özgür olunabilecek konuya göre değişen bir genellemedir.
zira özgürlükler, muhtaç olunan şeylerle ters orantılıdır. ya da düşünmek zorunda olduğunuz somut yada soyut şeyler varsa özgürlüğünüz kısıtlanmış durumdadır. tutku duyduğunuz şeyler arttıkça o konudaki özgürlüğünüz en asgari seviyededir.
bir birey kendini bir konuda özgür hissediyorsa, konunun içeriğini oluşturan temel bölümlere muhtaçlığı daha azdır.
örneğin;
aşık bir insan fiili olarak sevgilisi olmasa bile özgür değildir. çünkü eylemlerini kısıtlama çabası içerisine ister istemez girmiştir. tutkuları ve istekleri doğrultusunda özgürlüğünü kısıtlamak durumunda kalmıştır.
hayatımızın en anlamlı sözcüğüdür özgürlük.
öyle olmasaydı braveheart'da willilam wallace'ın ölürken söylediği şey özgürlük olmazdı..
ilkokulu Çarşamba'da, Ortaokulu istanbul'da bitirdi. Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması sebebiyle lise tahsilini yarıda bırakarak yedek subay teğmen rütbesiyle askerlik görevine başladı. 4 yıl Kafkas Cephesi'nde savaştı. 1918'de Fransaya giderek Lise tahsilini tamamladı. 1921 yılında Paris'te Hukuk Fakültesi'nde üniversite tahsiline başladı. Boğazlar Meselesi konulu tezi ile Doktor ünvanını kazandı. Ayrıca Paris Siyâsî Bilimler Yüksek Okulu ile Sorbon Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'nden diploma aldı. Lahey Devletler Hukuku Akademisi'nin kurslarına katıldı. Burayı bitirip sertifikasını aldıktan sonra 1920'de Türkiye'ye döndü. Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Kurumu'na Genel Müdür Yardımcısı olarak tâyin edildi. 1930 yılında Ankara Hukuk Fakültesi'nde açılan imtihanı kazanarak Doçent oldu. Bir yıl sonra Profesörlüğe yükseldi. istanbul Üniversitesi'nin kurulması üzerine Anayasa Hukuku derslerini okutmak üzere bu üniversiteye geldi. Bu görevi sırasında Mülkiye Mektebi'nde hocalık, istanbul Yüksek iktisat ve Ticaret Mektebi'nde müdürlük yaptı. 1937'de Hatay Cumhuriyeti'nin Anayasası'nı hazırladı. 1939 yılında Ordinaryüs Profesör oldu. Türkiye'de ilk defa iş Hukuku derslerini ihdas etti, müfredat programını hazırladı ve hocalığını yaptı. 1938 - 1942 yılları arasında istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı idi. 1947yılında Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti'ni kurdu. 1952'de Pakistan'da, 1959'da Ürdün'de toplanan islâm Kongreleri'nde ve 1959'da Almanya'da toplanan Hukuk Kongresi'nde Türkiye'yi temsil etti.
27 Mayıs 1960 ihtilâli'nden sonra, Milli Birlik Komitesi tarafından, 147 öğretim üyesi içerisinde üniversiteden uzaklaştırıldı. Daha sonra 147'lerin özel bir kanunla üniversiteye dönmelerine imkân sağlanmasına rağmen Başgil, konuyu bir haysiyet meselesi olarak kabul ettiğinden dönüş hakkını kullanmadı. 10 Nisan 1961'de emekliliğini istedi ve politikaya girdi.
15 Ekim 1961'de Adalet Partisi Samsun listesinden bağımsız aday olarak Cumhuriyet Senatosu üyesi seçildi. Türkiye Büyük millet Meclisi'nin açılmasından sonra Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koydu. Bazı baskılardan dolayı adaylıktan çekildi ve bunun akabinde de Cumhuriyet Senatosu üyeliğinden istifası istendi.. Daha sonra, "Politikanın mizacına uygun olmadığı gerekçesiyle istifa ettiğini" açıklayarak konuyu kapattı. Yurt dışına giderek Cenevre Üniversitesi'nde Türk Tarihi ve Türk Dili Kürsüleri'nde başkan olarak görev yaptı.
1965 yılında, yaş haddinden emekliye ayrılarak Türkiye'ye geldi. 17 Nisan 1967'de vefât etti. Kabri, istanbul'da Karacaahmet Mezarlığı'ndadır.
Ordinaryüs Profesör Doktor Ali Fuat Başgil, hayatı boyunca ilmin haysiyetini ve şahsî vakarını korumasını bilmiş, bir Anayasa hocası ve hukuk adamı olarak gerektiğinde kanaatlerini sözlü ve yazılı olarak açıklamıştır. Siyâsî, sosyal ve hukukî sahalarda pekçok eser yazdı. Din ve laiklik konularındaki, 27 Mayıs Ihtilâli hakkındaki görüşleri büyük ilgi uyandırmıştır.
Dünya bir şekil
Bizse bir köşe
Oturmuşuz da içiyoruz derinden
Hayat bu değil
Böyle olmamalı
Biz ayak uyduramadık ki
Bu halimize
Ağlamak yok
Söz verdim tanrıya
Beni çok utandırdı
Gözlerim
Gülmeyi unutan
Şu halimize
Dön ne olur
Bir uzaktan bak
Küsmem küsemem
Küsemem sana yemin ederim
Gitmem gidemem
Gidemem burdan canımı veririm
Senin için
dünyanın en zor kolay şeyleri arasında yer alabilecek bir reflekstir. tersi de bir bu kadar doğrudur. yani gülümsememek de dünyanın en zor kolay şeylerinden biridir. şimdi, bazı durumlar olur ki çeşitli bir gerekçeyle gülümsemek icap eder ve gülümsemek bildiğiniz gibi basit bir kas işemidir. dudaklarınızın ucu haifçe yukarı kalkarsa kafi derecede gülümseme yaratabilirsiniz. gözlerinizin ya da kalbinizin ne dediği önemli değildir o anda. görünüş itibariyle gülümsüyorsunuzdur. halbuki öyle durumlar olabilir ki, her şeyi söylemeye muktedir gördüğünüz dudaklarınız basit bir kıvrılma işlemini gerçekleştirmeyebilir. o vakit dudaklarınızı tamamen kalbinizn denetimi altındadır ve kalbinz o dudaklarınızın alışık olduğu o basit kıvrılma işlemine izin vermez.
terisne bazı zamanlarda da dudaklarınızın kıvrılmaması gerekir yukarı doğru ama engel olamazsınız. hain bir zevk alma durumu vardır sözkonusu olabilecek acıdan.
belki de buyüzdendir gülümsemenin insana has oluşu. bir hayvan mutluyken mutludur, değilken değildir.
En önemli özelliği unutkanlığı gidermesidir.
Kansere karşı en fazla koruyan meyvedir.
Kanı temizler, böbreklerdeki kum ve taşların atılmasını sağlar: Çünkü içerdiği sıvı oranı nedeniyle karpuz, idrarı büyük oranda artırır.
(bkz: yaz meyvesidir.)
Sıcak havanın metabolizmanın çalışmasını olumsuz etkilemesini engellemek ve yaz aylarını sağlıklı geçirmek için alınacak bazı temel tedbirleri ise şöyle sıralamak mümkün.
* Fazla sıcak havalarda özellikle 11.00 ile 16.00 saatleri arasında güneşte kalmayın
* Günlük su alımınız kısıtlanmış bile olsa, yazın çok sıcak zamanlarda ve aşırı terlediğiniz durumlarda su kaybınız artacağı için yeterli miktarda, yani ortalama 2,5 ile 3 lt sıvı almaya dikkat edin
* Terle birlikte vücudumuzda elektrolit, özellikle de sodyum kaybı fazla olacağından tuz kısıtlamalı rejim içindeyseniz doktorunuzun fikrini alarak bir miktar tuz kullanabilirsiniz
* Eğer denizde dalma alışkanlığınız varsa dalış sizin için zararlı olabilir. Deniz kıyısı tatilinde iseniz kumda yatıp güneş banyosu yapmayın
* Denize sabah ve akşam saatlerinde girin, denizde uzun süre yüzmeyin ve fazla derin sulara açılmayın
* Tok karnına denize girmeyin
* Hipertansiyon hastası iseniz kullandığınız ilaçlar tansiyonunuzu çok düşürebilir, yakın takip ve ilaç azaltımı söz konusu olabilir
* Diüretik, yani idrar söktürücü ve kan sulandırıcı ilaçlar kullanıyorsanız kontrollerinizi daha sık yaptırın
* Sigara, alkol, fazla yağlı kızartmalı, ağır gıdalar yerine bol sebze, haşlama veya ızgara, bol meyve ve hafif gıdalar tercih edin
* Çay, kahve, kolalı içecekler yerine hafif tuzlu ayran ve meyve sularını tercih edin. Bol su tüketin
* Bacaklarınızda venöz yetmezlik yani varis varsa denizde yürüyüş yapmanız faydalıdır ama asla kum banyosu yapmayın ve sıcakta fazla kalmayın
* Eğer ritim bozukluğunuz var ise aşırı sıcaklar ritim bozukluğuna yol açabilir dikkatli olun
* Yayla ve dağ turizmini tercih eden hastalarda ciddi kalp hastalığı ve hipertansiyon var ise yükseklerdeki oksijen azlığından dolayı şikayetleri artar. Ciddi hastalığı olanlar ve şikayeti olanlar yaylalara çıkmamalıdır
* Terlemeyi önleyen giysiler yerine açık renkli, rahat, bol ve ince kumaştan yapılmış giysileri tercih edin
* Doktorunuzla görüşmeden kalp ilaçlarınızı azaltmayın ya da bırakmayın. Uzun seyahate çıkmadan mutlaka kalple ilgili kontrollerinizi yaptırın.
Fotoğrafçılık aslında günümüz teknolojisinin kurbanı olmuş durumda. Eskiden analog makinelerle çekilen fotoğraflar bin bir emek ve uzmanlık isteyen bir titizlikle karanlık odalarda banyo edilirken, artık dijital makinelerle
- Çek ve bilgisayara aktar
işleminden sonra günümüz modern aydınlık odası olan Adobe Photoshop'da düzenlemeye döndü. Üzücü haber; artık eskisi gibi mükemmeli yakalamak için sarf edilen çabalar sonucu duyulan haz yok. Sevindirici haber; artık kutu kutu film harcayıp "tüh yaaaaa.. Bunu da yaktık Necmi!" diye ağlamak yok. Artık devreye giren yaratıcılık ve farklılık olmuştur.