyen biri değilim.
dostlarım,zevk ve tatmak üzerinde tartışılmaz diyorsunuz.
fakat bütün hayat zevk ve tatma uğruna bir savaştır.."
(bkz: böyle buyurdu zerdüşt)
ekvador eski başkanı. yıllarca süren zorba diktatörlerin elinden aldığı ülkesini gelişime zorlamış ama bir uçak kazası ( suikast)sonucunda hayatını kaybetmiştir.
tanım: görünürde zıt duran iki kelimenin '' inanmak '' , ''inanmamak'' bir araya gelmesiyle aslında sadece bir kelime oyunu gibi görünen ama anlamıda derin olan cümledir.
insanlar inanmadıkları şeyler hakkında -aslında bunu inkar edecek cesaretleri olmadığından- mahalle baskısı ya da benzeri duygulardan ötürü inandıklarını söyleyerek aslında ne kadar güdülmeye hazır olduklarını göstermektedirler.
bir de inanmıyorum diyen insan tipi vardır , onlarında belkide hayatın onlara verdiği tüm kırıklıklardan ya da buhranlardan isyannoktasına gelerek söylediği düşünülebilir, işte bu noktada başlık amaçı ve yorumum: ben o insanın inanmadığım dediğine değil o insana inanırım.