sanırım, kutlama yapmak. hayır biber için değil, doğum günü bu çocuğun geldiği güne, 2 mayısa denk gelen zavallının biriyim. ben pastamı almış yerken ve eğlenirken, aynı zaman dilimi içinde bu mini mini birler de bu biberle şarkı söyleyecek. neydi benim günahım?
kızıl saçlı bacı. rüzgarda dağılan saçların, yüzünde rüzgarın tatlı esintisi, kollarında fırtınan var. Ne çok şeye sahipsin be, değil mi. belki de farkında bile değilsin. eğer farkında olsaydın, o deniz kenarında çekindiğiniz o fotoğrafı, saçlarını, ve en önemlisi kollarındaki o fırtınayı, o mavi adamı bir an olsun yanından ayırmazdın. belki de farkındasındır. o tek kelime iki hece, senin adındır.mavi adam, senin olan hala yanındadır, günahla kafiyeli kelimeleri senin ruhunun tellerini titretiyordur. bütün şarkılar sana, bir tek sanadır. Settarhan dır o, zehrasındır sen. Senin yolunda nice Azam, nice Sofya harcayanın, yolunun sonunda olansındır. Hattat da nakkaş da odur, gönlüne en güzel nakışını işliyordur. ismin gibi, şen kahkahaların inletiyordur biricik aşkının kalbinin odalarını. ey bacı, sahip olduklarının kıymetini bil. kollarında duran adamı, onun kafiyelerini ruhuna kazı olur mu.
dondurucu bir within temptation şarkısı. sözleri, melodisi insanı üşütüyor gerçekten, adı gibi. hele bir de taş kesilmişseniz kalbinizin acısından, hayatta yaşadıklarınızdan; sanıyorum bu şarkıyı loop'a alıp durursunuz. kendinizi anlatan bir şarkıyı dinlersiniz saatlerce. " i feel the darkness on my shoulder, The frost is in my heart. So cold my hair is frozen, Touching my skin, my flesh. "
şükür ki albümdeki diğer şarkılar gibi fazla popülerleşmemiş, hayat gibi acıtan acı bir toygar ışıklı şarkısı. " bu aralar üşürsün sen bilirim.
aman dikkat et, aklına yazları getir." bu şarkının da en yüreğe dokunan kısmı bu. kışlardan nefret eden, bu aralar havanın soğuk olduğu bir yerde yaşayan pek özlenen birilerine bir şey söylenmek istense, ancak bu kelimeler kullanılabilirdi.
pinhani, yeni çıkan canlı yayın adlı albümünde bu şarkıyı seslendirdi. sanırım şarkının sözlerini kendisinin yazmasından ötürü, kaynakçı sertab erener den daha güzel seslendirmiş. " aslında bu kadar da kırılgan değildim,
kendi yarattığım düşmanlara yenildim. bir kayboldum sonra tekrar belirdim.
masallardaki gibi, bir varmışım bir yokmuşum. " bu sözler nedir, bir insanı, halini tavrını bu kadar iyi anlatabilir mi? tek kelimeyle şarkı naif, çok naif...
bu aralar show tv de eski bölümleri yayınlanan dizi. ben mini mini birler çalışkan ikilerken, bu diziyi izlerdim. lisenin eğlenceli, her gün gırgır şamata dolu, muhteşem arkadaşlıkların kurulacağı, afet hoca gibi idealist öğretmenlerin bize yol göstereceği bir yer olduğunu sanırdım. ki yıllar geçti, lisenin ne halt olduğunu öğrendik, idealist öğretmenlerin yerine düşüncelerimizi baltalayan öğretmenlerle karşılaştık. o dizideki muhteşem arkadaşlıklar, seçme sınavlarında muhtemel rakıp gözüyle görüldüğün için hiç kurulmadı. lise yılları geçti gitti, ama hiç unutmadım bu diziyi bu nedenlerden ötürü. bence bu tip diziler, gerçeği yansıtmadığı için yayınlanmamalı.
4 sezon önce survivor'da yarıştığı haline göre baya yaşlanmış eski survivor yarışmacısı. sinir bozucu bir yarışmacıydı kendisi, bursalı aksanıyla nolcek hakan eleneceen deemi falan derdi, oyunlarda hiçbir şey yapamamasına rağmen son dörde kalmıştı. ona rağmen iyi, efendi birine benziyordu.üstüne resmen yapışmıştı o hiç çıkarmadığı bursaspor forması. bir ara almancı sedayla bir haller içindeydi, o sıralar baya kavga ederlerdi yarışmada. gece gece aklıma geldi niyeyse, şimdi baktım da eskiden binleri aşan takipçi sayısı da 58 kişiye kadar düşmüş twitter'da. saman alevi gibi bir yanıp hemen söndü sanırsam onun için şöhret. millet unutup gitti, onun gibi herkesi. Şimdiki survivor yarışmacılarını 3 sene sonra kimse hatırlamayacak, sanırım o televizyon dünyası böyle işliyor.
hangi dizide hangi karakter kullanıyormuş, bilmiyorum beni ilgilendirmez ama, benim gönlümde pek ayrı yeri olan kelime. yıllar önce, günün birinde bir acemoğlundan duyulur, sonra başkasından duyulmaya katlanılmaz. kendi sesinden duymak bile istemez insan, ondan başka kimse kullanmasın ister. öyle bir kelime işte, pek herkesin lügatında bulunmaz, bulunmaması da pek iyi pek evladır.
bugün kafama bir taş laaaps diye düştü, aklıma birden esti de fransızca öğrenmek. hemen 3 sayfa dolusu cümle yazdım internetten, onları ezberlemeye çalışıyorum. evet, gece gece. diyalog falan kurdum kendi kendime,öyle saçma oldu ki. Ne yapalım, böyle böyle bir yol katetmeye çalışacağız. | bonjour, je m'appele e.... je suis turc. Vous etes de quelle nationalité? | je m'appalé vera, je suis italien. Comment allez vous? | merci, je vais bien, et vous? | je vais bien moi aussi. | excusez moi, qui est-ce? | c'est madame ayşe. | soyez la bienvenue! | merci, comment allez vous? | Bien. | madame ayşe, j'ai faim. | d' accord. | au revoir, e... | au revoir, vera.
dili en iyi bir biçimde kullanmaya; imla hatası, sözcüğün yanlış yerde ve yanlış anlamda kullanımı gibi hataları yapmamaya çalışanların en çok dikkat ettiği noktalama işareti. Öyle ki, bay / bayan virgül dedirtecek kadar dikkatli kullanır bu insanlar bu işareti.
hitabet yeteneği olmayan ya da bu yeteneği kullandıracak çevreye sahip olmayan insanların, sığındığı bir araçtır sanırım kalem, kağıt, yazı, kelimeler, kafiyeler.. Ne anlamsız görünür kelimeleri içinde fırtınalar kopup da dışarı ancak kalem vasıtasıyla dökenlerin, diğerlerine.
doğru zamanı yakalayamadım ben, hiçbir zaman. ben adım attığımda etrafımda kimse kalmamıştı. yemin etmiş, her şeyden herkesten uzaklaşmıştım. ama bugün, uzaklaştıklarım, onlar bana yaklaşmışlar, gel bize, yanımıza, haydi be, canımız diyorlar. Ettiğim yemin var sözlük, inan. Yapamam bile diyemiyorum. Yapabileceğim tek şey, çıktığım o kabuğa geri dönmek. Ve ben, ruhum ve kalemim, geri döneceğiz. Bir daha asla bulunduğumuz yerden çıkmamak üzere. Sadece izleyeceğiz, küçücük bir delikten, sessizce. Üzgünüz diyeceğiz, aradığınız numaraya şu an ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar denemeyin. Aslında bunu bile diyemeyeceğiz.
uzun zamandır konuşamadığım, kafasını survivor'la şişiremediğim, artık eskisi gibi ramazan'da sahura kadar çene çalamadığım, "o kadar çok özledim ki ben onu" cümlesindeki nesne, ilk tanıdığım haliyle katrine, devrim ve till eniştenin dedikodusundan beni mahrum bırakan, "fransız asıllı yandan alman çarklı has rus" u tarafından pek özlenen, hep özlenen biricik "schwester".
ankara nın göbeğinde, bir reklam panosunda "bu nazar başka nazar, altında ıstanbul yazar" sloganını gördükten sonra ciddi ciddi inandığım önerme. o zaman git istanbul'da sat sadece dedirtti. inadına almam o sakızı.
terörle mücadelenin kaybedildiği gün değildir, kaybedildiği gün "çözüm(!) süreci" adı altında terörist liderle görüşülen o ilk gündür.
siz bir terör grubunun liderini, muhatap kabul ettiğiniz gün zaten yenilmiş sayılırsınız, bundan sonra halkı uyuşturmak için yaptığınız her şey beyhudedir. ey kutsal türk toprağı, sen parsel parsel satılmak için ve üzerinde terörist söylemler serbestçe söylenilsin diye mi kazanıldın?
bu sözlükteki 3 senesi bitmiş hatta 4.senesine girmiş, zamanın nasıl geçtiğini anlamamış, baharın gelmesinden dolayı pek bir mutlu olan, sessiz, sakin kendi çapında bir şeyler yazmaya çalışan, şimdi burada yazar yazıyor diye yazar mı olduk diye dört senedir düşünen 6.nesillerden, bendeniz.
trt1'de yayınlanan, esra harmanda'nın hazırlayıp sunduğu, her gün başka bir uzman konukla, başka bir konunun tartışıldığı, konuşulduğu hoş bir kültür/sanat programı.
ingiliz soul/r&b/blues sanatçısı corinne bailey rae'nin the sea albümünden çok hoş bir şarkı.
Breakfast at Mickey's, make-up still on
Elbows on the greasy table cloth
One more coffee and one last cigarette
Smiling at the rain cause you hold me close
My best dress on underneath this old coat
Walking down Bleecker no one is awake yet
Still, seven hours
Nothing but clouds
It's enough to make your heart sigh
We should try
So pick me up and take me out
Oo we crash into love-filled nights
(Paris nights and New York mornings)
Oo we race till we're out of time
(Paris nights and New York mornings)
And now that you've taken me up so high
(Paris nights and New York mornings)
Don't let me down
Don't let me down
I could see the lights from the restaurant
I couldn't quite perfect that nonchalance
Paris and champagne with one brown sugar cube
And we danced while the band played "She's not there"
Kissed me in the rain by the Rue Voltaire
It's a perfectly good way to ruin those silk shoes
Still, seven hours
Nothing but clouds
It's enough to make your heart sigh
We should try
For each other and for the lovers
Oo we crash into love-filled nights
(Paris nights and New York mornings)
Oo we race till we're out of time
(Paris nights and New York mornings)
And now that you've taken me up so high
(Paris nights and New York mornings)
Don't let me down
Don't let me down
You change and you grow
But we were young
We were young and we didn't know
We didn't know
Oo we crash into love-filled nights
(Paris nights and New York mornings)
Oo we race till we're out of time
(Paris nights and New York mornings)
And now that you've taken me up so high
(Paris nights and New York mornings)
Don't let me down
Don't let me down