19. yüzyılın sonlarında New York City'de aristokrat kesim için kullanılan sıfat.
"Dört yüz" sayısı The Mrs. Astor'un son balosuna davetli olan 400 soyluyu temsil eder. "The four hundred" kalıbı, kendini o zamanlarda halkın sözcüsü ilan etmiş olan Ward McAllister tarafından türetilmiştir.
(*) işaretli, doldurulması zorunlu olan tüm boşlukları doldurmuşsunuzdur...
yer; doğrudur...
zaman; doğrudur...
sarılıp kendinize heyecanla beklersiniz... oysa yeni sürprizler peyda olunmuştur.
hüsranla izlersiniz... izledikçe solar sizin "gerçek" dedikleriniz...
dün, kayıp gider elinizden... yarın hiç bilmediğiniz bir yerlere saklanmıştır hünerle, siz gözleriniz kapalı sayarken...
sonra gözlerinizi açarsınız birden... ardakalan, en azından bugünü kurtarmaya çalışan bir "sen"!..
öyle işte!
"bazen, ne yaparsan yap; olmuyor bazen..."
zontaları balkondan silkelemek
ülkesini çitilemek
ve tozunu almak halkının, gerekirse
onun görevi
görevinin bilincinde, tebrik ederim lan
amerikan malı su tabancasıyla gercileri ıslatmak
gökyüzünü "e)hiçbiri" seçeneğine boyamak
demokrasi musluklarıyla oynamak da onun görevi
aç kapa
aç kapa
aç işlet zırlat devret
büyük hayat sözcüğünden bulmuş işini, azıcık bayat
bak şimdi h2o'ya olan sevgisini göz ardı edemeyiz
*****'lı tatil köylerini, yüme havuzlarını
ıslak giysili mankenleri çok sevdiğini
gözlük çerçevesi biriktirdiğini de göz ardı edemeyiz
ilkbaharı ürkütmek istemediğini tiniminnoş bir sincap gibi
zaman bulsa namaz kılmaya başlayacağını
darbelerden etkilendiğini de göz ardı edemeyiz
aydının hakkı günaydına
dil mi paşam? hiç olmazsa o mevsim
ama akıl a'nın kıl'lısı değil mi ya
sonunda anladı güvercinin yavruları olmadığını serçelerin
anladı da
televizyonu metres tuttuğundan her'alde
nicedir
Frankestein'la Einstein'ı kardeş sanıyor
ne zamazingo ki bu tıngırtı dünya
eskimiş aydınları
kimse el feneri yapmıyor
(şu köşeciğe bir akgün sözü üfleyeyim izninizle
izin vermezseniz
arka sayfayı okumanıza izin vermem ben de
ona göre
Haydar Ergülen'in yeni çıkan kitabının ismidir. Arka kapağında şöyle der;
"Tren gelir, yüzün gelir, hüzün gelir, tutup 'trenler de ahşaptır' deyişim başka neden olacak, elbette bundandır, ahşap anıları da ancak ahşap yolcular taşır çünkü. Zira ahşap, kendinden çok başkasını taşıyandır benim için. O yüzden kıymetlim olan her şeyin bir adı da ahşaptır."
Bir şekilde tren'den geçen anılarını anlatır Ergülen bu kitabında. Bu yazılarının pek çoğu da raillife dergisinde yayınlanmış hatta.
Oldukça dinlendirici bir kitap olmuştur kendileri, tavsiye edilir; "ruh treni" başlıklı yazı özellikle; yolculuklara çıkarır sizi, bir ahşap kokusu tüter burnunuzun ucunda...
Ayrıca "Nazım hikmet treni" adli pek hoş bir anı da barındırır içinde; bilginize...
Fransa'da 1892 - 1929 yılları arasında çıkarılan haftalık gazete.
1915 yılındaki bir sayısında Hun imparatoru Attila ile Prusya Kralı II.William'ı birbirlerine benzetip,gaddarlıklarına ithafen ikisini de "Tanrı'nın Kırbacı" olarak addedmiştir.
Bu gazetenin tüm sayılarına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
dünya nimetlerinden elini eteğini çekmiş, veni vidi vici üçlemesini layıkıyla ifa etmiş, nirvana yolunda emin adımlarla ilerleyen aşmış, insanüstü varlıktır.
Dan Brown/ The Da Vinci Code
Dan Brown/ Angels and Demons
Dan Brown/ Deception Point
Dan Brown/ The Lost Key
Daina Chaviano/ The Island of Eternal Love
Douglas Abrams/ The Secret Diary of Don Juan
Sylvia Nasar/ A Beautiful Mind
Michael Morley/ Spider
Sarah Dunant/ Birth of Venus
Sam Bourne/ Righteous Men
Nelson Demille/ Up Country
Saira Rao/ Chambermaid
Clive Cussler/ Fire Ice
David Baldacci/ Last Man Standing
William Gibson/ Neuromancer
Laura Blanco - Silvia Carbonell/ Virtues & Values
Emily Blake/ Little Secrets
Blue Ballet/ Calder Game
Muriel Mandell/ Simple Experiments with Everyday Materials
Cathy Hapka/ Bionicle Chronicles
Arianna Candell and Rosa M. Curto/ Mind Your Manners Series
Lucy Mayflower/ Naughty Fairies Series
Gibi kitapları dilimize kazandırmış, Altın Kitaplar'ın altın kalpli ve başarılı çevirmeni, dünya tatlısı bir akademisyen, derin tevazu sahibi c'anım hocam.
buradan Kerem Alışık ve Erhan Altunay'ın da konuk olduğu "Bir Pazar Hatırası"ndaki röportajını dinleyebilirsiniz.
20 yaşında gelen şöhretle hayatı değişen zenci ressam Jean-Michel Basquait'nın henüz 27 yaşında ölmesiyle sonuçlanan kısa hayat hikayesini anlatan iç burkucu, soundtrack'i enfes olan 1996 yapımı otobiyografik film.
1987 yapımı başrollerinde Anthony Hopkins'in oynadığı pek az kişi tarafından bilinen bir filmdir.
New York'taki evinde edebiyatla hemhal olmuş bir kadının Londra'da posta hizmeti veren bir kitapçının daha doğrusu sahafın adresini görür ve bunun üzerine, 84 Charing Cross Road'da bulunan sahafta çalışan Frank ile yazışmaya başlaması ile hikaye başlar.
edebiyat severler için güzide bir filmdir, iç burkar ama aynı zamanda ince bir tebessüm yerleşiverir yüzünüze.
p. s: Helene Hanff tarafından yazılan aynı isimli kitaptan uyarlanmıştır, ve kitabın türkçe çevirisi mevcut değildir bildiğim kadarıyla.
Harold Pinter'ın hüzünlü, eğlenceli içi dolu bir oyunu. ilk kez 1960 yılında sahnelenmiştir. ben ve gus (ikisi de katil) ile birlikte zaman ve insanın zamanla olan ilişkisi konu edilir. enfes bir oyundur, okumak, okutmak, izlemek, izlettirmek gerekir... ülkemizde git-gel dolap adıyla devlet tiyatroları tarafından sahnelenmiştir. Ayrıca başrollerini erhan bulut ve önder öndemir'in üstlendiği, erdal devrim aydın'ın yönetmenliğini yaptığı 50 dk lık bir kısa film hali de mevcuttur.