lan geri zekalı demeyin o çocuğa. çocuk o. annesi babası ne iş görüyor çocuk kaybolurken?
çocuk bu, sürekli gözetmeliler. her hareketini.
sen ilgilenme; çocuk da kaçar tabi.
ayrıca bu çocuk ben oldum çoğu zaman. kaybolma amaçlı yapılmıyor o kaçışlar.
yeni yerler, yeni insanlar keşfetme merakı diyelim.
diğer sözlük yazarları gibi o bebeğe dil çıkarma çabalarımda hep birilerine yakalandım.
bebeğe göz kırparken karşıdan bana gülümeseyen bi yaşlı teyzeye denk geldim.
yani sevme aşamalarında çoğunlukla utanma duygusunu beraberinde getirir.
biz mi paranoyak olduk yoksa gerçekten mi öyle bilinmez ama ilk değildir. aynı yöntemi sagopa kajmer de uygulamıştır şarkılarında. ve araştırsak daha neler çıkar işin içinden.
atarini kolları çalışmadığı süre zarfında sürekli aynı müziği dinlemenin yanında çin işkencesi de neymiş diyebilmeyi öğreten kaset.
yazın pek aranmazdı yokluğu. zaten çekilmezdi de saatlerce oyun başında kalmak güneş bizi çağırırken.
ama kış günleriyle bütünleşmişti.
sözlük yaşlanıyor muyum noluyor lan? ne bu hasssasiyet. normal bi kasetti işte.
önceden cümle kuramazdı. şimdi de kuramıyor. tek farkı; önceden kurmaya çalıştığı cümlelerde en fazla 5 kelime kullanırken şimdilerde yine cümle kurma çabalarında birbirinden bağımsız 30 kelimeyi bi araya getiriyor.
çoğu başlarındaki örtünün anlamını, taşıdığı değeri bilmiyor. hepsi demiyorum çoğu.
çoğu başörtüyü namuslu kız imajı için kullanıyor. çoğu islamın, imanın şartını sadece kapanmak olarak algılıyor. namazmış, niyazmış. ramazan ayında sahilde bira içen türbanlı gördüm. sözün bittiği yer sanki. çoğunun giydiği etekleri, ayakkabıları, tişörtleri başörtülü olmayan kızlar bile giymiyor.
öyle anlar oluyor ki millet açık değil kapalı kızlara bakıyor.
nerede kaldı senin haram gözlerden sakınman?
ama kimileri var ki yaşı yirmi, 36 beden olduğu halde 40 beden pardesü giyiyor hatlarını belli etmemesi için.
ama çoğu kullanıyor başörtüsünü. ve başörütüsü olmaktan çıkıp türban adını alıyor onlarınki.
yoksa kimse çıkıp da türban diyemez annemin taktığı başörtüsüne.
candan erçetin şarkılarından.
hani var ya şu her ruh haline uyabilecek şarkıları.
canın mı sıkkın. vardır mutlaka kenarda köşede de kalmış olsa bi candan erçetin şarkısı.
bu da onlardan.
kimin hangi ruh haline uyar orası dinleyene kalmış.
kaçıncı dönem olduğunu bilmiyorum. bugün ısparta'ya teslim olacak bi arkadaşımla konuştum dün akşam.
- hadi bak ihtiyacı var bu ülkenin sizin gibi yiğitlere.
- doğru. (arkadan annesinin ağlama sesini duyuyorum.)
- ne o sesin titriyor? sen değil miydin hakkari de olsa gider yaparım askerliğimi diyen? titremesin sesin. güçlü ol. erkek adama da bu yakışır.
- sesim korktuğumdan titremiyor... gücüme gidiyor. bu fakirlik yapıştı sanki yakamıza. bi askerlik var diyorduk herkes eşit. zengin fakir çocuğu aranmayan bi askerlik var diyorduk. artık o da yok...
aslında çocuklarla girilen komik diyaloglar başlığına yazılması gereken bi entari olmalı bu. ama bildiğin ayar manyağı yaptı beni okula başlamamış veled.
misafirler gelir. anne zoruyla misafirlerle konuşma süreçlerinde misafir çocuğuna gözüm takıldı.
- adın ne senin?
- efe.
- okula gidiyor musun?
- evet.
- hmm, nasıl gidiyor ya?
- iyi.
- seviyor musun öğretmenlerini arkadaşlarını falan?
- öff.. her şeyi sana anlatmak zorunda mıyım?
konuşan herkes bi anda susar ve kahkahalar patlar.
- (ben dumur olmuş halde) yok değilsin de sordum işte.
- anlatmak istemiyorum, başımı ağrıttın.
ulan bu veledin kolunu bacağını sıkıp ağlatmak vardı. sıçalak nolcak.
insanlara belli şıklar sunarak bunlar arasında seçim yapmak zorunda bırakan insanlar özgürlüğü kısıtlar. sağlıklı kararlar verilebilmesini engeller. haliyle verilen sağlıksız kararların etkileri de çıkar bi süre sonra ortaya.
velhasıl kelam unutulması haktır kız veya erkek farketmez.