Bir zamanlar bir flütçü vardı, bir virtüöz. Sonunda notaları sehpanın altına attı ve sabun köpüğünden balonlar çıkardı flütünden. Yani bunu diyorum!
Kurgusu tükenmişti.
Sıkı sıkı sarılmak istedim ona, kokusunu içime çekmek, göğsüme bastırmak istedim, ama yanlış anlaşılırdı şimdi, ''Tamam'' dedim.'' Kaplama olsun. Dolduralım.''
keynesin likitdite tuzağını aşmak amaçlı en son yastık altı dövizler de elden çıktı. artık tek yol artan enflasyonu dengelemek için resesyon-durgunluk dönemine geçiş olacaktır. devlet yatırıma ayıracağı kaynağı elinde tutacak ve kemer sıkma politikaları devreye girecektir. akabinde gelir vergileri ötv v.s dolaylı vergilerde artacak, devlet para arzını azaltmak için faizlere abancak. neyse pek iyi günler bizi beklemiyor onu bilelim.
başkanlık sistemi zamanında 3 dönem seçilme kuralını esnetme amaçlı getirilecekti. yazılı ve görsel medya tek sesliliğe mecbur bırakılınca, olay babadan oğula ya da damada fırsatına dönüştü. birilerinin zaten başkanlığa ihtiyacı yok gibi. ancak kendinden sonrasını ve soyunu hesaba kattığı zaman, bu kadar yetkiyi onların eline geçirmesinin imkansız olduğunu bildiği için fırsatları kaçırmıyorlar olay bu. ülke bir ailenin fertlerine bırakılıyor kısaca.. göreceksiniz başkanlık geldiği zaman bakanlar damatlardan ve evlatlardan ya da yakınladan, yüksek maaşlı danışmanlar evlatlardan, akrabalardan olacak. (bakanlar artık milletvekillerinden seçilmeyecek deniyor)
kuran şiirsel bir dille yazıldığı için türkçe okunuşu orjinali ile aynı etkiyi vermiyor. mesela çok sevdiğim bir yazar olan edgar allan poe nun the raven` adlı şiirini ele alalım. şiirin ilk ve son kıtasını ingilizce-tükçe açıklaması ile vereceğim. akıcılık, fonetik v.s. orjinali ile aynı tadı vermesi hatta anımsatması bile imkansız. çeviri sadece anlamını fısıldıyor ruhunu değil..
The Raven
ilk kıta;
Once upon a midnight dreary, while I pondered, weak and weary,
Over many a quaint and curious volume of forgotten lore—
While I nodded, nearly napping, suddenly there came a tapping,
As of some one gently rapping, rapping at my chamber door.
Only this and nothing more.”
Ortasında bir gecenin, düşünürken yorgun, bitkin
O acayip kitapları, gün geçtikçe unutulan,
Neredeyse uyuklarken, bir tıkırtı geldi birden,
Çekingen biriydi sanki usulca kapıyı çalan;
"Bir ziyaretçidir" dedim, "oda kapısını çalan,
Başka kim gelir bu zaman? "
son kıta;
And the Raven, never flitting, still is sitting, still is sitting
On the pallid bust of Pallas just above my chamber door;
And his eyes have all the seeming of a demon’s that is dreaming,
And the lamp-light o’er him streaming throws his shadow on the floor;
And my soul from out that shadow that lies floating on the floor
Shall be lifted—nevermore!
Kuzgun bir an olsun ayrılmadı, oturdukça oturdu,
Oturdukça oturdu oda kapımın hemen üstündeki Pallas büstünde;
Benziyordu gözleri hayal kuran bir şeytanın görüntüsüne,
Vuruyordu kara gölgesini yere lambadan yansıyan ışık;
Kapalı kaldu ruhum bu kara gölgenin içinde,
Kurtulamayacak - Hiçbir zaman!
haftada bir gelen panik atakla yaşadığım bok durum.
olay şu;
bir an kalbimin durduğunu sanıyorum, elimi kalbime götürüyorum ve kalp atışlarımı hissedemiyorum o sırada aldığım nefes sanki bir başka bedene ait, tahtadan yapılmış bir bedene... o tahtadan beden tahtadan ellerle bütünleşiyor. ne kadar derin nefes alırsam alayım giren nefesin oksijen olarak vücuduma girmediğini biliyorum. alınan nefesin kalp durduktan sonra boşa çekilen nefes çabaları olarak değerlendirirken şuurumun sanki karabasan halindeki gibi bedenimi kontrol edememesi üzerine bedenimden soyutlanıyorum ve bu dediklerim 10-15 saniyelik bir aralıkta meydana geliyor ama etkisinin saatler sürdüğünü söyleyebilirim.
Tavuk döner iyidir, candır. hem zengin kesim yer, hem fakir. Su gibidir azizdir. Sosu güzelse candır. Ustası iyise lezzeti tamdır. siz siz olun 7 milyar hededen, tavuklu döner olun amma velakin kaşarlı tost olmayın... tavuk döner gibi aziz olun...
inci yazarlarının çoğunluğu, henüz ergenlik yaşlarında olduğundan paylaşımları; vücudün alt kısımları ve detaylarını anlatan şeyler * oluyor.
Ama o incicaps montelerinde gerçekten güzel şeylere denk geldiğimi belirteyim. aralarında zeka dolu gençler de var. umutluyuz bre bu gençlerden. hiç değilse bazıları, fırlama olduğu kadar zeki de.
ilerde ülkenin bu hazırcevap-yaratıcı gençlere çok işi düşecek.~~
Dizilerinin hemen hemen hepsinde işkence yapan günah işleyen iftira atan vs. dünyada karşılığını almaktadır. Bu da insanların imani duygularını çıkar bekleme fazında yanlışa itelemektedir.
Her kötülük dünyada cezasını almaz bu kötülüklerin bir çoğu ahirete kalır. Bu istatistiksel bilgiden stv dizi senaristlerinin haberi yok henüz.
iftira atar yılan sokar. hırsızlık yapar çocuğu ölür. Anasına kötü davranır, ardından ölür. Dilenciye sadaka vermez iflas eder kendi dilenci olur.
Açlara yardım etmez kendi o duruma düşer. gelinine iftira atar sonra delirir..
Dara düşer dar olur kara düşer kar olur.
Sebep sonuç bağlamını abartarak yüzde yüzle kısas olayına bağlayan; evrenin karmasının dizilere monte ettirilmiş halidir bu stv dizileri.
Arkadaş azcıkta ahirete bırakın sömürdünüz bütün şeyleri yahu...
Ricam şu, stv senaristlerine acilen 3.sayfa cinayet haberleri okutturulup, bu haber içerikleri ders olarak onlara verilmeli.
Gelen ve gece gelen ardından gülen ve yine gülen; bir umutla sevmeye çabaladığım hoşgelişler madamı, düşemeç ve karanlık uğraşların odağında olup, kıskanma devresinde seyr-i düş kurulan siyah ayakkabısı ya da kendisi, ne kadar net değil mi?... içi beyazların içinde griyken, dışı ise karışmış renklerleyken bile, siyah gözlerinin ardından sarkan karakterinin değişimlerini ona buna kaptıran, aslında kırmızının da yakışmadığı bir insandı... Bir gün evlenir ve ardında kaybettiği ruh ikizinin yakarışlarıdır mutsuzluğunun sebebi... Boşversene Unutulur gider, Hatta o bile bilemeden son bulur şıp sevdi ikizinin kaçamakvari aşkları... Tarihe not düşüyorum, bu yazı tamamen kurmacalarla ve kurmacalarda yaşayan, güven problemi olan bir beşerin, sembolizm vari yazısal zırvalarıdır. Madem ki yakaladın beni o zaman yazarsın yazını, veganın da dediği gibi;
Anlatmayı isterdim çok, açılmayı sana Gel, bul beni.
o mısralar sembolizm kokarken belki görebilirim kendi ruh halimi... Rüyayı sadece uyurken değil, yazarken de görebilen enteresan bir adamın karalamaları gözüyle değil de, seni anlayabilecek birinin karalamalarında görürsün kendi psikanalizini. Bir gün kapı çalar ve gelen bir itiraftan çok kaybeşin son merhabası olur...
Kendine iyi bak ve bir daha zihnimde dolaşma sayın yağmur damlası.
Çünkü bilemedim beynime nasıl sızdığını.
Fark edemedim tarafından beyin kıvrımlarımın günden güne süngerleştirdiğini. Ve beyin kıvrımlarımı ağzına kadar "sen"le doldurduğundan.
"Merhaba" dediğin an, o biriken damlalarının birden ısınıp beynimden aşağı kaynayarak akacağını bilemedim, bilemezdim şaşkınlığımın sebebi budur belkide sayın yağmur damlası...
bilemedim, bilemezdim özet bu sanırım... ama sen hiç bilemeyeceksin.~~
O gömleği papaz gibi sonuna kadar iliklemek biraz gariptir. En şık hali iman tahtası denilen yere kadar iliklemek. Fit slim tarzı giyinmek sanırım sadece capon arkadaşlara yakışıyor.
Justin posteri yenildiğinde oruç bozuyormuş. Lakin geçenlerde bir genç kızımız 40a 60 kuşe kağıda basılmış cillop gibi selüloz vari posteri bir çırpıda tüketmiş ardından ;
"justin bieber artık içimde yaşıyor"
nidaları ile Türkiye semalarındaki oksijenleri kullanaraktan nefes almıştır...
Hayatımda halay konvoyuna katılmamış bir insanım. Düğünlerde klasik müziğin neden çalınmadığına hala anlam veremiyorum. Lililili gibi şarkılar eşliğinde göbek atan teyzelerle empati kurmaya çalışırken kendime uzaklaşıp depersonalizasyon eşliğinde panik atak geçiriyorum.
Slow müzik eşliğinde sevdiceğinize sarılıp dans etmek varken gidipte hiperaktif komşu çocukları gibi kinetik enerjinizi halay konvoyunda harcamayın yazıktır günahtır. O kadar enerjiniz varsa spor yapın kardiyo kasın.
Malum dekan yolsuzluk suçlaması ile yargılanmıştır...
Fen fakültesi bölümüne laboratuarlara ve dersliklere malzeme alıyormuş, parasını devletin ödeneğinden kestiriyormuş burası güzel hoş
ANCAK aldığı malları hurda niyetine elinden çıkartıyormuş.
Zamanında garibanların 1 tl lerini cebe indiriyordu. Gözünü açmış ihaleyi büyütmüş
de-kan-emici ama enselenmiş...
ege üniversitesinde buna benzer çok fazla yolsuzluk olayları var. inşallah hepsinin foyası ortaya çıkar...
edit: vay be konuyu açtığımdan beri aradan 3 yıl geçmiş ama ettiklerini bulmuşlar. adları skandallara karışmış, önceden zaten belliydi böyle olacağı...
Şu an bir sürü yolsuzluk davası ile o mahkeme senin bu mahkeme benim sürünüyorlar...
edit: tahamülsüzlük empati özürlülüğün bir sonucudur. Bu başlığı açan arkadaşın acilen psikoloğa değil psikiyatra gitmesi gerek lakin telkin vakti artık işe yaramaz çünkü ilaç zamanı gelmiştir...
chp nin terörü bitirmek bir yana, daha önerebildiği bir yasa, ya da hükümetin yaptığı bir öneriye muhalefet etmekten başka alternatif bir şeyler üretebilme kapasitesi bile yoktur.
eğer çok yakınınızda ise siz gittikçe peşinizden gelir. Her kulaç darbesi ile bir boşluk açarsınız ve bu boşluğa su doldukça bok size yaklaşır. çok hızlı yüzmek çare değildir. o da çok hızlı gelir peşinizden. tek çare dip dalıp uzaklaşmak