emre'den bahsedilmemiş olması emre'ye yapılan en büyük haksızlık. adam mükemmel gol pozisyonları yakaladı ve ikinci yarı biraz daha ağırlığını koyarsa farkla biter bu maç. ayrıca anladık ki kameraların muslera'yı çekememe gibi bir durumları varmış. 46 dakika oynanır da adam hiç mi gösterilmez? adam tam topu eline alıp vuracakken pozisyon tekrarı yapılıyor. ayıp be!!
kuzenim söylemişti, 'taksim'de bir çift 3. senelerini kutlamak için beni kamera karşısına geçirdiler de ben kaçtım.' diye, o zamanlar 'yazık, keşke birkaç kelime bir şey etseydin insafsız.' demiştim. şimdi izledim de iyi ki bu videoda kuzenim yok.
ingilizceyi yeni öğrenmeye başladığım zamanlarda msnde kişisel ileti kısmına ingilizce şarkı sözü yazmıştım -altyazılarda 'lanet olsun' diye geçen kelime de vardı içinde- neyse üniversiteli abinin biri 'manyak mısın sen, küfür yazmışsın ne istiyorsun elinden..' felan demişti de 'ne küfürü lanet olasıca elim blablabla yazıyor..' demiştim çok bilmişlik taslayarak. bir de rezillik bu ya 'o kadar okumuşsun da boşa okumuşsun dur sana çeviri linki göndereyim de öğren.' demiştim. tüüh allah belamı verecek, aklıma geldikçe kendime lanet ediyorum.
sakinliğiyle ve kaşınıp durmasıyla annem tarafından iltifatlara(!) boğulan bir yarışmacı vardı daha demin. umarım bir sonraki yarışma gününe kadar aklanır paklanır da kaşıntısı geçer. yoksa annemin ve annelerin elinden çekeceği var bu abinin.
bu gece spikerin bile kendinden geçmesine neden olacak türden gollere imza atmıştır. ayrıca zamanında sivilceleriyle çok uğraşmış olmalı ki yüzünde hâlâ sivilce izleri var.
ikinci yarıdan sonra egemenlik fenerbahçenin eline geçmiş durumda. heyecanlı dakikaların yaşanması bir yana ablalar bağırınca ister istemez gerginlik oluşuyor, panik halinde izliyorum şu an maçı. ocakta yemek kalmış gibi.
an itibariyle flash tv izlenmektedir ve yalçın abi soruyor:
yalçın abi: eltiniz evli mi?
annem: tüüh, rezil herif! elti diyor hâlâ 'kadın evli mi?' diyor.
ben ciddi ciddi bu programı izler, eğlenirken annemin böyla dalgaya vurması hiç hoş değil.
dün taksim'de, ayaküstü kitap okuyucuları ve geçerken uğradımcılardan oluşan on-on beş kişilik bir grup tarafından beklenen gazeteci-yazar.
fark ettim ki imza günü düzenlemek cesaret istiyormuş.
var mısın yok musun tacettin'e ve konuşmalarına yabancı biri olan ben ve annem arasında geçen konuşma.
tacettin: annem babama karşı geldim amsdlasfalşlklş oldu smdlamf yani
ben: ne dedi? ne olmuş?
annem: bilmiyorum, anlamadım ben de.
ben: nasıl anlamazsın yav?
annem: sen de buradaydın, sen de duydun. anlasaydın.*
yazınca komik olmuyor ama hâlâ gülüyorum ben.
almakla almamak arasında kararsız kaldığım, sevimli ve çirkin kavramları arasında gidip gelen ama sevimliliği daha ağır basan köpecik. fazla yiyorlarmış ve yedikleri gibi de afedersiniz yelleniyorlarmış.*
tavsiyeler alınır/dinlenir. *
insan ve hayvan arasındaki farkı bilen kızdır. ey insan evladı, sorarlar: ne gerek var da güzelim ayakları ayı patisine çevirmeye? bi' de şimdilerde yeni bir şey çıkmış; 'furry bot' diye* insanın kara kara düşünmesine neden olur, -afedersiniz- daha ne kadar hayvanlaşacağız diye. sevimli olmaya çalışırlarken iyice sevimsizleşiyorlar. ayrıca bununla ilgili bir anım da var. dönem bitimine birkaç hafta kala kantinde oturuyordum birden gözüme bir şey çarptı; kızın ayaklarının dibinde bir köpek!* tam ayağa kalkıp "heey! köpeği ezeceksin, dikkat etsene!" diyecektim ki baktım ayakkabıymış.
şöyle bir şey efendim bahsettiğim ayakkabılar. bunun daha da tüylüsüydü aslında, yerde sürünüyordu.
günümüzde fırat'la (bkz: fırat) yeniden can bulan, eskilerin açlık gidericisi, pizzasıdır. ekmek hazırlanırken bile ağız sulandırır bu güzellik. biraz da biber salçası sürüldüğünde minik damaklarda büyük yangınlar yaratırdı. hoş hiçbir şeyde eskilerin tadı yok ama eskiler yad edilerek yenirse bir nebze de olsa tad alınabilir belki.