"Gerekçe" ve "bahane" kelimelerinin farkı göz önüne alındığında, bu tür söylevlerde dinî geçerli bir mazeret söz konusu olmayacağı aşikârâne anlaşılır. Bu tür girişimler ise "nefse ve şeytana uymayı seçen kişilerin, Allah'a isyan için açtıkları kapılardır". Bu kişilere "Allah hidâyet etsin ve içinde bulundukları gaflet uykusundan uyanmalarını nasip etsin" diye duâ edilir. Zira oruç gibi dinimizin en önemli ibâdetlerinin başlıcaları arasında yer alanını keyfî ve süflî olarak yerine getirmemek büyük günahlardandır. "illa azabı görünce mi isyandan vazgeçecekler" diye merak edilir ve eklenir "son pişmanlığın kimseye yararı olmamıştır".
Yûsuf Sûresi'nin mesajını anlayan ve hayatına da uygulayan erkektir. Kadını da erkeği de güzelleştiren şeylerin başlıcalarından birisi de iffettir. Ve sanılanın aksine iffet sadece kadından beklenilen bir şey değildir. Allahu Teâlâ, Nûr Sûresi'nde önce erkeklere ardından da kadınlara seslenmekte "gözlerini haramdan sakınmalarını ve ırzlarını korumalarını" emretmektedir.
Müsebbiblerine lânetler yağdırılan hâinliktir. Allah, şehîdlerimizin ailelerine sabr-ı cemîl nasip eylesin; tüm milletimizin başı sağolsun. Allah, her fırsatta câniliklerini sergileyen kanemicileri de Kahhar ismi şerifiyle kahreylesin; zira bunların ıslâh olacağı yok! Boşa debeleniyorlar oysa; zira bu topraklar bizim, ve biz tüm hâinlere rağmen akl-ı selîm ve vicdan-ı selîm sahipleri olarak Türk-Kürt-Alevi-Sünnî-Laz-Çerkes, vb. bilumum ve topyekün kardeş olarak "biz" olmaya ve bu toprakların sahibi olmaya devam edeceğiz; onlarsa gördükleri bu kanlı "rüyâdan" gün gelecek uyandırılacaklar. [C*]
Selman Kayabaşı'nın eseridir. Daha yoğun bilgi materyalleri ve daha da sağlamlaştırılmış bir kurgulama ile yazılacak serinin devam kitapları beklenmektedir.
Hakkında söylenen her şeye rağmen okunması gereken yazarlardandır. Zira kulaktan dolma bilgilerle değil en azından eserlerini okuyarak sağlıklı eleştiriler yapmak mümkündür. "Bu adam da ne biliyor?" demek yerine, söyledikleri hakkında bilgilenme girişimleri başlatmak daha isabetli olacaktır. Arkasında kimler vardır ya da kimler yoktur orası kendisine ayandır, ancak her halükarda dikkate alınması gereken isimlerdendir. "Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri" en son okuduğum kitabıdır; en azından bu kitabı mutlaka okunmalıdır. Her şeye "komplo teorisi" veya "safsata" demek ise kimseye bir şey kazandırmamaktadır.
Birlikte program sunduğu ve mütemadiyen kendisi konuşmak isteyen bilirkişi (!) şahsın, onun lafını her kesişine tahammül edebilen ve bunu yüzündeki kocaman gülümseme ile yapabilen sunucudur. Nedense bana hep biraz yapmacık gelmiştir, "aslında içimden başka şeyler geçiyor ama mecburen sadece gülüyorum" dermiş gibi gelir.
Teslimiyettir. Teslimiyetle gelen güven duygusudur. Güven duygusuyla gelen huzurdur. Huzurla gelen mutmainliktir. Mutmainlikle gelen mutluluktur. Yaratılış nedenini gerçekleştirmiş olmanın verdiği memnuniyet hissi, ecre kavuşmuş olmanın verdiği saadet hissidir. Namaz ki Peygamber Efendimiz (s. a. v.) tarafından "gözümün nuru" olarak nitelendirilmiştir, Peygamberler ki zaten cennet sultanlarıdır, işte namazın ne denli kıymetli olduğunu bir kez daha anlatır. Nursuz kalan göz görmekten aciz kalır, göremeyen göz karanlıkta kalır, karanlıkta kalan göz sahibi ise kasvete garkolur. Oysa namaz, nurdur ya, aydınlattıkça aydınlatır. En sıkıntılı anınızda hiçbir beşerden (insandan) fayda umamadığınız anda, vakit namazını kılar, üstelik Yaratıcı karşısında olduğunuzu her zerrenizle hisseder ve hâliniz göz pınarlarınızdan akarsa, secdeye kapanınca da içinizin secde hâlinde taşmasına engel olamazsanız önce arınırsınız, durulursunuz, sukûnet bulursunuz; ardından da bir bakarsınız ki ummadığınız kadar kısa bir zaman içinde o dert silinip gitmiş; Rabbiniz tertemiz ve samimi bir biçimde arzettiğiniz, yalnızca O'na sığınıp O'na yönelip arzettiğiniz arzuhâlinize karşılık vermiş. Hamdedersiniz, O'na yönelmeyi nasip ettiği için, derdinizi dermana çevirdiği için, ama en çok O olduğu için, hep varolduğu için ve kendine kul kıldığı için sizi. Namaz; anlatmakla bitmez. Kılmak lâzım, kılmak lâzım, kılmak lâzım.
Ne güzel demiş şair: "Seccâde tahtım, secde saltanatım ve kulluğum sultanlığımdır" diye. Tüm geçici zevklerden ve meşgâlelerden vazgeçip asıl tahta oturmak, bir seccâde sermek yani. Tüm prangalardan, dünyanın aldatıcı engellerinden kurtulmak ve asıl saltanata ermek, yani Rabb karşısında aczini kabul etmek, eğilmek. Ve sultanlıkların en güzeline erişmek; Sultanlar Sultanı Hakk'a kulluğu zerrelerinde hissetmek.
Kılanı dâim, kılmayanı ise hemen başlayanlardan eylesin Yüce Rabbimiz. (âmin)
Peygamber ( s. a. v. ) sevgisinin ve özleminin kalbi tüllendirip gözleri nemlendirdiği, okuyan sesin insanı başka mevsimlere taşıdığı, ve bir cennet gününde "ve Siz ki karşımızdasınız, hamdolsun Ey Sevgililer Sevgilisi" diyebilme duâsıyla salâtu selâmlar terennüm ettiren şiirdir.
islâmın rahmet ve bereketinden yoksun olan zavallı gönül ve zihinlerin aslı asdarı olmayan lakırdısıdır. Millet akın akın islâma girerken ve onun ne denli yüce bir sistem olduğunu anlayabilmişken; islâm toprağında doğmasına rağmen ya da yaşamasına rağmen islâmdan nasiplenememişlerin harf israfıdır. O denli fuzulidir ki altına sıralanan sözde bilgi ve yorumlar okumaya bile değmezdir ve de okunmaz. Zira akl-ı selîm sahibi kişi bir iddia ortaya atanın önce tıynetine bakar, ârif midir ki o konuda lâf etmektedir diye sorgular; ârif olmayanın söz meclisinden ise hayır değil şer yağacağını bilir. islâmın "i"sinden haberi olmayanlar islâmın (inançsızların inançsızlıklarını kusdukları çarpıtma kaynaklar yerine) bizzat Kur'ân ve Rasûlullah ( a. s. v. ) tarafından yapılan aktarımına bakmalılardır. Oraya bakan, islâmın önce puta tapmayı yasakladığını görecektir. Bu tür safsataları dillendirenler bilmelilerdir ki cehennem boş değildir; Allah'a, Rasûlullah'a, islâma dil uzatanlar, eğer ki bu tutumlarından tevbe ile arınmaz ve vazgeçmezlerse pişmanlıkları nârı gördüklerinde işe yaramayacaktır. Ve tüm gizli açık emellerine rağmen Allah'ın dini islâm gönülleri aydınlatmaya, ve karanlık zihinleri de kendi karanlıklarında boğmaya devam edecektir. Zira hak geldiğinde bâtıl zâil olmaya mahkûmdur. Belki de tüm bu boş çabalarının nedeni de budur; tüm görmezden gelme, düşmanlık ve kem çabalarına rağmen islâmın hâlâ büyük gücünü hissetmekten ve o güçten çekinmekten kurtulamamalarıdır. Boşuna hırpalamasınlardır kendilerini; Allah'ın yüceliğini kabul edip huzur bulsunlardır; Ebu Cehl değil; Rasûlullah'ın duâsıyla iki cihan saadetine yelken açan Ömer b. Hattab olmayı seçsinlerdir.
ilk duyulduğunda insanın midesini kaldıran, ağzını buruş buruş yapan; ama övenleri görünce de denemeye karar verilen baklava yeme stilidir. Yenildiğinde ise ağza gelen tada hayret edilir. Korkulan olmamış, hatta değişik ve güzel bile bulunmuştur. Her zaman olmasa da baklava yerken arada uygulanmaya devam edilir.
Oy oy, hakkında yapılan yorumlar okunduğunda insanı mengeneye sıkışmış gibi hissettiren, doktora yapma niyetini birkez daha gözden geçirten ve hocaların "öğrenci ezim klubü" kurduklarını düşündüren sınavdır. Allah yardımcınız olsun arkadaşlar. (Eğer yapmaya karar verirsem benim de olsun)
"Normal" erkektir. "Er" kişidir. Evliliğin, eşlerin birbirlerini Allah'ın emâneti olarak kabul etmesi demek olduğunu, Allah'ın emânetine yapılan muamelenin kişiyi Allah huzurunda vezir de rezil de edeceğini, nikâhı kıyınca kul hakkı olayının ortadan kalkmadığını, ailede her açıdan huzur ve mutluluk beklentisinin karşılıklı saygı ve sevgi ile olacağını, Peygamber Efendimiz'in erkeklerin en hayırlısı olarak eşlerine güzel davranan erkekleri gösterdiğini, kendisinin de hanımlarına hiçbir zaman şiddet uygulamadığını, eşini döven bir babanın çocuklarına bizzat kötü örnek olduğunu ve ileride onların yuvalarının sağlığını da bozacak bir temel oluşturduğunu, eşine şiddet uygulayan bir erkeğin hatun kişiler nezdinde acınacak bir gözle görüldüğünü ve tel'in edildiğini, vb. bilen erkektir. Allah yuvalarının huzurunu ve selâmetini daim eylesin diye de duâ alır. Sayılarının artması temennimizdir.
Eskiden soğuk havaya karşı korunma aracı iken, şimdilerde sözde karizma (!) erkeklerin yazın ortasında bile takmayı âdet edindikleri nesnedir. Birileri âcilen hatırlatmalıdır ki, karizma boyna bir atkı dolamakla elde edilebilen bir şey hiç değildir.
Yaşadığı dünyada ve ülkede olan olaylardan bîhaber kalmayan, bu konularda fikir beyan etmekte en az erkekler kadar hakkları olduğunu bilen kişilerdir. Bu duruma şaşılmasına da şaşar. Siyaset de konuşacaktır elbet hatun kişi, zira birileri sadece seçimlerde hatırladığında onu, ve nereye çekersem oraya gelir zihniyetinde olanların dayatmalarına hedef olduğunda, net duruş sergileyecek, kendi seçimini kendi yapacak kadar erdem sahibidir. Düşünmenin, fikir beyan etmenin, fikir alışverişinde bulunmanın cinsiyeti olmadığını bilecek kadar da ârifedir. Ülke nüfusundaki kadın oranının çokluğu ise zaten böyle hatun kişilerin sayısının artması gerektiğinin bir göstergesidir. Ayrıca siyasi açıdan da eşine destek olmuş devlet büyüklerinin ve din büyüklerinin hanımlarından haberdardır. Yani "garip bir varlık" muamelesini hakedeceği bir durum söz konusu değildir.
ilginç ve ilginç olduğu kadar da abes bir iddiadır. Zira böyle beylik (!) bir iddia için elde, ülkedeki tüm vatandaşların - hangi partiye oy vermiş olursa olsun - bilgilerinin bulunması ve bunların kritiğinin ve karşılaştırmasının objektif bir biçimde yapılmış istatistikî dökümlerinin bulunması gerekir. Ayrıca açık bir hakaret ifâdesidir de bu. Zira o partiye oy vermeyenleri de "kültürsüzlükle" itham etmektir. Gerçi bu da alışılmış bir Chp'li tutumudur. işler yolunda gitmediğinde, beklentiler gerçekleşmediğinde sağa sola hakaret yağdırmak ve kendini -her zamanki gibi- soyutlayıp şişirerek içteki mahcubiyet ve geri plana itilmişliği bastırma çabasıdır. Ne diyelim ki; kolay gelsindir.
Cep telefonları envai dilde envai çeşit söz ve müzikle çaldığı zaman nedense rahatsızlık duymayanların iş ezâna gelince huylanmalarına sebep olan durumdur. Halbuki madem herkes her türlü müziği çaldırabilmektedir; o vatandaş da ezân çaldırma hürriyetini kullanmıştır; kime nedir ki?
Ecdâdın kanıyla sulanmış, teriyle kazanılmış, gücüyle şekillenmiş topraklarda nefes alan, yaşayan; sonra da kalkıp nankörlükte madalya alma yarışına girişen zihniyet (!) mensubu kişilerdir. "Madem bu kadar düşmansınız ecdâda, onlara mensubiyeti kabul etmek istemiyorsunuz; o zaman redd-i miras yapın, terkedin onların mirası olan bu toprakları, kanlarıyla suladıkları yerleri!" cevabını gündeme getir. Bir de hatırlatma doğurur akabinde: "Ecdâdın şânı sizin kininizi daima ezecek denli büyüktür. Ve siz isteseniz de istemeseniz de ecdâdına hürmetli ve hakikatli nesiller daima sizden sayıca üstün olacaklardır!"
Duygular ilerlemeden anlaşıldığı için şükredilmesi gereken bir durumdur. Zira Kur'ân-ı Kerîm'de Allahu Teâlâ'nın şirke düşen / imanı olmayanlarla evlenmenin imanlı bir kadın ve erkeğe câiz bir davranış olmadığı belirtilmiştir. Birilerine -haşâ- isabetsiz gelebilecek bu tavır, tam teslimiyetle Allah'a, Rasûlü'ne ve islâma yönelmişler için şaşılacak / eleştirilecek bir durum değildir. "Bana göre / bence" diye başlayan cümleler ise Allah'ın emirlerine karşı çıkar bir yola girdiğinde muhataba "Allah'ın dinine mi yoksa kendi kafandaki dine (!) mi inanıyorsun da böyle konuşuyorsun?" sorusunun sorulmasını doğurur. Allah'la islâmla ilgisi olmayan, her şeyi nefsânî duygularına, günlük zevklerine ve geçici -sözde- kanaatlerine göre yaşayan için bir sorun olmayabilir ama, Müslümanlık iddiası olan için düşünülemiycek bir hâldir. Akl-ı selîm ve kalb-i selîm sahibi insan her şeyi "Allah için sever ve Allah için buğzeder".
hep yok etmeye endeksli zihniyetlerin, uykuda hangi "rüyalar"a yelken açtığı hakkında bir fikir daha veren söylevdir. Vatan ve millet sevgisini "ırkçılıkla" karıştıran / bile isteye böyle dillendirenler; belki de asıl kendi içindeki zıt ırkçılığı ortaya koymak istemektedir. Bu tür boş hayallere 50 yıl sonra verilecek cevap ise şöyle olacaktır belki de:
hep yok etmeye endeksli zihniyetlerin, uykuda hangi "rüyalar"a yelken açtığı hakkında bir fikir daha veren söylevdir. Vatan ve millet sevgisini "ırkçılıkla" karıştıran / bile isteye böyle dillendirenler; belki de asıl kendi içindeki zıt ırkçılığı ortaya koymak istemektedir. Bu tür boş hayallere 50 yıl sonra verilecek cevap ise şöyle olacaktır belki de:
Kapıcısına dahi ".... Efendi!" diye seslenen ama iş din büyüklerine hele de -şaşılası derecede vahîmdir ki - Rasûlullah ( s. a. v. )'a geldiğinde "yazıklık" tutum sergileyen kişidir. Hz. Muhammed ( s. a. v. )'in tüm insanlar tarafından örnek alınması Allah tarafından Kur'ân'da emredilmişken ve onun insan olmasının yanısıra diğer insanlardan farklı olan durumuna da dikkat çekilmişken, bunları görmezden gelir bu şahış.(Ya da zaten hiç bilmeden ahkâm kesmektedir). Hz. Muhammed'in farklılığı ve diğer insanlardan daha özel bir ihtiram ve muhabbete lâyık olduğunu bir şâir şöyle açıklamaktadır şiirinde:
(Türkçesi):
Muhammed ( s. a. v. ) beşerdir (insandır) fakat diğer beşerler (insanlar) gibi değil;
O'nun durumu, taşlar arasında yakûtun durumu gibidir" (Yani yakût da taştır ama sıradan bir taş değildir, onu daha değerli kılan ayırıcı ve diğerlerinde olmayan özelliklerle donatılmış bir taştır.)
Velhâsılıkelâm; Hz. Muhammed, kendisine peygamberlik görevi verilmiş; bu da bizzat Allah tarafından O'na bahşedilmiş bir yüce kişidir. O'nu sıradanlaştırmak, sıradan saymak, sıradan olduğuna inanmak; O'nu tanımamanın göstergesidir. O'nu doğru ve yeterince tanıyan bir kişi, değil "Hz." hitabını, yeryüzündeki bütün saygı ifâdelerini kullansa da yine de O'nun kıymeti karşısında kifâyetsiz kalacağını bilir ve hisseder.
Cavabı, Zâriyât Sûresi'nin 56. âyet-i kerîmesinde verilmiş olan sorudur. Allahu Teâlâ Zâriyât Sûresi'nin 56. âyet-i kerîmesinde insanın yaratılış nedeninin kendisine (Allah'a) kulluk etmek olduğunu belirtir. Dolayısıyla da biz, Rabbimize kulluk etmek için yaşıyoruz. Yaratılış nedenini gerçekleştiren, yani Allah'ın rızasına uygun olarak, kulluk dairesi çerçevesinde hayatını sürdüren kişi hem bu dünyada hem de âhirette bunun ecrini görecekken; yaratılış nedenine ters düşen bir hayat süren kişi iki dünyada da huzur ve sukûn yüzü göremeyecektir. Dolayısıyla zaman, bu sorunun cevabını gerçekleştirme zamanıdır.
Keman ile düeti insanı başka boyutlara taşıyan müzik âletidir. En güzel seanslar ise Farid Farjad (Ferid Fercad) tarafından icra edilen düetlerde kendini gösterir.
Birçok kişinin rap müziğe bakışını değiştiren isimdir. Rap müziğin "küfür geçidi" hâline son veren; hayata, inanca, insana, iyiye, kötüye, dünyaya, vb. dair "içi dolu sözler" ve ritmine çeken müziklerle harmanladığı kendine has bir tarz ortaya koymuştur. Parçaları ve parçaların melodileri zihninize takılır ve uzun zaman siz günlük işler telaşındayken bile orada yankılanmaya devam eder. Rap yapılacaksa böyle yapılsın.
"Ezân"ın hürmete lâyık olduğunu öğrenmiş kişidir. Dinî açıdan asıl tuhaflığın "ezânı sıradanlaştırmak" olması hasebiyle de yadırganması abesle iştigâl olan şahıstır. Etrafa tükürük saçmadan şarkı söylemeyi beceremeyenlerin önünde eğilenler yerine, onun hassasiyetinin göze batması da tuhaftır. O, iran'a gönderildiğine göre, tükrüğe saygı duruşu çekenlerin de "Tüküristan"a gönderilmesi gerekecektir.