Mecidiyeköy durağındaki kumbaraların sabah kimler tarafından konulduğunu görmek istemez misiniz? Kuştepe kekolarını görüyorum her seferinde ben. Ya gerçekten yakın akrabaları ya da çekecekleri maddenin parasını biriktiriyorlar milletin parasıyla.
Parfümlerini içmek istediğim Fransız kozmetik markası. Çok tatlı indirimleri olur, bitkisel içerik kullandıklarını iddia ederler. Hala Şampuanını kullanmayan kaldıysa mutlaka şans verilmelidir.
Güneş kremi sınıfta kalmıştır, yağlı bırakıyor cildi maalesef. Koruyuculuğu da düşük.
Utançtan paylaşmıyorum ben. Hani ben bunu buraya atıyorum, beni beğenin, ezigim sizden geribildirim bekliyorum, hepinizin telefonunda bir fotoğrafım olsun anlamına geliyor bana göre. Ama gezip gördüğün yerleri paylaşmak daha masum geliyor, daha doğrusu fotoğrafta odak el yüz değilse paylaşmaya değer. öbür türlü dilencilik bir nevi.
Komşumuz yılmaz amca bizi okula bırakırken çocuklar bugün 3 Nisan, unutmayın, kar var hala dağda demişti. Sene 2009 olması gerek. Konum Balıkesir. Nisan'da normaldir, sağı solu belli olmayan bir ay.
Büyük çaplı projeler için yetersiz, bazen saçmalıyor. Doğru cevabı alabilmeniz için yine bir şeyler biliyor olmanız lazım yazılım anlamında. Ücretli versiyonu çıktı son zamanlarda. Denenesi.
Filmin sonuna kadar hiçbir şey anlayamadığım için kendimi sorgulattı. Genelde bir film izlemeye başlayacaksam ufak bir kesitini izler merak eder çat diye açarım türüne konusuna bakmadan. Gece tek başıma ilk yarım saatten sonra acaba bu bi korku filmi mi diye baktım öyleymiş, ders oldu.
Tek pişmanlığım sesini kısarak izlemem, onun dışında yönetmenin ellerinden öpüyorum.
--spoiler--
Requiem for a dream filmini izlediyseniz, benzer şekilde rahatsızlık edici, şeytanın avukatı filmindeki şeytan insan tanrı üçgeninin işlenişiyle benzer senaryoya sahip.
Başta yaşananların filmdeki yazarın kurgusu olabilir mi dedim, kadının şizofreni olabileceğini düşündüm. Evet hiçbiri değil.
Final sahnesi en vurucu an'dı. O dakikaya kadar eve doluşan insanlar, Çok yoğun bir kaosun ortasında önce kendini sonra bebeğini korumaya çalışan, kocasını çok seven bir kadın. Diğer taraftan sanatkâr, ilham bekleyen, eşinden tatmin olmayan, kendisine hayranlık duyulmasını isteyen bir adam.
Bunların hepsi birer metafor, filmin her sahnesinde, her diyalogta tanrı ve insanı işleyen olaylar ve konuşmalar yer alıyor.
Gariptir, filmde hiçkimsenin ismi geçmiyor, kimse kimseye ismiyle seslenmiyor.
Çoğu eleştiride bu metaforlar seyircinin gözüne sokulmuş deniyor, ben son dakikaya kadar hiçbir şey anlamayarak entelektüel birikimimle gurur duydum.
--spoiler--
ilk etapta kesinlikle ağlamak/bağırmak her ne geliyorsa içinizden, onu yapmak. ikincisi neden olmadığınızı ve olamayacağınızı kabullenmek. Üçüncüsü bir meşgale edinmek. Dördüncüsü en sevdiğim çivinin çiviyi söktüğü evre. Kimse vazgeçilmez değildir arkadaşlar herkes bir gün unutulur.