an itibariyle kansız orospu çocuklarıdır. yirmi üç on beşteki ankara akçay arabasına yirmi iki otuzda aştide olmama rağmen binemedim. peron değişikliğini bağırarak haber vermiş. gelip haklıymış gibi bir de suratıma çemkirdi. kaçıncı yüzyıldayız bağırarak haber vermek ne ateş yaksaydın da dumanla iletişseydik.
vakti zamanında doğu ekspresine binip ankaraya gitmiştim ve bulunduğum şehire bir saat rötarla gelip, ankaraya kadar da üç saat rötar yapmıştı. gün içinde işleri olup da yetişemeyen insanlar isyan etmişti tabii ama sonradan ne olduysa bu isyanları yine de devletimiz sağ olsuna bağlayabilmişlerdi. şimdilerde ise tanzim kuyruklarında bekleyip devletimiz sağ olsun diyebiliyorlar. bunların hepsi birbirinin aynısı, akıllanmıyorlar.
yine söyledi: seni, yıllar boyu hiç olmadığı kadar çok düşündüm bu akşam. iyi, kötü, doğru, yanlış; fakat beynimdeki kaos ortasında kendi yerinde duran tek şeysin. bu kaosu yalnız senin sesinle, senin varolduğunu bilmekle aşabileceğimi hissediyorum.
Ölebilirim bu genç yaşımda,
en güzel şiirlerimi söylemeden götürebilirim. Şimdi kavak yelleri esiyorken başımda,
sevgilim,
seni bir akşamüstü düşündürebilirim.
bir haftalık bir şeyin acısını bir ay çekmenin aptalca olduğunu eleştirdikten sonra, iki aydır daha kötü olduğumu fark ettim. durduramıyorum. düşünmeyi bırakamıyorum. daha fazla tanımaya gayret etseydik birbirimizi böyle olmazdı demekten kendimi alıkoyamıyorum. halbuki bir bok değişmeyecekti. son olarak vizelerin ve ankara soğuğunun ben taa.
şu ana kadar en yapıcı şekilde bile olsa eleştirdiğim her şeyi tek tek yaptım ve yapmaya devam ediyorum. ve eleştirilmemesi için kendime mantıklı sebepler bulamıyorum.