Uranüslü oyun yazarı ve senarist. Nev-i şahsına münhasır kifayetli muhteris. Tuhaf b'işey. Faili olduğu oyunlar arasında "Kadınlar filler ve Saireler" tekrar tekrar izlenesi...
kafkayı düşünüyorum...acaba onu da annesi kışın bir pazar gecesi sobanın yanındaki mavi leğenin içinde hamur yoğurur gibi yıkasaydı kafka kafka olabilir miydi? ya da dostoyevski'yi annesi yıkarken kafasına tasla vursaydı karamazoff kardeşleri yazabilir miydi? tolstoy babasıyla gittiği bir piknikte onunla güreşmek zorunda bırakılsaydı, Puşkin amcalara pipisini göstermeye teşvik edilseydi, Turganyev'in amcası "hele bakıym büyümüş mü?" diyerek pipisini tutup "aboww elimi kaptı" diyerek kahkahalara boğulsaydı, Cehov sene sonunda notların kötü gelmesi durumunda sanayide çalışmakla ya da aptallara verilmekle tehdit edilseydi, Gorki arkadaşları tarafından "gorki sana burdan bir gor ki!" diye şakalara maruz kalsaydı dünya edebiyatı diye bir şey olabilebilir miydi dostlar? Olurdu hemi de çok güzel olurdu. sadece biz anlardık, biz severdik o ayrı.Yaşar Kemal, Reşat Nuri, Ahmet Hamdi, Orhan Veli, Cemal Süreya, Ahmet Haşim, Demirtaş Ceyhun, Melih Cevdet, Fakir Baykurt, Oktay Rıfat...VS...öyleyse sobanın yanında leğende yıkanan edebiyatçılarımıza biraz daha değer verelim. Çünkü onlar evrensel olamayacak kadar beklediler sobanın yanındaki o mavi leğenin içinde.
oldukça geç izlediğim ve bunun için kendime kızdığım fatih akın filmi. çok güzel bir hikayeyi çok güzel anlatmıştır bu filminde akın oryantalizme yaşamın kıyısında'ki kadar olmasa da kısmen bulaşmış ama bunu mizahi bir çerçevede yaptığı için rahatsız edici olmamıştır. her ne kadar avrupai bir hikaye gibi görünse de evrensel bir temaya sahiptir. izlenmelidir.
tipik bir film klişesidir.saçlarının dağınık olması onların vazgeçilmezidir. Saç olayı bu çılgın profesörün en önemli özelliğidir. Beyninden bile önemlidir. Makbul saç tanımı şöyledir;
1-enseler uzun ve dalgalı
2-tepe kısım kel
3-illaki beyaz
4- dökülmemiş kısımlar oldukça dağınık
hani güya o derece odaklanmış ki bilime ilime dağıtmış kendini. Bunun doçentliğini görseniz pırıl pırıl bir çocuktu.
devletlu hazretlerinin kaşıkla verdiğini kepçeyle alma yöntemi. bir tür sektöre, "sosyal" devletin eğitim hakkı kisvesi altında kendine gelir kapısı eklemesidir. Ödemeleri okulu bitirdikten iki yıl sonra başlar. Ve sorarlar adama bugün hangi üniversite mezunu iki yıl sonra iş bulup, hayatını düzene sokarak ayda 800 ytl ödeme gücüne sahiptir. Bu adamı bir de askere çağıracaksın, kaç yıl sana çalışacak bu garibanlar.
gerçek olmadığına sevindiğim temennidir. üç gün önce borcumun bir kısmı olan 3000 tl yi yatırdıktan sonra sol framade görünce ulan yoksa...diyerek daldığımda hernedense sevindiğimdir.
dramalar bakımından-Okan'a rağmen-sınıfta kalmış, günün ilk ışıklarına kadar izlerken güldüğüm,gülerken gendimden birşeyler bulduğum, kendimi ararken bulduğum ama skeçler oynanırken utancımdan kendimi sigaraya gömdüğüm pirogram. tamam that's show business fakat kullandığın malzeme temelinden tiyatrodan geliyor. E o zaman arkadaş ortamında ke ke ke kik ki olan bir geyiğin seyirci karşısında her zaman aynı reaksiyonu almayacağını en iyi bilen adamlardan biridir okan. Ve fakat o melun hataya düşmüş ve biz gülüyorsak seyirci de güler handipikabını (bak işte olmuyor) yaşamış ve yaşatmıştır efenim...demek ki neymiş bu yazı çizi işlerini komik adamlardan çok komik adamları yaratanlara bırakmak gerekmiş. böylelikle hem o komik adam yaratan adamlar abidik gubidik reklamları yazmaktan daha güzel işler yaparlar hem de yetenekli oyuncular kötü dramalrla sankim bedlermiş kimin görünmezler...hadi bakalım şimdilik bu kaaa..
kendi kendine düşebilen bişeymiş. eksi artı farketmiyor durdukça çekiyor küçülüyor yaş meyve misali. Öyleyse karma bir yaş meyvedir. Ya da değildir. Felsefesi* de bu işte.